• Sonuç bulunamadı

2.1.3. Temel Tasarımın Eğitiminin Kapsamı

2.1.3.6. Ara Renkler

Çıkarmalı ve eklemeli karışımda renk oluşumlarının farklı olmasından dolayı ana ve ara renklerinin de farklı olması doğaldır. Sanat eğitiminde genellikle yanlış aktarılan bu konuyu özetlemek gerekirse; Pigment renklerinde birincil rengin kendisine yakın ikincil renkle karıştırılması ile üçüncül renk elde edilmektedir. Ara renkler renk çemberinde birincil ve ikincil renkler arasındadır (Şekil 6).

Bununla birlikte üçüncül renkleri, ikincillerle karıştırarak zümrüt yeşili, ultramarin mavisi, açık yeşil, menekşe moru, karmen kırmızısı ve turuncu renklerin bulunduğu daha koyu bir başka dizi elde edilebilmektedir. Birincil veya ikincil

renklerin oranlarını değiştirerek sınırsız sayıda renk elde etmek mümkündür (Parramon, 1991:12-18).

Birncil (ana) pigment renkleri İkincil ışık renkleri

Birncil (ana) ışık renkleri

İkincil pigment renkleri Üçüncül (ara) renkler

Şekil 6: Birincil (ana), ikincil ve üçüncül (ara) renkler.

2.1.3.7. Renk Zıtlıkları

Uyum ya da zıtlığın meydana gelebilmesi için en az iki eleman olması gerekmektedir. Yan yana gelen renkler, uyum ya da zıtlıklar oluştururlar. Uyum ve zıtlık, birbirinin içinde kavramlar olduğundan, elemanlar ve renkler hangi noktada zıt, hangi noktada uyumlu olurlar sorusu her zaman vardır. Itten’in ileri sürdüğü gibi “zıtlıklar uyum yaratabilir” denebilir (Aktaran: Erim, 1999).

Itten’a göre renkler birbirleri ile ilişkileri açısından farklı zıtlıklar oluştururlar. Itten’in üzerinde durduğu renk zıtlıkları; yalın (hue) zıtlık, renk doygunluğu (saturation) zıtlığı, açık-koyu (valör) zıtlığı, görsel ağırlık (miktar) zıtlığı, tamamlayıcı (complementary) zıtlık, eşzamanlı (simultane) zıtlık ve sıcak- soğuk zıtlığıdır (Seylan, 2005:140).

Yalın (Hue) Zıtlık: Hue; ışığın farklı dalga boylarına sahip farklı renklerin

adlarına karşılık gelen renk karakteristiğidir. Bir rengi diğerinden ayırmamızı sağlayan niteliktir. Renk çemberi olarak bilinen çalışmalarda da gösterilen renk niteliği hue’dur (Seylan, 2005:94). Renk çemberindeki renklerin kendi aralarındaki zıtlıkları demek, doğru bir tanımlama sayılabilir.

Yalın renkler doygunluk ve parlaklık bakımından en şiddetli durumdadırlar ve yan yana kullanıldıklarında gözü rahatsız ederler. Bundan dolayı yalın renkler resimsel anlatımlarda genellikle bir arada kullanılmazlar. Yalın renkler parlaklıkları nedeniyle yüzey etkisi verirler. Küçük birimlerle yapılan karşılıklı renk düzenlemesi açık-koyu etkisi yaratmaktadır. Siyah veya beyaz çizgilerle birbirinden ayrılan yalın renklerin renk etkileri artmaktadır (Demir, 1993:33-34).

Renk Doygunluğu (Saturation) Zıtlığı: Saturasyon, rengin doygunluk

düzeyini ifade eder ve bir rengin en doygun hâli renk tayfındaki hâlidir. Rengin ışığı arttırılır ya da azaltılır ise rengin doygunluğu azalır.

Renk çemberinden merkeze doğru gidildikçe rengin saturasyonu (kroması/yoğunluğu) azalarak gri değerlerine dönüşür (Şekil 7). Rengin en doygun durumu, rengin kromasının en yüksek olduğu durumdur. Renk doygunluğu azaldıkça renk niteliği/kroması azalmakta ve gri etkisine yani renksizliğe doğru yaklaşılmaktadır. Saturasyonun rengin gri etkisine dönüşmesi olarak tanımlanması, valörle karıştırılmasına neden olmaktadır (Seylan, 2005:144).

