• Sonuç bulunamadı

Renk algısında kültürler arası bazı fizyolojik temele dayalı benzerlikler olduğu çeĢitli araĢtırmalarla gösterilmiĢ olsa da (Berlin vd., 1969), çevresel, kültürel faktörlerin ve diğer bazı fizyolojik faktörlerin de renk algısını etkilediği bilinmektedir. Benim yaptığım bu araĢtırmada renk algısı üzerinde pigment farklılıkları, fotopigment sayıları, çeĢitleri, rod kullanımı derecesi ve spektral duyarlılıktan kaynaklanan bireysel farklılıklar olduğu gibi cinsiyet faktörünün de renk algısı üzerinde etkili olabileceği düĢünülmüĢtür. Maymunlarda renk görmede bireysel farklılıklar çok fazladır. Bu farklılıklarda etkili olan önemli faktörlerden bir tanesi cinsiyet faktörüdür. Bu maymunların diĢilerinde hem trikromasi hem dikromasi görülebilirken erkeklerinde çoğunlukla dikromasi görülmektedir. Bu

çalıĢmanın sonuçları, uzun kuyruklu maymunların, X kromozomu üzerinde sadece bir fotopigment lokusuna sahip olduğunu göstermiĢtir (Jacobs vd., 1985). Merkezi sinir sistemindeki dopamin seviyesinin değiĢmesinin görsel sistem üzerinde etkili olduğu bilinmektedir (Bodis-Wollner, 1990). Bir diğer bulgu ise kokain yoksunluğu durumunda ve Parkinson hastalığı sürecinde mavi ıĢığa duyarlı koni reseptörünün elektroretinogram sonuçları, mavi ıĢığa verilen tepkinin merkezi sinir sistemi dopamin tonunu belirleme açısından önemli olduğudur (Bodis-Wollner, 1990). Bununla birlikte merkezi sinir sistemindeki dopamin iĢlevinde cinsiyet farklılıklarının olduğunun bulunmasıyla birlikte Cowan vdadaĢları (2000) mavi ve kırmızı ıĢık uyaranlarının kandaki oksijen seviyesine bağlı (Blood Oxygen Level Dependent) iĢlevsel manyetik rezonans görüntüleme tekniği (fMRI) kullanarak, gönüllü kadın ve erkek katılımcıların tepkilerini ölçmüĢ ve farklı tepki vermelerini beklemiĢlerdir. Kadın ve erkekler kırmızı ıĢık için benzer sinyal değiĢimleri verirken, erkeklerin mavi ıĢığa verdikleri tepkiyi ifade eden sinyallerin kadınlarınkinin üç katı olduğu görülmüĢtür. Bu sonuçlar, primer görsel kortikal tepkilerin cinsiyete bağlı olarak değiĢiklik gösterdiğine kanıt olarak verilebilmektedir. Sonuçlar, aynı zamanda dopamin tedavisinin görsel sistem üzerinde etkisi olduğunu da göstermektedir. Renk algısında bireysel farklılıklara ek olarak kültürel farklılıkların ve cinsiyet farklılıklarının da ele alındığı baĢka bir araĢtırmada Çince konuĢan Tayvanlı ve Ġngilizce konuĢan Amerikalı katılımcıların 8 temel odak renk yargıları ve renk isimlendirmeleri ölçülmüĢtür. Katılımcıların renk görme durumu belirlenmiĢ ve normal renk görmeye sahip oldukları görülmüĢtür. Tayvanlı grup 35 kadın, 33 erkek üniversite öğrencisinden oluĢmakta ve hepsi Mandarin dilini akıcı düzeyde bilmekte ve Çince‟nin bir diyalekti olan Tayvan dilini konuĢmaktadır. Bütün Tayvanlı katılımcılar lise yıllarında 12-14 yaĢ arasında Ġngilizce dersi almıĢlar fakat hiçbiri 8 yaĢından önce Ġngilizce bilmediği için iki dilli olarak sınıflandırılmamıĢtır. Tayvanlı grubun yaĢ ortalaması 22.5‟tir. Amerikalı katılımcılar da üniversite öğrencisi oluphepsi tek dil konuĢmaktadırlar. 52 kiĢinin 25‟i kadın, 27‟si erkektir. Renk görme durumları Ishihara ile belirlenmiĢ ve hepsinin normal renk görmeye sahip olduğu bilinmektedir. Sekiz rengin belirlenmesi için Amerika Optik Topluluğunun (Optical Society of America) sistemi kullanılmıĢtır. Katılımcılardan dört görev tamamlamaları istenmiĢtir. Birinci görevde 56 farklı Ģekilde üç rengi içeren renk grupları verilmiĢ ve katılımcıya diğer iki renkten farklı olan rengi seçmesi istenmiĢtir. Ġkinci görevde, renkler 28 çift halinde sunulmuĢ ve her çift içindeki renklerin birbirine ne kadar yakın olduğu 1 (en farklı) ve 7 (en benzer) skalasında değerlendirilmesi istenmiĢtir. Üçüncü görevde, katılımcılara verilen basılı renkleri OSA (AOT) Amerikan Optik

