• Sonuç bulunamadı

3. AĐLE, KADIN VE ÇOCUK KONULARININ SERVET-Đ FÜNÛN ROMANINA

1.2. EVLĐLĐK USULLERĐ

1.2.3. Akraba Evliliği

Osmanlı geleneksel kültüründe, erkekler ve kadınların birbirleriyle görüşmemelerine karşın, akraba çocukları belli ölçüyü aşmamak kaydıyla birbirleri ile serbest bir şekilde görüşebilmektedir. Çocukluktan beri aynı ortamda büyüyen akraba çocukları, çevrelerinin darlığı ve bu sınırları çizilmiş ortam dışında pek fazla karşı cinsle görüşme olanağı bulamayışlarının da etkisiyle, akrabayla evliliğe sıcak bakarlar. Özellikle Halit Ziya Uşaklıgil’in romanlarında kardeş çocuklarının birbirleriyle evlenme olayı sıkça gündeme gelir. Akrabayla evlilik isteği bazen gerçekleşirken bazen dış engeller yüzünden gerçekleşemez ve roman kurgusunda çatışmayı hazırlayan unsur olarak karşımıza çıkar. Akrabayla evlenme arzusu, alışılmış düzeni devam ettirme, yenilikten ve değişimden oluşabilecek bunaltıyı ortadan kaldırmaya yöneliktir.

“Nemide” romanında başkahraman Nemide, küçüklükten beri kendisine arkadaşlık eden amcasının oğlu Nail’e karşı derin ve karşı konulamaz hisler beslemektedir. Nemide’nin Nail’e karşı beslediği bu duygular, beraber büyümenin getirdiği bağlılığın ve bir tür alışkanlığın aşkla karışık bir tutkuya dönüşmesidir. Dış dünyaya kapalı, toplumdan yalıtılmış, sınırlandırılmış bir yaşamla ailesi ve kendi ruhu arasında bir yaşam süren Nemide, kimsesizliğinin ve yalnızlığının bilincinde hassas, kırılgan ve narin bir genç kızdır. Annesiz büyüyen Nemide’nin sevgi eksikliği ve yaşamdaki yalnız olma hissi, onu etrafındakilere daha fazla yaklaştırmış ve öksüz büyümüş bir genç kızın sevgi ihtiyacıyla aşk nesnesi olarak en yakınında gördüğü amcasının oğlu Nail’e yönelmiştir. Yazar, Nemide’nin büyük bir aşkla/tutkuyla sevdiği amcasının oğlu Nail’i şöyle tanıtmaktadır:

“Uzun siyah kirpiklerle örtülü bir çift kara gözün üzerinde çizilmiş uzun siyah kaşlar, iki sıra beyaz dişlerini az açıkta bırakan dudaklarını süsleyen ince kara bıyık bu delikanlının beyaz yüzünde hoş bir ahenk gösteriyordu. Đnce ve uzunca boyu, ince parmakları, doğal bir vakar ile dik duran başındaki uzun ve ince saçlar genç doktora, kadınlara özgü ince bir hoşluk veriyordu.”(s.88)

Yaşama bir eksiklikle başlayan Nemide için Nail, bir arkadaştan ziyade yalnızlığını paylaştığı ve kalbindeki boşluğu dolduran bir sevgi nesnesi ve yalnızlığını unutturan bir sığınaktır. Her daim yanında olmasını arzu ettiği Nail, bu anlamda adeta onda bir saplantı ve kopamayacağı vazgeçilmez bir tutku halini alır. Nail, henüz çocukluktan tam olarak kurtulamamış Nemide’nin yanından ayırmak istemediği oyuncağı gibidir. Nitekim Nail’in sık sık geldiği amcasının evine ziyaretlerini geciktirmesi, sadece Nemide’yi değil onun üzülmesini istemeyen bütün ev halkını endişelendirir. Çünkü Nemide’deki Nail saplantısı, onun yakınındaki herkes tarafından algılanan mutlak bir gerçekliği yansıtır:

Bütün ev halkı Nemide’nin ne kadar bağlı olduğunu biliyor, çocuğun bunun için sorduklarını gülümsiyerek karşılıyorlardı.”(s.39)

Dingin bir yaşam süren ve annesinden miras kalan bir hastalığın pençesinde kendisine bir yol çizmeye çalışan bu hastalıklı genç kızın saplantı niteliğine bürünen sevgisi, kendisi gibi hassas ve kırılgandır. Nail’in sevgisine ve onun sadece kendisine ait olmasını istediği varlığına tutunmaya çalışan Nemide, kalın duvarlarla örülü yaşamı içinde Nail’den başka kimseyle bir yakınlık kur(a)maz. Çevresinde Nail’den başka bağlanacağı, sevgisini göstereceği kimse yoktur. Bu anlamda Nemide’nin Nail’e bağlılık göstermesi onun kaçınılmaz yazgısıdır.

