• Sonuç bulunamadı

Anadolu cennetinde ideal İslam devleti: Anadolu Fatih

3.1. Dini Ütopyalar

3.1.1. Anadolu cennetinde ideal İslam devleti: Anadolu Fatih

3.1.1.1. Ütopyaya ön hazırlık

Ütopyalar, içinden çıktıkları dönemin özelliklerini taşır, bu nedenle tarihle sıkı bir ilişki içindedirler. Tarih ile olan ilişkisine rağmen tamamen tarih olmayan ütopyanın çoğu zaman eleştirel niteliği nedeniyle tarihi olaylarda muhalif tarafta yer aldığı görülür. Toplumsal işlevlerini yerine getirmek için üstlendiği eleştiri misyonu, ideal olana ulaşıldığında bile devam eder. Tarihsel gerçekliklerden yola çıkarak gerçekliğin ötesinde bireyin yaşadığı iç çatışmalara birer sığınak olan ütopya, ön kabullerden sıyrılarak mevcut düzenin eksiklerini ortaya koyar. Yeni toplumun yer edinmesi, taraftar bulması ve taraftarların motive olması amacıyla bir dizi işlem gerçekleştirir. Eleştiri bu işlemlerin birinci basamağını oluşturur. Bireysel olarak tek tek dile getirilemeyen durumlar ele alınır ve kurulacak düzenin ideal bir forma kavuşması amaçlanır. Tarihsel çatışmaların bir ürünü olan ütopya varlığını anlaşmazlıklara borçludur. Ütopik romanda dış dünyayla kurmaca gerçeklik birleştirilir ve yazar yarattığı kişilerin kurmaca dünyasında yeni bir yapı şekillendirir. Tarihsel gerçeklikle bire bir aynı olmasa da eserin kendi iç dünyasındaki gerçekliği ifade eden bu olaylar okuyucuya ütopik kurgunun kapılarını aralar.

İslam medeniyetinde ideal mekân ve zaman idraki Batı toplumlarından farklı bir anlayışla dile getirilir. Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemin en ideal dönem ve tarihsel gerçek olarak kabul edilmesi, İslami değerler etrafında ideal bir yaşamın tarihi gerçeklik içinde yaşanması düşüncesini doğurur. Bu nedenle diğer dinlerde ve inançlarda yer alan ütopik inançların dışında bir ütopik anlayış ortaya çıkar. “İnsanları kemale çağıran klasik dönem Müslüman düşünürler, ne Hristiyanlar gibi bir gökyüzü krallığına, ne de modern ütopyalarda olduğu gibi tarihi karşılığı olmayan hipotetik bir doğal hale ya da ütopik bir tahayyülata değil, tarihi bir gerçeklik olarak yaşanmış olan Asr-ı Saadet uygulamasına atıfta bulunmaktadırlar” (Davutoğlu, 2015: 63). Bu durum Müslümanların, İslam medeniyetinin yükselişi ile ideal tarihi gerçekliği birleştiren tahayyüllerin ortaya çıkmasına imkân sağlamıştır.

Enver Behnan Şapolyo’nun13

Anadolu Fatihi Alparslan14 romanı, tarihi gerçeklerden beslenen ideal İslami toplum yapısına işaret eden bir kurguya sahip olduğundan incelemeye dâhil edilmiştir. Eserin ilk baskısı 1925 yılında yapılmıştır. Selçuklular dönemini ele alan romanda Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçuklularının oluşumu, devletleşmesi ve cihangirlik yolunda ilerleyişleri ideal İslam devleti anlayışı çerçevesinde ele alınmaktadır. “Bu dönemde İslam dininin cihat ve gaza emirlerine uygun olarak Anadolu’yu elde edip bir Türk-İslam yurdu haline getirmek temel amaçtır”(Yuca, 2014: 237). Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın en büyük rüyası olan Anadolu’da mükemmel bir İslam devleti kurmak ve cihangirlik mefkûresini gerçekleştirmek teması romanın bütününe sirayet etmiştir. Alparslan’ın ideal İslam devletine karşılık yeryüzünde bir cennet kurmaya çalışan Hasan Sabbah’ın faaliyetlerine de yer verilmektedir. Anadolu Fatihi Alparslan romanının başkahramanı Sultan Alpaslan’dır. Genç bir vali iken Yusuf Harzem’in kızı Hanko’ya âşık olur ancak ona bir türlü kavuşamaz. Bu aşkın etrafında cereyan eden tarihi olaylar ve tarihi kişiler romanın kurgusu etrafında birleşirler. Eserde Alpaslan’ın Tuğrul Beyden sonra tahta çıkışı, atalarının büyük rüyası olan Anadolu’nun Türk-İslam yurdu haline getirilmesi mefkûresi ve vezir Nizamül-Mülk