Topluluğu) renk çiplerine eĢlemeleri istenmiĢtir. En son görevde ise Amerikalı denekler için Ġngilizce, Tayvandaki denekler için Çince olarak renklerin isimlendirmesi istenmiĢtir. Ġngilizcede kullanılan temel renk terimleri (beyaz, siyah ve gri haricinde) 8 tanedir (Mavi, yeĢil, sarı, kırmızı, turuncu, mor, pembe, kahverengi). Mandarin dilinde ise mavi, yeĢil, kırmızı ve sarı olmak üzere 4 tanedir (Berlin vd., 1999). Bu araĢtırmanın sonuçları, farklı dilleri konuĢan insanların 8 temel rengi benzer Ģekilde sınıflandırabildiği fakat her dil içerisinde anlamlı bireysel farklılıklar bulunduğunu göstermektedir. Dil, cinsiyet ve görev etkileri de göz önünde bulundurulduğunda bireysel farklılıklar etkisi kadar önemli bulunmamıĢtır (Moore vd, 2002).

Renk tercihleri üzerine 193 emekli katılımcıyla yapılan bir araĢtırmada cinsiyetler arasında renk tercihleri ile ilgili farklar araĢtırılmak istenmiĢtir. Tercih edilen renklerin frekansı cinsiyetlere göre ayrıĢtırılmıĢtır. Mavi renk her iki cinsiyet için en çok tercih edilen renk olmuĢtur. Kadınlar siyah ve mor renklerini erkeklerden daha çok tercih etmiĢtir. Bununla birlikte, kadınlar kırmızı ve pembe renklerini aynı oranda tercih ederken, erkekler kırmızı rengi pembeye tercih etmektedir (Silver, 1995). Renk tercihleri ile ilgili yapılan baĢka bir araĢtırma tercihler üzerinde yaĢ ve cinsiyet faktörünü değerlendirmeye almıĢtır. Katılımcı grubun yaĢları 19 ile 90 arasında değiĢmekte ve katılımcı grup Almanya-Mainz Ģehrinde yaĢayan 842 kiĢiden oluĢmaktadır. Katılımcı grup genç ve yaĢlı olmak üzere ikiye ayrılmıĢtır. Gençgrubun erkek katılımcı sayısı 183, kadın katılımcı sayısı 232‟dir. YaĢlı grubun sayısal olarak cinsiyetlere göre dağılımı ise 157 erkek, 270 kadındır. Bu iki alt grup en çok ve en az tercih ettikleri renk açısından karĢılaĢtırılmıĢtır. AraĢtırmada tercih edilecek renkler sarı, mavi, yeĢil ve kırmızıdır. Kikare testleri kullanılarak yapılan analizde tercihlerin cinsiyet ve yaĢ açısından frekans örüntüsüne ulaĢılmıĢtır. Sonuçlar, iki yaĢ grubu ve iki cinsiyet için de mavi rengin en çok tercih edilen renk olduğunu, sarı rengin ise en az tercih edilen renk olduğunu göstermektedir. Hem yaĢlı hem genç grup için en çok tercih edilen renk görevinde cinsiyet farklılığı görülmemiĢken, en az tercih edilen renk görevinde erkekler kadınlardan daha fazla sıklıkla „sarı‟, ve daha az sıklıkla „kırmızı‟ rengi belirtmiĢlerdir. YaĢ grubu faktörünün renk tercihlerine etkisi anlamlı bulunmuĢtur. Ġlerleyen yaĢ ile birlikte mavi renk tercihi azalmıĢ ve yerini yeĢil ve kırmızı renge bırakmıĢtır. YaĢlıların tercihlerinin farklılaĢması, ilerleyen zamanla renk ayrımındaki değiĢimler, görsel imajinasyon ve lensin zamanla sararması ve mavi koni mekanizmasının fonksiyonunun azalmasıyla açıklanmıĢtır (Dittmar, 2001). Yapılan diğer bir renk tercihleri çalıĢmasında okulda 1-12 sınıflarda okuyan yaĢ grupları dahil edilmiĢ ve gösterilen renk

