• Sonuç bulunamadı

FİRDEVSÎ-İ RUMÎ’NİN HAYATI, EDEBÎ ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ

2.2. ESERDE GEÇEN MECLİS VE HİKÂYELERİN ÖZETLERİ

2.2.1. Altmış Yedinci Cilt

2.2.1.1. Üç Yüz Otuz Birinci Meclis

67. cildin 331. Meclisinde Adoniya bin Dâvud’un (Hz. Süleymân’ın kardeşi) Süleymân’ın dergâhından kovulmasının ardından tekrar itibârını kazanma çabası ve İstihir cinnin onu kullanarak Süleymân’ın saltanatını yıkmaya çalışması konu edilmektedir. El-Henc cinni eskiden Hz. Süleyman’ın tarafında olup sonradan karşı

tarafa Süleymân’ın düşmanlarının tarafına geçen biridir. El-Henc ihanet edip Adoniya’nın tahtta hakkı olmasından faydalanmış ve onu Süleymân’a karşı kullanmıştır. Hz. Süleymân’ın güçlü olması ve saltanatını düşmanlarına karşı son derece başarılı koruması neticesinde o da tekrar Süleymân’ın tarafına geçebilmenin yollarını aramaktadır; fakat Süleymân’ın güçlü vezirlerinden ve kumandanlarından olan Evyâser bin Çerüpâ bu duruma mani olmaktadır.

İblîs de rahmet tarafında yer alan Batlamyûs hekim kılığına girerek Hz. Süleymân’ın saltanatını kaybetmesine yönelik bir takım faaliyetler yapmaktadır. Bu doğrultuda El- Henc cininin gücünü bilen İblîs onun tekrar Süleymân’ın saflarına geçmesini engellemeye çalışarak onu Süleymân’ın en büyük düşmanlarından olan İstihir cininin tarafına yönlendirmektedir. İblîs kendisini El-Henc cinnine karşı Süleymân’ın yaverlerinden Batlamyûs Hekim gibi tanıtıp kendisinin ne için geldiğini merak eden El-Henc cinnine Hz. Süleymân’ın has vezirlerinden Âsaf’ın selamını getirerek birtakım nasihatlerde bulunmuştur. Batlamyûs kılığındaki şeytan El-Henc’e Süleymân ve düşmanı Sürhbâd arasında olan savaşta ilk önce Süleymân’ı yenmiş görünse de sonunda Sürhbâd’ın İstihir cin vesilesiyle savaşı kazanacağını Süleymân’ın yüzüğünü elinden alacağınıbu yüzden Süleymân’ın ordusuna katılmaması gerektiğini Sürhbâd’ın ordusuna katılmasını belirterek aklını çelmek istemektedir. Metinde bu olay çeşitli betimlemelerle birlikte uzun uzun tasvir edilmektedir.

İblîsin, El-Henc cini ile yaptığı toplantıda Adoniya da vardır. Adoniya her iki durumda da zararının olacağı endişesiyle kendi durumunu korumak adına bir taraf olmamaktan yanadır.

Bölümün devamında El-Henc, Süleymân’ın komutanlarından Melik Ahmere yakalanmış ve şeytanla başından geçen hikâyeyi olduğu gibi aktarmıştır. Ayrıca Melik Ahmer’e Adoniya’nın saklandığı yeri de bildirmiştir. Melik Ahmer Adoniya’yı bir peri atına bindirip El-Henc’i de sürüye sürüye Hz. Süleymân’ın dergâhına götürürken yolda El-Henci kurtarmak için Ekvân-ı İfrit karşılarına çıkmaktadır. Buradan sonra metnin bu meclisinde yaptıkları savaş detaylıca anlatılmaktadır ve yazar başka bir hikâye olan ve eserde tüm meclislerde yer yer karşımıza çıkacak olan Şehzâde Ferrûh ile Hümâ’nın hikâyesi anlatılmaya başlanmaktadır. Ferrûh Şâh’ın ölümünden sonra dayısı Efrasyap Şâh ile annesi Uğrizzet’in Hz. Süleymâna şikâyet etmesiyle devam eder anlatı. Bu iki kişiye göre Şehzâde Ferrûhu, Lokman hekim öldürmüştür. Olayların

aydınlatılmasından sonra olayın bu şekilde olmadığı anlaşılmıştır. Hikâyeye göre Ferrûh Şâh’ı amcası Efrasiyap, Şam şehrine elçilik yapması için göndermiştir. Annesi ile Şam’a giden Şehzâde Ferrûh bir gün şehirde gezerken hamamın önünden geçen Amalik sultanı kızı Hümâ’nın yüzünden peçesi açılmış şehzâde de kızı görür görmez o saatte âşık olup yataklara düşmüştür. Lokman Hekim bu iki âşığa kırkar miskal

