• Sonuç bulunamadı

Renk algısında kültürler arası bazı fizyolojik temele dayalı benzerlikler olduğu çeĢitli araĢtırmalarla gösterilmiĢ olsa da (Berlin vd., 1969), çevresel, kültürel faktörlerin ve diğer bazı fizyolojik faktörlerin de renk algısını etkilediği bilinmektedir. Benim yaptığım bu araĢtırmada renk algısı üzerinde pigment farklılıkları, fotopigment sayıları, çeĢitleri, rod kullanımı derecesi ve spektral duyarlılıktan kaynaklanan bireysel farklılıklar olduğu görülmüĢtür. Renk algısı ve renk isimlendirme çalıĢmalarında kültürel farklılıkların etkisi üzerine yapılan çalıĢmalarda aynı kültüre ait, aynı dili konuĢan katılımcıların renk algısı farklılıklarının farklı kültürlerden olan katılımcıların farklılıklarından daha fazla bulunması bireysel farklılıklar faktörünün etkisini ön plana çıkarmaktadır. Normal renk görmeye sahip katılımcılarla yapılan çalıĢmalarda özgün renk belirleme (kiĢinin bir renk için verdiği en iyi örnek) görevinde sapmalar bulunması da yine bireysel farklılıklara dikkat çekmektedir. Bireysel farklılıklar temelini görme sistemindeki fizyolojik farklılıklar, reseptör yoğunluğu farklılıkları, pigment konumlanması, fotoreseptörlerin farklı spektral duyarlılığa sahip olması gibi faktörlerden almaktadır. Berlin ve Kay, 1969 yılında yaptıkları araĢtırmada aynı dil içerisinde bulunan farklılıklara dikkat çekmiĢtir. Odak renklerin (ideal renk) araĢtırıldığı çalıĢmada farklı dilleri konuĢan katılımcıların sonuçları bir Maya dili olan Tzeltal dili konuĢan katılımcıların grup içi farklılıklardan daha az bulunmuĢtur. Aynı kültürden gelen ve aynı dili konuĢan katılımcılar arasında görülen bu farklılıklar bireysel farklılıkları iĢaret etmektedir. Özgün yeĢil rengi belirlemek için yapılan testlerde bireylerin özgün yeĢil tercihlerinin 80 nanometre (nm) kadar sapma gösterdiği görülmüĢtür. Bu neredeyse renk spektrumunun çeyreği kadar olarak düĢünülebilmektedir dolayısıyla önemli bir farklılıktır (Kuehni, 2001). Webster arkadaĢları 2002 yılında yaptıkları bir çalıĢmada Hintli ve Amerikalı normal renk gören katılımcılar arasındaki bireysel farklılıkları incelemiĢlerdir. Temel renk kategorilerinin farklı dil gruplarında bile ortak bir paydada buluĢacağı düĢünülmüĢtür. Fakat bu kategorileri tanımlayan odak (ideal renk) renkler belirli bir grup içinde bile önemli Ģekilde değiĢiklik göstermektedir. Bu çalıĢma ile odak renklerin farklı renk ortamlarında yaĢayan gruplar arasında sistematik bir fark oluĢturup oluĢturmadığına bakılmıĢtır. Amerika ve Hindistan‟da uygulanan çalıĢmada