13 Enver Behnan, 1934 yılında kabul edilen Soyadı Kanunuyla “Şapolyo” soyadını almıştır. “Şapolyo”

kelimesi Göktürk hakanlarından İşbara Kağan’ının Çincede geçen ismi “Sha-po-lo” karşılığından gelmektedir. Enver Behnan, “Şapolyo” ismini kendisine soy isim olarak seçmesinde Türkçü fikirleri ve eski Türk tarihiyle ulusal kimlik bağlamında kurduğu bağlantının etkili olduğu söylenebilir. Enver Behnan Şapolyo 1900 yılında İstanbul’da doğar. İlk ve orta öğrenimini İstanbul Lisesi’nde tamamlar. Lise yıllarındaki başarısı nedeniyle İstanbul Lisesi tarafından dil eğitimi alması amacıyla bir yıllığına (1917) Almanya’ya gönderilir. I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenilgisiyle Osmanlı ile olan bütün ilişkiler kesintiye uğrar. Şapolyo 1918 yılının sonlarına doğru İstanbul’la geri döner. Şapolyo, gençlik yılları, Osmanlı’nın çöküş yıllarına denk geldiğinden birçok olayın şahidi olur. Şapolyo, 1919 yılında Kanlı Bayrak Kuvay-ı Milliye grubuna katılır. Trakya’da millet için Rum çetelerine karşı silahlı çatışmanın içerisinde yer alır. Daha sonra Ankara’ya geçip Mustafa Kemal’in yanında mücadeleye

katılmak ister. Mim Mim teşkilatının yardımıyla İnebolu üzerinden Ankara’ya geçer. 1920’lerde

Ankara’da yeni bir kuruluş gerçekleştirmektedir. Eğitimli ve teknik anlamda yetişmiş insan gücüne olan ihtiyacı artar. Bundan dolayı Şapolyo gibi iyi bir eğitim almış ve Türkçü fikirlere sahip olan bir kişini de yeni kuruluşta yerini alması sağlanır. Şapolyo’nun Ankara Sultanisi’ne tarih muallimi olarak ataması 1922 yılında gerçekleşir. Şapolyo’nun yeni kurulan devletin ilk eğitimcilerinden biri olması

onu cumhuriyet tarihi boyunca önemli vazifelerde bulunmasını sağlar. Şapolyo, sırasıyla Ankara’nın

ve İstanbul’un çeşitli liseleri yanı sıra Kara Harp Okulu’nda da tarih dersleri verir. Tarih öğretmenliğinin yanı sıra Şapolyo, 1920’lerin başlarından (1972) vefatına değin Cumhuriyet dönemi basının içerisinde farklı gazetelerde yazılar kaleme alır. Cumhuriyet devri basınının birçok gazete ve dergisinde muhabirlik, yazarlık ve editörlük gibi vazifeler üstlenir. Yurdun çeşitli merkezlerinde açılan halkevlerinde ve şehir meydanlarında devletin yeni ideolojisini halka aktarmaya çalışan bir Kemalist nefer görünümündedir. Dipnottaki bilgiler İrşad Sami Yuca, “Cumhuriyet Dönemi Tarihçilerinden Enver Behnan Şapolyo’nun Tarih ve Tarihçilik Üzerine Düşünceleri”. Akademik

Sosyal Araştırmalar Dergisi, S. 10, Mart 2015, s. 158-175. adlı çalışmasından alınmıştır.

