• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL ÇERÇEVE

2.1. Alfred Schutz’un Hayatı

Fenomenoloji denilince akıllara Husserl’in geliyor oluşundan dolayı, kuramcımızı kısaca tanıtmayı uygun bulduk.

13 Nisan 1899 yılında Viyana’da doğmuş ve 20 Mayıs 1959 New York’ta ölmüştür. Hayatını üç bölüme ayırmak, bize Schutz’un dünyasını daha yakından tanıma olanağı sunacaktır.

2.1.1. Viyana Günleri (1899-1932)

Babası, Schutz doğmadan vefat etmiş, bu nedenle babasının ismi Alfred kendisine verilmiştir. Bu gerçek kendisinden gizlendiği için on yedi yaşında orduya katılacağı zaman resmi evraklardan öğrenmiş, annesine herhangi bir kızgınlık duyduğunu belirtmemiştir. Üvey babası Otto Schutz amcası olup, hayatı boyunca kendisine babalık yapmış ve Schutz’un sevgi ve saygısını kazanmıştır (Sofuoğlu, 2009).

Müziğe büyük bir ilgi duymuş, piyano çalmayı öğrenmiştir. Birinci dünya savaşının üçüncü yılına girildiğinde, lise mezunlarından da orduya alım yapılıyor olmasıyla orduya on yedi yaşında katılmış, Avusturya- Macar ordusunda görev yapmıştır. Bir buçuk yıl sonra izinli olarak geldiği memleketi Viyana’yı yaşam koşulları anlamında neredeyse tükenmiş olarak bulmuştu. Aynı ayda Avusturya tamamen mağlup olup teslim olunca kendisinin de askerliği bitmiş oldu.

Schutz, orta gelirli bir aileden gelen, Viyana’nın entelektüel yapısını anlayacak düzeyde iyi eğitim almış bir genç olarak memleketi için üzüntü duyuyordu. Savaştan dönen ve memleketini çok farklı şartlarda bulmuş biri olarak, “The Homecomer”7 adlı

makalesini, o günlerin üzerinden çok uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kaleme almıştır. Hitler döneminin Avrupa’sında, Yahudi bir aileden olmak, ırk ve din ayrımcılığının yıkıcılığını yakinen yaşamak, Schutz’un anlayıcı yaklaşım sergileyen bir kişilik geliştirmesine zemin teşkil etmiş ve herkesin bir durum tanımlaması ve kendine ait bir dünyası var düşüncesini edinmesine sebebiyet vermiş olmalıdır. Çünkü içinde bulundukları zaman dilimi, insanlığa sığmayan davranışların yakinen tecrübe edildiği bir dönemdir. Ama insanlığa dair umutların yeşerdiği arkadaş çevresi ve ailesi sayesinde güçlü bir kişiliğe sahip olmuştur.

Schutz, içinde bulundukları zorlayıcı şartlara rağmen, Viyana Üniversitesinde Hukuk ve Sosyal Bilimler okumuştur. Kendisinin fikir dünyasının oluşmasında etkinliği olan hocaları olarak, Uluslararası Hukukta A. Vendross ve Hans Kelsen; Ekonomide Friedrich von Wieser ve Ludwig von Mises; Sosyolojide Othmar Spann’dan söz edilebilir (Schütz, 2018, s. 8). Weber 1918’in ilk döneminde Viyana Üniversitesi’nde ders vermiş, sonra Almanya’ya dönmüştür. O yıllarda Max Weber ve Edmund Husserl’in eserlerinden çok etkilenmiştir.

“İş hayatında oldukça başarılıydı, Macaristan, Çekoslovakya, Almanya, Fransa, İsviçre ve Hollanda gibi ülkelerin mevzuat ve banka işlemlerine ilişkin danışmanlık görevlerini yürüttüğü gibi, Neue Freie Presse adlı Viyana’nın en büyük gazetesine ekonomi ve finans yazıları yazdı8” (Sofuoğlu, 2009).

“Schutz, ‘toplumsal düzen’ üzerinde kafa yormaya başlamış, toplumsal düzenin hayat üzerindeki etkisinin nasıl bir açımlamayla dile getirilebileceğini düşünür olmuştu. Schutz, ihtiyaç duyduğu bu açımlamaya ancak duygusal tepkilerini bir tarafa bırakabilirse ulaşabileceğine karar verdi. Bu sırada Alman sosyolog Max Weber’in değer-bağımsızlık (wertfreiheit) fikrini keşfetti” (Sofuoğlu, 2009, s. 49).

