• Sonuç bulunamadı

Allah Đnsanlara Lütuf Sahibi Olduğu Halde Çoğunluğun Şükretmemesi

2) Kesret Kavramına Genel Bakış

1.1. Kur’an’da Đnsanların Çoğunluğunun Özellikleri

1.1.4. Şükretme Bakımından Đnsanların Çoğu

1.1.4.2. Allah Đnsanlara Lütuf Sahibi Olduğu Halde Çoğunluğun Şükretmemesi

mealen şöyle buyuruluyor:

“Đddianızda doğru iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek? derler. De ki: Acele ile istediğiniz o azabın bir kısmı belki de ensenize binmek üzeredir.

Doğrusu senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf sahibidir. Fakat insanların çoğu O’na şükretmezler”136.

133 Yusuf, 12/37-38

134

Đbn Kesir, age., IV/27

135

Beyzâvî, age., I/484

136

Şevkânî’ye göre Yüce Allah, bu son ayette , ilk iki ayette geçen kafirlerin, azabın çabuk gelmesini istemelerine karşılık, azabı geciktirmek suretiyle onlara olan lütfunu dile getirmiştir. Yani azabı geciktirme hususunda Allah, insanlara karşı lütuf sahibidir, demektir. Fakat Şevkânî, evlâ olanın, ayetin genel anlama (umuma) hamledilmesi olduğunu söyler. Böylece Allah’ın cezalandırmayı ertelemesi, O’nun lütufları ve nimetlendirmesi cümlesinden olmuş olur137.

Ayetin sonundaki “Fakat onların çoğu şükretmezler” ifadesiyle ilgili şu izahlar yapılmıştır:

“Fakat insanların çoğu, O’nun lütfuna ve nimetlendirmesine şükretmezler ve onun ihsanının hakkını bilmezler”138.

“Şüphesiz Allah, cezanın gecikmesiyle onlara lütuf ve ihsanda bulunur. Fakat onların çoğu, bu nimeti anlamaz ve onun şükrünü yerine getirmez”139.

“Yani onlar (insanlar), nefislerine zulmettikleri halde Allah onlara nimetlerini bol bol vererek lütufta bulunur. Buna rağmen onlar, içlerinden az bir kısmı hariç buna şükretmezler”140.

Ebu’s-Suûd (ö. 982/1574) ise son ayeti şöyle tefsir etmektedir: “Yani Allah, tüm insanlara birçok lütuflarda bulunmuş ve nimetler vermiştir. Azabı çabucak istemek gibi birçok günah işleyerek cezayı hak eden bu kafirlerin cezalandırılmasının geciktirilmesi de Allah’ın nimetlerindendir. Fakat onların çoğu, nimetin hakkını bilip de ona şükretmezler. Bilakis cahilliklerinden dolayı onun hemen vukû bulmasını isterler. Tıpkı bu kafirler gibi”141.

Konuyla ilgili ikinci ayet mealen şöyledir:

137

Şevkânî, age., IV/198

138 Şevkânî, age., IV/198

139

Râzî, age., XXIV/215

140

Đbn Kesir, age., V/253

141

“Allah, sükunet bulup dinlenmeniz için geceyi yarattı. Etrafınızı görüp çalışabilmeniz için de aydınlık olan gündüzü var etti. Doğrusu Allah, insanlara büyük lütuf sahibidir, fakat insanların ekserisi şükretmezler”142.

Ayette belirtildiği gibi insanların istirahat etmeleri için geceyi karanlık, işlerini görmeleri için de gündüzü aydınlık yapan Allah’tır. Tanrı diye tapılan şeyler, bunları yapamazlar. Allah’ın, insanlara pek çok iyilikleri vardır. Buna rağmen çoğu insan Allah’a şükredeceği yerde O’ndan başkasına şükreder, anlamına gelir143.

Râzî’nin belirttiğine göre Yüce Allah, gece ve gündüzde olan faydaları ve üstün hikmetleri zikredince “Şüphesiz Allah insanlara karşı lütuf sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmez” buyurmuştur. Bu ifadeyle şu kastedilmektedir: Allah’ın, mahlukata olan lütuf ve ihsanı, gerçekten çoktur. Fakat onlar buna şükretmezler.

Yine Râzî’nin ifadeleriyle şükrün terk edilmesi şu sebeplerden dolayıdır:

1. Kişinin, bu nimetlerin Yüce Allah’tan olmadığına inanması. Meselâ kişinin, bu feleklerin, zatları gereği var olduğuna ve zatları gereği döndüğüne inanması gibi. O zaman bu kişi, bu nimetlerin Allah’tan olduğuna inanmaz.

2. Kişi, her ne kadar bu alemin hepsinin, Allah’ın yaratmasıyla meydana geldiğine inansa bile, fakat buna rağmen bu büyük nimetlerin –yani gece ve gündüzün birbiri ardınca gidip gelmesi nimeti, devamlı meydana gelen bir şey olduğu için- nimet oluşlarını unutur. Ancak insan herhangi bir nimeti kaybetmekle (herhangi bir nimetten yoksun olmayla sınanınca) onun kadr-u kıymetini anlar. Meselâ bazı insanların, derin, karanlık kuyuların içinde uzun müddet hapsedilmesi gibi. Bu insan, temiz hava ve ışık nimetinin kadr-u kıymetini o zaman anlar.

3. Kişi, bu nimetlerin kıymetini bilse de, dünyaya karşı arzulu, mal ve makam seven birisi olursa; çok mal ve yüksek makam elde edemediği zaman bu nimetleri inkar etme durumuna düşebilir.

