• Sonuç bulunamadı

3. ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ

3.2. Araştırma Sorunu

İslam dünyası için moderniteden önce “Batı” diye bir kavramsallaştırmanın olmayışı, klasik dönem metinlerinde bu tanımlamaya hiç rastlanılmadığı için rahatlıkla söylenebilir. Bakara suresinde geçen, “doğu da Allah’ındır batı da18” ayetinin dünyaya bakış açısını bütünselliğe yönlendirdiği açıktır. Bu durum; (Kalın, 2018, s. 17) tarafından “Doğu, ancak Asya kıtasının bir uzantısı olan Avrupa’nın kendisini ‘Batı’ olarak tanımlamasından sonra ortaya çıkan kurgusal ve işlevsel olarak modern döneme ait bir tanımdır. Mekân algısı Avrupa merkezci hale geldikçe kullandığımız terimlerde sınırlayıcı bir nitelik kazanıyor şeklinde ifade edilir. “Batı”nın kendisini böyle sınırlaması, Doğu-Batı, şeklinde adı konulmuş büyük kategorileştirmeyi beraberinde getirmiştir.

Hangi zaman diliminde, hangi dil veya kültürde olursa olsun ve hatta hangi yerleşke içerisinde olurlarsa olsunlar; insanlar arasında ilk mübadele güven tesisine yönelik davranışları ve sözleri kapsar. Toplumsal ilişkilerde “ben”in “öteki” ile karşılaşmasında, “ön söz” ve ya “öz söz” olarak kullanılan, benden sana zarar gelmez anlamını taşıyıp, güven tesisi oluşturacak barış, esenlik kodları, kısacası “selam” toplumsal ilişkilerde barışın huzurun güvenin parolası olarak kullanılmaktadır. “İslam” Hz. Muhammed’e vahyedilen dinin adı olmakla beraber, kök harflerinin anlamını içerisinde selama yaslanan bir yönü vardır. Doğu olarak tasnif edilen İslam dünyasının “ben” tasavvurunda, klasik dönemle modern zamanlar arasında büyük kırılmaların olduğu aşikârdır. Klasik İslam medeniyetinde kendi dışındaki kültür ve medeniyetleri kucaklayabilecek esnekliğe sahip dünya görüşünün hâkimiyetinin varlığı anlaşılırken, ne yazık ki günümüzde Müslüman kitleler bu misyondan oldukça uzakta ve pek çok alanda geri kalmışlık sendromu ile hareket eden özneler olarak bulunmaktadırlar (Kalın, 2018, s. 18).

Bu araştırmanın sorunu; “Şehir ve Kur’an’ı Kerim çevirilerinde iz düşümü” olarak kurulan cümlede, Kent sosyolojisi kavramlarını ve Kur’an’da şehir tasavvurunu bir araya getirip, “insan” ortak paydasından hareketle Doğu-Batı bölünmüşlüğünden kurtularak,

‘kelimelerin gölgesinde iletişim kurma’ çalışması ve ‘Şehrin sorunları yerine Şehirdeki sorunlar’ şeklinde, şehri ve toplumsal ilişkileri anlama çabasıdır.

Kur’an’ı Kerim çevirisinde “Şehir” kelimesinin geçtiği ayetler araştırılırken, aynı ayet farklı meallerde şehir kelimesi yerine; kent, kasaba, mahalle, ülke, karye, yurt, belde, bölge, yer, toplum, topluluk, memleket, toprak, arazi, yeryüzü, Mekke, Medine, Mısır, Sodom, Ürdün, Eriha, Semud gibi farklı kelimelerin kullanıldığı tesbit edilmiştir.

Ayetlerin orijinal metinleri incelendiğinde, Türkçeye bu kelimelerle çeviri yapılan dört kavrama ulaşılmıştır. Arap dilinde “K-R-Y”, “B-L-D”, “M-D-N” ve “M-S-R” kök harfleri ile Kur’an-ı Kerimde geçen kavramların; Türkçe çeviri yapılırken eş anlamlı sayılamayacak kelimelerin birbirlerinin yerine kullanılmaları hususu bizce sorun teşkil etmiştir. Çünkü nasıl ki bir mercek odaklanmasını gerçekleştiremediğinde fonksiyonel olarak iş göremezse, anlam alanının çok genişlediği kavramlar ve kelimeler belli bir yere/düşünceye gönderide bulunamaz, odaklanamazlar. Dolayısıyla kavramlar ve sözcüklerin işaret etikleri belli bir yer/düşünce karşılığı bulunmadığında, işlevsel olarak da anlamlarını kaybederler. Ayrıca dikkatimizi çeken bu kavramların salt mekâna karşılık gelmediği, toplumsal ilişkiler bağlamında da söylem sahipleri olduklarının tespiti nedeniyle konu üzerinde araştırma yapmaya karar verilmiştir.

