• Sonuç bulunamadı

2. AVRUPA SĠNEMA ENDÜSTRĠSĠNĠN GELĠġĠMĠ

2.2. Alman Sineması

Alman Sineması diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sinemayı tanıması erken dönemdedir. Ancak sinemayı bir endüstri kolu olarak görmemesi, sinema sanayinin geliĢmesine engel olmuĢtur. Endüstriyel olarak tanıĢması geç olsa da ilk ücretli gösterim Avrupa da Max Skladanowsky ve kardeĢi Emil ile birlikte Berlin‟de Wintergarten müzik salonunda 1 Kasım 1895 yılında 8 bölümden oluĢan bir dizi kısa filmi Bioscop ile gerçekleĢtirmiĢtir (Brockmann,2010:13).

Alman Sinemasının öncülerinden olan Max Skladanowsky ile birlikte Alman Sinemasının öncüleri arasında Oskar Messter ve Max Gliewe vardır. Bu öncülerden özellikle Messter Birinci Dünya SavaĢının sonuna kadar Alman Sinemasını bir mucit ve sanayici kimliğiyle Ģekillendiriyor. 1896 yılında babasının atölyesinde yapmıĢ olduğu ilk gösterici ile çektiği filmlerinin gösterimini yapmak için Alman Sinemasının ilk sinema salonunu açıyor ve çektiği filmleri para karĢılığında burada göstermeye devam ediyor. Basit Ģartlarda olsa da endüstriyel geliĢim atölyeler ile baĢlamıĢ oluyor ve 4 yılın sonun da elde ettiği kar 224.260 Mark‟ı buluyor (Scognamillo, 1997: 60).

Alman Sinemasın ilk öncülerinden olan Messter, sinemanın ilk yılları olmasına karĢın sesli film giriĢimlerine doğru yönelmiĢ ve Biophone isimli aygıtla birlikte ilk sesli filmleri çekmiĢtir. Fransız Lumière kardeĢler gibi Messter de kendini sinemanın teknik olarak geliĢimine vermesi, aslında gösteri sanatı olan sinemanın bilgilendirme yönüne dikkat çekiyor. Messter gramofon yardımı ile seslendirdiği müzikli belgeseller çekiyor ve bu belgesellerle birlikte yıldız sisteminin de bir öncüsü durumuna geliyor. Henny Porter ile birlikte ilk filmlerinden beri birlikte olan Messter 1911 de kendi stüdyosunu kurarak, Porter ile ilk dizisine baĢlıyor. Kurduğu stüdyo sayesinde daha hızlı ve etkin bir Ģekilde film yapmaya baĢlayan Messter, çektiği her filmden 140 kopya ile dünya sinema pazarına etkin bir Ģekilde katkı sağlıyor.

Messter, 850 filmlik bir sayıyla aslında ilk dönem için Alman Sinemasını etkin bir noktaya getirmiĢtir. Filmlerin 500 tanesinin sesli olduğu düĢünüldüğünde de sinemanın ilk dönemi için ne denli büyük bir iĢ yaptığını göstermektedir. Alman Sinema öncülerinden birisi olan Messter 1918 yılında kurmuĢ olduğu Ģirketini UFA‟ya satarak sinema sektöründen çekilmiĢtir (Scognamillo, 1997: 61).

Messter‟ın yanında Almanya‟da sinema endüstrini devam ettiren baĢlıca birkaç Ģirketten bahsetmek gerekir. 1906 yılında Alman Sinemasında, Projektion- AstienGesellschaft Union (PAGU) ilk önemli Ģirket kurulmuĢtur. 1911 yılına gelindiğinde kendi dağıtım ağına ve 1913 yılında imalata baĢlayan (PAGU)‟nın yanında aslında sinema pazarına sahip olan Danimarkalı bir film Ģirketi olan Nordisk de Alman sinema sanayisine katılmıĢtır. 1911 yılına kadar Alman sinemasında en büyük yatırım olan, olan Deutsche Biopscop Gesellschat Ģirketinin sahibi olduğu Babelsberg stüdyoları açılıyor. GerçekleĢtirilen bir dizi yatırım ve yönetmenlerin katkılarıyla Alman Sineması Birinci Dünya SavaĢına kadar sinemaya endüstriyel ve sanatsal olarak birçok katkıları olmuĢtur. Alman Sineması 1900 yılında 2 film üretirken 1913 yılına 2.370 film üretimi gerçekleĢtirmiĢtir (Scognamillo, 1997: 61).