çiftlerinden birini tercih etmeleri söylenmiĢtir. Bir çok renk çiftinde 2 renk, rengin sadece bir özelliği açısından farklılık göstermekteyken bazı çiftlerde renkler 2 özellikte de farklılık göstermektedir. Bazen ikili bazen tekli olarak farklılık gösteren rengin özelliklerinden kastedilen rengin tonu, doygunluğu ve parlaklığıdır. Bulgular, tüm katılımcılar arasında yüksek doygunlukta ve soğuk renklerin çoğunlukla tercih edildiğine ek olarak, kadınların daha açık (parlak) renkleri tercih ettiğini ve ilerleyen yaĢ ile birlikte yüksek doygunluktaki renklerin daha az tercih edildiğini göstermektedir (Child vd., 1968). Küçük yaĢlarda kız çocukları daha çok pembeyi tercih ederken, erkekler koyu renkleri tercih ederler ve pembe rengi sevmezler. Renk tercihlerinde görülen cinsiyet farklılıklarının biyolojik temeli olup olmadığı araĢtırılmıĢtır. Denek grubu yaĢları 18- 32 arasında değiĢen 10 kız, 10 erkek katılımcıdan oluĢmaktadır. Katılımcılara renk çiftlerinden oluĢan karĢılaĢtırma görevi verilmiĢtir. Her denemede katılımcının renk çiftlerinden birini tercih etmesi gerekmektedir. Here renk çifti renk tonu, doygunluk ve parlaklık özelliklerinde farklılık göstermektedir. Çiftler katılımcı yanıt verene kadar ekranda kalmaktadır. Bütün renk çiftleri incelendiğinde, erkeklerin yüksek doygunlukta ama düĢük parlaklıkta renkleri tercih ettiği; kadınların düĢük doygunlukta yüksek parlaklıkta renkleri tercih ettiği görülmektedir. Renk tonu tercihleri de cinsiyetler arası farklılık göstermektedir. Her doygunluk ve parlaklık seviyesi için, kadınlar tercihlerini pembe ve lila renkleri için kullanmıĢlardır fakat kadınların çok tercih ettiği bu renkleri erkeklerin daha az tercih ettiği görülmektedir. Bununla birlikte, karĢıt koniler alanında (S, L-M) bütün katılımcılar göz önünde bulundurulduğunda pozitif S-karĢıt alanında maksimum düzeyde tercih görülmektedir. Sadece kadınların tercihleri pozitif L-M alanında, erkeklerin ise negatif L-M alanında görülmüĢtür. Hem kadın hem erkeklerin tercihleri negatif S alanı ve pozitif L-M alanında en düĢük seviyede bulunmuĢtur. Kadınların ortalama tepki zamanı erkeklerden daha az olduğu görülmüĢtür. Bu araĢtırmanın bulguları yetiĢkinlerde renk tercihleri konusunda cinsiyet farklılıkları olduğunu göstermektedir (Hurlbert vd., 2003).

