• Sonuç bulunamadı

Anne - Kız ĠliĢkisi

Belgede YÜKSEK LĠSANS TEZĠ EskiĢehir (sayfa 181-200)

AYLA KUTLU

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. AYLA KUTLU’NUN ÖYKÜLERĠNE FEMĠNĠST ELEġTĠRĠ YÖNTEMĠ DOĞRULTUSUNDA BĠR YAKLAġIM DOĞRULTUSUNDA BĠR YAKLAġIM

4.6. Anne - Kız ĠliĢkisi

Bir kızın kiĢiliğinin oluĢmasında annesinin rolü çok büyüktür. Anne, öylesine önemli bir etkiye sahiptir ki çoğu zaman “bir kızın kişiliği annesiyle ilişkisinde şekillenir; bu ilişki de özlem, özdeşleşme, hayal kırıklığı, aldatma, öfke ve suçlulukla yeterince ağırlaşmıştır.”416Hem gerçek hayatta hem de edebî eserlerin kurmaca dünyasında karakter olarak çoğu zaman, bir kızın annesine tıpatıp benzediği hatta anne ile kızın kaderinin aynı doğrultuda Ģekillendiği gözlenir. Bu durum özellikle Türk toplumunda kız çocuklarının anneden bağımsız hareket edememesiyle ve annenin aile içinde koruyucu, kollayıcı tavrının böyle bir yapıyı uygun görmesiyle iliĢkilidir. Anne-kız iliĢkisi edebiyatımızın kadın yazarlarının eserlerinde sıklıkla değindikleri konulardandır. Ayla Kutlu da öykülerinde bu mevzunun üzerinde durmuĢtur. Yazar, kendi ifadesiyle; “…kadını birincil önemde görür. Sanatın öznesi kabul eder.”417 Bu algı ve onu yansıtıĢ biçimi, Kutlu‘nun öykülerindeki bütün kadın kahramanlarda görülür.

Anne-kız iliĢkilerinin en yoğun olduğu hikâyeler Hüsnüyusuf Güzellemesi, Belirsiz Bir Sızıyla, Babaya Çiçek Götürmek, Sen De Gitme Triyandafilis, Bir Varmış, Mekruh Kadınlar Mezarlığı, Süsen Gitti, Tanıklar, Matmazel Dimitra‟nın Bitmemiş Hikâyesi ve Terlik‘tir.

416Lucie Eichenbaum ve Susie Orbach, Kadınları Anlamak, Çeviren: Sezgi Altınok, Meral Kara, Birinci Basım, Yayınevi Yayıncılık, Ġstanbul, 1997, s. 79.

41713. 11. 2010 tarihli söyleĢi.

Hüsnüyusuf Güzellemesi‘ndeki anne-kız iliĢkisi bir çekiĢme olarak daha ilk sayfalardan kendini göstermeye baĢlar. Burada melek bir anne ve uysal kız tiplemesine yakın karakterler yoktur. Kızın gözü yükseklerdedir. Annesini beğenmez ve asla onun gibi olmayacağına inanır. Hayali, film yıldızı olmaktır: Bütün olumsuzluklara karĢı “Allahtan güzeldir,”418 mat, esmer teni, dümdüz saçları ve koyu kahverengi gözleri vardır. Emine, kendini çok beğenir ve annesinin onu sürekli azarlamasının sebebi olarak kadının kendisini kıskandığını düĢünür. Daha henüz küçük bir kızken, dıĢarıdaki çocuklarla oynadığı için annesi, Emine‘ye sürekli kızar:

―Kazık kadar kız oldun, utan!‖419 Ģeklindeki kınamalarla kızını kendince dizginlemeye çalıĢır.

Biraz maddî imkânsızlıklar biraz da beden öğretmeninin tacizlerinden dolayı okulu bırakan Emine, bu süreçten sonra hâl ve tavırlarına diĢi bir ifade getirerek erkeklerin ilgisini çekmek niyetiyle hoplaya hoplaya, kırıta kırıta yürümeye baĢlar.

Bu durum annesinin tepkisini çeker ve kadın:

―Adam gibi yürümüyorsun. Kıçını bir o yana bir bu yana salladıkça eteklerin gel gel diyor…‖420

tarzındaki ifadelerle kızını uyarmaya çalıĢır; fakat Emine:

―Ediyorsa ediyor. Sen yap bakalım, seninki de getirir mi hiç kimseyi ardından?..