14 Çalışmada Enver Behnan Şapolyo, Anadolu Fatihi Alparslan, (4. Basım), Ötüken Yayınları,

ile birlikte yaptıkları siyasi, sosyal, ekonomik ve askeri düzenlemeler üzerinde de durulmaktadır. İslam dininin emrettiği gibi cihat ve gaza anlayışına uygun olarak Anadolu’yu fethedip bir Türk-İslam yurdu haline getirmek amaçlanır. Anadolu’nun yurt edinilmesi sürecinde ortaya çıkan gelişmeler ve Anadolu’da Bizans’ın toplumsal, ahlaki ve siyasal çöküntüsü ile ilgili tasvirler yapılır. Bizans’ın içinde bulunduğu mevcut siyasi ve toplumsal sıkıntıların Anadolu’da kurulan Türk-İslam devleti ile son bulması tarihi gerçekliklere uygun olarak roman üslubuyla işlenir.

3.1.1.2. Ütopist unsurlar

Romanda tespit edilen ütopik unsurlar mekân, zaman ve kurgu başlıkları altında ele alınmaktadır.

3.1.1.2.1. Ütopist mekân

Ütopyalar farklı bir mekânda mutlu bir yaşam arayışı ya da düşü olarak ortaya çıkarlar. Bulunulan mekân, ülke ya da yer; kişi ya da toplum açısından olumsuz bir anlam taşıyorsa yeni ve daha güzel yaşamın kurulabileceği bir mekân arayışı ütopya olarak belirir. Ütopya, rahatsızlık duyulan ülke, yer ya da mekân dışında alternatif bir yaşam alanı sunar. Bu yeni yaşam alanı bazen bir ada, bazen yeni bir ülke, bazen de hayali bir yer olabilir. Bunların dışında içinde yaşanılan alanın olumsuzluklardan arındırılmasıyla ortaya çıkan yeni mekân da ideal yeri ifade edebilir. İnceleme konumuz olan eserin mekân bakımından dağılımı şöyledir:

1) Anadolu dışında kahramanın yetiştiği ortam: Ütopya kurulmadan önceki dönem hazırlıklarının yapıldığı İsfahan, Merv, Rey gibi şehirler

2) Anadolu coğrafyası: Alparslan’ın hayalindeki ideal mekân

3) Alamut Kalesi: Hasan Sabbah’ın sahte yeryüzü cennetini kurmak için seçtiği mekân olarak işlenir.

Romanda ideal devletin/toplumun varlığı ve devamlılığı bazı dini, etik ve siyasi oluşumlara bağlanır. Bu nedenle ideal devletin kuruluşu ideal mekânla bütünleşik şekilde ele alınır. İdeal mekânla ideal liderin özellikleri belli aşamalar halinde verilir. Anadolu Fatihi Alparslan romanında Selçuklu hakanı Alparslan’ın edinmesi gereken kuramsal, eylemsel ve düşünsel aşamalar, İran, Azerbaycan, Gürcistan ve Irak’ı gibi ülkelerin fethedilmesi sırasında ortaya konur. Hazırlık dönemini kapsayan bu gelişmeler, yeni bir toplum ve ülkenin kuruluşu için atılan

adımları ifade eder. Bu süreçte roman kahramanının yetiştiği mekân olumlu özellikleri ile aktarılır. Ütopik arayış, Anadolu coğrafyasına olan özlem olarak ortaya çıkar. Anadolu dışındaki mekânların tasviri ise daha çok doğayla iç içe geçen ideal yaşam ifade edilirken ağırlık kazanır.

