• Sonuç bulunamadı

Goleman (1995), duygusal zekayı anlattığı kitabını beklenenden geç yazmasını, literatürde duygular üzerine yapılan araĢtırmaların yetersiz olması ve duyguların bilimsel olarak göz ardı edilmiĢ olmasıyla iliĢkilendirmektedir. Duygusal zeka, Mayer ve Salovey (1990) tarafından kavramsal olarak tanıtıldıktan ve Goleman (1995) tarafından kitabına konu olduktan sonra popüler araĢtırma konusu haline gelmiĢtir. Duygusal zeka ölçme araçlarını geliĢtirme, etkilerini ve yararlarını araĢtırma ilgili çalıĢmalar bu alanın değerini hala arttırmaktadır.

Mayer ve Salovey (1993) duygusal zekayı, bireyin kendisinin ve baĢkalarının duygularını anlayabilmesini, düĢünce ve davranıĢlarında bunları kullanabilmesini kapsayan bir zihinsel yetenekler grubu olarak tanımlamıĢlardır. TartıĢma yaratsa da, bir zeka türü olarak adlandırmalarını zihinsel bir yetenek olmasına dayandırmaktadırlar. Diğer taraftan, Goleman (1995) ve Bar-On (2006) ise duygusal zekayı kiĢisel özellikler, beceriler ve iyi oluĢ olarak değerlendirmiĢlerdir. AraĢtırmacılar, duygusal zekanın tanımı, ölçümleri ve yapısal bileĢenleriyle iliĢkili görüĢ ayrılıkları yaĢasa da, duygusal zekası yüksek insanların daha mutlu ve yaĢam kalitesinin yüksek olduğu konusunda hemfikirlerdir. BiliĢsel zekanın aksine, duygusal zekanın geliĢtirilebilir olması da araĢtırmacıların ortak paydada buluĢtuğu argümanlardan birisidir (Salovey ve Mayer, 1993; Goleman,1995; Bar-On, 2010).

Goleman (1995) geliĢmemiĢ duygusal zekayı, duygusal dünyayla baĢ edememe olarak nitelendirirken, bu durumun neden olabileceği psikopatolojik hastalıkları kapsayan risklerden de bahsetmektedir. Özellikle, çocukları hayata hazırlarken gerekli olan duygusal zeka becerilerinin eğitimde yer alması gerekliliğini

34

vurgulamaktadır. Nesil değiĢtikçe duygularla iliĢkili daha çok problemlerin yaĢandığını; bunun davranıĢ ve tutumlara yansımasıyla daha yalnız, agresif, endiĢeli, öfkeli ve mutsuz çocukların yetiĢtiğini belirtmiĢ ve bu çocukların olumsuz duygu durumlarına daha yatkın olduklarını ifade etmiĢtir. Benzer Ģekilde, Tuğrul (1999), yetersiz duygusal zeka geliĢiminin iĢ ve evlilik hayatında olumsuz sonuçlara neden olabileceğini açıklamıĢ ve psikolojik rahatsızlıkların da ortaya çıkabileceğini belirtmiĢtir.

Shapiro (1999), duygusal zeka becerisine sahip çocukların daha mutlu, özgüvenli ve okul baĢarısının yüksek olduğunu açıklamıĢtır. Çocukların bu becerilerini, çağımızın duygusal problemlerinin üstesinden gelmesinde bir fırsat olarak değerlendirmiĢtir. Ayrıca bu becerilerin, sadece problemleri olan çocuklar için değil, tüm çocuklar için önemli ve gerekli olduğunu savunmuĢtur.

Mevcut tezin en önemli özelliği örnekleminin yaĢ grubunun zor bir geliĢim dönemi içinde olmasıdır. Ergenlik döneminde, duygusal değiĢimler; duyguların yoğunluğunda artıĢ, duygularda düzensizlik ve endiĢeli ruh hali gibi durumlar olarak örneklendirilirken, sosyal değiĢimler ise aileden daha çok arkadaĢ iliĢkilerine önem verme, çekingenlik, yalnız kalma isteği gibi durumları kapsamaktadır. Ergenliğin baĢlangıcı olan 11-12 yaĢlarında, bireyin bu değiĢikliklere uyum sağlamakta güçlük çekebileceğini belirtmektedir (Kulaksızoğlu, 2012). Ortaokul döneminde duygusal ve davranıĢsal sorunların artıyor olması; ebeveynleri, eğitimcileri, sağlık uzmanlarını hatta bu dönemdeki ergenleri bile endiĢelendirmektedir (Moulds, 2003). Ergenlik döneminin özelliklerini psikolojik sağlamlık açısından değerlendirmek gerekmektedir. Ergenlik döneminde, bireylerin daha esnek olmaları ve problemlere karĢı daha sık uyum sağlamaları gerekmektedir. Stresin üstesinden gelebilmek, kiĢilik özelliğinin dahilinde koruyucu faktör olarak sayılmaktadır (Campbell ve Ntobedzi, 2007).

Luthar'a (2003) göre, psikolojik sağlamlık araĢtırmaları; yaĢanan olumsuz durumlara ve zorluklara rağmen bazı çocukların neden beklenmedik sonuçlar veya olumlu geliĢim gösterdiği sorusuyla doğmuĢtur. Garmezy (1993), olumlu geliĢim ve adaptasyon sürecinin, koruyucu faktörlerin risk faktörlerini telafi etmesiyle oluĢtuğunu savunmuĢtur. Bu durum, psikolojik sağlamlığın kapsadığı koruyucu faktörlerin ve risk faktörlerinin önemini oldukça arttırmaktadır.

