• Sonuç bulunamadı

Öğrenmenin, hangi koşullar altında oluşacağını ya da oluşmayacağını, öğrenme kuramları betimlemekte ve açıklamaktadır. Bazı psikologlar ve eğitimciler öğrenme kuramlarını iki ana grupta toplamaktadırlar. Bunlar, öğrenmeyi, uyarıcı ve tepki arasında kurulan bağla açıklamaya çalışan davranışçı-çağrışımsal kuramlar ve bireyin çevresi hakkındaki bilişleriyle ve bu bilişlerin onun davranışlarını etkileme yollarıyla ilgilenen bilişsel alan kuramlarıdır (Senemoğlu, 2013:98). Davranışçı yaklaşımda öğrenmenin dıştan etkilerle (pekiştirme, bitişiklik, tekrar) elde edilen bir sonuç olarak görülmesine karşın çağdaş biliş yaklaşımında öğrenme, insanın beyninde ve sinir sisteminde oluşan bir iç süreç olarak yorumlanmaktadır (Demirel, 2012a:28). Bilişsel öğrenme kuramında, algılama, hatırlama, transfer gibi bilişsel süreçler önem kazanır (Arı, 2010).

Bilişsel kuramcılardan bazılarının araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımı ile ilgili görüşleri şu şekilde özetlenebilir.

John Dewey (1859- 1952), 1900’lü yıllardan önce pek çok eğitimci fen bilimlerini öğrencilere direkt olarak aktarılabilecek bilgi yığınları olarak görmekteyken bu görüşe en önemli eleştiri, 1909 yılında John Dewey tarafından getirilmiştir (NRC, 2000:14). 1910 yılında, fen müfredatlarında araştırmanın kullanılmasını öneren Dewey’e göre öğrenci aktif olarak sürece katılmalı, öğretmen ise bir rehber konumunda olmalıdır (Barrow, 2006: 266). Dewey, bilginin anlamlı ve kalıcı olması için öğrencinin öğrenme sürecine aktif olarak katılması gerektiğini savunmaktadır (Llewelyn, 2002).

Dewey’in yeni eğitim anlayışı, aslında eğitime deneysel yaklaşımı temsil eder. Buna göre deneysel yaklaşımın yapıcı çözümlerle yakından ilişkili olduğunu düşünen Dewey, kendisine insanların esas “ne zaman düşündüklerini” sormuştur. İnsanlar gerçekte bir problemle karşılaştıkları, bir şey kendilerine meydan okuduğu zaman düşünmeye başlarlar. O bu soruya tatmin edici bir yanıt verdikten sonra, ikinci olarak “insanların nasıl düşündükleri” sorusuna geçmiştir. Burada iki alternatifi kabul eder:

Başkalarının görüşlerini kabul etmek veya eleştirel bir soruşturma işine girmek, yani problemi kendi başına çözmeye kalkışmak. Başkalarının görüşlerini kabul etmenin düşünmek olmadığını onun daha ziyade bir köleye uygun düştüğünü söylerken, demokrasilerde yaşayan insanların problem çözmeyi öğrenmeleri gerektiğini öne sürer (Cevizci, 2012: 135-136). Bilimsel yolu izleyerek problem çözme becerisini kullanan öğrenci, öğrenme sürecinde aktiftir. Bu ise, öğrenmenin daha anlamlı ve kalıcı olmasını sağlayacaktır.

Jean Piaget (1896-1980), öğrenmeyi öne sürdüğü özümleme, düzenleme ve bilişsel dengeye ulaşma süreçleriyle tanımlamaktadır (Martin, Sexton ve Gerlovich, 2002, akt: Bağcı-Kılıç, 2006). Düşünme ve öğrenmeyi, bilişsel yapılar olarak görmekte, bilginin herhangi bir yerde keşfedilmeyi beklemediğine, materyallerle ilişkilendirilme süreciyle oluşturulduğuna ve kazanıldığına inanmaktadır (Keller, 2001). Bilgiyi tıpkı kişinin kendisi gibi, tarihsel süreç içinde gelişen bir şey olarak değerlendirir (Cevizci, 2012: 273).

Piaget’in Bilişsel Gelişim Dönemleri:

1. Duyusal Motor Dönem (0-2 yaş): Bu dönemde çocuklar refleks tepkilerle başlıyor, sonra çevreye göre karmaşık duyusal motor tepkiler vermeyi öğreniyor.

2. İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş): Objeler ve olaylar sembolik anlam taşımaya başlıyor. Örnek: Sandalye oturmak içindir. Kavramlar yaşantı yoluyla öğrenilmeye başlıyor. Örnek: Elma, portakal, armut meyvedir (meyve kavramını bu objelere dokunarak ve yiyerek öğreniyor).

3. Somut İşlemler Dönemi (7-11 yaş): Bilgileri mantıklı ilişkiler yoluyla organize ediyor, problem çözmeye, muhakemeye başlıyor, işlemleri tersine çevirebiliyor.

