• Sonuç bulunamadı

Şark-i Rus: 190-1905 arasında Tiflis’te, Azerbaycan Türklerinden Mehemmedağa Şahtahtlı (Şah tahtinski) tarafından çıkartılan gazete.

RUSYA TÜRKLERİNDE MATBAALAR VE MATBUAT:

3 Şark-i Rus: 190-1905 arasında Tiflis’te, Azerbaycan Türklerinden Mehemmedağa Şahtahtlı (Şah tahtinski) tarafından çıkartılan gazete.

(…) Til, lisan itibariyle şarkî Sibirya'nın Yakutları, Sibirya Türkleri, Baraba, Kazak, Kırgız, Karakalpak, Başkırt, Nogay, Kazanlı, Kırımlı, Kumuk, Uygur, Özbek, Tarança, Sart, Azerbaycan ve Osmanlı namlarıyla maruf taifeler, urumlar, hep Türk tiliyle söyle- şiyorlar! Hep Türklerdir.

Rusya'ya tâbi bulunan Türklere “Tatar” lakabı verilmiş ise de bu bir isnattır, hatadır.” (Gaspıralı: 2008, 84-86).

Anlaşıldığı gibi, XIX. yüzyıl ortalarında İdil-Ural bölgesinde artık kendi dille- rinde bir gazete çıkarma ihtiyacı aydınlar arasında güçlü bir istek ve vazife hâline gelmiş; ama, Rus hükûmeti de yukarıda görüldüğü gibi Arap harfleriyle baskı ya- pabilecek matbaa açılmasının veya Tatarca bir gazete çıkartılmasının halkın gözünü açacağını iyice bildiğinden bu gibi taleplerin önüne geçmek için elinden geleni yapmış, bu teşebbüslerin yaygınlık kazanmasını 1905’e kadar ısrarla engellemiştir. Buna rağmen Kazan matbaaları Rusya Müslümanlarının ihtiyaç duyduğu kitapların büyük bir kısmını basmaya muvaffak olmuştur. 1910 yılında Kazan’da 26 matbaa olduğu, 1900-1920 yılları arasında Rusça 36, Tatarca 23 süreli yayının neşredilmek- te olduğu belirlenmiştir (TES: 2002, 623).

İsmail Gaspıralı, Rusya Müslümanlarının modernleşme hareketlerini Tercü-

man’ı çıkardığı 1883’ten itibaren dikkatle takip etmiş ve içinde bulunduğu ve bü-

yük ölçüde yönlendirdiği bu süreç hakkındaki düşüncelerini sık sık okuyucularıyla paylaşmıştır. Bu bakımdan makalemizin planını ihmal ederek, sadece İdil-Ural bölgesinde değil bütün Rusya’daki yayımcılık faaliyetlerinin gelişmesini burada Gaspıralı’nın gözünden sunmayı tercih ediyoruz; çünkü, onun Rusya Türklerinin moderleşme hareketlerini, bu arada matbaa ve matbuat alanındaki gelişmeleri en iyi izleyen ve dile getiren bir şahsiyet olduğu gerçeği gözden kaçmışa benziyor.

Gaspıralı’nın Rusya’nın çeşitli yerlerinde çıkan kitap ve süreli yayınları dikkat- le ve özenle takip ettiği, zaman zaman kitapları tanıttığı ve okuyucularına tavsiye ettiği görülmektedir: “Rusya’da Matbuat ve Neşriyat-ı İslamiye” (Gaspıralı: 1884), “Dikkat ve Tecrübe Eden Görse Gerek” (Gaspıralı: 1887), “Rusya’da Matbuat-ı İslamiye” (Gaspıralı: 1889) gibi yazılarını örnek olarak gösterebiliriz. Hatta “Me-

badi-yi Temeddün-i İslamiyân-i Rus” (Gaspıralı: 1901) adlı küçük risalesini nere-

deyse sadece yayımlanan kitaplara tahsis etmiştir.

“Rusya’da Matbuat ve Neşriyat-ı İslamiye” adlı yazısında o sıralarda Azerbay- can ve diğer yerlerde çıkan çıkan gazetelerinden söz ettikten sonra matbaalar hakkında bilgi verir.