“zehr-i helâhil” (bir çeşit zehir) vermiş fakat âşıklar birbiriyle buluşup zinaya düşmeden bu zehir vücutlarında bir tesir etmemiştir. Lokman Hekimi çok kıskanan ve Süleymân’ın dergâhında o da îtibâr gören Fîsagûras Hekim kıskancından bu iki âşığı cinlerin yardımıyla bir yerde buluşturmuş başbaşa kalan âşıkların zinâ etmelerini sağlamıştır. Şehzâde Ferrûh’un yanına yatak döşeğiyle çıplak bir şekilde cinler tarafından getirilen Hümâ, önce zina etmek istememiş; fakat Ferrûh ona zorla sahip olmuştur. Bunun sonucunda da içlerindeki zehir harekete geçmiş ve iki âşığı orada öldürmüştür. Zehir o kadar kuvvetli tesir etmektedir ki sadece o iki kişiyi değil onların ölülerine dokunan ya da yanlarından geçen herkesi de öldürmektedir. Eserde bu hikâye Lokman Hekim, Fîsagûras hekim ve iki âşığın başından geçen olaylarla birlikte anlatılmıştır.

2.2.1.2. Üç Yüz Otuz İkinci Meclis

Bu mecliste Ferrûh Şâh’ın zehirlenme hâdisesinin anlatılmasına devam edilmektedir.

Hz. Süleymân, katilin Lokman Hekim mi Fîsagûras (Pisagor) Hekim mi? olduğunu öğrenmek için çeşitli duâlarla Allah’a yönelir ve Allah’tan kâtilin bulunması için yardım ister. Fîsagûras hekim bunun üzerine Süleymân’dan, insanın üzerinde bulunan ve insanın (Ferrûh) her hareketini kontrol eden meleklerden yani müvekkel meleklerden dışarı çıkıp bu duruma şâhitlik etmesini istemektedir. Hz. Süleymân bu isteği kabul etmiş ve çeşitli tılsımlarla Ferrûh’un içinde hâkim olan meleklerin dışarı çıkıp şâhitlik etmesini sağlamıştır. Dışarı çıkan melekler de Fîsagûras’ın aleyhine şâhitlik yapıp suçlunun Pisagor (Fîsagûras) olduğunu bildirmişlerdir. Bu ciltte Ferrûh ile Hümâ, Hz. Süleymân’ın duâlarıyla tekrar diriltilmiş ve Hz. Süleyman tarafından kendilerine büyük bir düğün tertip edilmek istenir. İki âşık uyandıklarında tekrar ölmeyi istemektedirler; çünkü diğer tarafta kavuştuklarını Allah’ın onlara daha güzel bir hayat bahşettiğini bu sebeple dirilmek istemediklerini belirtirler. Bunun üzerine tekrar ölürler, Hz. Süleymân da onların anısına binâen onlara bir kümbet yaptırır iki

âşık orada defn olur.

Bu mecliste anlatılan diğer bir hikâye Sâm-süvârın hikâyesidir. Sâm-süvâr ile Brehmen Şâh bir gün oturup konuşurlarken Sâm-süvâr, Brehmen’in bir düşmanı olup olmadığını eğer varsa onu bu dertten kurtarmak için asker çekebileceğini yani askerle üzerine yürüyebileceğini söylemiştir. Bunun üzerine Brehmen Şâh da Zengistân memleketinde Kahrâm-ı Zengî adında bir düşmanı olduğundan bahsetmiştir. Kahrâm- ı Zengî ve ordusundan birçok sıkıntı çektiğini, halkının bu millet tarafından devamlı tehdit edildiğini bildirmiştir. “Zengistân” Hindistan’da bir yerdir. Halkı çıplak gezmektedir. Zengistân’da büyük bir altın madeni bulunmaktadır, Brehmen Şâh ile Zengistânlılar bu altın madeni için birbirilerini kırmaktadırlar. Brehmen Şâh, Sâm- süvâr’a bu halkı şikâyet ederek bunlardan kurtulmak istediğini söylemiştir. Sâm, İlyâvü Şâh ağzından bir mektup yazarak Kahrâm-ı Zengî’ye ulaştırmak üzere Zemzeme-i Ayyâr’ın eline verip Zengistân’a göndermiştiKahrâm-ı Zengî, Sâm’ınkudretini bildiği için çeşitli mücevherlerden hediyeler oluşturarak Sâm’ın yanına eşrafı ile birlikte ziyaret için yola çıkmıştır. Sâm ile mücadele etmeye cesaret edemeyen Kahrâm ona özrünü bildirmiştir yaptığı davranışlardan dolayı affedilmesini istemiştir. Sâm, Kahrâm’ın bu olumlu yaklaşımından dolayı özrünü kabul etmiş ve onunla dost olmuşlardır. Sâm-süvâr; Brehmen Şâh ile Kahrâm’ı barıştırmış ve birlikte müttefik olmalarını sağlamıştır. Sâm, Kahrâm’a da bir düşmanının olup olmadığını eğer varsa gidip onunla mücadele edeceğini söylemiş, Kahrâm da kendi memleketlerinin ilerisinde gergedan-serler denilen garip yaratılışlı hayvanların var olduğunu ve onlarla mücadadele ettiklerini söylemiştir. Sâm-süvâr da gidip o memleketi yok etme sözü vermiştir. Kahrâm, Sâm’ın yanına gelmek için yola çıktığında yerine vekil olarak oğlu Kehram’ı tayin etmiştir. Kahrâm’ın oğlu Kehram babasının düşmanları ile anlaşmasından incinip babasının yokluğunda krallığını ilan etmiş ordusuyla birlikte babasının kalesini istila etmiştir. Oğlunun ihanetinden incinen Kahrâm, Sâm’dan yardım istemiş, Sâm da kaleyi oğlundan 140 bin asker ile gidip geri almıştır. Meclisin devamında Sâm ve yardımcısı Zemzeme-i Ayyâr’ın Kehramdan kaleyi tekrar almaya giderlerken bir dağın eteğinde ulu bir mağara içerisinde karşılaştıkları çıplak gezen bir kavm ile yaşadıkları macera anlatılmaktadır. Buna göre Zemzeme kaleye giderken yolda bir mağara görmüş gizlice gidip baktığında orada kalabalık bir kavmin çıplak bir şekilde yaşlı bir karı ve kocanın çevresinde oturduklarını görmüştür. Geri dönmeyi kendine yediremeyen