2.8.Renklerin Kullanılması

Günümüzde bakıldığında renklerin hikâyesi, insanlık tarihi kadar eskidir. Ġlk insanlar, önce mağaraları ve duvarları, sonra yüzlerini ve vücutlarını, sonra da yaĢadıkları iç mekânları ve kullandıkları objeleri boyamaya, renklendirmeye baĢlamıĢlardır. Renkler, tarihsel geliĢimi içinde; bazen törenlerde, doğum, ölüm, kutlama, kutsama ya da veda ve yas törenlerinde, bazen korunmak için, bazen korkutmak için, bazen ise gizlenmek için, güzelleĢmek, etkilemek için, kimlikleri tanımlamak için, zaman zaman da Ģifa için kullanılmıĢtır (Alptekin, 2010). 1870- 1914 tarihleri

arasında giyim modalarında görülen serbestliğe, hatta bir Ģeyleri haber veren Art Nouveau‟ nun “taĢkınlıkları” na karĢın Cumhuriyet‟ in ilanından savaĢ öncesine kadar olan dönemde yaĢamdaki her Ģey tekdüzeydi. Sadece Ģatafatla izlenimcileri bile ĢaĢkına çeviren 14 Temmuz kutlamaları ya da “Ambassadeurs” ün bahçesindeki gazlı ıĢıklandırmalar hani neredeyse bir devrim gerçekleĢtirip bu tekdüze, tek renkli ve tek sesli yaĢamı biraz olsun değiĢtirebilmiĢti. Renk bir kez ortaya çıktığında onun canlılık veren yararları, coĢturma gücü, inandırıcılığı, dirilticiliği, enerjisi hemencecik anımsandı (Weill, 2007, s.131). Doğu‟ da antik dönemdeki sağlıkçılar, insan bedenini ve ruhunu tedavi eden benzersiz, yegâne Ģeyin renk olduğunu düĢünüyorlarmıĢ. Antik Hindistan, Laos, Çin, Mısır gibi bazı ülkelerde ra- terapi adında bir tedavi yöntemi kullanılıyormuĢ. Bu tedavide doktorlar, gökkuĢağı renklerini kullanarak hastalarını (insanları) iyileĢtiriyorlarmıĢ. Renkler çok eski çağlardan beri simgesel iletiĢim aracı olmuĢtur. Renklerin sihirli gücüne ait ilk örneklere Lascaux ve Altimara‟ daki taĢ devrinden kalma küçük mağaraların duvarlarında bulunan renkli hayvan figürlerinde rastlanmıĢtır. Eski insanlar renkleri; büyüsel amaçlarla, tapınma sırasında görsel etkileyicilik için, kendilerini düĢmanlardan gizleyebilmek ya da daha korkunç görünebilmek, beğenilme ve güzelleĢme içgüdüsüne cevap verebilmek için kullanmıĢlardır (Çağan, 2005, s. 30, 31). Ġnsanlarda güzel renk bulma kaygısı tarih önceki çağlarda baĢlamıĢtır. Topraktan çıkardıkları turuncu, kiremit kırmızısı ve siyah renkleri açıklı koyulu tonlar halinde sürerek mağara duvarlarına çizdikleri resimleri boyarlardı (Çağlarca, 1998, s. 95).Tarihe baktığımızda eski Hind ve Çin uygarlıklarında Ģifacı din adamları da insanın yedi katlı doğası birlikte güneĢ tayfının yedi rengi arasındaki bağlantıyı esas alarak, bir renk bilim sistemi kurmuĢlardır (Polatlı, 2008). IĢığın kırılması, ilk kez onyedinci yüzyılda Sir Isaac Newton tarafından tanımlanmıĢtır. Newton prizma ile yaptığı bir deney sırasında prizmanın bir ıĢık huzmesini komple bir renk tayfı ya da sonradan verilen adıyla “gökkuĢağı” nı oluĢturan dar renk bantlarına dönüĢtürdüğünü fark etti. (Howard ve Sun, 1998, s.41) GüneĢ ıĢığını parçalayan prizma, yedi rengi tıpkı gökkuĢağında olduğu gibi perde üzerine sıraladı. Newton bu olayda renk teorisinin ve renk biliminin temellerini attı. Daha sonra Fransız More- Eugene Chevreul (1786- 1889) ve Alman Hermann De Helmoltz (1821- 1894) renk üstündeki araĢtırmaları derinleĢtirerek bugünkü bilimi meydana getirdiler. (OdabaĢı, 2002, s.82) Newton, ıĢıkta tüm renkleri karıĢtırarak; beyaz ıĢığı elde etmiĢtir. IĢık olmadan rengi görmek mümkün değildir. Çünkü objelerin kendi baĢlarına renkleri yoktur. Obje ıĢığı soğurarak ya da yansıtarak; gözümüz için görünür hale getirir. Renk olarak algıladığımız Ģey, ıĢık ıĢınlarının yansımasıdır (Öztuna, 2007, s.88- 89). Goethe kırk iki senesini verdiği renk teorisinde (Farbenlehre) Newton‟ un ıĢığı spektrumuna ayırarak incelemeye çalıĢmasına karĢı çıkarak renkleri sınıflandırmıĢ ve çok zengin gözlemlerini bu sınıflara yerleĢtirmiĢtir. Goethe diyor ki, “Göz ıĢık tarafından oluĢturulmuĢtur ve içsel ıĢık, dıĢ ıĢığı