35

Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde, risk faktörlerine maruz kalmak sonraki geliĢim dönemlerinde yaĢanacak sıkıntılara neden olabilmektedir. Psikolojik olarak daha sağlam olan bireyler diğerlerine oranla ergenlikte daha az duygusal ve davranıĢsal problemler yaĢarken, yetiĢkinlikte ise ebeveyn ve eĢ olarak daha fazla yeterlik göstermektedirler (Conger ve Conger, 2002). Luthar (2005), psikolojik sağlamlığın erken dönemdeki geliĢiminden bahsederken, özellikle çocuğun psikososyal geliĢimini ele almaktadır. Risk grubuyla çalıĢırken, mevcut psikolojik bozuklukları onarmak için tedavi bulmak yerine, sağlamlık iĢlevini geliĢtirmenin çok daha yararlı olduğunu belirtmektedir. Bu durum, geliĢim dönemi risk faktörlerini, koruyucu faktörleri ve psikolojik sağlamlık düzeyini önemli kılmaktadır.

Koruyucu faktörlerin önemi bu derece fazlayken, Gizir ve Aydın (2006), "Psikolojik Sağlamlık ve Ergenlik GeliĢim Ölçeği"nin uyarlama çalıĢmasında, koruyucu faktörlere yönelik bir ölçeğin geliĢtirilmemiĢ olduğundan bahsetmektedir. Bunun yanı sıra, yurt içi literatür çalıĢmalarında, psikolojik sağlamlığı etkileyen içsel ve dıĢsal koruyucu faktörleri inceleyen araĢtırmaların henüz rağbet görmediğini açıklamaktadır. Mevcut araĢtırma koruyucu faktörleri temel alarak duygusal zeka ve psikolojik sağlamlık arasındaki iliĢkiyi açıklamaya çalıĢmaktadır. Yani, duygusal zeka ile iliĢkisi olabilecek koruyucu faktörleri tüm alt boyutlarıyla inceleyecek olmasıyla, duygusal zekası yüksek ya da düĢük olan bireylerin, hangi koruyucu faktörlere sahip olduğunu ya da duygusal zekanın alt boyutlarıyla, hangi koruyucu faktörlerin iliĢkili olduğunu ortaya çıkaracaktır.

Literatürdeki, duygusal zeka ve psikolojik sağlamlık arasındaki iliĢkiyi ortaya koyan çalıĢmaların, yetiĢkin bireylerle yürütülmüĢ olması dikkat çekmektedir (Aydın, 2010a; Bumphus, 2008; Malak, 2011; Scheneider, Lyons ve Khazon, 2013). Mevcut araĢtırmada ise, duygusal zeka ile psikolojik sağlamlık arasındaki iliĢki ergenlik döneminde incelenecektir. Bu yönüyle çalıĢma, geliĢim dönemleri ile ilgili bu alanda kapsamlı bilgi sunma olanağı sağlarken farklılaĢmakta ve önem kazanmaktadır.

Duygusal zekanın, insanın hayatının her anında yer aldığı açıkça görülmektedir. Literatür kısmında bahsedilen duygusal zekayla ilgili araĢtırmalara dikkat edildiğinde; stresle baĢa çıkma, davranıĢ problemleri, travma sonrası süreçler gibi değiĢkenlerle arasındaki iliĢki araĢtırılmıĢ ve anlamlı sonuçlara ulaĢılmıĢtır. Bu

36

değiĢkenlerle iliĢkili olan psikolojik sağlamlıkla da arasında anlamlı bir iliĢki olması beklenmektedir. Ortaya çıkan bulguların ise, ergenlerle yapılan klinik çalıĢmalara katkı sağlayacağı düĢünülmektedir. Özellikle depresyon, anksiyete ya da travma sonrası stres bozukluğu gibi duygulanım bozukluklarının, davranıĢ problemlerinin ve öfke kontrolünün tedavisinde klinisyenlere duygusal zeka becerilerine ve koruyucu faktörlere dair geliĢtirici yollar sunulabilir. Duygusal zeka becerilerinin hangi koruyucu faktörlerle iliĢkili olduğu sonucu, ergenlerin geliĢtirilebileceği zayıf yönlerini tanımada etkili olabilir ve yaĢanabilecek farklı problemlerin ortaya çıkıĢında önlem ve müdahale yollarının planlanmasında fayda sağlayabilir.

AraĢtırılan duygusal zeka ile koruyucu faktörlerin iliĢkisi, ilgili literatür doğrultusunda yorumlanacaktır. Genel anlamda, bu yaĢ grubunda, bu değiĢkenlerle yapılacak ilk çalıĢma olması, demografik değiĢkenlerin oldukça ayrıntılı biçimde değerlendirilmesi ve ileride yapılacak çalıĢmalara kaynak sağlayacak olması çalıĢmanın önemini arttırmaktadır.

37

2. BÖLÜM

YÖNTEM

Bu bölümde sırasıyla araĢtırmanın örneklemi, veri toplama araçları ve iĢlem süreci hakkında bilgilere yer verilmektedir. Ġlk kısımda örneklemin demografik bilgileri bulunmaktadır. Ġkinci kısımda araĢtırmanın hipotezlerini sınamak için kullanılan ölçekler hakkında bilgiler sunulmaktadır. Son bölüm ise, çalıĢmanın uygulama ve analiz sürecini kapsamaktadır.

Benzer Belgeler