• Sonuç bulunamadı

3.1. Dini Ütopyalar

3.1.2. Etnik-dini ütopya: Yezidin Kızı

3.1.2.2. Ütopist unsurlar

3.1.2.2.1. Ütopist mekân

Roman, Denizde, Çölde, Dağda şeklinde başlıklar taşıyan üç bölümden oluşur. Her bölüm kendi içinde alt başlıklarla ayrılır. Yazar, olayların yaşandığı coğrafyaları başlıklar halinde kullanarak mekânlara dikkat çeker. Birbirinden farklı dört mekânda geçen olaylar tanışma, anlatıcının ütopyaya dâhil olması, mekânın kılavuz tarafından gezdirilmesi ve uygulama çalışmalarından oluşur. Denizde bölümünün alt bölümü Kürtçe Konuşan Arjantinli Kız başlığını taşır. Bu bölümde roman kahramanları Zeli ve Hikmet Ali bir deniz yolculuğunda tanışır. Marsilya’dan kalkan vapura binen Hikmet Ali, Suriye’deki köyüne gidecektir. Hikmet Ali, yolculuk sırasında önüne gelenle konuşup ahbap olan, her şeye alaka gösteren insanlardan olmadığını belirterek yolculuğunun tüm gözlerden uzak geçmesini diler. Vapurun güvertesine çıkarak tek başına geçirmek istediği yolculuk için uygun bir köşe bulmaya çalışır. Birkaç tur dolaştıktan sonra güvertede beyazlar içinde uzun boylu, “esmer, kehribar renginde gözleri, ağda rengi gölgeli saçları” olan bir kız görür. Kızın yanında beliren “tıknaz, sakallı, kara bir opereti andıran kalın”, yayvan vücutlu adam, Hikmet Ali’nin kıza odaklanmasına neden olur. Genç kız, elinde İspanyolca bir gazete olmasına rağmen yanındaki adamla Kürtçe konuşmaktadır.

“Aşağı yukarı, yine yürüyor, ne Endülüs güzeline ne de Asuri kâhinine bakıyordum. Birden irkildim: İspanyolca gazete okuyan kadın, geri geri huzurundan çekilen sakallıya: “Dü saat şunde veri cemmi!” demişti.” (YK, 9)

Hikmet Ali’nin kendisine baktığını görünce toparlanıp sözlerine İspanyolca devam eden kadının şüphelenmesi üzerine Hikmet Ali, gemi komiserinden kadının kimliği ile ilgili bilgi almak ister. Öğrendikleri karşısında şaşkına döner. Çünkü merak ettiği bu kadın, Hikmet Ali hakkında gemi komiserinden bilgi almıştır. Böylece Hikmet Ali istemese de olayların içinde kendisini bulur.

“Feraset değil; o da hakkınızda benden malumat istemişti. Yeni Türkiye’nin nüfuzlu bir mebusu olduğunuzu ve Gazi ile silah arkadaşlığı ettiğinizi söyledim. Çok alaka gösterdi.” (YK, 10)

Gemi komiseri, Zeli Della Yezda’nın Arjantin’in Mendoza şehrinde 1910 senesinde doğduğunu, çok büyük arazilerin sahibi olduğunu, kendisini vapura kadar Arjantin’in Marsilya konsolosunun getirdiğini ve Beyrut’a, oradan da çöldeki

harabeleri gezerek Bağdat’a gideceğini belirtir. Ana dili kadar akıcı bir şekilde Fransızca, Arapça ve Kürtçe konuşan Zeli, Suriye hakkında sağlam bilgiye sahip birisinin kendisine eşlik etmesini istemektedir. Arjantin’de doğan bu kadının daha önce Asya’ya hiç gelmemiş olmasına rağmen Kürtçe konuşması, Hikmet Ali’nin onun bir casus olabileceğini düşünmesine yol açar. Bu nedenle kahraman, komiserden kendisini Zeli Della Yezda’ya Suriye seyahati için takdim etmesini ister. “Lübnan ve Suriye’den binlerce muhacir Cenub Amerika’ya, bilhassa Arjantin’e yerleşmişler, zengin olmuşlardı; Arapça gazeteler, kitaplar çıkarıyorlardı. Bir hevesle bu dili öğrenebilirdi. Fakat Kürtçeyi?” (YK, 11)