İslâm hurufu olan basmahaneler sekizdir: Peterburg'da Akademiya Basmahanesi, Ka- zan'da Darülfünun Basmahanesi ve iki gayri resmî basmahane, Taşkent'te Vilâyet Bas- mahanesi, Tiflis'te Ünsizade Basmahanesi ve diğer; Bahçesaray'da Tercüman Basma- hanesi.

İslâmların baş kitap pazarı, şehr-i Kazan'dır. Kazan'da tab'olunan kitaplar cümle Rus- ya'ya ve Aziya'ya cayramaktadır. Tış devletlerde (Osmanlı ve İran) tab'olan kitap, Rus- ya'ya hemen hiç kelmiy [gelmiyor denilecek] derecededir (Gaspıralı: 1884).

Böylece 1884’te Rusya’da Arap harfli kitap basabilen matbaanın ne kadar az olduğunu güvenli bir ağızdan öğreniyoruz. Yazısında 1883’te basılan kitaplardan söz ettikten sonra

Bir bakıştan bunca kitap belki çok görünür; ama, Rusya’nın gayri halklarına nispet kılsak az olduğu anlaşılır. Meselâ: Yahudilerde ve Ermenilerde –ki İslamdan beş kat daha azdırlar– üç mertebe ziyade kitap neşroluyor, gazete ise Ermenide bizden beş mer- tebe ziyadedir.

diyerek Rus yönetiminin Müslümanların kitap basmasını özellikle engellediğini, o günkü ağır sansür baskısına rağmen oldukça açık ve etkili bir şekilde dile getir- miştir.

Aradan sadece üç sene geçtikten sonra yazdığı “Dikkat ve Tecrübe Eden Görse Gerek” adlı yazısında “Rusya ehl-i İslâmının terakkisi neden zahir oluyor?” soru- suna yayımlanan kitapları, çıkartılan gazeteleri delil olarak gösterir, gelişmeleri sadece neşriyattan ibaret görmez; eğitim ve hayır işlerini de bu gelişmenin belirtileri arasında sayar:

Yirmi sene mukaddem bir İslâmdan ‘gazete’, ‘ruzname’ nedir diye sual etmiş olsanız, cevap alamaz idiniz; ama bu günde azacık özünü bilen kişi size cevap berebilir. Bu ahir on seneden ahali beyninde Rus gazeteleri okumak meydan almakta olduğu gibi İslâmca dahi üç dört gazete görüldü, yani İslâm ahalisi, dili ile âlem-i maarife koşula başlap meydan-ı insaniyette özlerini köstere başladılar.

Vakıan Bakû’da çıkmış Ekinçi yani sabancı nam mergup gazete ve bade Tiflis’te çıkmış Ziya ve Keşkül nam refiklerimiz az devam edip maarif ve muhabbet-i milliye meydanından çekilmeye mecbur olmuşlar ise de, semereleri mevcuttur: Gazete nedir, neden bahs eder, faydası nedir, ahaliye malûm ettiler. Bu da büyük ve uluğ hizmettir. Huda razı olsun. (…)

Ancak şükrederiz ki refiklerimiz bir ve iki sene devam edip toktamaya mecburiyet gör- dükleri sırada Tercüman beşinci sene devam ediyor ve inşaallah devam edecektir. Bu da şüphesiz Tercüman’dan mukaddemce çıkmış gazetelerin say’i semeresidir; çünkü, bunlar ahaliyi haylice fehimlendirdiler ve Tercüman’a yol açtılar. Daha büyük, daha uluğ yollar açılmasına hizmet etmeyi Huda müyesser eyleye! Yirmi sene mukaddem Rusya’da mevcut olmayan kütüb-i İslâmiye hazırda binler ile neşrolunup cümle vilâyetlere cayramaktadır. Kazan şehrinde ve bazı sair beldelerde neşrolunan kitaplar içinde ulûm-ı diniyeye müteallık muteber kitaplar görüldüğü gibi nasihat, edep ve dahi eğlence babından hayli güzel ve hoş kitaplar neşrolundu. Ufacık ise de Tatarca bir ‘ro- man’ yani tasvir-i maişet hikâyesi ve cedit usul elifba neşr olundu. Mecmua-i şiir ve darb-ı mesel-i milliyeler cem olunmakta olduğu ve belki tezden neşrolunacağı malûm oldu. Yirmi sene mukaddem yolda, pazarda rast gelen mecruh ve fukaraya bir ya beş akça sadaka taşlamak ile ifa-yı insaniyet ve kardaşlık tamam oluyor zannolduğu hâlde, her tarafça ahali-yi İslâmiye, yetimhaneler, hayrathaneler, hasta ve şefkathaneler aç- mayı lâzım görüp, tarık ve çaresini müzakere ve mütalâa ediyor.