“Rey şehrinin gül bahçeleri üzerinde öten bülbüller onu bu sabah pek erken uyandırmıştı. Gözlerini koyu yeşil ağaçlara, kulaklarını da bir tarafta sarı güllerin, öbür tarafta kırmızı güllerin üzerinde öten bülbüllerin tatlı nağmelerine verdi.” (AFA, 6-7)

Döneminin en iyi yönetim ve yaşam şeklini açıklayan Alparslan; bilim, sanat, ekonomi alanlarında tüm dünyaya öncülük eden bir ülkenin varlığını ortaya koyar. Arzulanan geleceğe ilişkin ipuçları veren hakan, gaza ve cihat ile tüm dünyaya İslam’ı yaymak, Türk hâkimiyetini bütün dünyaya kabul ettirme arzusundadır. Siyasal ve ekonomik gelişmelerin takip edilmesi, adım adım izlenecek yolların bir programa bağlanması ise Anadolu coğrafyası dışında fethedilen yerlerde önce uygulamaya geçirilir, bu yerlerde arzulanan devlet ya da toplumun inşasındaki kararlılık gösterilir. Anadolu dışında fethettiği ülkelerde ekonomik ferahlığın göstergesi olan pahalı eşyalar, ipek halılar, sırça ve mücevherden yapılan ayrıntılar dikkat çeker. Birinci döneme ait olan mekânlar genellikle saray, köşk ve siyasi kararların alındığı gizemli mekânlardır.

“Alparslan sarayın bahçesinde bir orman içinde bulunan sırçalı köşke gitti. Nizam’ül Mülk ipek halılar serili bir sedirin kenarına ilişti” (AFA, 15)

İncelenen eserde kapalı alanlar, mimari düzenlemelerle zenginleştirilmiş mekânlar, saraylar, kaleler ve Anadolu coğrafyasının çeşitli yerleri vardır. Ancak eserin tamamında idealleştirilen, özlemle anılan ve ele geçirildikten sonra da ideal devlet ve toplumun oluşturulduğu coğrafya olarak Anadolu toprakları ön plandadır. Mekânların tasvirinde dini, mimari unsurların yanı sıra Türk dünyasına ait imgeler üzerinde durulmaktadır. Mekân tasvirlerinde sosyal ve siyasi koşulların etkileri önem kazanır. Böylece mekânın kurgu içindeki önemine vurgu yapılır.

3.1.1.2.2. Ütopist zaman

Ütopyalarda belirsiz bir zaman diliminde geçen olaylar aktarılabileceği gibi gelecek zamanda olabileceklerin anlatıldığı bir zaman anlayışı da tercih edilebilir. Ütopya, ortaya çıktığı zamana alternatif bir mekân imkânı ile birlikte alternatif bir zaman da sunar. Anadolu Fatihi Alparslan romanında gelecekçi bir zaman kurgusu ile olaylar aktarılır. Uzak veya yakın gelecek zaman olarak kurgulanan olaylar mutlu, ideal ve İslami bir yaşam alanı yaratma aşamasında dikkatlere sunulur. Romandaki zaman dilimleri Alparslan’ın valilik yaptığı yetişme yılları, hakan olarak iktidarda olduğu zaman dilimi ile Malazgirt savaşı, Anadolu’nun fethedilmesi ve Anadolu’nun Türkleşmesi dönemlerini kapsar.

“Bir ay kadar hazırlıktan sonra 1064 tarihinde büyük bir ordu ile Horasan taraflarından Azerbaycan’a hareket etti. Bütün beyleri yanına toplayarak parmağını Anadolu’ya uzattı.” (AFA, 50)

Gelecek zaman kurgusu içinde Anadolu’nun fethedilmesi ve orada kurulacak hayali ülke tasvirleri yapılırken geçmiş zamanda ortaya çıkan ütopik girişimler hakkında da bilgi verilir. Bu dönemde ortaya çıkan topluluklar, İran tarihiyle eş zamanlı olaylar eşliğinde aktarılır.

“Batinilik esası İran hükümdarı Kubad’ın zamanında büyük bir ihtilal yapan Mazdek’in mezhebine dayanmaktadır.” (AFA, 20)

Alparslan ve Nizam’ül Mülk’ün faaliyetleri gerçek zaman ve gelecek zaman kurgusu içerisinde aktarılırken Hasan Sabbah’ın kurduğu Alamut cennetinde zaman kavramının belirsizliği üzerinde durulur. Cennette yaşamaya hak kazananların zaman kavramından habersiz bir şekilde hep aynı yaşta yaşamlarına devam ettiklerine dikkat çekilir.