Zemzeme gidip bu kavimle tanışmaya karar verir. İçeriye yalın kılıç giren Zemzeme’nin bu cesaretinden etkilenen kavim uluları böyle bir yiğidin arkadaşlarıyla da tanışmak için bir sonraki gün arkadaşlarını da davet ederler. Ertesi gün Sâm’ın 40 dilaveri ile bu garip yaratılışlı kavim hazırlanarak bir ziyafette buluşurlar. Yemekte bu garip yaratılışlı kavim önemli misafirleri için fil eti ikram ederler, fil etinin murdar olduğunu öne süren Sâm’ın askerlerinden hiç kimse eti yemek istemez. Sâm fil eti murdardır yenmez der ve bu kavmi atalarına taptıkları için eleştirir ve Süleymânın dinine davet eder eğer Müslüman olmazlarsa da hepsini kılıçtan geçireceklerini söylerler. Zengilerin atası bu durumdan korkar ve kabul eder fakat böylesine bir teklifi kabul etmeleri içini bir takım yiğitlik oyunu oynamalarını söyler. Eğer yiğitlik oyununda Sâm’ın askerleri kazanırsa Zengiler Sâm’ın tüm dediklerini yapacaklarını bildirir. Sâm’ın komutanlarından İtisam tek başına tüm düşman askerlerini güreşte yener sonuç olarak karşılarındaki grubun ne kadar güçlü olduğunu gören zengi grubu da Hz. Süleymân’ın dinine geçmeyi kabul eder. Meclisin son kısmında Zengiler kavmini de yola getiren Sâm’ın ordusunun bu kavimden askerleri de yanına alarak gergedan-ser kavmine doğru yola çıkıldığı anlatılmıştır.

2.2.1.3. Üç Yüz Otuz Üçüncü Meclis

Meclisin başında Ferrûh ve Hümâ’nın katlinin bulunması hâdisesinde, Hz.

Süleymân’ın ölüleri Allah’ın izniyle diriltip gerçeği bulmasından dolayı haber tüm coğrafyada hızla yayılmış çevre yörelerin meliklerinden birçok hediye gönderildiği anlatılmaktadır. Bu hediyelerden birisi de Baalbek melikinin gönderdiği arap atıdır bu ata şimdiye kadar kimse binememiştir.

Meclisin devam eden bölümünde atların genel olarak özellikleri ve huyları ile ilgili geniş bilgi verilmektedir.

Hz. Süleymân yardımcılarıyla halk arasında gizlice gezinirken bindiği Hink İshâk adlı at ile bir çiftçinin atı arasında geçen konuşma sonrasında atlarla ilgili sahip olduğu kendi atlarından bilgi verilmektedir. Bu çalışmanın sâir bölümlerinde atlar hakkında bahis açılıdğından bilgi tekrarına düşmmek için burada tekrar ele alınmayacaktır.

Hikâyenin devamında Hz. Süleymân birgün Perihan’ın bindiği atı görür ve çok beğenir. Perihanı dergâhına çağırıp bu atları nereden bulabileceğini sorar.