“Nemide, Nail’e görülmedik bir bağlılık gösteriyordu. Bu da pek normaldi. Zira zavallı çocuk ahçının kendinden iki yaş büyük olan Nergis ismindeki çocuğundan başka bir çocuk tanıyamamış, görmemişti.”(s.27-28)

Yalıtılmış bir yaşam süren Nemide, tutkunu olduğu Nail’e karşı hislerinin ne olduğunu ve onu nasıl sevdiğini bilmeyecek kadar kendini anlama/anlamlandırma sıkıntısı çeker. Nail, onun sadece kendisinin olmasını istediği bir nesne niteliğindedir. On yaşında bir çocukken Nail’in teyzesinin kızı Nahit’i Nail’in yanında görünce yaşadığı kıskançlık buhranı, onun bağlılığının derecesini ortaya koymak için yeterlidir. Nemide ve Nahit’in karşılaşma anlarındaki tavırları, âşık oldukları kuzenleri için ilerde yaşayacakları rekabetin sinyallerini

verir. Đlk karşılaşmada yaşanan soğukluk ve birbirlerini küçümseme eğilimleri, onların içlerindeki ben-merkezci yönün dışavurumu ve Nail için verecekleri mücadelenin yansımasıdır.

“Sonunda sıra Nemide’ye geldi, Nemide yerinden kalkarak ileriye iki adım attı, Nahit bu sarı saçlı kıza doğruldu, ikisi de son derece bir ciddilikle birbirlerine baktılar, aralarında bir arşınlık yer kalmıştı, ama ilk defa olarak buluşan bu iki çocuğun arasındaki şu kısa yol aşılamayacak bir set gibiydi”(s.43–44)

Nemide, bu karşılaşmadan ve Nahit’in varlığından o kadar etkilenir ki hassas bünyesi bu heyecandan dolayı hastalanır. Çünkü Nail’in kendisinden başka bir yakınının olmasını ve onu tam anlamıyla tahakkümü altına alamayacağı gerçeğini kabullenmek, bu genç kız için kendini yok saymak ve tükenmiş bulmakla eş değerdir. Onun Nail’le ilgili düşüncelerinde, başlangıçta onunla evlenmekten ziyade onu sahiplenmek dürtüsü vardır. Evliliğin anlamını ve ne olduğunu tam anlamıyla bilmeyen Nemide için Nail’le evlilik Nail’in sadece kendisine ait ve sürekli yanında olması demektir. Bu evlilikle birlikte yaşamında kökten bir değişim ve dönüşüm olmayacağı gibi genç kız, yabancıların, tanımadığı insanların dünyasına kapılmayacaktır.

“Evet, Nemide, Nail’i pek ciddi bir sevgiyle seviyordu. Genç kız yaşadığı çocukluk halinde arasıra kulağına ilişen koca kelimesine Nail’den başka birisinin yakışmayacağını anlamıştı. Fakat koca ne demek? Nail kocası olduğu zaman o vakte kadar olduğu şeyden başka bir şey mi olacak? Nemide bilmiyordu. Yalnız şu kadar biliyordu ki o zaman Nail yalnız kendisinin olacaktı… Fakat bu bilmemezlik Nemide’yi Nail’i son derece bir tutkunlukla sevmekten alıkoymuyordu, tersine bu ne olduğunu anlayamadığı sevgi, genç kızı hasta ediyor, kalbini kemiriyor, öldürüyordu.”(s.90)

Nail de amcasının kızı Nemide’ye ve onun benliğinde yer edinen kimliğine karşı kayıtsız değildir. Ona küçükken Nemide’yi sevmesi söylenmiştir. Ancak o, Nemide’yi sadece başkaları tarafından istendiği için değil aynı zamanda kendi kalbinin sesiyle de sevmiştir. Nemide’yi sevmek adeta onun için kutsal bir görev niteliğindedir.