H S V Hue / Yalınlık Value / Işıklılık Saturation / Doygunluk Hue Saturation V a lu e

Şekil 7: Yalınlık, ışıklılık, doygunluk.

Açık-Koyu (Valör) Zıtlığı: Valör/ışıklılık değeri; rengin açık-koyu olarak

tanımlanan, ışığın artması ve azalması ile kazandığı niteliktir. Valör, basitçe bir yüzeyin aydınlık veya karanlık dereceleri anlamına gelir ve açık-koyu kavramlarıyla ifade edilir. Siyah ve beyaz arasındaki dikey ilişkiye dayalı değer, ışıklılık ile ifade edilir. Bir rengin sadece açık değerlerinin ifadesi için tint (açık değer) terimi

kullanılmakta, koyu değerlerini ifade etmek için ise shade (koyu değer) terimi kullanılmaktadır (Seylan, 2005:145) (Şekil 8).

Shade (Koyu değer) Tint (Açık değer)

Şekil 8: Açık, koyu değerler.

Bazı yerli kaynaklarda “ton” için “saf bir rengin gri ile karıştırılması” tanımlamaları yapılmakta ve “valör” ile ışıklılık, “ton” ile de hue anlatılmaya çalışılarak valör ve ton ayrı değerlendirilmekte, yabancı kaynaklarda ve bazı yerli kitaplarda ise valör ve ton terimleri aynı kabul edilmektedir (Seylan, 2005:145).

Görsel Ağırlık (Miktar) Zıtlığı: Bir kompozisyonda iki veya daha çok

rengin yan yana gelmesiyle bu renkler parlaklık, açık-koyu değerleri ve büyüklükleri bakımından birbirlerinden farklı olmakta ve biri diğerine göre daha çarpıcı ve göz alıcı olmaktadır. Renklerin yalın halleri ile yüzeyde ölçülü kullanılması dengeyi sağlar. Bu ölçünün bozulması ise miktar zıtlığıdır (Demir, 1993:60-61).

Goethe, ışık değerleri açısından renkleri sıralamış ve bunun sonucunda renklerin birbirlerine tamamlayıcı zıt renklerle kullanıldıklarında hangi miktarlarda kullanılması gerektiği saptanmıştır. Saçlıoğlu’na göre “Bu dengeler kuramsaldır. Renklerin gücü her ne kadar güç (şiddet) ve miktara bağlıysa da doğada ve plastik sanatlarda renklerin biçimler içinde kullanıldığı düşünülürse algılamada formların tanışıklık, hacimsellik v.b. nitelikleri de renk algısıyla birleşeceğinden bu miktarlarda değişimler olacağı kaçınılmazdır. Ayrıca, yapılmak istenilen kompozisyondaki özel amaçlar bu oranları tamamen tersine de çevirebilir. Çünkü bu kompozisyonda renk dengesinin yanı sıra biçimlerin dengesi de söz konusudur. Dolayısıyla miktar ilişkisi, renklerin ışık şiddetlerine göre miktarlarını dengeli saptayabilmede kuramsal bir öneriden öteye gitmez” (Aktaran: Erim, 1999:24).

Tamamlayıcı (Complementary) Zıtlık: Renkler psikolojik etkileri açısından

farklılıklar gösterir ve göz, yüzey üzerinde renklere baktığında, onların yalnız görünümlerinin ters etkilerini yok etmek için tamamlayıcı renkleri arar. Tamamlayıcı kontrast renklerin ışık değerlerinin eşit olması dengeyi kuvvetlendirir.

Tamamlayıcı pigment renkleri; iki birincil rengin karışımından oluşan ikincil rengin tamamlayıcısı karışımda bulunmayan birincil renktir. Buna göre siyan mavisinin tamamlayıcısı kırmızı, macenta kırmızısının tamamlayıcısı yeşil ve sarı rengin tamamlayıcısı koyu mavidir. Tamamlayıcı pigment renkleri, ana pigment renkleri ile aynı renklerdir. İki tamamlayıcı rengin bir biri ile karışımından siyah renk, yani ışıksızlık durumu oluşmaktadır (Şekil 9).

