• Sonuç bulunamadı

Amerika’da Çokkültürlülük:

2. Bölüm: Çokkültürlü Yapı Örnekleri:

2.2. Amerika’da Çokkültürlülük:

1990’ların başlarındaki yoğun göçler bağlamında ırk ayrımcılığı ve toplumsal eşitsizliklerin artması entegrasyon konusundaki eski tartışmaların yeniden alevlenmesine ve kimliğe dayalı hak taleplerinin çoğalmasına etki etti. Yeni demografik ve kültürel gerçekliği içeren diğer ulus modelleri geleneksel erime potası modeliyle rekabete girdi. Çok-kültürlülük yanlıları, yeni metaforlar önerdi: “salata tabağı”, “mozaik”, “kaleydoskop”, yurttaşların kimliklerini siyasi ulus dışında bir topluluğa aidiyetle tanımladıklarına dair bir sürü benzetme ( Douzet, 2003: 33 ). A.B.D. tarafından dünyaya sunulan öğeler de zorla dayatılan bir Amerikanlaşma siyaseti olarak görülebilir. Yani Amerikanlaşma zorla oluyorsa bu bir dayatmadır ama kendiliğinden toplumsal süreçte ortaya çıkan bir gerçeklik ise olumlu bir Amerikanlaşmadan söz de edilebilir. A.B.D. bu noktada da çelişkiler yaşamaktadır çünkü dünyadaki yeri önemli olduğu için Amerikan yayılmacılığına devam etmektedir.

Gelecekte daha da farklılaşmaya aday ülkeler, bir dünyayı oluşturduğunda her yerde kültürlerin birbirlerini istila etmesi söz konusu olabilir. Bütün kültürel değerlerin iç içe geçtiği ve hepsinin merkez kültürler etrafında birleştiği bir dünyada örneğin Amerikan kültürü Türk kültürüne ve diğer tüm kültürlere müdahale etmektedir. Medya ve iletişim ağlarıyla ve büyük firmaların kültürel tüketim ürünleriyle “Mac pizza” adlı yemeği “Mac pide” şeklinde sunarak büyük firmaların gücüyle, reklâmlarla Türk yemek kültürü basit bir olayla değiştirilerek Amerikan kültürüne eklemlenmektedir. Sonuçta yemek, müzik gibi kültür ürünleri kolayca değiştirilerek insanlara sunulabilen unsurlardır.

Medya yoluyla Amerikan kültürünün yayıldığı dünyada kültürler artık kendi kültürel öğelerine daha da önem vermeye başlamaktadır. Bu sahip çıkma, kendi öz kültürel kimliğini tamamen koruma yada diğer kültürlerle bileşenler kurma şeklinde

oluşturulabilir. Türk kültürünü tüm dünyaya duyurma hevesi gerçek kültürel öğelerini kaybetmeden bu kültürel unsurların korunması ile gerçekleştirilebilir.

Çokkültürlülük tüm bu kültürel zenginlikler içinde asında bir kargaşa halinin de olmamasını sağlamalıdır. Tüm kültürlerin iç içe geçtiği dünyada bir kaostan öte tüm kültürlere saygı ve eşitlik temelinde bakıldığında, kültürel çeşitlikler bir zenginlik olarak görülebilir yada tam tersi bir tehlike olarak da görülebilir.

Önemli olan artık insanların bir arada yaşayabileceği bir ortam hazırlanmalıdır yani çokkültürlülük yada diğer barışçıl alternatifler önem kazanmaktadır. Özellikle Türkiye’nin konumu itibariyle Anadolu’daki medeniyet ve kültürlerin zenginlikleri bir avantaj yada dezavantaj olabilir. Türkiye, Anadolu ve Avrupa’yı birleştiren bir yerdedir ve önemlidir. Yada Kudüs gibi dini olarak Ortadoğu’da dinlerin birleştiği bir yerde stratejik olarak denge bir konumda olan bir bölge dünya için önemlidir. Kültürel, siyasi yönden eşitlikçi ve akılcı olan politikalar izleyerek çokkültürlülük, bir gerçeklikten öte bazen siyasi proje olarak da karşımıza çıkabilmektedir.

“Dünyanın sorunu Amerikalıları anlamak değil, Amerikalıların dünyayı anlaması gerek.” Doğru asıl mesele bu ama unutmamak gerekir ki giderek Amerikalılaşan bir dünyada yaşıyoruz. Amerikan ruh hali ( kapitalist toplumun şeyleşmiş insanın hali pür melali olarak da okunabilir ) her yere sirayet edeli, zamanın ruhuna dönüşeli... ( Çelik, 2005: 86 ). Sonuçta Amerika maddi ve manevi olarak yada ticari, siyasi yönlerden Amerikan kültürünü yaymaktadır ve diğer Avrupa Birliği, Japonya, Rusya, Çin gibi güçlü ülkeler de geçmişteki emperyalist rekabet ortamında raydan çıkmadan bugün itina ile kültüre daha da önem vermektedir. Çünkü güçlü olmak için rekabette sadece ekonomik güç değil kültürel hegomanyanın da psikolojik olarak önemi tabi ki de yadsınamaz.