“Cennette zaman yoktur, insan burada bir yaşta yaşar.” (AFA, 194)

Cennet denilen mekânda yaş kavramının da zaman kavramı gibi bilinmemesi öteki dünyada sürecek olan sonsuz yaşama işaret eder. Hasan Sabbah’ın cennetindeki kızlardan birine sorulan kaç yaşındasınız sorusuna “yaş ne demek?” şeklinde cevap verdiği görülür. Ayrıca cennette ne zamandan beri kaldığı sorusuna ise “yaratıldığım günden beri” (AFA, 193) diye cevap vererek zaman kavramının belirsizliğini ortaya koyar.

3.1.1.2.3. Ütopist kurgu

Tarihsel çatışmaların bir ürünü olan ütopya varlığını anlaşmazlıklara borçludur. Ütopik romanda dış dünyayla kurmaca gerçeklik birleştirilir ve yazar yarattığı kişilerin kurmaca dünyasında yeni bir yapı şekillendirir. Tarihsel gerçeklikle bire bir aynı olmasa da eserin kendi iç dünyasındaki gerçekliği ifade eden bu olaylar okuyucuya ütopik kurgunun kapılarını aralar. Anadolu Fatihi Alparslan romanı, tarihi gerçeklerden beslenen toplum yapısına işaret eder. Selçuklular dönemini ele alan romanda Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçuklularının oluşumu, devletleşmesi ve cihangirlik yolunda ilerleyişleri ideal İslam devleti anlayışı çerçevesinde ele alınır. Selçuklu hükümdarının Anadolu’da kurmak istediği mükemmel devlete karşılık, sahte cennetini kurmaya çalışan Hasan Sabbah’ın faaliyetlerine yer verilir. Romanda bazı toplulukların kendilerine taraftar bulmak için kurdukları sahte cennetler kurguya dâhil edilir. Okuyucu romandaki gerçek tarih ile kurgusal yapı arasındaki yakın ilişkiyi yazarın yarattığı kişi ve olaylar aracılığıyla kolayca sezer. Ütopyanın iki yönlü işlendiği romanda Selçuklu hükümdarı Alparslan ve Hasan Sabbah’ın ideolojik atılımları öne çıkar. Alparslan, bütün dünyaya İslamiyet’i yayarak bilim, teknoloji, mimari, edebiyat, sanat alanlarında en üst seviyeye ulaşmış çağdaş bir toplum kurma hayalini gerçekleştirmek isterken Hasan Sabbah, yeryüzünde sahte bir cennet kurmak için mücadele eder.

Mevcut duruma bir karşı duruş, verili olanın yadsınması biçiminde ortaya çıkan ütopya, kitlelerin bilinci üzerinde etkide bulunur ve yığınların ideolojik konumunu temellendirir. Bu özellikleriyle siyasi alana müdahil olan ütopya, kimi zaman kitle hareketlerini yönlendirici bir etkide bulunabilmektedir. Ütopya, kurumsallaşma sürecindeki hamlelerde vurgunun genellikle eşitlik, adalet ve özgürlük üzerine olmasını sağlar. “Tarihte, toplumsal bir hamle yoktur ki, o topluma kurtuluş, eşitlik ve kardeşlik vaat etmesin. Bu vaatler (siyasi programlar) öncülerin gelecek tasarılarıdır ve dolayısıyla da önemli oranda ütopik unsurlar içerirler” (Usta, 2010: 65). Aynı zamanda kurumların oluşturulmasında ve işleyiş esaslarının belirlenmesinde gözetilen ilkeler, ütopik bir varoluşun izlerini gösterebilir. Ütopyanın bu aşamadaki işlevi, toplumu ileriye götürecek bir yol haritası çizmesidir. Anadolu Fatihi Alparslan romanında toplumu ileriye taşıyacak atılımlar, Anadolu’nun fethi sürecinde gerçekleşir. Anadolu’da güçlü bir devlet iradesinin

olmayışı, toplumun güçlü bir iradeye ve düzene duyduğu özlemi kuvvetlendirir. Nizam’ül Mülk, Alparslan ve Hasan Sabbah gibi önemli kişilerin kurmak istedikleri yeni düzene tabi olan insanların beklentisi, huzurlu ve mutlu bir gelecektir.