Tüm bunlara ek olarak aynı meal içerisinde aynı kök harflere sahip olan kelimelerin de farklı şekillerde çevrildiği tesbit edilen başka bir durumdur. Bu durum için K-R-Y kök harflerine ait kelimenin farklı çevirilerine örnek:

Ahkaf 27

ََنوُع ِج ْرَيََْمُهَّلَعَلََِتاَيٰ ْلْاَاَنْف َّرَص َوََى ٰرُقْلاَََنِمََْمُكَل ْوَحَاَمَاَنْكَلْهَاََْدَقَل َو a. Abdullah-Ahmet Akgül Meali

Andolsun, Biz çevrenizde bulunan şehirlerden (birçoğunu) yıkıma uğratmışız ve belki (inkâr ve inattan) dönerler diye (daha önce) ayetleri çeşitli şekillerde

açıklamaktayız.

b. Abdullah Parlıyan Meali

Zaman ve mekân yönünden, çevrenizde yaşayan birçok günahkâr topluluğu bu şekilde yok ettik, ama onları yok etmeden önce, belki eğri yollardan dönerler diye, ayetlerimizi tekrar tekrar değişik şekillerde dile getirdik.

c. Ahmet Tekin Meali

Andolsun, biz, sizin etrafınızda olan birçok memleketleri helâk ettik. Belki küfürlerinden, inkârlarından vazgeçip tevhide, hakka, doğru yola dönerler diye ikaz ifade eden kalıntıları çok yönlü açıkladık.

d. Ahmet Varol Meali

Andolsun ki, çevrenizde bulunan kasabalardan (çoğunu) helak ettik ve olur ki dönerler diye kendilerine ayetleri çeşitli şekillerde açıkladık.

e. Bahaeddin Sağlam Meali

Andolsun! Biz etrafınızdaki köy ve kasabaları helak ettik. Ayetleri tekrar tekrar açıkladık; belki dönerler diye…

f. Bayraktar Bayraklı Meali

Andolsun ki biz, sizin çevrenizde bulunan nice ülkeleri de yok ettik. Belki doğru yola dönerler diye, âyetleri tekrar tekrar açıkladık.

g. Cemal Külünkoğlu Meali

Andolsun ki biz, (halkı günah işleyen) çevrenizdeki kentleri de yok ettik. Ama (onları yok etmeden önce) belki dönerler diye uyarıcı ayetlerimizi çok yönlü şekilde dile getirdik.

Aynı çevirmenin, K-R-Y kök harflerine ait kelimeleri, farklı ayette farklı manaya gelecek şekilde çeviri yapmasına örnek;

Araf 96

ََنوُبِسْكَيَاوُناَكَاَمِبََْمُهاَنْذَخَاَفََاوُبَّذَكََْنِكٰل َوََِض ْرَ ْلْا َوََِءآََمَّسلاَََنِمََ تاَك َرََبََْمِهْيَلَعَاَنْحَتَفَلَا ْوَقَّتا َوَاوُنَمٰاََى ٰرقلاَََلْهَاَََّنَاََْوَل َو a. Abdullah-Ahmet Akgül Meali

Şayet o ülkeler (ilk örnekte şehir olarak tercüme etmişti) halkı (Allah ve

Resulüne) inansalardı ve (her türlü küfür ve kötülükten) korkup sakınsalardı, gerçekten

üzerlerine hem gökten hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar (dünyalık çıkarlarına ve nefsi arzularına kapılıp Hakkı) yalanladılar, biz de onları kazana geldikleri (zulüm ve kötülükler) nedeniyle yakalayıp (yerin dibine geçirdik).

b. Abdullah Parlıyan Meali

Eğer o peygamberlerin gönderildiği ülkelerin (ilk örnekte topluluk olarak tercüme etmişti) halkı, inanmış olsalar ve yollarını Allah'ın kitabıyla bulmuş olsalardı, onların önüne yerin ve göğün bereketlerini açardık; ama gerçekleri yalanlamaya kalktılar ve biz de kendi yapıp ettiklerinden dolayı onları kıskıvrak yakaladık.

c. Ahmet Tekin Meali

O ülkelerin, peygamberlerin gönderildiği ülkelerin (ilk örnekte memleket olarak tercüme etmişti)halkı, ileri gelenleri, idarecileri iman edip Allah'a sığınarak, emirlerine yapışsalar, günahlardan arınıp, azaptan korunsalar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davransalar, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olsalar, takvâya dayalı düzeni benimseselerdi, elbette onların üzerlerine, gökten ve yerden bolluk ve bereket kapıları açardık. Fakat onlar, kutsal kitapları ve peygamberleri yalanladılar. Biz de onları işlemeye devam ettikleri günahları, isyanları ve küfürleri sebebiyle cezalandırdık.

d. Bahaeddin Sağlam Meali

Eğer o kentler ((ilk örnekte köy ve kasabalar olarak tercüme etmişti) ahalisi inanıp kendilerini korusalardı, yerden ve gökten bereket kapılarını onlara açardık. Fakat yalanladılar. Biz de onların yaptıklarından dolayı onları (azap ile) yakaladık.

e. Cemal Külünkoğlu Meali

Eğer o memleketlerin ((ilk örnekte kent olarak tercüme etmişti) ahalisi iman edip Allah'tan sakınsalardı elbette üzerlerine yerden gökten bereket kapıları açardık. Ama gerçeği yalanladılar ve biz de yaptıklarından dolayı onları kıskıvrak yakaladık.

Ahmet Varol ve Bayraktar Bayraklı Meallerinde ى ٰرقلا kavramını, (bu ayetler için) aynı kelime ile tercüme edildikleri tespit edilmiştir.

Benzer Belgeler