Alman Sinemasının ilk dönemleri incelendiği zaman, endüstri aĢamasından ziyade bir sanat anlayıĢı içerisinde olduğu görülmektedir. Almanya‟da gösterilmeye baĢlanan ilk hareketli görüntüler ilk baĢlarda üst sınıf için cazip bir tarafı olsa da devam eden yıllarda daha çok iĢçi sınıfının ve orta kesimin bir fuar eğlencesi konumuna gelmiĢtir. Bu durum sanatsal eğilimi olan yönetmenlerin ticari amaçlı filmlerden ziyade daha uzun ve edebi yönü olan sinema filmlerini yöneltmiĢtir ve Almanya‟da 1910 yılında itibaren sanatsal filmlerin yoğunlukta olduğu gözlemlenmektedir. Alman Sineması ile özdeĢleĢsen bir akım olan DıĢavurumculuk akımı Alman Sinemasını oldukça fazla etkilemiĢ savaĢ öncesi ve sonrasında Alman Sinemasında birçok örneği görülmüĢtür. Etkilerini savaĢ öncesinde göstermeye baĢlayan DıĢavurumculuk akımı, sanatın dıĢ dünyayı yansıtmada plastik kaygılardan çok duygusal ögelere öncelik tanıması, sanatçının yaratıcı heyecanının teknik araçların nesnelliğini bozarak, her türlü denetimden kurtulması olarak tanımlanmaktadır (ġen,2015:7).

DıĢavurumculuk akımı, acı, sefalet, umutsuzluk, çaresizlik gibi birçok olumsuz davranıĢın etkilerini ve kendilerini sinemada göstermek üzerine kurulmuĢtur. Almanya‟da savaĢ sonrası yaĢanan tüm bu olumsuz yönelimleri, yönetmenler sinema sanatını kullanarak iyi bir Ģekilde yansıtmıĢlardır.

Alman toplumu ile özdeĢlesen dıĢavurumculuk akımında oyuncular tepkilerini oldukça sert ve coĢkulu bir Ģekilde göstermektedirler. SavaĢ sonrası Almanya‟da teknik yetersizlik ve uzman eksikliğinden dolayı filmler daha çok stüdyo ortamında çekilmiĢtir. Gerçeklikten uzak, soyut ve metafizik konularının önem kazandığı filmler stüdyo ortamında çekilmektedir. Stüdyo ortamında yapılan çekimler sayesinde kostüm, dekor, oyunculuk ve aydınlatma tekniklerinde yaratıcı çalıĢmalar yapılmıĢtır (Kafalı, 1996: 77)

Bu durum aslında Alman Sineması için bir fırsat olmuĢtur; oyuncular, ıĢık, dekor gibi stüdyo ortamının araç gereçlerini oldukça iyi kullanarak profesyonel bir stüdyo oyunculuğu çıkarmıĢlardır. Yaratıcı oyunculukların yapıldığı bu akımın baĢlangıç filmi olarak 1919 yapımı Robert Wiene‟ın yönettiği Dr. Caligari‟nin Muayenehanesi (Das Kabinett des Dr. Caligari) kabul edilmektedir. Almanya‟nın o dönemde ki ruhsal durumunun ifade eden dıĢavurumculuk akımı 1920‟lerin sonuna doğru olan ekonomik krizin etkileri ve sanatçıların göç etmesinden kaynaklanan sebepler yüzünden 1930‟ların baĢında yavaĢ yavaĢ etkisini yitirmiĢtir (Scognamıllo, 1997).