“Bana demişlerdi ki:

Bunu o zaman ben bir vazife olarak saymış, sizi şiddetli bir sevgiyle sevmeye başlamıştım. Evet, Nemide, bugün size vermeye cesaret ettiğim muhabbet o günden başlamıştı. Pek az zaman sonra sizi kelebek kadar neşeli, bahçenin içinde koşmakta gördüm. O zaman okula gidiyordum, okumaya harcanan zamanlarımdan çalabildiğim vakitleri gelip sizi görmeye ayırıyordum. Kalbimde sizin sevginiz sağlam bir yer tutmuş, hayaliniz fikrimi kaplamıştı. O zaman sizi anlatılamaz bir sevgiyle, on iki yaşında bir çocuğun altı yaşında küçük bir kızı sevmesi gibi seviyordum; fakat bu sevgi ne kadar ciddi, ne kadar sağlam bir sevgiydi.”(s.91-92)

Ancak Nail, ne hissettiğini ve Nemide’ye karşı duygularının aşk mı başka bir duygu mu olduğunu adlandırmakta zorlanarak belirsizlik içinde kendini anlamaya ve çözmeye çalışmaktadır. Nail’in bu tutumu, kişiliğindeki belirsizliğin bir göstergesidir.

Nail’in teyzesinin kızı Nahit’in de Nail’e ilgisinin olması, bu akrabalar arası aşk üçgeninde olaylara bir hareketlilik kazandırır. Bu iki akraba kızı arasında kalan Nail, önce Nemide’yi sevdiğini düşünerek annesinin de arzusuyla Nemide’yle nişanlanır. Bu nişanlanma olayı, Nail’in iradesi dışında gerçekleşmiştir. Duygularından emin olmayan bu gencin nişanı kabul ederek sevgisini eyleme dönüştürmesinde; Nemide’nin kendisini sevmesinin oluşturduğu bir gururun etkisi olduğu gibi, kendisine baba görevi yapan ve tıp tahsili için onu Avrupa’ya gönderen amcasına karşı bir vefa borcunu ödemeyi düşünmesinin ve hastalıklı Nemide’ye acımış olmasının da bir etkisi söz konusudur. Ama Nail, kapalı bir ruh hali içindedir; yaşadıkları ve ruhsal durumu hakkında okura pek fazla ipucu verilmez. Onun bu nişanı kabul etmesinin arka planında neler olduğu tam olarak anlaşılmaz. Nail, sadece belirsiz, kararsız ve silik kişiliğiyle dar bir atmosferde gelişen olayların ve akrabalar arasındaki ilişkilerin gerilimini yükseltir. Çünkü bu sırada Nahit’e karşı bir takım hislerinin olduğunun ortaya çıkması ve Nail’in tutumundaki bu kararsızlık, aşk olgusunda farklı yönelimler ve dönüşümler ortaya çıkarır. Nail’in duygularındaki bu belirsizliğin oluşturduğu tutarsızlık ve ne aradığını bilmeyen kararsız tutumu, yaşam hakkında belli bir düşüncesi olmayan bu gencin beğenilme/sevilme arzusundan kaynaklanır. Yanı başında bulunan iki akraba kızı tarafından beğenilmenin oluşturduğu ego ve “büyüklenmeci benlik” Nail’in davranışlarına yansıyarak etrafındaki insanların da onun bu davranışlarından olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkilenmelerine neden olur.

“Đki kız tarafından sevilmek inancı dudaklarını bir gurur gülümsemesi ile” (s.97)açan Nail, sevmenin değil sevilmenin hazzını yaşamaktadır. Bu anlamda o, Nemide’ye karşı

hislerinden emin değildir, hem Nemide’nin hem de Nahit’in geleceğini tehdit eden bir kararsızlık içindedir. Zira o “Nemide’yi, öyle tuhaf, güzel bir kızın sevildiği gibi seviyordu, bunun gerçek bir sevgi olabileceğini hiç kestirmemişti. Bu sarı saçlı, mavi gözlü çocuktan yapma bir bebeğin seyri gibi tat alıyordu. Onun bir zaman karısı olacağını, onu karısı gibi sevmek gerekeceğini düşünmemişti. Bununla beraber Đstanbul’a döndüğü zaman annesi bu işteki isteğini söyleyince Nail bunu fena düşünülmüş bulmadı. Nemide’yi küçüklüğünden beri tanıyordu. Ona alışmış, onun için bir yabancı olmaktan çıkmıştı.”(s.89)

Bu nişan olayında kendisinden ziyade ortamın ve ailenin etkisi olmasına rağmen Nail, Nemide’ye âşık gibi yaklaşarak, önce Nahit’i; daha sonra Nahit’e yönelerek Nemide’yi üzmekten geri durmayan kendini tanımayan boyutsuz ve kişiliksiz biridir. Nemide, onun için tanıdığı, bildiği ve hastalığından dolayı “doktorluk damarlarını oynatacak bir örnek”ten öteye gitmeyen obje niteliğindedir.