İnsani etkinlikler toplumsal bir ilişki bağıyla gerçekleşir. Dolayısıyla birey ve toplum hayatındaki her gelişme ideal devleti ve toplumu meydana getirme amacıyla önem kazanır. İdeal devletin/toplumun varlığı ve devamlılığını sağlaması bazı dini, etik ve siyasi oluşumlara bağlıdır. Bu nedenle ideal devletin dini ve siyasi işlevleri, beklentileri ve yöntemlerini ele almak gerekir. Aydın’a göre (2010: 125), bu işlevlerin ideal devlet yapısıyla ilişkisinin ilk aşamasını “insanı mükemmelleştirmek ve mutluluğu elde etmesini sağlamaktır”. Eğitim ve öğretim ile ilgili olan bu aşama bireyin erken yaşlarda ideal devletin bir üyesi olarak hazırlanmasını ifade eder. Birey ideal düzenin bir üyesi olmaya hazırlanırken yeteneklerini geliştirir ve mükemmelleşir. Farabi’ye göre (2001: 26) insanlığın dünyadaki varlık amacı, en mükemmeli ifade eden mutluluğu kazanmaktır. Aydın ise (2010: 125) bu mutluluğun “belli bir toplumsal bağlamda, kuramsal, eylemsel, düşünsel erdemleri ve eylemsel sanatları kazanmakla ilgili” olduğunu düşünür. Belli bir eğitimi gerektiren bu aşamalar, Anadolu Fatihi Alparslan romanında Selçuklu hakanı Alparslan’ın bir lider olarak yetiştirilmesi aşamasında önem kazanır. Selçuklu hakanı Çağrı Bey, Sultan Mesut’un Dandanakan Savaşı’nda yenilgiye uğraması üzerine valinin emrinde çalışan Nizam’ül Mülk’ü yanına alır. Çağrı Bey, Alparslan’ı iyi bir asker, kuvvetli bir devlet adamı olarak yetiştirir. Devrinin en büyük âlimi Nizam’ül Mülk’ü Alparslan’a hoca olarak verir. Alparslan’ın edinmesi gereken kuramsal, eylemsel ve düşünsel aşamalar Nizam’ül Mülk’ün eğitimci pozisyonu ile aktarılır. Tuğrul Bey, bütün İran’ı, Azerbaycan’ı, Gürcistan’ı ve Irak’ı fethederken, Alparslan gençliğini Horasan’da valilik yaparak geçirir. Alparslan tahta geçtiğinde ise babası ve amcasının en büyük hedefi olan Anadolu’nun fethine devam eder. Hazırlık dönemini kapsayan bu gelişmeler, yeni bir toplum ve ülkenin kuruluşu için atılan adımları ifade eder.

Cihangirlik faaliyetlerinin yoğunluk kazandığı bir dönemde Alparslan’ın Berzem Kalesi muhafızı Yusuf Harzemi’nin kızı olan Hanko’ya duyduğu aşk merkeze alınarak siyasi hareketlerin yanında özel hayat ile ilgili ayrıntılara yer verilir. Alparslan, Horasan’da valiyken ava çıktığı bir gün Berzem Kalesi muhafızı