O dönem Viyana’sında entelektüel faaliyetler arasında Kreise denilen tartışma grupları oluşturularak fikirler paylaşılıyor, tartışılıyordu. Schutz’de bu gruplara katılmış, ‘Max Weber'in metodolojisi’, ‘Sen ve Ben’, ‘Grup Ruhu’, ‘Anlama ve Eylemde Bulunma’ gibi başlıklarla seminerler vermiştir.9 Toplumsal ilişkiler üzerinde düşünen biri olarak;

sergilenen davranışlar için, yapmak istediklerimiz ve yapmak zorunda kaldıklarımız ayrımını fark eder, karar vermek ve eyleme geçmek aşamasında ne yapacağımıza, o anki önceliklerimizin etkisini, “ilgililik” (relevance) olarak kavramsallaştırır ve bu kavramın toplumsal eylemin en önemli dinamiklerinden biri olduğunu, bunu da kendi hayat tecrübesinden öğrendiğini ifade eder10.

İlgililik kuramını şöyle açıklar; bazı kararlarımız içseldir (intrinsic), yani kendi

tercihlerimizden kaynaklanır; bazıları dışsaldır (imposed), yani mecbur kalırız. Ama

aslolan, bu kararları yönlendiren “ilgililik”lerin güdüsel (motivational) oluşudur; çünkü

8Wagner, Alfred Schutz: An Intellectual Biography, s. 9.

9Barber, The Participating Citizen, s. 14

(because) dışsal olanlara uymak zorundalığımız için mutlaka içsel “ilgililik”ler kurulmalıdır. Sonuçta insanlar, Schutz’a göre, böyle bir “ilgililik” sistemi çerçevesinde yapıp-etmelerine karar vererek hayatlarına devam ediyorlardı.

Schutz, eylemlerin planlanması konusunu da düşünüyordu. Kendi hayatını planlarken önceliklerine göre dört ilgililik belirlediğini, eşi Ilse’ye yazdığı mektuptan11 öğreniyoruz. İlk ilgi alanını ailesi oluşturmaktaydı ( belki arkadaşlık ilişkileri de bu gruba dâhil edilebilir). İkinci ilgi alanı işiydi, çünkü kendisinin ve ailesinin hayatta kalmasını sağlamak için bu zorunluydu. Felsefeye olan ilgisi, üçüncü gruptaydı ve içseldi; sadece

istediği için okuyor ve yazıyordu. Son ilgi alanı ise, estetik ve duygusal ihtiyaçları

doğrultusunda gelişen müzik tutkusuydu12. Kendince yapmış olduğu bu ilgililik

sıralamasının ortak noktası motivasyonel oluşlarıdır.

Schutz bu arada Weber’in dünya dinleriyle ve sosyal bilimler metodolojisi ile ilgili yayınlarını okumuş, Weber’in anlayıcı sosyolojisinin kavramlarını daha açık hale getirip geliştirerek, öznel yaklaşımı açıklamayı kendine hedef seçmişti. Kısacası; bütün

ayrıntılarıyla bir anlayıcı sosyoloji oluşturmak (Sofuoğlu, 2009, s. 51) istiyordu. Ama

Weber’in ‘Anlayıcı Yaklaşım’ açıklaması Schutz’un zihnindeki sorulara cevap vermekte eksik kalmıştı. Bilincin nasıl çalıştığını ve yapıp-ettiklerinde kendi kendisini nasıl anladığını bilmeden öznel anlama üzerine söz söyleyemezdi. Arkadaşı Felix Kaufmann ona, Husserl‟in Logical Investigations ve Ideas adlı eserlerini okumasını tavsiye etti. Bu eserleri okudu ama o dönem Viyana’da entelektüel çevrede popüler olan Henri Bergson’un yazılarını okumak kendisine daha cazip geldiği için Husserl’in düşüncesi üzerinde yoğunlaşmadı. Daha sonra tekrar Husserl’in öğretilerine döndüğünde, Bergson felsefesini çalışmasının en büyük faydasını “Husserl‟in düşüncesini ve dilini anlayabildim13” şeklinde özetleyen Schutz, Husserl ile Weber arasında bir sarkaç gibi salınıyordu. Husserl ile ele alacağı temel kavram “life-world-yaşam dünyası” olacaktı.

Schutz’un 1932’de yayınlanan ilk ve temel eseri niteliğinde olan Der Sinnhafte

Aufbau der Soziation Welt (Toplumsal Gerçekliğin Anlamlı Yapısı) bu döneme ait,

Husserl ve Weber alt başlığını hak eden bir eserdir (Schütz, 2018, s. 8). Bu iki düşünürün

11Barber, The Participating Citizen, s. 22.

