• Sonuç bulunamadı

ama onları duymadıklarını hatırlamak önemlidir. Fiziksel ceza sadece kabul edilebilir değildi aynı zamanda teşvik edilen birşeydi. Hatta çocukların sorumluluk sahibi olması için okulda uygulanabilen birşeydi. O zaman ki insanlar çocukların duygularıyla ilgilenmezlerdi. Çünkü onlar anne baba olmayı çocuklara nasıl davranılacağını öğretmek olarak görüyorlardı. 1946 yılında Dr. Benjamin Spock’un The Common Sense Book of Baby Child Care adlı çok satan kitabının orijinal versiyonunun yayımlanması üzerine, fiziksel bakım ve disipline ek olarak çocukların duygularının ve bireyselliğinin de göz önüne alınması gereken çok önemli bir faktör olduğu fikri yaygınlaştı; bu değişimden önceki kuşaklarda ebeveynlik, çocukların duygusal güvenliğini ve bağımsızlığını desteklemeyi düşünmekten ziyade çocuk gelişiminin altın standartı olan itaate odaklanıyordu (Akt. Gibson, 2017).

Tüm anne babalar, çocuklarının gelecekte nasıl biri olmaları gerektiği ile ilgili açık ya da gizli ideallere sahiptir. Anne babalar çocuklarını bu amaca yönlendirmek için birçok farklı yöntem denerler. Çocuklarının davranışlarını pekiştirirler veya onları cezalandırırlar, kendilerini rol model olarak kullanırlar, kendi inanç ve

beklentilerini açıklayarak değer ve yargılarını destekleyecek yakın çevre dediğimiz komşular, akran grupları ve okullar seçerler. Böylelikle her ebeveynin benimsediği ve uyguladığı bu farklı yöntemler, farklı çocuk yetiştirme tutum ve davranışlarına yol açar. Bu farklı tutum ve davranışlar, çocuklarda ve ergenlerde farklı davranışlara neden olduğu için gelişim psikologları tarafından yapılan araştırmalarda önemli bir yer teşkil etmiştir (Argun, 1995).

Mussen, 1956`da izin verici, reddedici, aşırı korumacı ve aşırı titiz olmak üzere dört farklı anne baba tutumu tanımlamıştır. İzin verici tutumda anne, çocuğunun bağımsız davranışı öğreneceği bir sosyal çevre sağlar. Yeni tepkileri ödüllendirir ve çocuğunu araştırmaya devam etmesi için cesaretlendirir. Reddedici tutumu benimseyen anneler ikiye ayrılır; bazı anneler çocuğunu doğduğu andan itibaren reddeder, böylelikle çocuğu hiçbir zaman güçlü bağlılık tepkileri geliştirmeyecektir. Bazı reddedici anneler bebeklerine öfke duyarlar ve bu durum çocukları bağımsızlık davranışları gösterdikçe daha fazla artar. Aşırı korumacı anneler, çocuğunun giderek artan bağımsızlığını kendi baskınlığına ve çocuğunu sahiplenmesine bir tehdit olarak algılar. Bu yüzden çocuğunun bağımsız aktivitelerini sınırlamaya çalışır. Aşırı titiz anneler ise, evdeki düzen ve titizlik konusunda aşırı endişelidir ve çocuklarının spontan hareketlerini kısıtlayabilirler. Cezalandırılma korkusu, çocuğu yürüme gibi yeni geliştirdiği becerilerini uygulama ve mükemmelleştirmeye çalışmaktan uzaklaştırır (Akt.Demircioğlu, 2012).

Baumrind (1971) okul öncesi dönemdeki çocuklarda anne-baba-çocuk arasındaki etkileşimi incelemiş ve dört boyut belirlemiştir. Bunlar anne baba denetimi, anne baba çocuk iletişiminde açıklık, olgunluk beklentisi ve bakım-destek boyutlarıdır. Anne baba denetimi boyutu, anne baba tarafından koyulan kurallara çocuğun ne oranda uymak zorunda olduğunu gösterir. Anne baba çocuk iletişiminde açıklık boyutu, anne babanın, verilecek kararlarda çocuğun düşüncesine saygı göstermelerini, bu konuda çocuğu desteklemelerini ve çocuğun davranışlarına sınır getirme nedenini açıklamalarını ifade eder. Anne babanın çocuğu zihinsel, duygusal ve toplumsal alanda başarılı olması için yüreklendirmesini ifade eden, olgunluk beklentisi boyutudur. Bakım-destek boyutu anne babanın çocukla ilişkisinde ne

derece sevecen ve sıcak davrandıklarını gösterir. Baumrind bu dört boyutun bileşenlerine bağlı olarak üç temel anne baba tutumu ortaya koymuştur. Bunlar otoriter, izin verici/müsamahakâr ve yetkin/demokratik tutumdur (Akt.Demircioğlu, 2012).