Yusuf Harzemi’nin evinde misafir olur. Yusuf’un kızı Hanko’yu görür ve ona aşık olur. Hanko’nun da Alparslan’da gönlü olmasına rağmen babasının kendilerine kötülük etmelerinden korktuğu için bu durumu ifade etmekten çekinir. Alparslan, Hanko’yu istetir ancak Yusuf Harzemi, kızı ona vermeyi kabul etmediği gibi Hanko’ya zulmetmeye başlar. Berzem halkı da Yusuf Harzemi’nin şerrinden çok çekmektedir. Alparslan, Yusuf’un üzerine kuvvetlerini göndermek ister; ancak Hanko’yu öldürmesinden çekindiği için bundan vazgeçer. Tuğrul Bey’in ölümünün üzerine yerine geçecek çocuğu olmadığı için Çağrı Bey’in oğlu Alparslan Selçuklu hakanı olur. Hanko’yu istemesi üzerine Alparslan’a düşman kesilen Yusuf Harzemi, daha sonraki süreçte de ikisinin kavuşmasını önlemek için her yola başvurur. Alpaslan’ın destekçisi ve yardımcısı olan Nizam’ül Mülk, onun cihangirlik yolunda bir kağan olmasına engel olacak bu aşka ilgisinin azalması için uğraşır. Alparslan’ın ideal bir lider olması için mükemmelleşmesi ve mutluluğa Hanko’nun aşkıyla değil İslam devleti kurarak ulaşması Nizam’ül Mülk’ün en büyük isteğidir.

İslami bir temele dayanan devlet idarelerinde Allah’a hesap verme korkusu ve adaleti tam sağlayamama endişesi devlet büyüklerini ve onların yardımcılarını siyasi hayatta daha dikkatli davranmaya iter. Bu nedenle siyasilere yol gösterecek bazı siyasetnameler yazılır. Siyasetname türündeki eserler, devrin politikasına dair ipuçları verdiği gibi tecrübeli devlet adamlarının tavsiyelerini ve uyarılarını da içerir. Siyasetname yazarları, toplum için en iyi yönetim nasıl olur, devlet işleri en mükemmel şekilde nasıl yürür gibi sorulara cevap vermeye çalışırlar. Romanda Nizam’ül Mülk’ün Siyasetname adlı eserinin bazı kısımlarını hakanla paylaşarak devlet yönetiminde çeşitli tavsiyelerde bulunduğu görülür. Romanın bazı kısımlarında Nizam’ül Mülk kadınların hükümdar üzerindeki etkisinin olumsuzluklara yol açacağını belirtir. Vezir, Hanko’nun Alparslan’ı ele geçirip cihangirlik yolunda ona engel olacağını düşündüğünden hakanın bu kızdan bir an önce vazgeçmesi için uğraşır.

“Alparslan bir türlü Hanko’yu gönlünden çıkaramıyordu. Fakat Nizam’ül Mülk, bir an önce bu kızdan onun alakasını keserek kâfir diyarının gaza ve cihadına çevirmek istiyorlardı.” (AFA, 6)

Ütopyalarda dini-siyasi liderin işlevsel ikinci aşamasını Aydın (2010: 129), “ideal topluma lider yetiştirmek” olarak açıklar. Farabi’nin görüşlerinden yola çıkarak belirlenen bu aşamalara göre mutluluk ancak ideal devlette mümkündür. İdeal devlet ise ideal önderlerin varlığı ile mümkündür. İdeal devlete siyasi liderlik yapacak kişinin yetiştirilmesi ve eğitimi önemlidir. Liderin bilgili ve eğitimli olması toplumun mutluluğu için gereklidir. Farabi’ye göre siyasal önderin bilgisizliği, halkın bilgisizliğinden daha kötüdür. Bu nedenle toplumun kendilerini eğiten ve mutluluğa kavuşturan liderlere ihtiyacı vardır. Toplumun geleceğinin belirlenmesinde lider konumundaki kişinin sorumluluğu fazladır. Alınan kararlarda doğru ya da yanlış her hareket, yalnızca bireyi değil toplumun hayatına da etki edecektir. Farabi’ye göre (2001: 89) lider, “büyük bir azim ve irade sahibi olmalı ki zaruri bulduğu şeyleri gerçekleştirmek hususunda cesaret göstersin, korkak ve yahut yumuşak olmasın.” Ayrıca liderin “adâleti ve adâlet ehlini sevmesi, istibdattan, zulümden ve zalimlerden