karĢılamak üzere ortaya çıkar”, “Renkler ıĢığın etkisidir” (Çağan, 2007, s.30).Rengi yalnız ıĢık tayfı olarak ilk keĢfedenler empresyonistler olmuĢtur. Empresyonizme kadar resimde kullanılan renk, baĢlı baĢına bir değer değil, üzerinde bulunduğu objeyi ifade etmek isteyen, onu tanıtan bir araç idi. Eskilere göre renk, tabiatın, maddenin, eĢyanın bir hususiyeti olarak bilinirdi (Çağlarca, 1998, s.3). Newton‟ un renk hakkındaki buluĢlarını kullanan ilk ressamlar (Monet, Renoir, Pissaro, Sisley, Degas, Morisot ve Cassot gibi ressamlar) Fransız empresyonistleriydi denilebilir. Empresyonistler, ıĢık ve rengin bilimsel prensiplerinde temelleniyorlardı. Her Ģey ıĢıkla kaplandığına göre, renkle bezenmiĢ oluyordu (Temizsoylu, 1987, s.51, 52).

Profesör Münsel 1899‟da kullanılmakta olan renk isimlerini toplayarak tasnif etmiĢ, kısımlara ayırmıĢ, pratik bir hale sokmuĢtur. Münsel bu sistem ile renk terimlerini valörleriyle göstererek renk tasnifini kolaylaĢtırmıĢ ve renk isimleriyle bir rengi diğerinden ayırmak mümkün olmuĢtur (Çağlarca, 1998, s.18). Josef Alberts, 30‟ lu yılların baĢında Bauhaus okullarında öğretim üyesi olarak çalıĢtığı sıralarda kare biçimlerden yola çıkarak birçok renk denemesi yapmıĢ ve bu denemelerde optik yanılsamalara dayalı renk iliĢkilerini ortaya çıkarmıĢtır (Becer, 2006, s.57).

Benzer Belgeler