Alman sinema endüstrisi Birinci Dünya SavaĢının baĢlamasıyla belli bir çöküntü içerisine girmiĢ ve Alman sinemasında gerileme gerçekleĢmiĢtir. SavaĢın ortalarında ordunun sinemayı hizaya sokmak istemesiyle birlikte savaĢ karĢıtı yerli ve yabancı sermayenin de önüne geçmek maksadıyla birlikte 25.m Mark‟a yapım ve dağıtım Ģirketi olan Universum Film Aktiengezellschaft (UFA) kurulmuĢtur. Hükümet tarafından desteklenen bu Ģirket ordunu gücüyle birlikte kısa sürede dünya çapında ihracata ulaĢıyor ve ekonomik olarak büyük bir güce kavuĢuyor. Daha öncede Fransa Sinema endüstrisinden bahsederken Alman ordularını Paris‟e girdiğinde UFA‟nın tüm Fransız medyasına el koymasında bahsetmiĢtik (Scognamillo, 1997: 63).

Alman Sinema endüstrisi savaĢ esnasında yakaladığı dinamiği ne yazık ki savaĢ sonrasında bulamayarak büyük bir ekonomik bunalım yüzünden, sinema sanayisinde çöküĢ meydan gelmiĢtir. Belki de Alman sinemasın en büyük hatası Amerikan sinema endüstrisine kapıların açmak olacaktı. 1926 yılında UFA ve Paramount-Famous Lasky Co. ile Metro Goldwyn Mayer arasında yapılan antlaĢmaya göre, U.F.A açılan kredi ile birlikte her yıl 10 Alman filminin de Amerika‟da giĢeye sokulması kararlaĢtırılmıĢ karĢılığında U.F.A‟nın sahip olduğu gösterim programlarını %50 sini almayı ve iki Ģirketin 20 filmini her yıl U.F.A‟nın iĢletmesine alması kararlaĢtırılmıĢtır. Böylelikle iki Ģirket Alman sinema endüstrisinin %50 sine sahip olmuĢtur.

1930 yılına gelindiğinde tüm ülkelerde yaĢanan sesli sinemaya geçiĢ döneminin sancıları Almanya‟da daha sancılı olmuĢ ve ağır ilerlemiĢtir. Teknik yetersizlik ve altyapı problemi nedeniyle sesli dönem Alman Sineması için zor Ģartlar içerisinde gerçekleĢiyordu. Ses üzerine Tri Ergon Musik A.G Ģirketinin yapmıĢ olduğu ilk patent uygulamaları yetersiz sermeye yüzünden daha sonra sırasıyla Ġsveç ve Amerika‟ya satılmıĢtır.

Siemens ve A.E.G kuruluĢlarının yapmıĢ oldu ortak giriĢimlere rağmen sesin ilerleyiĢi oldukça ağır iĢlemeye devam etmiĢtir. 1931 yılında tüm ülkelerde neredeyse sesli film yapımı tüm yapımlarının yarısına eĢit olurken Almanya‟da tüm yapımların sadece %32‟ni kapsamaktadır. Ekonomik yetersizliklerin vurduğu sesli sinema döneminin kurtarıcısı olarak yabancı kaynaklı filmlerle giderilmeye çalıĢılmıĢ ve Amerika BirleĢik Devletlerden ithal edilen filmlerin 1932 yılı itibari ile tüm yapımların % 75‟ni kapsamıĢtır (Scognamillo, 1997: 64).

Alman Sinema endüstrisinin deki bu dalgalanmalar seyirci üzerinde de etkisini gösteriyor ve seyirci sinema salonlarına yabancılaĢmaya baĢlıyor. 1927 yılında 333.342 seyirciyi sinema salonlarına çeken Alman Sineması 1932 yılında sadece 227.407 de kalıyor (Scognamillo, 1997: 65). Almanya‟da Hitlerin baĢa gelmesi ile birlikte Alman Sineması için yeni bir dönem baĢlamıĢtır. Ġlk zamanlar sanatsal bir yapıda olan Alman Sineması devlet kontrolüne girmiĢ ve artık propaganda yapan bir sinema modeline dönüĢmüĢtür. Yapılan birçok filmde baĢarısızlık boy gösterse de, Hitlerle yakın dostluğu bulunan belgeselden gelen kadın