Ütopyalarda genellikle dışarıdan birinin mekâna girmesi ve onun ağzından olayların aktarılması yöntemi uygulanır. Northrop Frye (1971: 511), anlatıcının ütopyaya girmesi ve görevli bir kılavuz tarafından gezdirilip dolaştırılması aşamasının diyaloglar üzerinden kurulduğuna dikkat çeker. “Diyalog, anlatıcı ile kılavuz arasında bir söyleşi olarak düzenlenir, anlatıcı sorular sorar, aykırı bulduğu noktaları belirtir, kılavuz da ona karşılık verir” (Frye, 1971:511). Romanda komiserin kahramanları tanıştırdıktan sonraki süreç anlatıcının mekâna dâhil olma aşamasıdır. Suriye hakkında bilgi vermek üzere Hikmet Ali görev alır. Suriye’nin idare şeklinin değiştiğini bu nedenle Suriye’de yenilikler ve ayrılıkların olduğundan bahseder. Zeli Della Yezda’nın kılavuz Hikmet Ali’nin ise anlatıcı olduğu ütopyada diyaloglarla bilgi alışverişi sağlanır. Siyasi yapısı kadar gideceği coğrafyanın kültürel, ekonomik, dini tüm yönlerini bilen kadın kahraman orada konuşulan çeşitli dilleri bilmektedir. Diyaloglarda Zeli’nin yalnızca Suriye hakkında değil, Lübnan ve kurulan yeni devletler hakkındaki bilgisinin sıradan bir insanın dikkatini çekecek şeyler olmadığı üzerinde durulur. Böylece kılavuzun kurmak istediği toplumla özdeşleştiği, mekânsal ve sosyolojik bütün değerlerle bütünleştiği okuyucuya yansıtılır.

“Lübnan, Suriye zararına büyütülmüştür; Aleviler ve Dürziler için ayrı birer hükümet kurulmuştur. Fakat bu hükümet cüceleri Beyrut’taki Yuca komiserinin ve delegelerinin kayıtsız şartsız nüfusu altında birer müstemleke mahiyetindedir.” (YK,11)

Türkiye hakkında neler bildiğini öğrenmek isteyen Hikmet Ali, aldığı cevap karşısında muhatabının sıradan bir yolcu olmadığının farkına varır. Türkiye’nin illerinden siyasi hayatının temellerine, yeni ırk politikasına kadar birçok konuya hâkim olan Zeli, Hikmet Ali’nin sorularından aslında Kürtçeyi nasıl konuşabildiğini merak ettiğini ancak soramadığını anlar.

Eski vilayetlerinizin küçültülerek artan rakamını mı vereyim? Altmış üç! Cumhuriyet Halk Partisi’nin bayrağındaki altı okun neye işaret ettiklerini mi anlatayım? Cumhuriyetçiyiz, milliyetçiyiz, halkçıyız, laikiz, devletçiyiz, inkılapçıyız...Yoksa Sümerlere, Hititlere dayanan yeni ırk nazariyenizi mi izah edeyim? (YK, 14)

Hikmet Ali’nin kesinlikle bir casusla karşı karşıya kaldığını düşündüğünden Zeli’nin Türkiye’ye ne gibi bir zarar vermeyi planladığını çözmeye çalışır. Yedi yıl öncesinde İngiliz Yüzbaşı Mod-Fold’un Bağdat’ta topladığı Kürt ve Ermenileri kışkırtarak Hoybun isminde bir cemiyet kurduğunu hatırlayan Hikmet Ali mebusken bu cemiyetin Şeyh Said ve Ağrı İsyanları ile Türkiye’yi uzun süre uğraştırdığı bilmektedir. Irak’ta kurulan Hoybun cemiyeti Suriye’de faaliyet göstermektedir. Zeli de Suriye’den Irak’a geçecektir. Hikmet Ali uyumaya çalıştıkça rüyalarında Zeli’yi görür ve bu casusun kendisi ile neden ilgilendiğini anlamaya çalışır. Onunla birlikte hareket etmenin ülkesine zarar verip vermeyeceğini çözmeye çalıştıkça uykuları kaçar. Bir yandan da onun kim olduğunun peşine düşmemenin milli bir kayıtsızlık ve ihanet olacağını düşünür.