katılımcılar özgün ve odak renklerle ilgili test edilmiĢtir. Amerikalı katılımcılar Nevada- Reno‟da yaĢayan üniversite öğrencilerinden oluĢmaktadır. Hintli katılımcılar ise Chennai‟de yaĢayan üniversite öğrencilerinden (aynı zamanda akıcı derecede Ġngilizce bilmektedirler ve Ġngilizce dilinde de test edilmiĢlerdir), Chennai‟nin merkezinden baĢka bir grup katılımcı (Tamil dilinde) ve yine Hintli tek dil bilen çiftçilerden (Tamil dili ya da Marati dili konuĢan) iki grup ile birlikte dört gruptan oluĢmaktadır. AraĢtırmadaki görevlerden birinde katılımcılardan „kırmızı‟, „yeĢil‟, „sarı‟ ve mavi renkler için “en iyi örnekleri” Munsell renk kataloğundan seçmeleri istenmiĢtir (Ara renkler için de aynı iĢlem yapılmıĢtır). Ġkinci görevde ise katılımcılara, renklerin tonlarının dereceli olarak dağıldığı özel basılmıĢ kağıtlar içerisinde özgün renkleri seçmeleri söylenmiĢtir (kırmızı, yeĢil, sarı ve mavi için). Örneğin „özgün mavi‟yi seçerken, kırmızımsı ve yeĢilimsi görünmemesi gerekmektedir. Bu araĢtırmanın iki önemli sonucu bulunmaktadır. Birincisi, odak renkler için yapılan tercihlere bakıldığında farklı grupların odak renk tercihlerinin renk kataloğunda yakın kolonlara denk düĢtüğü görülmüĢtür. Özellikle de kırmızı ve sarı renkler söz konusu iken bütün grupların tercihleri aynıdır. Bu bulgu farklı gruplar içerisinde renk isimlendirmede ortak temel olduğuna dair fikir için güçlü bir göstergedir. Ġkinci önemli sonuç ise, renk dağılımlarının ortalaması farklı gruplar için farklı bulunmuĢtur. Örneğin, Amerikalı katılımcılara oranla Hintli katılımcıların „sarı‟ ve „kırmızı‟ renkleri anlamlı bir Ģekilde „turuncu‟ renge doğru kaymıĢtır. Buna ek olarak, yine Hintli katılımcıların „mavi‟ tercihlerinin „yeĢil‟ renge doğru kaydığı da görülmektedir. Benzer farklılıklar özgün renk yargısı testinde de görülmüĢtür. Bu farklılıklar, gruplar arası temel renk terimlerinin benzer olsa bile renk alanında spesifik konumlarının farklılık gösterebileceğine örnek olarak gösterilebilir. Gruplar arası fark grup içindeki farklılıklardan az bulunmuĢtur ve bu da renk isimlendirmenin farklı gruplarda bile ortak temele dayandığına kanıt olarak gösterilebilir. Bununla birlikte, bir çok renk için ortalama koordinatlar gruptan gruba önemli farklar göstermektedir. Bu farklar değiĢik test koĢullarına direnmiĢtir ve renk görünümü karar testlerinde uzun süreli ortam etkisi görülmüĢtür. Bu çalıĢmanın sonuçlarına göre, renk kategorileri nitelik olarak farklı gruplar için birbirine yakın bulunsa da, renk spektrumunun niceliksel olarak nasıl ayrıĢtırıldığı gruplar arası farklar göstermektedir. Hem gruplar arası hem de grup içi farklılıklar çevresel ve kültürel farklılıklar ile açıklanabilmektedir. BaĢka bir çalıĢmada spektral olmayan (herhangi bir dalga boyu ile temsil edilemeyen renkler örneğin; zeytin yeĢili, kahverengi) ıĢıkların renk görünümünde bireysel farklılıklar araĢtırılmıĢtır ve bunun kromatik uyarana olan duyarlılıktaki bireysel farklılıklarla ilgisi sorulmuĢtur. Gözlemciler orta doygunlukta, eĢit parlaklıkta reseptör sonrası kodlamanın