Güzelim diye kıskanıyor, daha on dördümdeyim diye.‖421

gibi düĢünceleri aklından geçirerek bir nevî kaçınılmaz sonuna da zemin hazırlamıĢ olur. ÇamaĢırcı Fatma, içten içe kızının gözünün dıĢarıda, hatta yükseklerde olduğunu bilir ve her gün iĢe gitmeden önce kızını uyarır:

―Yavrum, ne olur namusumuzu beĢ paralık etme. Daha çok küçüksün. Yarın helal süt emmiĢ biri bizim de karĢımıza çıkar. BaĢında bir erkek yumruğu yok diye kendini kapıp koyuverme yavrum…‖422

418Kutlu, HG, s. 22.

419Kutlu, HG, s. 25.

420Kutlu, HG, s. 24.

421Kutlu, HG, s. 23 - 24.

422Kutlu, HG, s.29.

Ancak Emine‘nin tepkisi sert olur:

―Ne yapıyorum ben anne? Bağırmamak ve her Ģeyi birbirine katmamak için kendini zor tutuyordu. Gitsin artık Ģu kadın… haydi Fatma Bacı… sen artık git çamaĢırlarına. Sen çamaĢırları pakla, onlar da seni…‖423

Ģeklinde karĢılıklar verir.

Emine‘nin babası askerliğini yaparken mayına basıp Ģehit olmuĢ, annesi, iki çocuğuyla kendi anne ve babasının yanında barınamayınca kayınbabasının yanına gitmeye karar vermiĢtir. Böylece Nizip‘ten Toprakkale‘ye göçmüĢlerdir. Bu göç esnasında bir yerde trenden indikten sonra küçük erkek kardeĢini taĢıyan annesi, Emine‘nin de eline bir bohça verir. Fakat kendisinden büyük bohçayı taĢıyamayan Emine yere düĢünce, annesi de tokadı basıp kızın dudağının yarılmasına, diĢinin kırılmasına sebep olur ve uzun bir süre dönüp de kızıyla ilgilenmez: ―Kendisini yapayalnız bulmuĢtu yine.‖424 sözleriyle kızın duygu dünyası yansıtılmaya çalıĢılır.

Buradan Emine‘nin henüz küçük bir kızken bile annesiyle çekiĢme halinde olduğunu anlarız. Bu durum, hikâyenin bir yerinde: ―…demek beni kimse sevmiyor. Herkes düĢman.

Ben de hiç kimseyi sevmiyorum zaten…”425 sözleriyle kızın ağzından yinelenir. Emine okuldan ayrıldıktan sonra, bir dönem tuhafiye mağazasında çalıĢmaya baĢlar. Bu süre zarfında her akĢam iĢ çıkıĢı annesi, mağazanın önüne gelip beraber eve gitmeleri için kızını beklemeye baĢlar. Bu, Emine tarafından hiç de hoĢ karĢılanmaz:

―Emine annesinin hiç değilse o günün akĢamında gelmemesi ya da gelememesi için dualar ediyor, akĢamları da yol boyunca kavga ediyordu onunla, yalvarıyordu.

Onu üzecek Ģeyler yapmayacağına söz veriyordu. Annesi yine de geliyordu.‖426

Annesinin tavrı kesindir:

―…namusumuza kimse laf etmesin diye geliyorum kızım…‖427

423Kutlu, HG, s. 29 - 30.

424Kutlu, HG, s. 35.

425Kutlu, HG. s. 37.

426Kutlu, HG, s. 39.

427Kutlu, HG, s. 39.

Ancak tüm bu önlemlere rağmen yine de kızın bu iĢ macerası uzun sürmez.

―Fındıkçı‖lığından ötürü; yani müĢterilerle laubali olması gerekçe gösterilerek kovulur. Emine iĢten ayrıldıktan sonra kaymakamın makam Ģoförü Ġlhami‘ye gönlünü kaptırır; fakat bu adam etraftakiler tarafından:

―…haytanın biriydi, elinden geçirmediği kız yoktu… kırdığı ceviz bini aĢmıĢ aslında. Ġçki bunda, kumar bunda, karı kapatmak bundaymıĢ. EvlenmezmiĢ. Ġstediği gününü gün etmek. Verimkâr kadın da çok olunca, hiç boĢta kalmıyormuĢ.‖428

sözleriyle tanımlanan biridir. ÇamaĢırcı Fatma, kızını uyarır ve onu bu iĢten vazgeçirebilmek için her yolu dener:

―Dayak, azar, korkutma hiç fayda etmedi bu kez. Sonunda kaymakama arzuhal vermeye bile kalkıĢtı annesi, gitti, dilekçesini yazdırdı, getirdi Emine‘nin önüne koydu. Kızı bu bile korkutmadı.‖429

Kızı onu hiçbir surette dinlemez, hatta:

―Alacak beni Ġlhami. Onu iĢsiz bıraktırırsan nasıl evleniriz?‖430

diyerek annesine çıkıĢır. ĠĢler hiç de Emine‘nin tahmin ettiği gibi olmaz.

Cinsel iliĢkiye girdikten sonra Ġlhami, Emine‘yi bırakır, hatta her defasında ondan kaçar. Bu da annesinin acımasız ama gerçekçi bir tespitiyle belirtilir:

―ĠĢte buraya kadar. Nefsini soğuttun elin herifinin. Bir kez yeter senin gibi acemi orospulardan hevesin alınması için. ĠĢte buraya kadar… Artık seni aramaz. Sağda solda sözünü eder, anlatır.‖431

Bu olay üzerine Emine, annesi tarafından henüz on yedi yaĢındayken karısı yeni ölmüĢ, dört çocuk babası, eski oynaĢı ÖkkeĢ‘e verilir ve Fatma Kadın bu durumu kızına iğneleyici bir üslupla Ģöyle ifade eder:

428Kutlu, HG, s. 45.

429Kutlu, HG, s. 45.

430Kutlu, HG, s. 45.

431Kutlu, HG, s. 47.

―… yaĢı yaĢının iki katı, doğru. Ama sen neye bakarsın? Erkek olsun da… öyle değil mi? Sen bu herifle oynaĢtın. Evli olduğunu bile bile. Sonra ne zaman ki adam seni istedi, ona burun kıvırıp gidip elin piçinin altına serildin. ġimdi buna bile razı adam. Namustur demiyor… daha ne istiyorsun? Belanı mı? Senin yolun bundan sonra kötü yol. Adam elinden çekip kurtarıyor. Öksüzleri büyüt… O zaman Tanrı seni bağıĢlar belki.‖432

Böylece Emine, baĢından geçen bu hadiseler yüzünden en önce kendi öz annesi tarafından aforoz edilmiĢ olur ve ÖkkeĢle evlenmek zorunda kalıp onun dört çocuğuna üvey analık yapar. ÖkkeĢ bir süre sonra vereme tutulur ve yataklara düĢer, bu da onun hiçbir iĢte çalıĢamaz duruma gelmesine neden olur. Bu sefer Emine, hasta kocasına ve beĢ-altı yaĢlarındaki oğlu Hüsnü‘ye bakabilmek için bohçacılık yapar.

Hikâyenin sonlarına doğru kendisinin de tıpkı annesi ―çamaşırcı taşaklı Fatma‖ gibi boğazında koca bir guatr yumrusu oluĢur. Bu yumru, anne ile kızın her ne kadar hiç istemeseler de birbirlerine benzediklerinin sembolik bir göstergesidir. Emine, ilk baĢlarda annesini hiç beğenmezken ilerleyen yıllarda, kendisi annesiyle aynı yaĢlara gelince ondan daha beter bir duruma düĢer. Adının ―fındıkçı‖ya çıktığı bir geçmiĢi, uzun yıllar yatalak olduktan sonra veremden ölen bir kocası, kocasının dört tane üvey çocuğu, kendisinin küçük bir oğlu vardır. Üstelik annesi de ölmüĢtür ve kendisi hayatta annesinden de daha yalnız bir durumda kalakalmıĢtır.

Hikâye‘nin sonlarına doğru Emine, bohçacılık yaptığı bir gün kapı komĢusunun kızı Sevim‘i bir oğlanla beraber bisiklete binerken görür ve kızın annesine hem Ģikâyet eder, hem de kendince öğütte bulunur. Bu durum bir bakıma biraz da öz eleĢtiri boyutundadır:

―Ama sonra dizlerinizi ikiniz dizlerinizi döveceksiniz. BaĢkası değil. Anası, babası. Yanacaksınız… Tek çocukmuĢ... Ben de anamın tek kızıydım. Bir günden bir güne onun sözünden çıkmadım. Lafını iki etmedim. Sevim, hep oğlanların içinde.