bir yönetmen olan Leni Riefenstahl tarafından çekilen „İradenin Zaferi‟ isimli film Hitlerin istediği gibi bir ihtiĢam yaratmıĢtır. Lakin Alman Sinemasının eski ihtiĢamı olmaması, Alman Sinema Sanayisinin kontrolü yeniden U.F.A verilmesini neden olmuĢtur. Bu durum Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sonuna kadar U.F.A‟ya artan devlet desteği, Alman Sineması‟nın propaganda iĢlevini yürütmesinde etkili olmuĢtur. Fakat uluslararası manada pek bir baĢarı elde edememiĢtir. 1930- 1939 yılları arasında yıllık ortalama 117 film ile seyreden Alman Sinemasında savaĢ esnasında ortalama 59 film üreterek büyük bir düĢüĢ gerçekleĢtirmiĢtir (Baykul, 2008: 406). Sinema salonlarında ki izleyici sayısı ters bir orantı göstererek artıĢ sergilemesi propaganda sinemasının etkilerini gözler önüne sermiĢtir. SavaĢ sonrasında ikiye bölünen Almanya da, doğal olarak sinemada ikiye bölünmüĢtür. Ġçinde bulunduğu durumdan kurtulmak için ticari yapımlara ağırlık veren Almanya‟da ortak yapımlarında katkı sağladığı görülmektedir. 1950‟lerin sonralarında Alman Sineması için devlet desteği açık bir Ģekilde hissedilmiĢtir. Bu dönemde televizyonun yaygınlaĢmaya baĢlaması ile birlikte televizyon ile yapılan ortak çalıĢmalar ile birlikte televizyona karĢı oluĢan genç yönetmenler kuĢağı da Alman Sinemasında söz sahibi olmaya baĢlamıĢtır. Genç yönetmelerle Almanya‟da sinema, yenilikçi ve çağdaĢ bir dönem olarak 1960‟lardan sonra kendini göstermiĢtir. Devam eden yıllarla birlikte Alman Sineması 70‟li yıllarda daha çok eğitici ve öğretici sinema ve seks filmleriyle kendinden söz ettirmektedir. Sinema endüstrisinin sorunları ile mücadele içerisinde geçen yıllarda Amerikan filmleri ülkede kendini yüksek derecede hissettirmeye devam etmektedir((Scognamillo, 1997: 62). 1995 yılı itibari ile Almanya‟da izlenen filmlerin hasılat gelirlerinin ülke sinemalarına oranı ise Ģu Ģekildedir: Amerikan filmleri %81, Alman filmleri %10.5, diğer ülke filmleri ise %18.5 olarak belirlenmiĢtir (Scognamillo, 1997: 68). Bu oran 2008 itibari ile Alman Sineması için bir artıĢ gösterse de Amerika ve diğer ülke filmlerinde oldukça az bir düĢüĢ göstermektedir. 2008 yılında 129,4 milyon seyirci sayısı ile toplam 794,7 milyon € hâsılat elde edilmiĢtir. Söz konusu hâsılatın oluĢturduğu pazarda Alman filmlerinin payı % 26.6 iken, Amerikan filmleri ile diğer ülkelere ait filmlerin payı % 73.4 olarak belirlenmiĢtir (Arslan:2010:37). 2017 itibariyle Almanya sineme endüstrisinin sayısal verileri geçmiĢ ile bugün arasında ki fark anlamamız için yeterli olacaktır.

Tablo 2: 2017 Yılı Kapsamında Almanya Sinema Endüstrisinin Sayısal Verileri

Kaynak: https://www.statista.com: EriĢim Tarihi:17/12/2018.

Tablo da görüldüğü üzere Alman Sinema endüstrisi bir toparlanma içerisinde olsa da yabancı filmlerin ülkede izlenme oranı oldukça yüksek durumdadır. Birinci Dünya SavaĢı ve Ġkinci Dünya savaĢından yenik olarak ayrılmasına sebep olarak sinema endüstrisinde ki yabancılaĢmanın önüne geçememesi bugün bile Alman Sinemasını yabancı sermaye için pazar haline dönüĢtürmüĢtür.