gerçekleĢtiği L-M ve S-LM karĢıt eksenlerden oluĢan sadece renk açısının değiĢtiği renk alanında özgün renkleri tanımlamıĢlardır. Özgün kırmızı renk L-M ekseninin +L kutbuna yakınken; yeĢil, mavi ve sarı renkleri de L-M ve S-LM eksenlerinin diğer uçlarına yerleĢmiĢ ve böylelikle renkler belirli ölçülerdeki L-M ve S-LM aktivitesi ile oluĢmaktadır. Gözlemciler arası özgün renklerdeki farklılıklar oldukça önemlidir. Bununla birlikte farklı özgün renklerdeki gözlemciler arası varyasyonlar korelasyon göstermemektedir, dolayısıyla konilerin spektral duyarlılıkları her katılımcı için aynı değildir. Yani algılanan renkler her katılımcı için sabit fizyolojik karĢıt koni eksenlerinin ağırlıklarına ya da ortamdan gelen sabit renk sinyallerine bağlı değildir ve bireysel farklılıklar göstermektedir (Neitz vd., 1990). Normal renk gören insanlar bile renk eĢleme deneylerinde farklı performanslar göstermektedir. Bu farklılıklar için iyi bilinen önemli bir neden, bireylerin reseptör öncesi yapılarında –örneğin, lens ve makular pigment- farklılıklar bulunmasıdır. Örneğin, lens pigmenti kısa dalga boyunu yüksek oranla emer ve fakat uzun dalga boyunu az emmektedir. Böylelikle, eğer bir katılımcının lens pigmenti ortalamaya göre yüksek oranda bulunuyorsa kırmızı yoğunluğu az algılanmaktadır. Renk eĢleme deneylerindeki bireysel farklılıklar birçok faktöre bağlı olarak değiĢim göstermektedir fakat her bir faktörün ne kadar etkili olduğu bilinmemektedir. Webster ve diğerlerinin (1988) yaptığı bir çalıĢma normal renk görmeye sahip bireylerde faktör analizi metodu kullanılarak bireylerarası varyasyonun kaynağını ortaya çıkarmak için önem taĢımaktadır. Bu araĢtırmada Stiles-Burch 100 renk eĢleme alanı kullanılmıĢtır. Renk eĢleme deneylerinde bireyler arası farklılıklar üzerinde lens ve makular pigment yoğunlukları, rod kullanımının derecesi ve fotopigmentlerin yoğunluğu ve spektral duyarlılıkların etkisi olduğu ve bu farklı faktörlerin etkisinin birbirleriyle iliĢkili olmadığı görülmüĢtür (Webster vd., 1988). Renk görme, farklı fotopigment taĢıyan koni çeĢitlerinin mevcut olmasıyla açıklanabilmektedir. Renk eĢleme deneylerinden normal insanların 3 çeĢit koni reseptörü olduğu çok öncelerden beri bilinmektedir. Bu renk eĢleme deneylerinin sonuçları aynı zamanda 3 çeĢit koni reseptörünün spektral duyarlılıkları ile ilgili bilgi de sağlamaktadır. Renk görme durumu normal olan insanlar arasında da renk eĢleme deneylerinde önemli bireysel farklar bulunmuĢtur. Bu farklılıkların bazıları retina öncesi emilme, fotopigment yoğunluğu ya da koni pigmentlerinin spektral konumlanması ile ilgili olabilmektedir. Bu çalıĢmada bireysel farklılıkların büyüklüğü ve doğasını daha iyi belirleyebilmek için daha duyarlı bir renk eĢleme deneyi yapılmıĢ ve normal insanlarda, uzun dalga boyundaki ıĢığı tutan iki farklı koni mekanizması olduğu görülmüĢtür. Kadın ve erkek deneklerin renk eĢleme deneylerindeki farklı tercihleri bu iki mekanizmanın X kromozomuna bağlı

olduğunu göstermektedir (Neitz vd., 1986). Moleküler biyoloji ve koni pigmentlerinin bireysel spektral ölçümleri ile birlikte değerlendirildiğinde orta ve uzun dalga boyundaki koni pigmentleri varyasyon göstermektedir ve bir çok bireyin retinası 3 farklı koni pigmentinden daha fazla çeĢit koni pigmenti içermektedir (Neitz vd., 1990). Normal renk görmenin en önemli özelliklerinden bir tanesi kırmızı ve yeĢil ıĢığın monokromatik sarı ıĢığı oluĢturabilecek Ģekilde birleĢtirilebilmesidir. Normalrenk görmenin diğer bir özelliği de, sarı ıĢığı oluĢturmak için gereken kırmızı ve yeĢil ıĢık miktarı ve oranlarında insanlar tarafından ortak karara varılamamasıdır. Renk görmedeki bu farklılıklar fotopigmentleri içeren genlerin aminoasit düzeyinde farklılıklar göstermesidir. Bu aminoasit değiĢimleri koni pigmentlerinin spektrumunu 6 nm kadar kaydırmaktadır. Bu da insanlar arası renk görme farklılıklarının görülenden daha fazla olduğuna iĢaret etmektedir (Neitz vd., 1993). Jameson (2005) renk kategorileri ve renk isimlendirme ile ilgili geçmiĢ çalıĢmaları değerlendirmiĢ ve renk algısı üzerine iki önemli perspektifi psikolojik ve genetik çalıĢmalar doğrultusunda yeniden incelemiĢtir. Bu iki bakıĢ açısı kültürel görecelilik ve evrensel bakıĢ açısı olarak isimlendirilmiĢ ve bu bakıĢ açılarına ek olarak yeni bir bakıĢ açısı sunulmuĢtur. Kültürel görecelilik, renk algısının kültürel farklılıklardan, dil bağlantılarından ve algısal öğrenmeden etkilenebileceğini öne sürerken, evrensel perspektif fizyolojik benzerlikten yola çıkarak algıdaki benzerlikleri ele almaktadır. Jameson, bu makalede üçüncü perspektifi sunmaktadır. Üçüncü perspektif diğer iki perspektifin birlikte ele alınmasıyla oluĢturulmuĢtur. Renk algısı hem ortak sabit biliĢsel ve fizyolojik özelliklerden hem de sosyo-kültürel evrimsel süreçlerden temelini almaktadır. Bu perspektif, renk algılama mekanizmalarının kültür içi ve kültürler arası farklılıklar göstermesiyle kanıtlanmıĢtır (Jameson, 2005).

Benzer Belgeler