• Sonuç bulunamadı

4. İmâmetin Aklî Delili: Lütuf Teorisi

5.3. Nas ile Tayin

5.3.1. Hz Ali’nin Tayini

Tûsî “ismet ve Hz. Peygamber’in sîreti nassı gerektirir” diyerek imâmetin şartlarından aynı zamanda en önemli sem’î delillerinden olan tansîs meselesine giriş yapar. Şârih İsfahânî, bu ifadenin açıklamasında öncelikle Müslümanların imâmetin kendisiyle sabit olacağı hususlarla ittifak ettiğini söyler. Öyle ki İslâm ümmetinin görüşleri bu üç seçeneğin dışına çıkmaz: i) nas ile tayin, ii) ümmetin seçimi, iii) imâmet ehli bir kimsenin çıkıp insanları Allah’a davet etmesi. Onlar bununla beraber Hz. Peygamber’in ya da imâmın bir kişi hakkında tansîsi olması halinde nas ile belirtilen kimsenin imâmlığının sabit olacağına ittifak ederler.272 İsfahânî nas ile tayin meselesindeki ihtilaf noktasında

271 Tûsî, Fusûlü’l-i‘tikâd, s. 159. 272 İsfahânî, Tesdîd, II/1066.

85

oldukça iyimser bir tavır sergilemekte ve öncelikle Müslümanların arasında Hz. Peygamber’in emirlerine uyma istekliliği konusunda ittifakın olduğunu söylemektedir. Bu açıklamadan sonra İsfahânî söz konusu ihtilaflardan bahsetmeye başlar. Şârihlerden Hillî ve İsfahânî imâmetin nasla mı yoksa seçimle mi olacağı hakkında mezheplerin görüşlerini dile getirirler.273 İsfahânî’nin tasnifini esas alacak olursak;

i) İmâmiyye ve Şiî fırkaların çoğunluğu; imâmet konusunda Hz. Peygamber ya da bir önceki imâmın tansîsinden başka bir yolun olmadığını,

ii) Eş‘arîler, Mu‘tezile ve Ehl-i Sünnet’in tamamı; ümmetin seçimi yolunun da bulunduğunu,

iii) Zeydiyye fırkalarından olan Cârûdiyye ise Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in soyundan olup Allah’a davet eden âlim ve faziletli birisi olması gerektiğini söylemiştir.274

İsfahânî İslâm fırkalarının konu hakkındaki kanaatini özetle verdikten sonra Tûsî’nin görüşünü eleştirel bir şekilde değerlendirmeye başlar. Ali Kuşçu ise söz konusu ifadenin şerhinde İsfahânî’nin zikrettiği Tûsî’ye ait olan iki istidlâli naklederek bu meseleyi kısa bir şekilde açıklamayı tercih eder. Kuşçu, eleştirisini aşağıda gelecek olan Hz. Ali’nin “ismet ve tansîs ile imâm olduğu” iddiasına saklamaktadır.275

İsfahânî, öncelikle Tûsî’nin nas ile tayin için getirdiği iki delilin açılımını yapar: i) İsmet: İsfahânî, ilk olarak Tûsî’nin “ismet, imâm için nassı gerektirir” anlayışına işaret eder. Bu düşünceye göre imâm mâsum olmak zorundadır, mâsumluk ise Allah Teâlâ’dan başkasının bilmediği gizli işlerdendir. Öyleyse onun, Allah Teâlâ tarafından nasb edilmesi gerekir. Zira sadece O, gizli ve saklı olan şeyleri bilendir.

ii) Hz. Peygamber’in sîreti: Bu husus, Hillî’nin şerhinde geçtiği gibi şefkatli baba anolojisiyle açıklanmaktadır. İsfahânî, Tûsî’nin bununla “Benimle sizin durumunuz bir baba ile oğlununki gibidir.”276 hadisine işaret ettiğini söyler. Hz. Peygamber nasıl kazâ-i hacete ilişkin tikel meselelerde bile insanları irşat ediyor; Medine’den bir-iki günlük ayrılsa Müslümanların işlerini görecek birini yerine tayin ediyorsa, yaşantısı böyle olan bir zatın böylesine önemli bir meseleyi ihmal edip ümmetine yol göstermemesi

273 Hillî ise tasnifinde imâm tayinin İmâmiyye nas, Abbâsiyye nas ya da miras, Zeydiyye nas ya da kendisine davet, diğer Müslümanlar ise nas ya da ehlü’l-halli ve’l-akdin seçimiyle olacağını zikretmektedir;

Keşf, s. 366-367.