Hz. Süleymân, yeryüzünde Hink İshâk ve Baalbek Şâhı’nın gönderdiği atlardan daha güzel atların olup olmadığını sorar. Semendûn cin de Cezire-i Hayl denen bir yerde daha önce hiç görülmeyen atların bulunduğunu haber verir. Hz. Süleymân’ın içinde bu atlara ulaşma tutkusu oluşmuştur. Hikâyenin ilerleyen kısımlarında Hz. Süleymân’ın bu atlara ulaşmaya çalışması anlatılmaktadır.

Meclisteki diğer bir anlatı Sürhbâd cinni ile Süleymân ordusunun Mısır şehrini ele geçirmek için yaptığı savaş anlatılmaktadır. Sürhbâd’ın “Mısır” şehrini istila ettiğini duyan Süleymân gazaba gelir ve adamlarından kimin Sürhbâd ile savaşacağını sorar.

Sürhbâd’ın kuvvetini bilen adamlarından hiç kimse onunla savaşmaya yanaşmaz.

Lokman Hekim Süleymân’a nasihat ederek Sürhbâd’ın diğer düşmanlar gibi olmadığını Allah’ın onu hışm ateşinden yarattığını bu yüzden göndereceği askerlerin div, cin ve ehremen askerlerindenolması gerektiğini söyler. Cin askerleri de Sürhbâd’dan korkup savaşmaya cesaret edemezler. Semendûn cin Hz. Süleymân’dan savaşmak için izin ister. Hz. Süleymân bu duruma çok mutlu olur. Meclisin bu kısmında Semendûn ile Sürhbâdın savaşı anlatılmaktadır.

2.2.1.4. Üç Yüz Otuz Dördüncü Meclis

Bu mecliste bir önceki kısımın devamı olarak Sürhbâd ile Semendûn’un savaşı anlatılmaktadır. Mecliste savaş sahnesi ayrıntılarıyla savaş ahengi cin askerinin katıldığının isimleri de dâhil olmak üzere isimlerine varana kadar anlatılmıştır.

Savaş sahnesinden sonra anlatı tekrar Hz. Süleymân’ın Cezire-i Hayl sahrasından getirttiği atların hikâyesine devam etmiştir. Hz. Süleymân bir önceki mecliste danışmanlarının bahsettiği atların özelliklerinden etkilenerek Cezire-i Haylden o atların getirilmesini istemektedir.

Atları getirmek için Hz. Süleymân cinlere emir verir; fakat atlar cinlerden daha hızlı ve daha kabiliyetlidir. Atlar kendilerini koruyan Tavadiyâ’il meleğe niçin kendilerini korumadığını ve cinlere verdiğini sitem ederek isyan ederler. Tavadiyâ’il melek de kendilerini Hz. Süleymân’ın istediğini, gazilerinin savaşta binmesi için istediğini onlara iyi bakılacağı sözünü verir. Hikâyenin ilerleyen kısımlarında atların insanları tanımadıkları için insanoğlundan korktuklarını, Hz. Süleymân’ın da onları ikna etmeye

çalışması anlatılmaktadır. Atlar, en sonunda insanlara hizmet etmeyi belli şartlar öne sürerek kabul etmişlerdir. Bu bahis de atların detaylıca incelendiği kısımda anlatıldığı için buraya alınmamıştır.

Şeytan, atların Hz. Süleymân’ın eline geçmesini istemediğinden atlara çeşitli fitneler vererek onları aldatmaya çalışmaktadır. Bu kısım da “fitne” maddesinde detaylıca anlatılmıştır. Atlar bahsinden sonra bir başka hikâye olan Hz. Süleymân’ın tavlasına bağlanan hayvanların maceralarına geçilmiştir. Hink İshâk’ın gönderdiği atın tavlada diğer atlardan daha yüksek bir yere bağlanması diğer hayvanlar olan fil, deve, katır, eşek vb. hayvanlar tarafından kıskanılmış aralarında kimin daha hayırlı olduğunu daha çok insanoğluna faydası olanı bulmaya yönelik bir tartışma başlamıştır. Bu kısımlar hayvanlar bahsinde anlatılmıştır.

2.2.1.5. Üç Yüz Otuz Beşinci Meclis

Bu meclis kendinden önceki dört meclisin özetini içerir ve her bir hikâyenin anlam bütünlüğü içerisinde sonlarını ihtiva etmektedir. Meclisin başlangıcında Hz. Süleymân ve tahtgâhında yer alan insan, cin, hayvan vs. tüm yaratıkların özellikleri ve ne için taahtgâhta hazır olarak bekledikleri, yani vazifeleri eksiksiz anlatılmaktadır. Bu başlıklardan sonra Cezire-i Hayl’den Melik Dehneş vasıtasıyla getirilen atların halleri tasvir edilmiştir. Meclis Bâyezîd Hân’a duâ ile sonlandırılmaktadır.

Benzer Belgeler