Tamamlayıcı renkler yan yana kullanıldıklarında birbirlerinin etkilerini arttırarak güçlü zıtlıklar elde edilebilmektedir. Tasarımcılar çalışmalarında tamamlayıcı renk gruplarını tasarımın vurgusunu güçlendirmek için kullanır ve zıt renklerin bir arada kullanılması tasarımın daha etkili görünmesini sağlar (Tepecik, 2002:35). Kırmızı Siyan mavi Yeşil Macenta Koyu mavi Sarı

Şekil 9: Tamamlayıcı renkler.

Renk çemberinde karşılıklı gelen renkler birbirlerinin tamamlayıcılarıdır. En yüksek zıtlığa dayalı renk düzenlemeleri, renk çemberinde birbirinin karşısında bulunan iki rengin bir arada kullanıldığında oluşur. Bu durumda, renkle arasındaki yüksek zıtlık, diğerinin yoğunluğunu arttırır ve eşit miktarlarda kullanıldıklarında, uzun süre bakmak zorlaşır (Öztuna, 2007:129). Tamamlayıcı zıt renkler, aynı zamanda açık-koyu ve sıcak- soğuk zıtlıklarını da oluştururlar.

Eşzamanlı (Simultane) Zıtlık: Demir’e (1993:53) göre “Bir renge uzun süre

bakıldığında, o renkle ilgili sinirler yorulduğu için değişmiş başka tonlar algılarlar.” Renklerin farklı bir renk olarak görünmesi ve yanlarına gelen başka bir renkten etkilenmesi hâline yanıltıcı zıtlık denir.

Herhangi bir renge uzun süre bakıldığında, göz fizyolojik olarak, bir sonraki eyleminde, önceki renk etkisini yok etmek için hızlı bir nötrleştirme işlemi yapmaktadır. Renkler, kontrastı ile nötrleştirilmeye çalışılmaktadır. Bir renge baktığımızda, gözümüz o rengin şiddetine eşdeğer şiddette zıttını oluşturarak bir etki azaltma çabasına girer. Bu yüzden ana renkler veya birincil renkler kabul edilen renklerin, bu etkiye dayanarak oluştuğu renge o rengin tamamlayıcısı veya zıttı denmiştir (Seylan 2005:143).

Ataleyer’e göre, “Biri açık diğeri koyu iki renk yan yana kullanıldığında, renklerin birleştiği alanlarda, koyu tonlu rengin daha açık tonlu olarak titreştiği görülür.” Eşzamanlı zıtlık “renk sapması ile ilgilidir. Renk sapması, bir rengin farklı bir renk yanında farklı olarak algılanışıdır” (Aktaran: Erim, 1999:21) (Şekil 10).

Şekil 10: Eşzamanlı zıtlık.

Sıcak-Soğuk Zıtlığı: Sarı, kırmızı, turuncu, kırmızı-turuncu ve sarı-turuncu

gibi sıcaklık etkisi veren renklerle, mavi, yeşil, mor, mavi-mor ve mavi-yeşil gibi soğukluk etkisi veren renkler arasındaki ilişkiden oluşan zıtlığa sıcak-soğuk zıtlığı denir. Renk doygunluğu ve parlaklığı fazla olan renklerin, az olanlara göre sıcak- soğuk renk etkisi daha fazladır. Renkler arasında en sıcak renkler kırmızı ve kırmızı- turuncu, en soğuk renkler ise mavi ve mavi-yeşildir. Etkinin daha iyi olması için ton değerlerinin birbirlerine yakın olması gerekmektedir. Sıcak renkler soğuk renklere

göre daha önce görünürler ve sıcak-soğuk ilişkide renklerin koyulaşması derinlik etkisini daha da arttırır (Demir, 1993:44-48). Renkler sıcak ve soğuk gruplara ayrılmasına karşın kendi içlerinde de birbirlerine göre soğuk ya da sıcak olabilir (Şekil 11).