Bunlar hep fehim açıldığına delâlet ve efkâr teviştiğine [değiştiğine] bürhan ve ispattır (Gaspıralı: 1887).

İsmail Gaspıralı “Rusya’da Matbuat-ı İslamiye” (Gaspıralı: 1889) adlı yazısını Petersburg’da İslamî neşriyatı ve bu arada da Türkçe kitapları, yayınları izleyen meşhur sansür yetkilisi, şarkiyatçı V. D. Smirnov’a cevap olarak yazar. Smirnov Rusya’da yayımlanan İslamî neşriyat hakkında bir eser yazmış, basılan kitapların ekseriyetinin dinî mahiyette eserler olduğunu belirterek Rusya Müslümanlarında pek fazla bir gelişme eseri olmadığını iddia etmiştir. İsmail Bey, Rusya Bilimler Akademisi azası akademik Dorn’un Rusya'da basılan İslamî kitaplar ve Rusya Müs- lümanlarındaki gelişmeleri ele alan eserini de delil göstererek Smirnov’a itiraz eder: Rusya’da da matbuat hareketleri başladığında birçok dinî eserin basıldığını, ama bunun hemen arkasından da fikrî ve ilmî eserlerin yayımlandığını örnek gösterdik- ten sonra Rusya Müslümanları arasındaki gelişme, ilerleme hareketlerine özellikle medreseden yetişen aydınların önderlik ettiğini, Rus okullarından mezun gençlerin bu gelişmelere yeni yeni katılmaya başladıklarını açıklar:

Dilimizde neşrolunmayan evrak-ı havadis çıktığı gibi kitap pazarında dahi hayli yeni kitaplar ve hoş edebi dil ile yazılmış risaleler göründüler. Kalendar, şiir ve emsal mec- muaları sarf-ı Türkî ilim ve hesap risalesi, coğrafya, tarih, tercüme-i nizam-ı devlet risa- leleri cedit usul üzere tertip olunmuş elifbalar, iki roman, iki tiyatro risaleciği ve sair ki- taplar dil ve münderice nazırından eski neşriyatlardan addolunmayacağı gibi neşriyat-ı İslamiye’nin hayli ilerlediğini tayin ve beyan eder. Taaccüplüdür ki Tatar musannifleri ve dört muharririn ikisi sivilize yani, Avrupa ulum ve fünuna aşina adamlar değildirler. Bunlar üniversitet tahsili gördüğü yoktur ve ancak milli mektep ve medrese tahsili ile zeka-yı zatiyeleri sayesinde kitap tertip etmeye, gazete çıkarmaya cesaret ve gayret et- mişlerdir. ‘Müslüman mollası taassub-i diniyeden sebep bir nerse görmeye ve fehmle- meye vakti hâli kalmıyor’ zannında olan adamları reddedecek kadar kesb-i hak eden hürmetli mollalarımızdan biri havadisname muharriri olduğu, ikincisi coğrafya neşret- tiği, üçüncüsü roman telif ettiği ve birisi dahi meşhur Fransız uleması Renan’a karşı İs- lamiyet’i müdafaaya tutunduğu görülmüştür.

Bunlar terakki ve semere-i zeka değil mi? Kazanlı Kayyum Efendi Nasırof, Merhum Şıhabeddin hazret, Peterburglu Ataullah Efendi Bayezidof, Şamahılı Said Efendi Ünsi- zade ve bazı gayrılar, Rusya Türklerinin bais-i iftiharı olur derecede sahib-i kalem değil miler?