Nail’i seven diğer akraba kızı Nahit de tıpkı Nemide gibi öksüz, yalnız ve sevilmeye muhtaç bir genç kızdır. Bu iki kızın kaderlerindeki benzerlik, aynı genci sevmelerine de yansımış ve onları birer rakip, ‘dolayımlayıcı’ durumuna getirmiştir. Olayların bu noktaya gelmesinde kapalı ve dar bir çevrede yaşayan bu genç kızların çevrelerinde Nail’den başka bir erkek olmamasının ve ruhlarındaki sevgi boşluğunun ve sevilme ihtiyacının bir etkisi söz konusudur. Kendi dar çevrelerinde, kapanmış ve kısıtlı bir yaşam sürmek zorunluluğunda olan bu gençler için birbirlerinden başka bir dünya ve varlık ekseni yok gibidir. Öyle ki, Nail’i kaybetmek düşüncesi Nahit’i de ruhsal bir çöküşün ve parçalanmanın eşiğine getirerek sürekli bir içsel çatışmaya maruz bırakır. Kadının değersizliği düşüncesine ve boyun eğme zorunluluğuna başkaldıran Nahit, kendisine verilmeyen değeri zorla alma eğilimi gösterir. Bu çaresizlik ve yalnızlık içinde kabuğundan dışarı çıkmak için tek çare olarak gördüğü Nail’i kaybetmeyi göze alamaz.

“Nail’i kaybetmek onun için öldürücü bir kader çarpışı idi. Bütün hayat bağlarını Nail’in sevgisine bağlı görüyordu.”

O giderse ne yapacak?

Nahit kimsesiz ve zavallı olduğu halde teyzesinin evine sığındığı zaman Nail’de şefkatli bir dost, acıyan bir arkadaş bulmuştu. Pek kısa bir zaman sonra Nahit’in her yandan ehemmiyetsiz görülen sevgi duygusunu Nail’e vermesine yetmiş idi.”(s.63)

Nemide’nin Nail’le nişanlanması, Nahit’i adeta çılgına çevirerek genç kızın saldırgan bir tutum sergilemesine yol açar. Genç kız, acısını nasıl ifade edeceğini bilemez bir halde Nemide’ye duygularını sert bir üslupla açarak doğasında bulunan kıskançlık duygusunun etkisiyle kendi ruh evreninde yaşadıklarını anlatma ve davranışlarıyla yansıtma gereği duyar. Nahit için Nail, sadece sevdiği bir genç değil aynı zamanda tanıdık ve bildik, kaçırılmaması gereken ideal bir eş adayıdır. Hiç tanımadığı biriyle sadece ‘evlenmiş olmak için evlenmek’ fikri, toplumda olmak istediği yeri kendisi belirlemek için çaba gösteren Nahit’i oldukça rahatsız eder. Nahit, bu andan itibaren yaşama dair bütün beklentilerinin ve umutlarının tükendiğini, yok olduğunu fark ederek depresif bir ruhun tutsağı olur.

“Şu dakikada Nail’i kaybetmiş olmak fikri genç kızı çıldırtıyordu Bağırmamak için mendilini ağzına götürdü.”(s85)

Nahit, hiç tanımadığı bilmediği biriyle evlenmenin sıkıntılarını Nemide’ye anlatıp görücü usulü evlilikleri tenkit ederken hem geleneklere bir sitemde bulunur hem de Nemide’ye karşı duyduğu hasedi açıkça ifade eder. “Saldırganlığın yansıtılması ve saldırgan olarak belirlenmiş nesne ve kendilik imgelerinin tekrar içe atılmasını içeren” (Kernberg,1999:40) bu davranış neticesinde Nahit’in tutumu, Nemide’yi huzursuz etmek ve onu suçlamak arzusuyla ilintilidir. Zira bir genç kız için en önemli unsur olan evlilik hayallerini Nemide elinden almıştır.