12Wagner, Alfred Schutz, s. 17.

çalışmaları Schutz’un fikir dünyasında, temel mahiyetindedir. Henri Bergson, William James ve Max Scheler’in eserlerinin etkisini de görmek mümkündür. Bu düşünürlere ilaveten, John R. Dewey, George Herbert Mead, Charles Horton Cooley ve William I. Thomas’ın daha sonraları oluşan fikirlerinde etkin olduğu görülmektedir. Ancak, The Phenomenology of the Social World (Toplumsal Dünyanın Fenomenolojisi) kitabı da bu döneme ait bir kitabı olmasına rağmen, 1967’ye kadar İngilizceye çevrilmemiş, otuz beş yıl suskunluğa terk edilmiş bir eserdir (Rıtzer, 2011, s. 434).

2.1.2. İlk Kaçış (1938-1939)

1933 yıllarında Hitler Avrupa’da oldukça güç kazanmıştı. 1938’de Viyana’ya girmesi, özellikle Yahudi entelektüel çevrede büyük endişe oluşturmuştu. Schutz de kendisi ve ailesi için endişe duyuyordu. İşi gereği sık sık Paris’e giden Schutz, Hitler’in Viyana’ya girdiği zamanda Paris’teydi ve eşi ve çocukları onun yanına gittiler. Paris’te kendilerine uygun bir çevre ve arkadaşlıklar edinmekte zorlanmadıklarını anlıyoruz. Ancak Hitler’in Avrupa’da daha fazla bölgeyi ele geçirmesi bir tehdit olarak algılanmış, Schutz’un çalıştığı şirkette çalışanlarını daha batıya kaydırmaya başlamıştı.

2.1.3. New York’ ta Yabancı

Paris, Schutz için her ne kadar memleketi olmasa da işi dolayısıyla daha sık bulunduğu bir yer olduğu için kültürüne uzak olmayan, entelektüel çevrenin kendisini kitabıyla tanıdığı ve fikirlerini paylaşabildiği bir çevreydi. Amerika, Schutz’u hiç tanımadığı bir çevre ve tamamen farklı bir kültür olarak içine aldı. Kendisi iyi bir hayat okulu öğrencisiydi, bir yabancı olarak yaşadığı tecrübeleri bir makale14 olarak sundu.

Amerikan bilim çevresine katılmasıyla, Sumner, Veblen, Thomas, Park, Kimball Young, Cooley, Mead, Ellsworth Faris, Talcott Parsons, Allport, McIver, Metron ve Richard Williams gibi meşhur isimlerle tanıştı (Sofuoğlu, 2009, s. 57). 1942’de, The New

School for Social Research'ün Sosyoloji departmanına katıldı ve1949’a kadar ders

vermeyi sürdürdü.

A.B.D.’de bir “yabancı” olarak Schutz’un düşünceleri yanlış anlaşıldığından, bu makalesini yayınlama talebi geri çevrildi (Sofuoğlu, 2009, s. 58). Nihayet 1944’te, Herbert Blumer tarafından “Chicago geleneği’ne uyduğu düşüncesiyle kabul edildi ve

14 Schutz, “The Stranger: An Essay in Social Psychology”, American Journal of

editörlüğünü yaptığı American Journal of Sociology‟de “The Stranger: An Essay in Social Psychology” başlığıyla ilk makalesi yayınlandı. Bu makalesini 1945’te “The Homecomer”15 ve 1948’de yayınladığı “Sartre’s Theory of the Alter Ego16” izledi ve

ölümüne kadar çok sayıda makalesi yayınlanan Schutz, Husserl’in transandantal fenomenolojisini, fenomenolojik temelli bir sosyoloji kurma çabasında kullandığı, onun kavramlarını, toplumsallık ve bireysel varoluş bağlamında değerlendirdiği için, varoluşçu

fenomenoloji akımındaki isimler arasında zikredilmektedir. Sartre felsefesi üzerine

yaptığı değerlendirmeler bu bakımdan önem taşımaktadır.

Marvin Faber’le birlikte, Uluslar Arası Fenomenoloji Topluluğunu kurmuş ve 1941 yılında, Felsefe ve Fenomenolojik Araştırmalar dergisinin editör kuruluna katılmıştır (Schütz, 2018, s. 9).

Ölümünün ardından 1962 ve 1966 yılları arasında 1940’dan itibaren yazdıklarını içeren üç ciltlik ‘Toplu Makaleler -Collected Papers-’ şeklinde tüm eserleri yayınlanmıştır.

Benzer Belgeler