Muradımız yalnız methetmek değil, hem muvazenedir. Bu son senelerde kitaplara ve gazetelere ancak ‘iptida-yı terakki’ ve ‘mukaddeme-i revac-ı edebiye’ nazarıyla bakıyoruz. İleride inşallahı taala daha çok ve çok büyük ve yahşı eserler ve kitaplar neş- rolunacağını mutlak ümit ederiz.

Gımnazya ve üniversitet tahsilinde bulunmuş ve bulunan nice din karındaşlarımızın dil ve edebiyat-ı milliyeye ihlaslı muhabbetleri bu seneler içinde ziyade meydan aldığı malûm olup az vakitten ulema ile birleşip, cemiyyet-i İslamiye’nin dünyevî ve uhrevî selametine teyişli [gerekli] yollarda gayret edeceklerine eminiz. Bu yolların biri de re- vaç-ı neşriyat ile revaç-ı edebiyattır.

Bu yazıda İsmail Bey’in Rus okullarında okumuş aydınlarla medreseli aydınların birleşerek toplumu daha ileri bir seviyeye götürmelerini temenni etmesi dikkati çeker. Rusya’da 1889’da dile getirilen bu temenni XX. yüzyıl başlarında 1905’ten sonraki siyasî ve sosyal hareketlerde, başta eğitim olmak üzere Rusya

Türklerinin matbuatında, neşriyatında, Rusya Müslümanlarının Kongreleri’nde önemli ölçüde gerçekleşmiş, tecessüm etmiş, fakat bütün Rusya’yı müthiş bir güçle sarsan ihtilalci sosyalist hareketlerin hızla yayılması, toplumu âdeta büyüleyerek peşine takması ve nihayet 1917’den sonraki Sovyet döneminde iyice olgunlaşama- dan sönüp gitmiştir.

2. Kırım Bölgesinde (Tercüman Matbaası ve Gazetesi)

Ruslar Kırım’ı işgal ettikten sonra kendi ihtiyaçları için matbaa kurmuşlar, ama bunlarda Türkçe kitap basıldığına dair bir kayda tesadüf etmiyoruz. Kırım’daki Türk matbaacılığının tarihini İsmail Gaspıralı’nın Bahçesaray’da 1881’den önce kurduğu matbaa ile başlatmak gerekir; ama, kendisi gazeteciliğe daha önce 1874- 1875 arasında bulunduğu Türkiye’de adım atmıştır: “İsmail Bey’in, ilk muharrirliği İstanbul’da başlar. Moskova ve Petersburg’un bazı Rus gazetelerine İstanbul’dan yazdığı Şarkkârî renklerle müzeyyen yarı hakiki, yarı hayalî mektupları, o gazete- lerde basılıp çıkar” (Akçura: 2009, 356).

İsmail Bey’in 1875 kışında Bahçesaray’a dönüp hayatını bir düzene sokmaya çalışırken gazeteciliğe devam ettiği anlaşılıyor: 1879’da Tiflis’teki Ziya gazetesine (No: 42) yolladığı “Bahçesaray’dan Gönderilen Mektup”, 1880’de Kırım’da çıkan

Tavrida gazetesine yazdığı Rusça “Bahçisarayskie Pis’ma” (Bahçesaray Mektup-

ları) ve ardından bu makaleyi daha da işleyip olgunlaştırarak aynı gazetede 1881’de yayımlattığı “Russkoyé Musul’manstvo” (Rusya Müslümanları) adlı eseri onun gazetecilikteki ilk faaliyetleri arasındadır.