274 İsfahânî, Tesdîd, II/1066-1067. Aynı taksim için bk: Bâbertî Şerhi 146a-146b. 275 Bk: Ali Kuşçu, Şerhu Tecrîd’il-kelâm, Çorlulu Ali Paşa ktp., nr. 305, vr. 259a. 276 Dârimî, “Tahâre”, 1; İbn Mâce, “Tahâre”, I/208.

86

mümkün değildir. Mamafih onun yaşantısı kendisinden sonra Müslümanların işlerini yürütecek birini tansîs etmesini gerektirir.277

İsfahânî, Tûsî’nin delillerini bu şekilde tasvîr ettikten sonra eleştirilerine başlar. İlk delili üç şekilde eleştirir:

i) Herhangi birisinin “İmâmın mâsum oluşunu kabul etmiyoruz.”, deme hakkına sahiptir.

ii) İmâmın mâsum oluşu kabul edilse ya açıkça (zâhiren) ya da nefsü’l-emrde mâsumdur. İkinci şık memnû, birincisi ise müsellemdir.

İsfâhâni bu istidlâlle imâmın ismetinin gizli bir mesele olmadığını îmâ ederek söz konusu ismetin bilinmesi için nas ile tayinin gerekli olmadığını zımnen ifade etmektedir.

iii) İmâmın nefsü’l-emrde mâsum oluşu kabul edilse dahi, onun bilgisinin tansîse bağlı olacağını kabul etmeyiz.

İsfahânî ikinci delile ise iki eleştiri yöneltir:

i) Peygamberin şefkatli oluşu müsellemdir. Ancak onun böyle olmasının imâm üzerine nassının olmasını gerektirmez. Bu durum, “tansîsin yokluğunun” ümmete merhamet için olabileceği ve maslahatın tansîsin yokluğunda olmasının mümkün olmasından dolayıdır. İsfahânî, hasmın delilini yine hasmın aleyhine çevirmiştir.

ii) Hz. Peygamber’in hayatı boyunca istihlâf yapmış olması istihlâfın ya da nassın onun üzerine vâcip olmasını gerektirmez. İstihlâfın hayattayken ona vâcip olması takdirinde bu, ölümünden sonrası için de böyle olacağı anlamına gelmez. Çünkü onun bu iki işten sadece birisiyle mükellef kılınmış olması mümkündür.278 Bu delille İsfahânî, Hz. Peygamber’in adet olarak yaptığı şeylerde bir zorunluluk ve tekdüzelik aramanın yanlış olduğunu serimlemiştir.

İsfahânî, bu eleştirilerinden sonra Hz. Peygamber’in tansîs yaptığı iddiasının bâtıl olduğunu gösteren deliller getireceğini telmih eder ve söz konusu iddiaya üç adet itiraz yöneltir;

i) Sahâbenin Önemli Bir Kısmının Gerçekleştiği İddia Edilen Nas İle Tayinden Haberinin Olmayışı

277 İsfahânî, Tesdîd, II/1067; Ali Kuşçu, Şerhu Tecrîd’il-kelâm, Çorlulu Ali Paşa ktp., nr. 305, vr. 259a. 278 İsfahânî, Tecrîd, II/1068.

87

İsfahânî, imâm tayini için Hz. Peygamber’in bir topluluk huzurunda açıklamada bulunmasının gerekli olduğunu söyler. Öyle ki bu topluluk, gerçekleştiği iddia edilen atamayı duyursun ve diğerlerine aktarabilsin. Onun bu itirazından anlaşılan şey; bu denli öneme sahip bir haberin tevâtür şartları taşıması gerektiğidir. İsfahânî, itirazını şöyle temellendirmiştir;

Şayet Hz. Peygamber birini nas ile tayin etseydi i) ya bu tansîsi hata etmeleri mümkün olmayan bir cemaatın huzurunda olurdu ii) ya da böyle olmazdı.