‘Saldırgan itki’lerinin yönlendirdiği bedeniyle Nemide’nin odasına giren Nahit, aklından geçirdiği şeyleri yap(a)madan odadan kaçarak dışarı çıkar. Nahit’in depresif bir ruh haliyle Nemide’yi öldürme girişimi, onun Nail’e olan saplantısının bir göstergesidir. Nail’in başka birinin kocası olması fikri onu çıldırtmıştır. Kendine verilmeyen mutluluğu başkasında görmeye dayanamayan Nahit, rakibi Nemide’yi saf ve masum olarak görür; asıl kızgınlığı Nemide’ye değil Nemide’yi kendine tercih eden teyzesinin oğlu Nail’e ve ona âşık olduğu için kendinedir. Zira “öznenin ötekinde suçlu bulduğu her zaman kendi arzusudur, ama bunun farkında değildir”(Girard,2001:75).

“Evet, kalbimde tek bir umut vardı, o umut bugüne kadar yaşıyor, hayata hiçbir merbutiyeti olmayan bu bahtsızı yaşatıyordu; ama bugün öldüm!...Yalnız bir kişiyi seviyordum, beni bu gelecekten yalnız o kurtarabilirdi, o bugüne kadar benim malım, tek servetimdi. Onu bugün kaybettim.”(s.82-83)

Yaşamdan beklediklerini alamamış bir ruhun tepkisini yansıtan bu durum, daha sonra olayların akışının değişmesiyle Nahit’ten Nemide’ye sirayet etmekte gecikmeyecektir. Bu depresif ruh hali ve ortaya konan başkaldırı, Nahit’in Nemide’ye rağmen Nail’e açılmasına sebep olacaktır. Nitekim genç kızın Nail’le gizlice buluştukları bir gece, “sizi bir cinayet işleyecek kadar seviyorum”(s.100) diyecek kadar teyzesinin oğluna tutkun olması, iç dünyasındaki çelişkileri ve kaybetme hırsının ortaya çıkardığı nefreti gösterirken aynı zamanda onun yenik düşmeyi kabullenemeyişinin de bir açılımıdır. Ona göre, “beklenti içinde, henüz olmayanın içinde yaşamak, gelecek fikrinin varsaydığı kışkırtıcı dengesizliği kabul etmektir”(Cioran,2008:34). Bu anlamda, Nahit’in kendini yurtsuz hissetmesi ve korktuğu bir yaşama zorunlu kalma tedirginliği, davranışlarına da yansımıştır.

Duygularını dizginlemeye çalışan Nemide, Nahit’in bütün meydan okumasına karşın bir ara ona acır. “Hissediyordu ki kendi mutluluğu diğer birinin bahtsızlığına yol açıyordu. Kalbinde bir duygu vardı ki ağlıyordu. “(s.127) Nemide’nin rakibine karşı biriktirdiği öfkenin acıma hissine dönüşmesi, kendine güvenin ve elde etmiş olmanın getirdiği bir rahatlığın sonucudur. O, Nail’i elde etmenin gururuyla hareket eder. Ancak Nemide’nin bütün çocuksuluğuna rağmen Nahit, daha kadınsı bir özellik göstererek Nail’i Nemide’den uzaklaştırmayı başarır. Zira onun yaşamdaki tek gücü, bedeniyle dışa yansıttığı kadınsılığıdır. Nemide’nin çocuksuluğu, tepkilerini hemen dışarıya yansıtması ve iç dünyasındaki her şeyi dışa sezdirmekten kaçınmamasından da bellidir. Bu farklılıklar, Nail’in kararsızlığını ve bu iki kıza yaklaşımını etkiler.

Her iki genç kız arasındaki bu akrabayla evliliğe yönelik rekabette Nail, sadece arzulanan, idealize edilmiş; arzulanarak yüceltilen ve büyütülen nesne konumundadır. Nail’i ‘arzulanan nesne’ yapan özelliği ise toplumdan yalıtılmış bir yaşamla dış dünyadan uzak olan bu kızların yakınlarında bulunan/dayatılan tek kişi olmasıdır. Roman boyunca genç kızlardan hiçbiri bu yakınlık dışında, Nail’in herhangi bir özelliğini ortaya çıkaracak ya da ona duyulan aşkın içsel sebebini açıklayacak bir yorumda bulunmazlar. Önceleri Nemide’ye onu derin bir aşkla sevdiğini söyleyen Nail, daha sonra ruhunda beliren Nahit’in varlığı ile teyzesinin kızı Nahit’e yönelmekte hiçbir sakınca görmeyecek kadar bencil ve ne istediğini bilmeyen bir tiptir.