1881’de ileride “Neşriyat-ı İsmailiye” olarak adlandırılacak küçük, süreli yayınlarının ilki olan Tonguç’u 1881 yılı Yanvar [Ocak] ayında Bahçesaray’da taşbasma olarak yayımlar. Bu “mecmua” İsmail Bey’in henüz tam olarak kura- madığı matbaasında bastığı ilk eserdir. Büyük bir ihtimalle Kırım’da çıkan Türkçe ilk matbu eser de Tonguç’un bu ilk baskısıdır. İsmail Bey, okunamayacak kadar kötü basılan Tonguç’u 8 May 1881’de Tiflis’te Ünsizadeler Matbaası’nda tipo usu- lünde yeniden bastırmaya mecbur olur. İkinci “mecmua”sı olan Şafak da 9 Avgust 1881 yine Ünsizadeler Matbaası’nda basılır. İsmail Bey bu şekilde 10 adet sayfa numaraları da birbirini takip eden Kamer, Yıldız, Güneş, Hakikat, Letail gibi adlarla “mecmua”lar yayımlar. “İfade-i Hâl” (Tercüman, 25 Noyabr 1883, No: 24) adlı epeyce uzun yazısında matbaa, gazete hakkındaki düşüncelerini ve bu “süreli yayınları” hangi şartlar altında, nasıl ve niçin çıkardığını açıklar. Kırım Türk mat- buatının hangi şartlar altında teşekkül ettiğini açık sözlülükle anlattığı bu yazının önemli bir kısmını burada vermek istiyoruz; çünkü, hiçbir kaynakta İsmail Bey’in basın konusundaki düşünceleri ve ilk faaliyetleri bu kadar ayrıntılı anlatılmamıştır.

(…)

Bir insana nutuk ve dil ne kadar gerek ise, çok insanlara yani bir millete, bir kavme “matbuât” ve “neşriyât” ol derece gerektir; çünkü “matbuât” halkın, milletin dilidir. Matbuât bir dil-i milliyedir ki sesi dünyanın bir tarafından bir tarafına kadar gider. Bir dildir ki sedası bin yıl son işitilir. Matbuât bir kuvvettir ki denizlerin çöllerin, bir ta- rafından bir tarafına geçer; zamanları birbirine karıştırır... Zamanımızda bu acaip kuv-

vete malik ufak ve zor milletler olduğu hâlde bizde matbuât eseri yok derecede olması, nice vakitlerden beri deli gönlümüze bir kaygu, bir ağrı bermekte idi. (…)

Ahalini bir yoklav ve tecrübe muradı ile Tonguç adında bir kâğıt tertip edip ve Tiflis’te 500 adet bastırıp az vakit içinde Kırım ve gayri vilâyetlerde dağıtılmıştı.

Hayli adamlar bu kâğıdı hüsn-i kabul eyledikleri fikrimizi fiile getirmeğe sebep olup, bizi mecburiyet altına aldı. İkinci tecrübemiz olarak Şafak adında bir nomer gazet şekil- li bir kâğıt daha yazıp gene Tiflis’te izzetli birademiz Ünsizade basmahanesinde bastırıp meydana çıkardık. Şafak, 1000 nomer basılmış idi.

Bundan böyle maarifin ve hünerin faydalerini ahaliye ifade muradı ile de “Mektep” ve sonra “Faydalı Eğlence” namında gazetler çıkarmak istemiş isek de mümkün olamadı... (…)

Bundan böyle münasip nerseler olsa ahâlimiz okumadan geri durmayacağını fehmlep gazet ile olmasa da kadrü’l-imkân yazı yazmak ve malûmât ve ahbar bermek için Şafak gibi mecmualar yazıp neşretmeye karar berdik... Ama mecmuaları basmaya basmahane yok; basmahane açmaya ruhsat berseler; alet ve huruf almaya akça yok. Bunların çare- sin tapar isem mecmuaları satmaya meydan ve pazar yok, ne işleyim?...

Basmahane açmaya ruhsat aldım... Alıcı kıdırıp [arayıp] bazı demiryol ile bazı parahod [vapur] ile Rusya'nın çok vilâyetlerin dolaştım. Başta Peterburg’a bardım. Yılda elli mecmua yazıp neşredeceğime ve cümlesi üç rubleye satılacağına, Rusça ve Türkçe bir ilân tertip edip ruhsat alıp akademiya basmahanesinde bin tane bastırdık...