Kızlarla iĢi yok haspanın. Tez de serpildi üstelik. Kimse yaĢının on üç olduğuna inanmaz…‖433

Burada aslında Emine, geçmiĢte kendi yaptıklarının piĢmanlığını duymaktadır. Esasında söylediğinin aksine annesinin sözünü hiç dinlememiĢtir ve bilinçaltının da etkisiyle tam tersini söyleyerek bir nevi günah çıkartıyordur.

432Kutlu, HG, s. 47 - 48.

433Kutlu, HG, s. 59.

Belirsiz Bir Sazıyla isimli öykünün baĢkahramanı Halil Bey ise gençliğinde GümüĢ adlı bir kızı sevmiĢ, niĢanlı olan bu kıza kaçmayı teklif etmiĢ, GümüĢ de Halil‘i sevdiğinden bu durumu kabul etmiĢtir. Ancak o köyde babasının hatırına memur olan Halil, iĢinden atılma korkusuyla kaçmak için sözleĢtikleri yere son anda gitmeyip kızı yüz üstü bırakmıĢtır. Aradan yıllar geçmiĢ ve Halil Bey bir baĢkasıyla evlenmiĢtir. Bir ara iĢi gereği GümüĢ‘ün yaĢadığı köye kısa bir gezi yapmak zorunda kalan Halil Bey, burada GümüĢ ve ona çok benzeyen kızıyla karĢılaĢır. GümüĢ‘ün kızının güzelliğini öven Halil Bey‘in:

―Kızın çok güzel. Adını da Güzel koymuĢsun. Kendi mayandan katmıĢsın. Görür görmez tanıdım. Bu, olsa olsa GümüĢ‘ün kızıdır, dedim. Böyle bir Güzel ancak GümüĢ‘ten olur dedim. Bahtı da güzel olsun…‖434

sözleri üzerine GümüĢ, kızının kaderinin kendisininkine çok benzeyeceğini;

çünkü büyük kızlarının da anneleriyle aynı kaderi paylaĢtığını vurgular:

―Sağol ağa. Köy yerinde baht güzelliği dediğin ne ki? Ablaları da güzeldi ama hepsi analarına çektiler, rençber karısı oldular.‖435

Bu konuĢmayı hayıflanma olarak algılayan Halil Bey, bir cesaretle söze girer:

―GümüĢ, benim bir oğlum var. Çok yüksek mekteplerde okudu. Daha Ģimdiden benim önüme geçti. Daha da büyük adam olacak. DüĢün; kaymakam filan gibi bir adam. Verir misin kızını oğluma? Biz murada eremedik, bari onlar…‖436

Fakat GümüĢ‘ün tavrı nettir, gençliğinde kendisinin yaĢadığı Halil Bey tarafından yüzüstü bırakılma durumunun, bu sefer Halil Bey‘in oğlu vesilesiyle kızına yaĢatılmasına sert bir dille karĢı gelir:

―Olmaz… Hep düĢünmeden konuĢtun sen zaten ağa.‖437

434Kutlu, HG, s. 109.

435Kutlu, HG, s. 109.

436Kutlu, HG, s. 110.

437Kutlu, HG, s. 110.

KonuĢmasını içinde biriktirdiği kinle sürdüren GümüĢ, fırsat bulduğunu düĢünerek Halil Bey‘e biraz da tepeden bakar:

―SıçmıĢım senin yüksek mekteplerde okumuĢ oğlunun üstüne ağa. Babasından biz ne gördük ki, oğlundan kızımız hayır görsün. Geç git yoluna ağa. Bir daha karĢıma çıkma. Tanrı misafiri olduğundan yüz devirmedik. Muhtar namazını bitirir bitirmez, vakitlice yola düĢün. Sizin için iyi…‖438

ibareleriyle restini çeker.