Soğuk Cool

Sıcak Warm

Şekil 11: Sıcak ve soğuk renkler.

2.1.3.8. Renk Uyumu (Armoni)

Bir rengin farklı boyutlarının veya farklı renklerin bir araya gelerek oluşturdukları etkiye renk uyumu denmektedir. İnsan üzerindeki bu etki kişilere göre değişkendir ve kişiden kişiye, farklı renk birleşimleri bir tercih konusudur. Renklerin birleşimlerinde en doğal uyumun, hiç bir dış etki olmadan oluşan renk tayfı üzerindeki uyum olduğu söylenebilir (Parramon, 1991:111; Demir, 1993: 33; Seylan 2005: 145-146).

“Önemli olan renk uyumunun duygusal değerlendirmelerin dışında nesnel kurallara bağlanmasıdır. Çünkü nesnel kurallar genel doğruları gösterir. Duygusal nitelemeler ise kişiden kişiye değişiklikler göstermektedirler. Uyum (armoni), iki veya daha çok rengin göze vermiş olduğu denge etkisidir. Kısaca söylemek gerekirse uyum, renklerin simetrik dengesidir” (Demir, 1993: 33-34).

2.2. E-Öğrenme

Yüzyıllardır pek çok farklı yöntem ve yaklaşım eğitimi etkilemiştir. Bugün de öğrenmeyi en üst düzeye çıkarabilecek sistemler üzerindeki çalışmalar aralıksız devam etmektedir. Eğitimi temelden etkileyen teknolojik yenilikler ve buluşlar, her defasında bir önceki sisteme göre üstünlükler sağlamakta, yeni kavramların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Geç üretim teknolojilerinin bir çıktısı olan post modern süreçlerde, eğitimde yeni formlar bulmaya ve gelişen teknolojiden yararlanarak yapısal olarak değişim göstermeye başlamıştır. Toplumsal iş bölümünün artması ve günümüz üretim biçiminin vasıflı işçiye duyduğu ihtiyaç, insanların eğitimle ilişkisini arttırmıştır. İnternet teknolojisi, eğitimin geniş kitlelere ulaşabilmesi açısından birçok imkân sunmaktadır ki e-öğrenme bu imkânlardan biridir.

Bilgisayarların öğretimde kullanımının giderek yaygınlaşması, buna bağlı olarak farklı teknolojilerin de öğretime adapte edilmesine yol açmıştır. Bunlardan biri olan internet, yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi eğitimde de oldukça geniş bir kabul görmüştür. Bugün için artık internetin öğretimde kullanılıp kullanılmayacağı değil, en etkili bir biçimde nasıl kullanılması gerektiği incelenmekte ve bu konuda pek çok araştırma yapılmaktadır (Wang vd., 2006; Narciss vd., 2007).

E-öğrenme ile ilgili literatürde birçok tanımlama bulunmaktadır. Khan (2005b)’a göre e-öğrenme; açık, esnek ve dağıtık bir öğrenme ortamı sağlamak amacıyla, farklı dijital teknoloji kaynaklarının diğer öğretim materyalleri ile birlikte kullanılması sayesinde, herkese, her yerde ve her zaman iyi tasarlanmış, öğrenci merkezli, etkileşimli ve kolaylaştırılmış öğrenme ortamının ulaştırılmasına yönelik, yenilikçi bir bakış açısıdır.

E-öğrenme ortamlarının İngiltere’de, öğrenme yönetim sistemlerinin Amerika’da geliştirilmesiyle, teknoloji ve bireysel akademik gelişimin göstergeleri, öğrenme içeriğinin dağıtımı, öğrencilerin etkileşimi açık bir şekilde tartışılabilmektedir (Akeroyd, 2005:157). E-öğrenme etkinlikleri; web temelli öğrenme, web temelli öğretim, web temelli eğitim, internet temelli eğitim, dağıtık

öğrenme, ileri dağıtık öğrenme, uzaktan öğrenme, çevrimiçi öğrenme, mobil öğrenme, uzak öğrenme, kapalı site öğrenme gibi birçok isimle anılmaktadır (Khan, 2005a: 3).