“Avrupa ve Asya’ya ilk defa gelmiyor; şüphesiz harabeleri gezmek isteyişi kaba bir yalandır. Bizi, bizim kadar biliyor ve muhakkak yolculuğunu bir vazife olarak kim bilir neler çevirmek için yapıyor.” (YK, 15)

Ütopyacı bir uğraş olarak roman kurgusu, modern bir dünyanın yaratılması ile yakından ilgili iken taşıdığı muhalif içerik ile çözüm bekleyen sorunlara dikkat çeken bir nitelik taşır. “Ütopyalar, yoğun bir muhalif ve eleştirel içerikle birlikte, çözülmesi gereken sorunların tanımlanması, bir dizi alternatif çözümlerin önerilmesi, bu önerilerin test edilmesini sağlayan yaratıcı hayal gücü ve imgelemin bir bileşimini ifade etmektedir” (Yalçınkaya, 2015: 376). Sorunların farkına varılması ve çözüme kavuşması için ütopyacı içinde bulunduğu toplumun sosyal, ekonomik, siyasi durumunu dışa vuran açıklamalarda bulunur. Ütopyanın önkoşulu veya teşvik edici maddesi, bir sorun olarak gördüğü durumu muhataplarına kavratarak gerçekçi çözümler üretmeye çalışmaktır. Mevcut durumun bireyde ya da toplumda kaygı

uyandırıcı bir yönünün oluşu, o an mümkün değilse bile ileride sosyo-ekonomik düzenlemelerle elde edilebilecek modellerin sunacağı ferahlık ütopyacıya güç verir. Ütopyacı, ütopyayı benimsememiş muhatap için kökten değişmelerin ürkütücü geldiğini bilir. Bu nedenle bir ütopyanın kuruluşunda mantığa uygun bir tutarlılıkla değişikliklerin yapılmasına dikkat eder. Zeli’nin muhatabından gizlediği durumu, Hikmet Ali ülkesinin rejimine bir tehdit olarak görür ve tehlikeyi bertaraf etmek ister. Zeli, tarihi koşulların yarattığı siyasi ve sosyal probleme ilişkin akılcı bir çözüm yolu bulmak amacıyla yola çıkmışken Hikmet Ali, yeni siyasi rejimin zarar görmesiyle ülkesinin istikbalinin tehlikeye girmesinden endişelidir. Her iki kahraman da bazı sorunların farkındadır; ancak onlar mevcut durumu kendi vatanları lehine değiştirmek isterler. Diyaloglarda özgürlüğü ve mutluluğu eksiksiz bir şekilde sağlayacak devlet yapısına ilişkin açıklamalar yapılırken mevcut sorunlara vurgu yapılır. Hikmet Ali, Suriye’de yeni Türk rejimine muhalif ve onun devrilmesini isteyen unsurlar olduğunun farkındadır. Bunlardan bir kısmı Kilikya’dan çekilmeyi unutamayan zabitlerdir. Kuvvetli bir Türkiye’yi Arap birliği için tehlikeli gören nasyonalistlerin yanı sıra Cumhuriyet’in yıkılmasıyla vatanlarına dönebileceklerini düşünen Osmanlı hanedanı azaları ve Yüzellilikler de bulunmaktadır.