Böylece ―Genç kız toplumsal rolünü annesinden öğrenecektir; tıpkı annesinin de kendi annesinden öğrendiği gibi. Genç kızın kişiliği, psikolojisi, annesiyle olan ilişkisiyle şekil alır. Kız çocuk, yaşamının ilk evresini çocuk bakmakla yükümlü olan annesinin yanında geçirir. Anne ve kızı, aynı cinsiyeti ve toplumsal rol kimliğini paylaşırlar.‖439 Kutlu‘nun Belirsiz Bir Sızıyla adlı hikâyesi GümüĢ ve kızı Güzel‘in kaderlerinin kaçınılmaz bir Ģekilde aynı doğrultuda ilerlediğini yansıtması bakımından önemli bir örnektir. Gerçek hayatta da bu durumu yaĢayan anne-kızlar vardır ve böylece Ayla Kutlu gibi toplumsal gerçekçi anlayıĢla eserler veren bir yazarın hikâyelerinde buna yer vermesi gayet olağandır.

Babaya Çiçek Götürmek‟teki anne-kız iliĢkisinde ise anne, büyümekte olan kızını, kendisinden daha üstün görür ve bunu da sözleriyle ifade eder. Kızın ağzından bu, Ģöyle yansıtlır:

―Annem: ‗Sen artık evin büyüğüsün. Öğrenimin benden fazla. Ortaokuldasın, az zaman sonra, orta iki öğrencisi olacaksın,‘ diyor.‖440

Aslında; ―anne gerçekte evin efendisi olsa bile, genellikle, babanın istemini öne alma ustalığını gösterir; önemli anlarda, onun adına, onun kanalıyla bir şeyler ister, ödül ya da ceza verir. Babanın yaşamı akıl ermez büyük bir etkiyle çevrilidir:

evde geçirdiği saatler, çalıştığı oda, çevresindeki eşya, uğraştığı şeyler, saplantıları

438Kutlu, HG, s. 110.

439Lucie Eichenbaum ve Susie Orbach, Kadınları Anlamak, Çeviren: Sezgi Altınok, Meral Kara, Birinci Basım, Yayınevi Yayıncılık, Ġstanbul, 1997, s. 18.

440Kutlu, HG, s. 17.

kutsaldır. Aileyi besleyen o‟dur, ailenin hem sorumlusu hem de başıdır.‖441 Bu öyküdeki kadın biraz pasiftir. Kocasının polisler tarafından götürülmesinden sonra zayıf bir anne imajı çizer:

―Annem, bağıra bağıra ağladı.‖442 ―Annemle ben ĢaĢkındık. Korkuyorduk. Ne konuĢacağımızı bilmiyorduk.‖443

Siyasî suçtan ötürü hüküm giyen baba, ortaokula giden; fakat çocukları içinde en büyüğü olan kızına, eve gelen polisler tarafından götürülürken annesini ve kardeĢlerini emanet eder:

―Ağlamayacaksın. Anneni, kardeĢlerini sana etsem, ha?.. Sen akıllısın. Benim büyük çocuğumsun. Dayanır mı omuzların?‖444

Böylece adam, ailenin sorumluluğunu alma konusunda, karısından çok kızına güvendiğini belli etmiĢ olur. Bu durum da bir bakıma, annenin güçsüzlüğünden ve pasifliğinden dolayı ortaya çıkmıĢtır. Ortaokul öğrencisi olan kız, babasının yerine aile reisi olarak görevlendirilmiĢtir. Kızın ve annenin duruma verdiği tepki ise:

―…ağladım. BaĢımı annemin dizine koydum, yere oturdum. Annem, elini yumuĢakça baĢıma koydu. ‗Benim zavallı kızım,‘ dedi. ‗Benim zavallı yavrularım…‘

yineledi.‖445

Ģeklinde ifade edilir.

Bu öyküde kız evladın, toplumun ve ailenin kendisine dayattığı yazgı nedeniyle sahip olduğu ‗evcimen‘ kimliğinden dolayı ana kucağından ayrılmamıĢ, vefakâr, iyi ve kötü günlerde ailesine özellikle de annesine yardımcı olabilecek bir profilde olduğu gösterilmek istenmiĢtir.

441Simone De Beauvoir, Kadın “İkinci Cins” 1Genç Kızlık Çağı, Çeviren: Bertan Onaran, Payel Yayınları, Yedinci Basım, Cilt 1, Ġstanbul, 1993, s. 252.

442Kutlu, HG, s. 175.

443Kutlu, HG, s. 176.

444Kutlu, HG, s. 181.

445Kutlu, HG, s. 181.