Maccoby ve Martin (1983) çocuk yetiştirme tutumlarını duyarlılık/kabul-ilgi ve talepkarlık/kontrol olmak üzere iki boyut açısından ele almışlardır. Bu iki boyutun birleştiği noktada; demokratik, otoriter, izin verici-hoşgörülü ve izin verici- ihmalkar olmak üzere dört çeşit anne baba tutumu tanımlamışlardır. Baumrind’in sınıflandırdığı izin verici anne baba tutumunu izin verici-hoşgörülü ve izin verici- ihmalkâr olmak üzere ikiye ayırmışlardır (Akt.Demircioğlu, 2012).

Kabul-ret ve denetim-özerklik boyutları anne baba tutumlarını oluşturan en belirgin boyutlardır. Kabul-ret boyutu; kabul eden-onaylayan ya da reddeden- onaylamayan ebeveyn davranışınlarını içermektedir. Kabul edici anne baba tutumlarına bakıldığında, çocuk odaklı olan, sıcak, sevgi dolu bir yaklaşımla, çocuklarının ihtiyaçlarına duyarlılık gösteren, şiddete başvurmayan, uyguladığı disiplinin nedenlerini ve sonuçlarını açık bir şekilde anlatan davranış ve tutumların hakim olduğu görülmektedir. Reddetme boyutu ise; kızgınlığı, fiziksel anlamdaki cezaları, çocuktan hoşlanmama gibi tutumlar sergilemeyi, ilgisiz, sevgisiz davranıp, eleştiride yıkıcı boyutta olmayı içermektedir. Denetim-özerklik boyutu, ebeveynlerin sahip oldukları davranış kurallarını uygulamada ve bunları devam ettirmede gösterdikleri izin verici ve kısıtlayıcı tutumlarını içermektedir. Çocukların gelişimini olumsuz şekilde etkileyecek olan anne baba tutumlarını ise; aşırı katı ve denetleyen ya da aşırı hoşgörülü ve kural koymayan tutumlar olarak ifade edebiliriz (Saruhan 1996; Tola 2003; Döğücü 2004).

Cüceloğlu (2017) “Geliştiren Anne Baba” ismini verdiği eserinde iki farklı aile kültüründen bahsederek bunları şu şekilde açıklar; Korku-kaygı kültüründe otoritenin gücü vereceği cezadan gelir. Saygı-güven kültüründe otoritenin gücü tanıklığından gelir. Çocuk sevdiği, saydığı, değer verdiği otoritenin kendini görmesini, beğenmesini, takdir etmesini ister. Korku-kaygı kültürünün terbiye anlayışı güçlünün güçsüzü utandırmasına dayanır. Korku-kaygı kültüründe “zeki” ve

“başarılı” görülmenin kıstası , güçlünün gözüne girebilmeyi başarmaktır.Korku- kaygı kültürünün terbiye anlayışı “utandırmaya” saygı-güven kültürünün terbiye anlayışı ise yüreklendirmeye dayanır. Korku-kaygı kültüründe güçlünün gözüne nasıl gireceğini öğrenmek ve bunun için çabalamak büyük marifettir. Saygı-güven kültüründe ise hakikati keşfetmek için çabalamak, her gün yapabileceğinin en iyisini yaparak “doğruya hizmet etmek” marifettir. Saygı-güven kültüründe çocuk yüreklendirilerek terbiye edilir. Saygı-güven kültürü içinde oluşan ailede, ailenin temeli ailede yaşayan değerler, erdemlerdir. İster yeni doğmuş çocuk, ister ülkenin cumhurbaşkanı olsun, ailenin her bireyi onur ve değer yönünden eşit görülür. Korku- kaygı kültüründe çocuklar, asık suratlı sevgisiz büyüklerinden bir aferin alabilmek için onların gözlerinin içine bakarak büyürler. Saygı-güven kültüründe ise çocuklar, kendi iç tanıklığında hakkaniyete saygı duyan, onurlu biri olarak büyürler; onlar için en büyük otorite anne veya baba değil kendi vicdanlarıdır (Cüceloğlu, 2017).

Yapılan bu boyut belirleme çalışmaları sonucunda anne babaların benimsedikleri tutumlar sınıflandırılmıştır.