4. Soyut İşlemler Dönemi (11 yaş ve sonrası): Soyut işlemler yapabiliyor. Soyut konuları mantıklı düşünebiliyor, değerlendiriyor, hipotezler oluşturuyor ve çıkarım yapabiliyor. Öğrenme, kişinin bilişsel potansiyeline ve yaşantılarına bağlı olarak oluşuyor (Demirel, 2012a:29).

İlköğretimin 6, 7, 8. sınıflarında ve lisede ergenlerin, analiz etme, karşılaştırma, soyut ilişkileri bulma, özgün bir şey üretme, eleştirel düşünme gibi özelliklerini geliştirici

nitelikte etkinliklere yer verilmesi gerekmektedir (Senemoğlu, 2013:54). Soyut işlemler dönemine kadar soyut konular somut materyallerle işlenmeli ve etkinlikler öğrencilerin gelişim düzeylerine uygun olmalıdır.

Öğrenen merkezli olan araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımı açısından Piaget’in teorisine bakıldığında;

1. Öğrenciler hayatlarının farklı dönemlerinde farklı şekilde açıklamalarla öğrenirler. Ders, ünite ve eğitim programının planlanmasında, çocukların bu zihinsel gelişim düzeyleri göz önüne alınmaldır.

2. Araştırmalar yoluyla, öğrenmeyi kolaylaştıracak girişimler, öğrencide dengesizlik ve arkasından denge durumu oluşturarak bilişsel adaptasyonu gerektirir.

3. Aktivite, araştırmaya dayalı materyal ve yöntemlerin kullanımı, elle ve zihinle yapılan aktiviteleri içerir (Sciulli, 2004).

Sonuç olarak Piaget, eğitimin bireyselleştirilmesini öngörmüş, aktif okul, açık sınıf uygulamalarına temel oluşturmuştur. Aktif yöntemde çocuklar, soru sormada, araştırmada, kendilerini ve çevrelerini keşfetmede özgürdürler. Öğretmen sınıfta ders anlatmak, göstermek için değil; gözlemek, soru sormak, rehberlik etmek için vardır (Senemoğlu, 2013:57).

Lev Vygotsky (1896-1934), öğrenmede dilin ve kültürün önemli bir etkisi olduğunu savunarak bilginin sosyal etkileşimler sonucunda oluştuğunu vurgulamıştır. Çocuğun dili ve tecrübeleri aracılığıyla sosyal çevresiyle etkileşim içerisinde öğrendiğini, sosyal çevrenin ve bu çevredeki insanların çocukların öğrenmesine etki ettiğini ve bilişsel gelişimin sonu olmayıp sürekli gelişim içinde olduğunu savunur (Bağcı-Kılıç, 2006).

Vygotsky, çocuğun sosyal çevresinin bilişsel gelişimde önemli bir rolü olduğunu öne sürmüştür. Çocuklar, çevresindeki kişilerden ve onların sosyal dünyalarından öğrenmeye başlamaktadırlar. Vygotsky’e göre öğretim, çocuğun gelişim alanını etkili olarak kullanmasını sağlamalıdır. Bu nedenle, doğrudan bire bir öğretim ve çocukların çocuklarla ve yetişkinlerle etkileşimlerini sağlayan öğretim biçimleri çocuğun bilişsel gelişiminde önemli rol oynar (Vygotsky, 1986, akt: Senemoğlu, 2013).

Araştırmalarını yaparken öğrenciler, grup çalışması yaparlar, tartışırlar ve birbirleri ile etkileşimde bulurlar. Öğrenciler, böylece birbirlerinden öğrenerek öğrenmelerini geliştirirler. Araştırmaya dayalı sınıflarda, sosyal etkileşimin çok önemli olduğu bir gerçektir.

Jerome Bruner (1966), Eğitimin Süreci (The Process of Education) başlıklı kitabında araştırmayı şöyle tanımlamaktadır: “Öğrencilerin, bilimsel çalışmalar yoluyla problemlerin çözümünü buldukları keşfetme sürecidir”. Araştırma etkinliklerinin; motive edici, araştırma stratejilerini geliştirici ve bilgilerin hafızada uzun süre kalmasını sağlayıcı özellikte olduğunu ifade etmiştir.

Bruner, araştırma öğretiminin, öğrencilerin öğrendikleri bilgileri hatırlamada önemli olduğunu vurgulamıştır. Bruner’e göre öğrenmek için araştırmak, bilgi toplamak, onları değerlendirmek ve yorumlamak gerekir ve öğrenme buluş yoluyla gerçekleşmektedir. Çünkü buluş yoluyla öğrenme, bulmayı, düşünmeyi ve denemeyi kapsar. Bu süreç içerisinde, bilgiye kendi araştırmalarıyla ulaşan öğrenci kendine güven duygusu kazanır (Açıkgöz, 2006).