Sen De Gitme Triyandafilis‘te ise baĢkahraman zekâ geriliği olan Triyandafilis‘tir. Bu öyükde, anne karakteri olarak iki kiĢi karĢımıza çıkar. Bunlardan biri; Triyandafilis‘in öz annesi Teodora, diğeri ise ona annesinden çok sahip çıkan ve Triyandafilis‘i besleyip hayatını devam ettirebilmek için yaĢlı ve yoksul haline bakmaksızın her türlü felakete karĢı onu kendi öz kızı gibi koruyup kollamaya çalıĢan Sultan‘dır. Sultan, aslında Triyandafilislerin hizmetçisidir. O, ailenin yanında çalıĢtığı süre zarfında kız, en çok ona yakınlık duymuĢ, bu da Sultan‘ın onu öz çocuğu gibi sahiplenmesine sebep olmuĢtur. Gerçekte hiç çocuğu olmayan Sultan, bir bakıma Triyandafilisle annelik özlemini gidermiĢtir. O, fedakâr anne kimliğiyle, kızının baĢına gelebilecek her türlü tehlikenin önüne atlayan bir yapıyla karĢımıza çıkar.

Triyandafilis‘in öz annesi Teodora ise dört çocuk sahibi, zengin bir ailenin kızıdır. O, kızı Triyandafilis‘e zihinsel özründen dolayı acır ve kızın kaçmasını önlemek için evin kapısını daima kilitli tutturarak ona karĢı korumacı bir tavır sergiler; fakat Beyrut‘a taĢınacakları gün açık unutulan kapıdan kaçıp giden Triyandafilis‘i yeterince arattırıp buldurmadan ülkeyi terk edebilmiĢ, zihinsel özürlü olan öz kızını bir bakıma kaderiyle baĢ baĢa bırakmıĢtır. Bu açıdan da Triyandafilis, hikâyede öz annesinden çok, Sultanla olan iliĢkisiyle karĢımıza çıkar ve onunla özdeĢleĢtirilir.

Bir Varmış‘ın anne karakteri, ömrü acılar ve zorluklar içinde geçen Bahubike‘446dir. Bahubike, kocasını bir sel afetinde kaybetmiĢ, iki oğlu savaĢ esnasında Yemen‘de Ģehit olmuĢtur. Bu evlatlarından baĢka Seteney isminde bir kız çocuğu da vardır. Bahubike, oğulları Ekber ile Miktad öldükten sonra, büyük oğlu Ekber‘in kızı Aybike‘ye annelik etmiĢ, kol kanat germiĢtir. Kocasının ölümünden iki yıl sonra baĢka bir kocaya varan Aybike‘nin annesi Mücevher, çekip gitmeden önce kızını babaannesine bırakmıĢtır. Bunun üzerine Bahubike‘nin küçük gelini Zübeydat, Aybike‘ye annelik yapmaya çalıĢmıĢ, onu doğmamıĢ öz çocuklarının yerine

446Yazarın kendisiyle 13. 11. 2010 tarihinde yaptığımız görüĢmede Ayla Kutlu Bahubike‘yi kendisiyle ve anneannesiyle özdeĢleĢtirir: ―En çok sevdiğim; Bir VarmıĢ hikâyesindeki Bahu Bike. Aslında o benim gibi geliyor bana. Hem anneannem, hem ben…‖

koymuĢtur. Fakat Aybike‘nin gözü hep dıĢarıda annesinin olduğu yerdedir. Bu yüzden Aybike sürekli halası Seteney‘e gitme bahanesiyle annesi ile onun evlendiği kocasının evinin önünden geçmeye baĢlamıĢ, bunun farkına varan Seteney, kızı evire çevire pataklamıĢtır. Bu duruma dayanamayan babaanne Bahubike, gelini ile gelininin yeni kocasının yaĢadıkları eve gidip, torununun mutluluğu için gelininden kızı, evlendiği adamdan ise oğlu olmasını istemiĢtir. Böylece Bahubike de fedakâr anne karakteriyle karĢımıza çıkar. O, hem kendi öz oğulları ve kızına annelik etmiĢ, hem torununa bakmıĢ, hem de gelinlerini kızı gibi, büyük gelinin kaçtığı kocayı ise oğlu gibi benimsemiĢtir.