Fransız örneğinde kültürel korumacılık ulusal kimlik politikasıyla yakından alakalıdır. Fakat bu siyaset sorunlarından ve çatışmalarından arı değildir. Aralarında açık farklara rağmen, İslam dünyasının Batılı ürünlere olan korumacı hassasiyeti ile Avrupa ve Kanada’nın A.B.D. ürünlerine karşı olan tepkileri arasında bir takım benzerlikler bulmak mümkündür... Kültürel istila tehlikesi, halkın yeterli desteği alınmadan ulus-devlet konsepti bağlamında değerlendirilmektedir ve bu politikanın uygulanması ve başarıya ulaşması zordur. Kültürel korumacılığı zorlaştıran, sınırları

giderek daha da görünmez kılan teknolojik yenilikler değil, rutin kültürel pratikleri arasındaki fark ile devletin “ulusal kültürü” koruması talebidir (Tomlinson, 2007: 240–241 ). Amerika gücü ile hegomanya kurmak istiyor ve tüm dünyayı asimle etmek istiyor çünkü bu dünyada devletlerin varolmalarındaki amaç her yere nüfuz etmek olarak algılanmaktadır ancak bu katı tutumun yanında gücü savaş için değil dünya barışı için kullanmak da gerekir.

Amerika’da kimlik çok değişik kurucu anlar tarafından belirlenir. Amerika’nın sosyal dokusunun kökenleri de tamamıyla farklı deneyimler tarafından yapılandırılmıştır. Amerika’daki sınıf sistemi asla yüzyıllarca devam eden federalizm ve sınıfsal ayrımcılık- toprağın, zenginliğin, sosyal statülerin kalıtsal imtiyazlara bağlı olarak belli ellerde toplanması- yapı taşları daha yeni ve değişiktir- güneydeki kölelik ve iç savaşlar, yerlilerden zorla alınan topraklar- la batıya yayılmacılık ve bireye olan kuvvetli inanç, Luther’in dini reformlarından, Smith’in sermaye hakkındaki teorilerinden ve Rousseau’nun siyaset tanımlamalarından etkilenir... Manevi, ekonomik ve siyasi düzeyde Amerikalılar birey olmak için özgürdürler. Bununla beraber de Amerikan özgürlüklerini ve demokrasilerini dünyanın geri kalanına taşıma görevi tuhaf bir paradoks yarattı. Amerikan emperyalizmi ise göçü destekleyen politikalar dönüştü... Amerikan rüyası, sadece daha iyi işlere, eğitime ve diğer hizmetlere erişim değildir, pek çok Amerikalı için Amerikan Rüyası bireyciliğe, tüketimciliğe ve belli siyasal özgürlüklere inanarak Amerikanlaşmaktır ( Wheeler, 2005: 95–100 ). Amerika göçlere karşı olmamasına rağmen göç eden topluluklara bir nevi Amerikanlaşmaları yani Amerikalı olabilmeleri koşuluyla kucak açması aslında Amerika’nın siyasetinin hem çok kolay hem de çok zor olduğunu ve farkında olmadan asimle edici bir özelliğinin olduğunu gösterir.

20. yüzyılın başlarına kadar ve kötü bir üne sahip, Amerikan kültürünün Avrupa’ya ihraç tarihi vardır. Bunun sebepleri karmaşık olmakla beraber, sorun daha çok söz konusu ihracın farklı Avrupa ülkelerinde, Amerikancılık yada Amerikan karşıtlığının aldığı biçimle alakalıdır. Bir genelleme yapmak zor olsa da bu biçimler Amerikan kültürünün hücumundan haz alırken, bir kısmı ise Amerikan kültür endüstrisinin iktisadi gücüne vurgu yapmış, diğer bazıları ise, popüler kültürün tahrip ediciliği ile ilintili olarak genel bir muhafazakâr tutum sergilemiştir... Amerikanlaşma korkusu sağdan sola birçok kesimde görülen birçok kültürel ve siyasi alanı kapsayan

karmaşık bir fenomendir. Belik de bu dağınıklılık ve kullanışlılığından dolayı kültürün Amerikanlaşması düşüncesinin kültürel emperyalizmle ilişkili olarak yaygın bir şekilde dolaşımda tutulmasına devam edilmektedir ( Tomlinson, 2007: 231). Amerika’da farklı kültür, din ve milletten birçok insan birlikte yaşamaktadır.

Bu insanları Amerika’da birleştiren güç aslında hem ekonomik hem de kültüreldir. II. Dünya savaşından sonra dengeler ve şartlar değiştiği için göçler kaçınılmaz hale geldiğinden dünyada insanlar fakirleştikçe yada birçok nedenle göç edebilmektedir. Göçlerin nedenleri savaşlar, ekonomik nedenlerle olabilir, kısa süreli yada uzun süreli olabilir veya toplu ve zorunlu göçler şeklinde de tüm göçler sonuçta gidilen yerde azınlık olma durumunu beraberinde getirmektedir.