1881 yılı Ağustos idi. Bu ayda Nijni Novgorot’ta büyük pazar olup şu pazara çok İslâm tüccarları ve sevdacıları toplandığı malûmum olduğundan Peterburg’dan anda bardım... Nijni pazarında Rusya'nın Sibirya’nın ve Aziya’nın her cihetinden İslâm tüccarları ile görüşüp maarif ve matbuât faydalerinden ötürü her biri ile ayrı ayrı mübaheseler ve müzakereler edip pek çok sarf-ı nefesten son mezkûr ilânlardan beşer onar tane bunlara emanet edip her tarafa neşrettik. Bunun ile beraber çıkacak “mecmualara” bir yüz kadar yıllık aluvcı tapıp ve Volga boyunca Kazan ve gayri mahalleri seyahat ve ahvallerine dikkat edip bir ay kadar dolaştık.

Bazı fehmli İslâmlar işimize muhabbet, özümüze rağbet ederler idi: Bazılar kemal-i ce- haletlerinden ve ahlâkça nâçarlıklarından ve bâ-husus bu dünyada aşamak, içmekten maada gayri iş ve murat bilmediklerinden “gazet olsun, mecmua olsun bize ne gerek; gerekmiy” [gerekmez] itikadında olup hakkımızda münasebetsiz sözler aytır idiler idi! Ziyan yok. Dünya böyle ola gelmiştir: Her kim bildiğini söyler. Hiçbir yeni ve taze iş bir mertebeden fehmolunmamıştır.

“Kem söz, kem akça sahibinindir” kavlince işimize bakıp Bahçesaray’a kayttık. Bizzat ve poçta ile “mecmualara” yazılan kişi 250 kadar olmuş idi. Hemen bu akçalara daha akça koşup Peterburg’tan alet ve İstanbul’dan huruf alıp ve basmahane işini az mı çok mu öğrenip iki işçi ile ufak bir basmahane açtık, Elhamdülillah.

“Gazet şeklinde mecmualar” neşrine tutunduk... On nomer neşrinden son, mecmua- larımız haftalık, gazeteye oşadığından ve gazet çıkarmaya imtiyazımız ve ruhsatımız olmadığından “matbuat idaresi” tarafından mecmualar men‘olundu; toħtadık [durduk]. İndi ne işleyik?

Salname-i Türkî kitabını tertip edip türlü başka kitaplar yazıp neşretmeye karar berdik. Ama “mecmua” ya “gazet” neşretmek fikrinden çıkamayıp bir tarafı Rusça, bir tarafı Türkçe olarak bir gazet neşrine murat eyledik. Bu gibi gazetten azarak Türkçe bilen

Uruslar ve azarak Rusça bilen İslâmlar istifade ederler idi... Münasibince gazetin namına Tercüman dedik...

Arzuhaller yazıp hazırladık, ama poçtaya verip cibermeye [göndermeyi] istemedik. 1882 senesi Ağustos’ta bir defa daha Peterburg’a barıp dahiliye ministri devletlü Graf Tolstoy hazretleriyle görüşmeye nail olup Tercüman için arzuhali berdik. Dört-beş ay son iş bu 1883 senesi yaz başında Tercüman gazeti neşrine gerek imtiyaz ve ruhsat be- rildi.

Bundan böyle aprelden beri Tercüman neşrolunmaktadır. Biliriz kusuru ve noksanı çoktur; ama, gün be gün maarifin ve halkımızın terakkisi uğruna Tercüman’ı yaraştırıp büyütmeye ceht ve gayret edeceğiz.

Her ne kadar biz bir kişi çabalasak ve gayret etsek de matbuât işinin ilerlemesi halkların ve bâ-husus ulemâların ve törelerin muavenet ve rağbetine mütevakkıftır.

Her ne kadar zahmet ve müşkilden başımız hâli değil ise de inşaallah “Tercüman” toh- tamay [durmayıp] neşrolunacaktır.

Burada görüldüğü gibi önce matbaa kurma sonra gazete çıkarma iznini alır. 1879’da gazete çıkarmak için yaptığı başvuru kabul edilmemiştir. 1880’de Faydalı

Eğlence adlı bir dergi, Zakon [Kanun] adlı bir gazete çıkarmak isterse de bunlara

izin verilmez. Buna rağmen ümitsizliğe kapılmaz; ısrarla matbaa kurmak için çalışır. İsmail Bey’in annesi ve eşi, bir matbaa kurmasına, Tercüman’ı çıkartmasına önemli maddî ve manevî yardımlarda bulunurlar.

