• Sonuç bulunamadı

Araştırma Yöntemi: Bütünce-temelli Çözümleme Yöntem

Belgede Türkçede edilgenlik (sayfa 171-175)

ARAŞTIRMA YÖNTEMİ VE BÜTÜNCE 4.1 Giriş

4.2. Araştırma Yöntemi: Bütünce-temelli Çözümleme Yöntem

Bütünce-Temelli Yaklaşımın temel kavramı olan bütünce, dilsel çözümlemelerde kullanabilmek için herhangi bir dili temsil ettiği varsayılan yazılı ve sözlü metinlerden oluşan derleme biçiminde tanımlanabilir. Bir bütüncenin büyüklüğü noktasında sınır koymak olası değildir; ancak, bir bütünce ne kadar büyük olursa olsun dilin bütün örüntülerini yansıtabilmesi olası görünmemektedir. Bütüncenin küçüklüğüne gelince, örneğin, e-posta metinlerinden bir bütünce oluşturulacaksa, tek bir e-postanın bütünce olamayacağı açıktır. Üç tür bütünce olduğu söylenebilir. İlki, belirli ve sınırlı bir metin seçimiyle derlenmiş örnek bütüncedir. Örnek bütünce, durağandır. İkincisi, dinamik ve yenilenen metinlerden oluşan denetlemeli bütüncedir. Bu iki tür bütünce türü dışında kalan bütünceler ise, eşzamanlı/ artzamanlı ya da dil edinimi gibi özel bir amaç için oluşturulmuş bütüncelerdir. Bir bütüncenin farklı bileşenleri bulunabilir. Bu bütünce bileşenleri, metinlerin depolanmasıyla oluşturulan veya erişilebilir kullanıma sahip bir bütünce veritabanını içeren ya da bir bütünce içerisinde verilen bir birimin (genellikle bir sözcük ya da ad öbeğidir) kapsamlı bir listesinin doğrudan doğruya bağlamıyla gösterilmesine dayanan bileşenlerdir. Bütünce kavramı, yeni bir kavram değildir. Erken zamanlardaki bütünceler dijital olmayan bütünceler olarak adlandırılabilirler. Geleneksel dilbilim çalışmalarında kullanılan erken dönem bütünceler, belirli bir

amaca uygun bir biçimde seçilmiş verileri içerirlerdi. Dijital olmayan bu bütünceler, dil edinimine, bir dilin sözcük dağarcığına ilişkin araştırmalara, dil eğitimi, karşılaştırmalı dilbilim ve sözdizim, anlambilim çalışmalarında kullanılan bütünce- temelli yaklaşımlara aitti. Bilgisayarın sunduğu olanaklar çerçevesinde, bilgisayarın verileri tarayıp bir anlamda amaca uygun bir biçimde yeniden üretip sunduğu bütünceler oluşturuldu (Klotz 2002: 1-3; Moirón 2007: 18; Aroonmanakon 2006: 19- 23).

Bütünce kavramını kuramsal açıdan irdeleyenler tarafından, bütüncenin değerlendirilmesi noktasında bazı ayrımlar ortaya konmaya çalışılmış; bütüncenin amaca yönelik temsil edebilme gücü üzerine tartışılmış ve şu sorular sorulmuştur: Bir dili temsil ettiği varsayılan bütüncenin içerisinde hangi metin türleri yer almalıdır, metinler hangi alandan seçilmelidir, yazılı ve sözlü dile mi ait olmalıdır ya da bütün bu kaynak ve türlerin oranı nasıl olmalıdır, gibi soruların yanıtları aranmaya çalışılmıştır. Bu noktada, bütüncenin kaynakları ve türleri hakkında karar vermeler daima biraz soyut olmuştur. Kısaca, bütünceyi oluşturan verilerin denetlenebilir koşullar altında titizce ve sistemli seçilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur (Klotz 2002: 1-3; Moirón 2007: 18; Aroonmanakon 2006: 19-23).

Denetlenebilir koşullarla, bütünce çözümlenirken beklenmeyen sonuçlar çıktığında, bütünceyi kullanan araştırmacının, beklenmedik sonuçları açıklayabilecek referans noktalarına sahip olması kastedilmektedir. Eğer araştırmacı bu referanslardan yoksunsa, bütüncedeki beklenmedik sonuçları açıklayıcı referans noktaları geliştirmelidir. Bütünceyi belirlerken seçilen metinlerde genellikle şu ölçütler kullanılmaktadır: metin biçimi: yazılı ya da sözlü dil; metin türü: kitap, gazete, mektup gibi; metnin alanı: akademik ya da popüler olması gibi; metnin bölgesi: Türkiye ya da Kıbrıs Türkçesi gibi; metnin tarihi: seçilen metinlerin hangi tarihleri, hangi dönemi kapsayacağı gibi, ölçütlerdir (Klotz 2002: 1-3; Moirón 2007: 18; Aroonmanakon 2006: 19-23).