“Nahit!

Bu isim Nail’in kafasından garip bir etki ile geçti. Paris’ten dönüşünden beri bu kızı hiç düşünmemişti. Kafasını Nemide ile o kadar uğraştırmışlardı ki zaman zaman gözlerinin

önünden bir hayal gibi geçen bu vücudu düşünmeye fırsat bulamamıştı. Bununla beraber kimi anılar; karışık, belirsiz birtakım etki yadigârları bu genç kızı bu kadar ihmal etmeye bırakmaması gerekirdi.”(s.97)

Nahit, bilinçli ve ne istediğinden emin bir kız olarak tanımadığı biriyle evlenmektense çocukluğunu yanında geçirdiği akrabası Nail’le evlenmeyi düşleyerek hayallerini Nail’in varlığına sürükler; Nemide içinse Nail, sadece onun olacak kendi küçük dünyasında değişikliği engelleyici, idealleştirilmiş bir nesne hükmündedir. Bu anlamda, Nemide’nin evlenme isteği, Nail’i tek başına sahiplenmek için gerekli bir koşuldan başka bir şey değildir. Zira Nemide, evliliğin ne olduğunu bilmeyecek kadar yalıtık bir yaşam sürmektedir. Nemide, Nahit ve Nail arasındaki yakınlaşmayı hissedene kadar Nail tarafından sevilmeyi ve onu sevmeyi sadece kendi hakkı olarak görecek kadar gerçek dünyadan uzaktır. Nemide’nin bu güveni, Nail ve Nahit arasındaki bakışmaları anlamlandırmaya başladığı an yıkılır. Özellikle kameriyede Nahit kanun çalarken Nail’in bakışlarıyla Nahit’i etkisi altına alması, Nemide’yi öfkeden çılgına çevirse de genç kız ses çıkarmayarak acı çekmeyi ve bozgunu kendi içinde yaşamayı tercih eder. Kendine yönelik bu öz yıkım, beklentilerini yitiren bireyin başkalarını değil kendini güçsüzleştirme edimidir. Artık mutluluğun kendisinden kaçmak üzere olduğunun farkına varan Nemide, kendini buna inandırmamak için bahaneler üretir. Nail ve Nahit’i bir gece bahçede dolaşırlarken gördüğü zaman gerçeğin dayanılmaz acısına katlanmak zorunluluğu ile baş başa kalması, onun yaşamdan uzaklaşma dürtüsünü harekete geçirir. Bu içsel yıkım, sadece sahip olduğunu sandığı nesnenin kaybını değil aynı zamanda bir mücadelede aldığı yenilgiyi de yansıtıcıdır.

Nemide, kendisini aldatan Nail’e karşı içinde daha önce hiç hissetmediği bir duyguyu hisseder: düşmanlık. Nitekim bu aşk/evlilik üçgeninde birbirlerini yenmeye çalışan ve aşkın otoritesini elde ederek arzulanan nesneyi sahiplenme çabasında olan bu iki genç kızdan Nahit, baskın karakterinin etkisiyle galip gelir. Bu duruma dayanamayan Nemide’nin direnme gücünü kaybederek nişanı atması ve kendini hastalığına tamamen teslim etmesi, görünen gerçeği kabul etme ve kendi içinde bir dönüşümü sağlama çabasından kaynaklanır. Nemide, babasına nişanı atacağını söylediği zaman Nail’i gerçekten sevmediğini ve sadece babasını kırmamak için kabul ettiğini ifade ederek kırılan gururunu kurtarma ve kendini yüceltme eğiliminde olduğunu gösterir. Bu anlamda Nemide, pasifleştirilen ve yok sayılan varlığını aktifleştirir.

Rollerin değişmesiyle Nahit tarafından yadsınan varlığını yeniden göstermek için kendini intihar sayılabilecek bir ölümle yüzleştiren Nemide, yenilgisinin kaybını en aza indirmek amacıyla Nahit ve Nail arasındaki yakınlaşmayı kendi sözleriyle resmiyete dökmek ister:

“Ben Nail’in nişanlısı olduğum halde birbirini seven bu iki kalp arasında kendimi pek yabancı buluyorum, bu da çok doğaldır, zira beni sevmeyen bir adamı sevmek elimden

Benzer Belgeler