Râzî’ye göre insanların çoğu, bu üç uçurumdan birinde helak olduğundan dolayı Yüce Allah, “Fakat insanların çoğu şükretmezler” buyurmuştur. Bunun bir benzeri,

142

Mü’min, 40/61

143

“Kullarımdan şükredenler ne de azdır”144 ayetiyle Đblis’in “Sen onların çoğunu şükreder halde bulamayacaksın”145 sözüdür146.

Konuyla alakalı üçüncü ayet de şöyledir:

“Baksana, sayıları binlerce olmasına rağmen ölüm korkusuyla diyarlarını terk edip çıkan kimselere! Allah onlara: Ölün! dedi sonra onları diriltti. Doğrusu Allah insanlara lütûfkârdır, fakat insanların çoğu şükretmezler”147.

Rivayet edildiğine göre vaktiyle Irak’ta Vasıt tarafında Dâverdân denilen bir kasaba varmış. Orada veba hastalığı ortaya çıkınca halk bunlardan kaçmak için memleketlerinden çıkmışlar. Fakat telef olmuşlar. Sonra Allah yine hayat vermiş. Bir de Đsrailoğulları’ndan, kendilerine cihad emredilmiş olan bir kavim savaştan korkmuş, vatanlarından çıkıp kaçmışlar. Fakat yine ölmüş ve perişan olmuşlar. Nihayet Allah, onlara yeniden hayat vermiş ve Allah yolunda savaşmalarını emretmiştir. Bir gün Hz. Ömer namaz kılarken geride iki Yahudi varmış. Hz. Ömer rükûa varırken hava yapar, yani rükûda kollarını bögürlerine kısmayıp serbest ve aralıklı tutarak dizlerini koyar ve karnını çekkin tutarmış ve bu şekilde rükûda mertçe ve güçlü bir vaziyet alırmış. Bunu gören Yahudilerden biri, diğerine “bu o mu?” der. Namazını bitiren Hz. Ömer, birisinin “bu o mu?” dediğini söyler. Bunun üzerine Yahudiler: “Biz kitabımızda Allah’ın izniyle ölüleri dirilten Hazkil’in verdiğini verecek demirden bir boynuz buluyoruz” demişler. Hz. Ömer de: “Biz kitabımızda Hazkil ve Đsa’dan başka Allah’ın izniyle ölüleri dirilten bulmuyoruz” söyleyince “Biz Allah’ın kitabında sana nakletmediği peygamberler biliyoruz” demişler. Hz. Ömer de buna evet demiş. Bunun üzerine Yahudiler ölüleri diriltmeye gelince şöyle demişler: “Sana şunu söyleyeceğiz ki Đsrailoğulları’nda veba meydana gelmişti. Bunlardan bir kavim çıktılar, bir mil gider gitmez Allah bunları öldürdü. Bunlar için bir duvar çevirdiler. Kemikleri çürüdüğünde Yüce Allah, Hazkil’i gönderdi, üzerlerinde bir müddet durdu, Allah da bunlara bu yüzden yeniden hayat verdi” dediler şeklinde de rivayet edilmiştir.

144 Sebe’, 34/13 145 A’raf, 7/17 146 Râzî, age., XXVII/82-83 147 Bakara, 2/243

Elmalılı’ya göre bu ayet, yukarıdaki rivayetlerin biri veya hepsi sebebiyle inmiştir ve Hazkil’in Zülkifl (a.s.) olduğu söylenmektedir. Ayetin gelişi, savaş kıssasına daha uygun gibi görünürse de ayette ölüm korkusu mutlak olduğu için ayet, herhangi sebeple olursa olsun, ölüm korkusuyla Allah’ın hükmünden kaçmak isteyenlerin hepsini içine almaktadır.

Burada Yüce Allah, bütün bunları hatırlatarak şunları bildirmektedir: Ölümden, Allah’ın hükmü olan vazifeden kaçıp kurtulmanın imkanı bulunmamaktadır, böyle yapanlar, korktuklarına daha çabuk ve daha feci bir şekilde uğrayacaklardır, hatta Allah, dileyince hükmünü yerine getirmek için ölüleri bile diriltebilir, dolayısıyla ölmekle kurtulacaklarını zannedenler kurtulamayacaklardır. Kısaca Allah’ın hükmünden kurtulmak için, ne ölümden kaçmak ne de ölüme koşmak akıl işi değildir. “Doğrusu Allah insanlara lütufkardır”. Bu şekilde her türlü sebeplerin kesildiği, artık hayata imkan kalmamış zannedildiği bir sırada dahi yeniden hayat verir. “Fakat insanların pek çoğu şükretmezler”. O’nun emirlerine karşı gelir ve kaçmakla kurtulacakları zannına düşerler, demektir148.

Bu kıssadan hisse, “Korkunun ölüme fayda vermeyeceği, yeterli sayı ve güce sahip olanların kaçmak yerine savunmayı tercih etmelerinin gerektiğidir”149.

Şevkânî’ye göre “Şüphesiz Allah insanlara lütuf sahibidir” ifadesi şu anlamdadır: “Allah, tüm insanlara büyük lütuf sahibidir. Bu yurtlarından çıkanlara karşı lütfu, ibret almaları için onları diriltmesidir. Muhataplar için ise bu kıssa vesilesiyle ibret almaya ve iyice düşünmeye onları yöneltmesidir”150.

Đbn Kesir ise ayetin son bölümünü şöyle tefsir etmektedir: “Onlara gösterdiği parlak ayetler, kat’î deliller ve hak delaletlerdeki şeyler hususunda Allah insanlara lütufkardır. Fakat insanların çoğu, Allah’ın onlara verdiği dinî, dünyevî nimetlere şükrü yerine getirmiyorlar” demektir151.

148

Elmalılı, age., II/132-133

149 Heyet, age., I/263

150

Şevkânî, age., I/450

151

Đbn Kesir, age., I/530

152