Bütüncenin bir dili temsil edebilme gücü üzerinde tartışılan bir diğer nokta ise, bütüncede değerlendirilecek verilerin dilde kabul edilebilir olmalarına göre mi;

yoksa, belli bir bağlamda üretilmiş olmalarına göre mi seçilmesi gerektiği üzerinedir. Biraz daha açarsak, bir bütünce, dilin yanlışsız, en iyi örneklerini mi içermelidir; yoksa, seçilen metinlerin bir iletişim bağlamında üretilmiş olmaları bütüncenin dili yansıtabilme gücü açısından yeterli midir? Ayrıca, bir bütüncede hem kabul görmüş hem de üretilmiş veriler yer alıyorsa, bunların oranı ne olmalıdır, sorusu da bütüncenin temsil gücü üzerine yanıtı aranan sorulardan biri olmuştur. Bu tartışma, doğrudan doğruya, Evrensel Dilbilgisindeki edinç/ edim ayrımından kaynaklı bir tartışmaya da gönderimde bulunmaktadır. Edinç ve edim kavramlarından birine daha fazla verilen önem, aşağıda biraz daha ayrıntılı olarak söz edileceği gibi, biçimsel yaklaşımlarla işlevsel yaklaşımları birbirinden ayıran noktalardan biridir (Klotz 2002: 1-3; Moirón 2007: 18; Aroonmanakon 2006: 19-23).

Dilbilim araştırmaları açısından bütünce çalışmaları, bütünce-temelli ya da bütünce-

çıkışlı olmak üzere ikiye ayrılabilir. Bütünce-temelli çalışmalarda, kuram bütünceden

bağımsız bir biçimde geliştirilmekte, ardından, bütünce içerisinde kuramın ne kadar işleyip işlemediği sınanmaktadır. Bütünce-çıkışlı çalışmalarda ise, kuram doğrudan doğruya bütünceden yola çıkılarak oluşturulmaktadır (Klotz 2002: 1-3; Moirón 2007: 18; Aroonmanakon 2006: 19-23).

Bütünce-temelli yaklaşımı anlamak için temel paradigmalarını da kavramak

gerekmektedir. Bütünce-temelli yaklaşımın temel paradigması bilgiye ulaşmada deneyci bir çözümleme yöntemini önemsiyor olmasıdır (‘deneysel dilbilim’). Bu paradigma, akılcılığa dayanan Evrensel veya Üretici Dilbilgisi anlayışına karşıtlık oluşturmaktadır. Deneycilik ile akılcılık karşıtlığı, dilbilimsel açıdan da birbirinden tamamen farklı paradigmalara sahip işlevsel ve biçimsel olmak üzere iki farklı çalışma alanının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Akılcı bir paradigmayı benimseyen Evrensel Dilbilgisi sezgi-temelli bir kuramdır. Bu yüzden, Evrensel Dilbilgisi yaklaşımına göre, bir anadil konuşucusu, o dilde neyin kabuledilebilir ya da kabuledilemez olduğunu söyleyebilecek yetidedir. Bir anadil konuşucusu, sezgisel olarak bir dili en iyi biçimde bilebileceği için dışarıdan herhangi bir başka kanıt bulmaya çalışmak önemsizdir. Evrensel Dilbilgisine göre, bütün bir kuramı dilsel sezgilere dayalı oluşturmak yeterli olmasa da, dil yetisi, bir dilin gerçek hayattaki

kullanımına bakmaktan çok daha iyi kanıtlar sunmaktadır. Bütünce-temelli, yani

deneyci yaklaşıma göre ise, dil çalışmaları gerçek hayatta kullanılan sözlü ya da