Matmazel Dimitra‟nın Bitmemiş Hikâyesi‘nin anne karakteri Nadya Hanum‘dur. Nadya Hanum, ataerkil düzende koca hâkimiyetine hatta zulmüne ve Ģiddetine boyun eğen bir annedir. Kocasıyla mutsuz bir evlilikleri vardır ve her seferinde Kirye Dimitri karısına karĢı dayağa baĢvurmaktadır. Nadya Hanum, bu olanlara ses çıkaramaz; ancak zaman geçtikçe Kirye Dimitri karısı gibi kızlarını da dövmeye baĢlar. Özellikle büyük kızı Dimitra‘ya karĢı acımasızdır. Nadya Hanum, pasif, zavallı ne kendisini ne de çocukarını koruyamayan bir anne kimliğiyle okura sunulur. Öyle ki hayattayken pek çok eziyetlere sebep olan kocası öldükten sonra Nadya Hanum iyice yalnızlığa bürünür, dört kızını da evlendirdikten sonra ise büyük kızı Dimitra ve oğlu Nikola ile evde yalnız kalır. Burada yazar, erkekler olmayınca kadınların yaĢamayı beceremediğine, dağılıp un ufak olduklarına vurgu yapar.

Yazarın buna vurgu yapması, evin dıĢına hiç çıkamamıĢ, kocaları veya babaları tarafından buna izin verilmemiĢ kadınların yalnız yaĢamayı becermesinin zor olacağı mesajını vermek istemesindendir. Bu tarz kadınlar, kocaları ölünce çöker. Onlara, baĢtan beri özgürlükleri verilmediği için, içinde bulundukları dünyaya, hayata yabancılık çekerler. Çünkü bu tür kadınların her Ģeye rağmen onlara kol kanat geren, gözlerini açtıkları baba evinde babası, koca evinde kocası vardır. Nadya Hanum, tek oğlu Nikola‘nın intihar edip ölmesi üzerine kendini iyice salar. Burada da annenin erkek evlat düĢkünlüğüne vurgu yapılır.

Mekruh Kadınlar Mezarlığı‟nda ise dul kızı Hediye, oğlu ġahid tarafından suçsuz yere köyün orta yerinde öldürülen anne, bunu yapan oğlunu tek erkek evladı

olmasına rağmen reddeder. Acılı anne, köydeki kadın ve erkeklere aldırmadan kızının ölüsünün yıkanıp gömülmesi için mücadele verir. Köyün mezarlığına gömülmesine izin verilmeyen Hediye, annesi ve kız kardeĢi tarafından, arkadaĢı AyĢad Bahu‘nun da yardımıyla köyün dıĢına götürülür. Hediye‘yi gömmeye giden üç kadın tekrar köye döndüklerinde meydandaki topluluk tarafından kendilerinin de

―mekruh‖ ilan edildiğini ve öldüklerinde köyün mezarlığına gömülemeyeceklerini öğrenirler. Bunun üzerine acılı anne: ―Zül sayarım sizlerle aynı yerde yatmayı.‖447 diyerek ahaliye meydan okur. Hediye‘nin annesi, sevecen ve koruyucu bir kadındır. Güzeller güzeli kızı, genç yaĢında dul kalınca onu sahiplenmiĢ, ondan faydalanmak için peĢine düĢen köylü erkeklerden Hediye‘yi korumak için onu yanında tutmuĢ, gezilere gitmesine dahi izin vermemiĢtir. Ancak kızının çok bunaldığını gördüğü bir gün, eski nahiye müdürünün karısının ısrarına dayanamayıp Hediye‘nin, müdürün karısının evinde verilen temsile gitmesine razı olmuĢtur. Bu durum, kızının ―namus‖

gerekçesiyle erkek kardeĢi tarafından vurularak öldürülmesiyle sonuçlanmıĢtır.

Tanıklar öyküsünde üç kuĢaktan kadının -anneanne, babaanne, anne ve kızın- konumları sorgulanmıĢtır. Bu öyküdeki anneanne, Bir Varmış isimli hikâyedeki küçük torun Aybike Bahu‘dur. O öykünün iki kuĢak sonrasının anlatıldığı

Tanıklar öyküsünde üç kuĢaktan kadının -anneanne, babaanne, anne ve kızın- konumları sorgulanmıĢtır. Bu öyküdeki anneanne, Bir Varmış isimli hikâyedeki küçük torun Aybike Bahu‘dur. O öykünün iki kuĢak sonrasının anlatıldığı

Belgede YÜKSEK LĠSANS TEZĠ EskiĢehir (sayfa 181-200)