David Ausubel (1968); anlamlı öğrenme kuramında, eski öğrenilen bilgilerle yeni bilgiler arasında bağlar kurulması gerektiğini vurgulamaktadır. Anlamlı öğrenmeyle elde edilmeyen bilgi, uzun süre kalıcı olamaz (Llewellyn, 2002:44). Öğrencide anlamlı öğrenmenin sağlanabilmesi için özellikle, öğrenilecek bilginin kendi içinde bir bütünlük ve anlam taşımasına önem verilmelidir. Bununla birlikte, anlamlı öğrenme için, öğrencide anlamlı bir hazırlığın olması gerekmektedir (Fidan, 1986, akt: Duman, vd.,,2011). Bu kuramda öğretmenin amacı, öğrencinin bilgiyi anlamasını sağlamak için daha önceki öğrendikleri ile yeni bilgileri birleştirmesine yardım etmektir; çünkü Ausubel, insanların yeni bilgileri, kendi bilgi birikimleri ve kendi bilgi sistemleri içinde yerleştirerek öğrendiği görüşündedir (Fidan, 1986:95-96; Reigeluth ve Curtis 1987:183, akt: Demirel, 2012b). Bu bilgiler ışığında, anlamlı öğrenmenin, öğrencilerin araştırma süreçlerine aktif katılmaları ve araştırma sürecinde edindikleri bilgileri daha önce edindikleri bilgiler ile ilişkilendirmeleri açısından, araştırmaya dayalı öğrenme ile benzerlik gösterdiği söylenebilir.

Bandura (1968)’ya göre, gözleyerek öğrenme, sadece bir kişinin diğer kişilerin etkinliklerini basit olarak taklit etmesi değil; çevredeki olayları bilişsel olarak işlemesiyle

kazanılan bilgidir (Senemoğlu, 2013:222). Çocukların kendi arkadaşları ve grup liderleri de çocukların genellikle model aldıkları kişilerdir (Senemoğlu, 2013:237). Araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımında öğrenciler gruplar halinde çalışırlar. Bu sayede, öğrenciler grup içindeki başarılı arkadaşlarının davranışlarını model alarak taklit etme imkânına sahip olurlar.

Gagne (1963)’nin bilgiyi işleme kuramına göre öğrenme olayı, bilgisayarların çalışmasına benzetilmekte, girdilerin işlenip çıktılara dönüştürülmesi olarak görülmektedir (Gagne ve Driscoll, 1988, akt: Senemoğlu, 2013). Gagne’ ye göre öğrenme, gözlenebilen davranışlardan dolaylı olarak anlaşılır ve öğrenme beyinde gerçekleşir. Buna göre, öğrenmede yalnız pekiştirme, bitişiklik ve tekrar gibi dış etkiler değil, iç faktörlerin de etkisi vardır. Bu kurama göre, öğrenme işinin düzenlenmesinde planlama, öğrenecek birey için yapılmalıdır. Eğitim etkinlikleri sistemli olarak düzenlenmeli ve bu düzenlemeler bilimsel verilere dayalı olmalıdır (Demirel, 2012a:144). Gagne’ye göre (1985), eğitim programlarının nihai amacı; öğrencilere gerek ilgili konu alanlarında gerekse tüm yaşamlarında karşılaşabilecekleri problemleri çözmeyi öğretmek olmalıdır (Senemoğlu, 2013:537).

Bilgiyi işleme kuramı, öğrenenden bilimsel araştırma yapmasını ve bilim insanlarına benzer şekilde çalışma alışkanlığı kazanmasını öngörmektedir. Öğrenme- öğretme sürecinde araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımını kullanarak, bu davranışları kazandırmak mümkün olabilir.

Buradan hareketle; bilişsel kuramcılar açısından öğrenme, yeni bilgiler ile eski bilgiler arasında anlamlı bir ilişki kurularak gerçekleşmektedir. Öğrenme sürecine öğrenci, bireysel ya da grup olarak aktif şekilde katılmaktadır. Öğrencilerin, deneyleri ya da etkinlikleri yaparken bir bilim insanı gibi araştırma yapmalarına ve keşfetmelerine fırsat verilmelidir. Etkinlikler, öğrencilerin ilgisini çekecek ve öğrenmeye karşı olumlu yönde motive edecek ve güdülenmesini sağlayacak şaşırtıcı bir olay ile başlamalıdır. Bilginin anlamlı ve kalıcı olmasını sağlamak için araştırma süreci sonunda ulaştıkları sonuçları değerlendirebildikleri tartışma ortamı oluşturulmalıdır. Öğrencilere bilimsel düşünme becerilerini kazandırmak ve öğrencileri araştıran, sorgulayan bireyler olarak yetiştirmek için bilişsel öğrenme kuramlarını temel alan öğrenme- öğretme yaklaşımları seçilmelidir. Öğrencilerin bilim insanı gibi çalışmalarını sağlayan, öğrendikleri bilgileri günlük hayatta kullanabilen, karşılaştıkları problemleri çözebilen, ulaştıkları bilgiyi eski

bilgileriyle yapılandırmalarına imkân sağlayan araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımı diğer çağdaş yaklaşımlar gibi temelini bilişsel öğrenme kuramından almaktadır.