yazılı dil kullanımına, bir anlamda da dilsel davranışa dayandırılmalıdır. Bütünce- temelli yaklaşımda dilbilgisel yargı ve kurallardan çok bütünü kapsayıcı olmayan tipik örüntüler ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Doğal dil kullanımının gözleme dayalı genellemelerine dayanan çözümleme ve sentezleme yoluyla kuram ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, bütünce-temelli dilbilim çözümlemeleri, sezgilere güvenmez; sadece dilin tipik örüntülerini araştırır. Bu nedenle, birçok konuşucudan derlenen büyük bir dil malzemesinden yola çıkılarak çözümlemeler yapılmaktadır. Deneyciler edimle, yani dilin gerçek olarak kullanımıyla ilgilenirlerken, akılcılar edinçle, yani dilin nasıl işlediği ile ilgilenmektedirler. Deneyci yaklaşımlara göre bütünceden yapılan okumalar, bir toplumun dil kullanımı hakkında da bir şeyler söylemektedir. Tipik dil örüntüleri, genellemeleri ve dil kullanımı ile ilgili kuramsal gözlemleri ortaya çıkarabilmektedir. Ayrıca bütünce-temelli yaklaşımda, bütüncedeki yanlış varsayımlara dayalı çözümlemeler dil kuramına bir katkıda bulunmamaktadır; bu yüzden, dilsel iletişim araçlarının kullanımına dayalı varsayımların sınanabilmesi için özenle seçilmiş bütüncelerden yola çıkılmalıdır (Moirón 2007: 13-21; Aroonmanakon 2006: 13).

İşlevsel kuramlar edime önem vermektedirler. Bu yüzden, bütünce-temelli çözümleme yöntemi, dilin kullanıma yönelik işlevlerini görebilmek adına büyük olanaklar sağlamaktadır. Birçok işlevsel kuram olmasına rağmen, hepsinin birleştiği ortak bir araştırma sorusu bulunmaktadır: Konuşucu ve yazarlar dili kullanarak çeşitli iletişim hedeflerine nasıl ulaşabilmektedirler? Bu sorunun temeli, işlevselcilerin dili, bir iletişim aracı görmelerine dayanmaktadır. İşlevselciler biçimcilerden daha farklı bakış açılarıyla dil çalışmalarına yön vermektedirler. Biçimci yaklaşımlar, temel olarak dilsel birimlerin betimlenmesi üzerinde durmaktadırlar. Örneğin biçimcilere göre Askerler kuleyi yıktı tümcesinin edilgen olarak eşiti Kule askerler tarafından yıkıldı tümcesidir ve bu iki tümce arasındaki fark AÖ-taşıma işlemine dayanmaktadır. Diğer taraftan işlevselciler, etken ve edilgenin iletişimindeki gizil gücüne bakmaktadırlar. İşlevselciye göre, örneğin, politik bir metinde edilgen yapı kullanımının etken yapı kullanımından fazla olması,

hatta edilgen yapılar içerisinde de özellikle kılıcısız edilgenlerin seçilmiş olmasının iletişimsel, edimbilimsel bir nedeni olmalıdır. Bu nedenle, işlevselciler için, bütüncenin bir metin ya da bir metin parçası içermesi, dilin kullanıldığı bağlamı bilmek açısından büyük önem taşımaktadır. Bütünce-temelli çözümleme yöntemi, araştırmacıları, bağlamdan yalıtılmış yargılardan uzak tutmaktadır. Bir başka deyişle, araştırmacının çıkarımlarını bağlam içinde sınayabilmesini sağlamaktadır. Bu açıdan bakılınca bütüncenin işlevselci yaklaşımlarda dilin işlevsel tartışmalarında oldukça açıklayıcı olabildiği anlaşılmaktadır (Meyer 2002: 5-6; Gries 2006: 191-192). Bunun yanında dilin geçmişten bugüne biçimsel ya da işlevsel değişimlerini gözlemleyebilmek için dilin daha eski metinlerinden oluşturulan bir bütüncenin kullanılması kaçınılmaz görünmektedir (Meyer 2002: 20).

Bütünce oluşturmada betimlenecek dilsel özellikler ve araştırma soruları önemlidir. Amaca yönelik oluşturulan bütünce, bulguların daha güvenilir olmasını sağlayacaktır. Yukarıda değinildiği gibi, araştırmanın amacına yönelik oluşturulan bir bütüncenin her zaman için betimlenen dilin bütününü kapsadığı iddia edilemez; ancak, dilbilimcinin yaptığı araştırmada daha nesnel davranabilmesini ya da ileri sürdüğü görüşleri sınayabilmesini sağladığı da bir gerçektir. Bu yüzden, Türkçenin edilgen görünümleri üzerine olan bu çalışmada daha nesnel ve sınanabilir bulguların ortaya konabilmesi için Bütünce-Temelli çözümleme yönteminin kullanılması uygun görülmüştür.

Belgede Türkçede edilgenlik (sayfa 171-175)