“Ermeni ve Kürt istiklalini tasarlayan komiteleri de bunlara eklersek Suriye her türlü düşman hareketine müsait bir geniş meydandı.” (YK, 17)

Hikmet Ali ile Zeli vapurdaki yolculuktan bir ay sonra Aynizennube köyünde görüşmek üzere sözleşir. Bundan sonraki gelişmeler ütopya mekânının kılavuz tarafından gezdirilmesi aşamasıdır ve bu aşamada ütopya ile ilgili ayrıntılar ortaya konur. Zeli, yeni yıl kutlaması sırasında Yezidi mezhebine mensup olduğunu, cemaate ismini veren Yezid’in de kızı olduğunu söyler. Asıl isminin Zeliha olduğunu ama bunun İspanyollaştırarak Zeli dediğini, yanındaki adamın da onun kölesi Şeyh Şemun olduğunu açıklar. Zeli; Türkiye, Kafkasya Surhdar, Hindistan, Lebkos, Sincar ve Irak’taki Yezidi cemaatinin üyelerini bir çatı altında toplayarak birleştirmeyi ve bir Yezidi devleti kurmayı amaçladığını açıklar. Yezidi cemaatini kurtarmak ve onları bir çatı altında toplamaya memur olduğunu anlatır. Frye (1971:519), “ütopyaların çoğu, küçük toplulukların temel sorumlulukları yüklendiği birer seçkinler toplumu olarak düşünülmüşlerdir” der. Küçük toplulukların temel sorumlulukları üstlendiği ütopyalarda din seçkinleri tasarıları uygulamaya çalışır.

Zeli, kendi dininden olanların temel sorunlarını belli bir coğrafyadaki küçük topluluklarla temsil ederek dini bir lider görevini üstlenir. Dini lider, sorunların çözümü için kendisini en üst basamak olarak görür ve dindaşlarının sorunlarına çözüm bulmak için bir tasarı hazırlar. Ancak Arjantin hükümetinin muhacirler için çıkardığı kanun bu tasarısını gerçekleştirmesine izin vermemektedir. Irak, Arap İmparatorluğu kurma amacında olan grupların elindedir; Suriye’de ise Fransızların sözü geçmektedir. Ülkelerdeki siyasi karışıklıklardan dolayı bu topraklarda cemaatini toplayamayacağını bilen dini lider; ancak Türkiye’nin Doğu illerinde yeni bir yurt kurabileceğini, modern projesini burada uygulamaya koyabileceğini açıklar. Zeli’nin planının uygulanamayacağını bilen Hikmet Ali, bu esrarengiz kadından ayrı kalmak istemediği için tehlikeli yolculuğunda ona eşlik etmeye devam eder. Zeli’nin amacı Yezidilerin kendi yurtlarında nasıl yaşadıklarını göstermek, kuracakları yurt için Hikmet Ali’nin güvenini kazanmak ve Zeli’nin planı hakkında hükümete olumlu görüş bildirmesini sağlamaktır. Zeli, Arjantin’den yola çıkmadan evvel Şeyh Şemun’la plan yaparken yeni yurt konusunda cemaatini yerlerinde tetkik etmedikçe projenin tatbikine yanaşmayacağı şartını koşar. Gemi komiserinin yolculuk sırasında Hikmet Ali’yi önemli bir siyasetçi diye tanıtması nedeniyle onu da projesine dâhil etmek ister. Ankara’daki Amerikalı temsilcilerden onun hakkında bilgi toplar. Gerçekten bir siyasetçi olduğunu öğrendikten sonra adım adım onu planının içine çekmeye çalışır. Yezidilerin yaşadıkları yerlere geziler düzenlerler. Dindaşları ile görüşen Zeli, onlara ve Hikmet Ali’ye yeni yurt kurma tasarısının ayrıntılarını anlatır.

Zeliha’nın projesine bağlanabildiğimi sanmıyorum; bu işe kanaatsizce sürükleniyorum ve vicdanımı avutmak için: “Hele yakından bir göreyim, kimbilir, belki, olabilir ya...” gibi şüpheler icat ediyorum. En doğrusu şudur: Zeliha’dan ayrılamıyorum! (YK, 73)