İsmail Bey, önce Petersburg’dan eski bir matbaa makinesi satın alır; hurufatı İstanbul’dan temin eder, hatta oradan bir mürettip de getirtir. Tercüman’ın ilk yıllarındaki dizgi ve imlâ yanlışları, bozuk cümleler, onun ilk yıllarda karşılaştığı zorlukları da belli eder. İşçilerini de yetiştirmek zorunda kalır. Matbaa işlerinde, gazetenin haberleşmesinde kendisine eşi Zühre Hanım, Kırım’a gelen üç kayınbiraderi de yardım eder.

Matbaasının kurduktan sonra boş kalmaması için bazı eserler neşretmeye baş- lar. 1882’de ilginç ve yararlı bilgilerin derlendiği bir almanak olan Salname-i

Türkî’yi ve Mekke, Medine, İstanbul gibi yerler, bazı bitki ve hayvanlar hakkında

bilgi veren Mirat-ı Cedid’i yayımlar. Böylece Tercüman’dan önce belirli ölçüde matbaacılık tecrübesi de edinmiş olur.

Tercüman’ı neşretmeden önce de abone bulmak için birçok yerlerde dolaşır.

Bu seyahatlerini sadece gazetesine abone bulmak için yapmadığı açıktır: O, hitap edeceği bölgeleri incelemek, ahalinin yaşayışını yerinde gözlemlemek istemiştir. Böylece gazetesini çıkartırken kime, nasıl hitap edeceğinden emin olmuş, halkla ilişki kurmakta -bazı bağnaz çevrelerin olumsuz tepkileri hariç- pek sıkıntı çekme- miştir.

İsmail Bey, Tercüman’ı çıkartabilmek için üç yıl içinde dört kere Petersburg’a gidip yetkililerle görüşmek zorunda kalır. Nihayet Kırım’ın Rusya’ya bağlan- masının 100. yıldönümü dolayısıyla bir jest yapılıp kendisine 5 (17) Ağustos 1882’de izin verilir. Böylece Tercüman’ın ilk sayısı 10 (23) Nisan 1883’te yayımlanır.

Rus hükûmeti her zaman Tercüman’ı sıkı bir sansüre tâbi tutar. Bir buçuk sene kadar, ilk sayılar Petersburg’a gönderilir (İdareden İhtar, 10 Sentabr 1883), sansür- cülük görevini yapan şarkiyatçı Smirnov, her nüshayı üç-dört hafta sonra iade eder. Bu şekilde gazetedeki haberlerin değeri kalmadığını gören İsmail Bey, epeyce uğ- raşıp gazetesinin Bahçesaray’da sansür edilmesi için izin alır. Sansürcülük sorumlu- luğunu Kırımlı bir Karay Türkü olan ve o sıralarda Bahçesaray’da Rusça Tavrida gazetesini çıkartan İlya İliç Kazas üzerine alır. İsmail Bey, Kazas’a minnettar ol- malı ki 1905’te Rus meşrutiyetinden sonra, geçici bir süre sansür kalktığında, gaze- tesinde bu şahsa açıkça teşekkür eder (Vedâ-nâme, 5 Dekabr 1905).

İlk yıllarında gazetesinin yazılarını hemen hemen tek başına yazdığını şöyle açıklar:

Yirmi beş sene kadar oluyor ki Tercüman’ı ya baştan ahirine kadar ya iki sülüsünü ka- lem-i âcizanemden çıkarmakta idim; bir nüsha Tercüman yoktur ki nısfı kalemimden geçmiş olmasın (Bu nüsha, 13 Fevral 1907).

Rus hükûmeti iki dilde yayımlaması şartıyla gazeteye izin verir. Böylece gaze- te, Türkçe ve Rusça olarak “Tercüman-Pérévodçik” adıyla çıkar. Başlık klişesinin hemen altında “Ahvalât-ı dâhiliyeye ve hâriciyeye, maârif ve edebiyâta dâir haf-