E-öğrenme ürününde dört temel bileşen, istenilen başarı için çeşitli yollarla içeriğe, katılımcılara, hedeflere ve uygun teknolojilere bağlı olarak birleştirilir. Bu bileşenler; ses, video, yazı, grafik ve diğer ortamların birleşimini kapsar. Bileşenler, e-öğrenme deneyimlerinin nasıl yapılandırılacağı hakkında düşünme yollarını simgelemektedir (Israelite ve Dun, 2002: 258-259).

E-öğrenme ortamlarının özellikleri, kullanım kolaylığı, etkileşim, çok uzmanlı bir yapı, işbirlikçi öğrenme, gerçekçilik, öğrenci merkezlilik olarak sıralanabilir (Khan, 2005a). E-öğrenme programlarının yapısı ise, öğrenenler, program içeriği, tasarım, geliştirme, pilot uygulama ve çalıştırma döngüsünden oluşmaktadır (Roger, 2003: 2).

2.5.1. Web

Öğrenme-öğretme sürecinde teknolojik gelişmeler doğrultusunda yeni teknik ve materyaller kullanılmıştır. Bilgisayarların öğrenme ortamlarına girmesinin ardından internet ve web önemli ölçüde kullanılmaya başlanmıştır. Web, hem görüntü (grafik gibi) hem de metin içeren sayfalardan oluşan çoklu ortam, dijital yayınlardır. Web de bir belgeden diğerine, bir grafikten bir başka görsele gidebilmeyi olanaklı kılan, yardımlı metin teknolojisi sisteminin esasını oluşturmaktadır (Demirel, vd., 2003:175).

Web deki bilgiler, web sayfaları adı verilen bilgisayar belgeleri içinde tutulmaktadır. Web, Uniform Resource Locator (Tekbiçimli Kaynak Belirleyici) adı verilen bir adres sistemine dayanır. Başka bir ifade ile her web sitesinin kendine özgü olan bir adresi vardır ve bir sitenin nerede olduğu bu adrese bakılarak anlaşılır (Demirel, vd., 2003:176).

İnternet ve web sayfalarıyla beraber yeni bir alan olarak web tasarımı kavramı karşımıza çıkmıştır. Web tasarımı, web sayfası geliştirme sürecindeki tüm işlemleri

kapsar. Web sayfası geliştirmenin üç yolu vardır: Doğrudan HTML programlama diliyle, ofis grubu yazılımları gibi başka amaçlar için geliştirilmiş olan, fakat üretilen materyalleri web sayfası olarak kaydetme olanağı sunan programlarla ve özel olarak web tasarımı için geliştirilmiş web editörleriyle web tasarımı yapılabilir (Koşar vd., 2003:155).

Web sayfaları, statik (HTML) ve dinamik (DHTML) web sayfaları olarak iki gruba ayrılırlar. Statik web sayfaları bilgi sunumu amaçlıdır. Dinamik web sayfaları ise içinde hareketli elementler içerirler ve kullanıcıdan bilgi alıp sunucuya iletmek, sorulara cevap vermek gibi biçimlerde kullanıcıyla etkileşirler. Bu etkileşim kullanıcıdan bilgiler alıp, sunucudaki bir veri tabanına iletmek, veri tabanındaki işlemlerin sonuçlarını kullanıcıya geri bildirmek şeklinde olabilir. Sunucuya dayalı etkileşim ASP (Aktif Sunucu Sayfaları) benzeri yöntemlerle gerçekleştirilir. Etkileşimin bir başka yolu Perl, JavaScript ve Visual Basic gibi programlama dillerine başvurmaktır (Koşar vd., 2003:157).

Web ilk etapta basit bir bilgi sunum ortamı olarak algılanabilir. Fakat metin, ses, resim ve filmlerin birlikte veya ayrı ayrı sunulabilmesi olanağının pedagojik olarak algılanarak tasarımlanacak yazılımda “öğrenci etkinliğine” yoğunlaşılmalıdır. Bu bağlamda kullanılacak resim, renk ve ses özellikleri için belirlenen ilkelere dikkat edilmelidir (Akpınar, 1999:115-118).

Benzer Belgeler