Birinci şık ittifakla bâtıldır, ikinci şık da aynı şekilde bâtıldır. Çünkü âdet, o cemaatın bu olayı nakletmemelerindeki ittifakın imkânsızlığını gerektirir ve nakletmemeleri imkânsız olur. Ancak onlar nakletmemişlerdir, şayet nakletselerdi bu durum; yaygın ve bilindik bir şey haline gelirdi.

İsfahânî, sahâbe arasında imâm seçimi noktasındaki ihtilafın da böyle tevâtüre dayanan bir nassın olmayışına bağlamıştır. Zira böyle olsaydı Hz. Peygamber’den sonra bu konuda hiçbir ihtilaf yaşanmazdı. Oysaki sahâbe bu hususta ihtilaf etmiş ve hatta Ensar, “Bir emir sizden bir emir bizden olsun.”279 diye teklif etmiştir. Eğer ortada Peygamber (s.a.v.) tarafından nas ile tayin edilen bilinen biri olsaydı, bu durum meşhur olurdu ve âdeten sahâbenin, halife seçiminde ihtilaf etmemesi gerekirdi. Aynı şekilde onların “Falanca, nasla tayin edilmesine rağmen bu ihtilaf neden ortaya çıktı?” demeleri beklenirdi. Oysaki sahâbe, imâm seçimindeki bu ihtilafı reddetmemektedir.

ii) Hz. Ali’nin İstihlâf Hakkındaki Sözü

İsfahânî, Hz. Ali’den kendisi yerine birisini ataması istenince söylediği “Sizi Resûlullah’ın bıraktığı gibi bırakıyorum; eğer Allah sizde hayır olduğunu bilirse -bizi hayır üzere birleştirdiği gibi- sizi de hayır üzere birleştirir.”280 sözünün Hz. Peygamber tarafından yapıldığı iddia edilen tansîsin yokluğuna bir delil olarak saymıştır.

iii) Hz. Abbas’ın Hz. Ali’ye Söylediği Söz

279 Bk: Buhârî, Sahîh, “Ashâbü’n-Nebi”, 62; “Hudûd”, 86.

280 Ebû Abdillah el-Hâkim en-Nîsâbûrî (ö. 405/1014), el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn (thk. Mustafa Abdülkadir Atâ, Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1990/1411), III/156. Bu haberin bazı rivayetlerine göre yukarıdaki sözün devamında Hz. Ali: “Allah bizde hayır olduğunu bildi ve bizim başımıza Ebû Bekr’i getirdi (fevellâ aleynâ)” demektedir.

88

İsfahânî, Hz. Peygamber vefatından kısa bir süre önceki hastalığında Hz. Abbas’ın onun vefat edeceğini anlaması üzerine Hz. Ali’ye söylediği “Haydi Rasulullah’a gidelim de bu işi soralım, bize aitse açıklar; bizden başkasınınsa insanlara onu tavsiye eder.” ifadesinin de nas ile tayinin olmadığına delâlet ettiğini söyler. Çünkü öyle bir tayin olsaydı Hz. Ali ve Hz. Abbas’ın bunu daha iyi bilmeleri gerekirdi.281

Ali Kuşçu’nun kısa bir şekilde ele aldığı bu konuda, İsfahânî’nin İmâmiyye’ye ait olan “Hz. Ali’nin nas ile tayin edildiği” iddiasına yaptığı eleştiriler oldukça güçlüdür. İsfahânî’nin sahâbenin imâmet konusunda atama olsaydı sahâbenin bu hususta ihtilaf etmeyecekleri ile Hz. Ali ve Hz. Abbas’ın nas ile tayin olmadığına işaret eden açıklamaları, devlet başkanı seçimi konusunun sahâbeye dolayısıyla insanlara havale edilen dünyevî bir mesele olduğunu göstermektedir.

Benzer Belgeler