• Sonuç bulunamadı

3. AĐLE, KADIN VE ÇOCUK KONULARININ SERVET-Đ FÜNÛN ROMANINA

1.2. EVLĐLĐK USULLERĐ

1.2.4. Çıkar Đlişkisine Dayanan Evlilik

Halit Ziya Uşaklıgil’in Ferdi ve Şürekâsı romanı, çıkar için yapılan mutsuz bir evliliğin doğurduğu trajik sonuçlar üzerine kurgulanmıştır. Romanın başkahramanı Đsmail Tayfur, zengin bir kız olan Hacer tarafından tutkulu bir şekilde sevilmektedir. Tayfur’u dokuz yaşından beri seven Hacer, on iki yaşında sevgisinin bir aşk olduğunu duyumsar.

Đsmail Tayfur, başlangıçta evlerinde kalan ve beraber büyüdüğü Saniha’yı sevdiği için Hacer’in sevgisini onaylamaz. Bu evlilik teklifini reddetmeyi düşünür. Bu dönemde, ruhunda derin çatışmalar yaşayan Đsmail Tayfur’un Saniha’ya olan aşkı, paradan daha üstün ve ağır bir nitelik taşımaktadır. Ancak Đsmail Tayfur’un çevresindeki herkes, onu bu evliliğe yönlendirmeye çalışarak ona paranın gücünü hissettirmeye gayret gösterir. Özellikle aynı işyerinde çalıştığı Hasan Tahsin Efendi, Đsmail Tayfur’un kafasının iyice karışmasına sebep olur:

“…Emin olabilirsin ki, Ferdi Efendi’nin seni bugün umutlandırdığı büyük armağan, Hacer’den başka bir şey değildir. Hacer ne demektir, bilir misin? –Yaşlı adam sinirli bir hareketle genç adamın elini tuttu- Mavi gözlü, sarı saçlı, bir bahar bulutu gibi beyaz bir suçiçeği gibi ince, on dört yaşında bir genç kız şeklinde yüz bin lira!” (s.31)

Bu konuşmanın ardından beklemediği bir olayın sarsıntısını geçiren Đsmail Tayfur’un Hasan Tahsin Efendi’ye “Đnanınız ki, Hacer’i almayacağım, Hasan Tahsin Efendi’nin ise Đsmail Tayfur’a “Đnan ki Hacer’i alacaksın” (s.31) demesi, bu evliliğin özeti niteliğindedir. Hasan Tahsin Efendi’nin bu evliliğin olacağından emin olması, ekonomik şartların Đsmail Tayfur’a bu evliliği onaylatacağını bilmesinden kaynaklanır. Deneyimli ve gerçekçi bir adam olan Hasan Tahsin Efendi, aşkın gücünün paranın gücüyle baş edemeyeceğinin bilincinde olarak Đsmail Tayfur’u sürekli bu evlilik fikrine alıştırmaya çalışır. Hasan Tahsin Efendi’ye göre, para olmadan yaşamda hiçbir şey olmaz. Para ve maddi rahatlık, yaşamak için aşktan önemlidir. Aşk, gelip geçici para ise kalıcıdır.

Saniha’yla evlenmeyi yaşamının asıl gayesi gören “Đsmail Tayfur, Saniha’nın bir gözyaşına Hacer’in bin kez yüz bin lirasını feda edecek” (s.47) kadar genç kıza âşıktır. Öyle ki “Hacer’i mutlu etmek için Saniha’yı mutsuz kılmayacaktı(r)”(s.48) Oysa “Hacer güzeldir, belki Saniha’dan çok daha güzeldir; ama Đsmail Tayfur, bu güzelliğe karşı umursamaz, duygusuz kalmıştı(r). Kendisinin yoksulluğuyla bu kızın zenginliği, bu çok büyük ayrılık aralarına öyle demirden bir engel koymuştu(r) ki Đsmail Tayfur Hacer’e bakmamıştı(r).”

Etrafının baskısına dayanamayan ve adeta bir bunalım devresinde ne yaptığını bilmez bir halde Saniha’yı sevmesine rağmen açgözlülüğe bir yönelişle parayı tercih ederek Hacer’le evlenen Đsmail Tayfur’u mutsuz ve trajik bir yaşam beklemektedir. Maddi çıkar uğruna yaşamını sevmediği birine feda etmenin doğurduğu huzursuzluk, evliliğinin daha ilk günlerinde ortaya çıkar.

Đsmail Tayfur, silik, güçsüz ve tam olarak ne istediğini bilmeyen bir tip olması bakımından Nemide’deki Nail’e benzer. O, kendi dışındaki insanlara tavrını net olarak belirtemediği için kendini “yüz bin liraya” feda etmiştir. Maddi anlamda rahat bir yaşam sürmek için yapılan bu evliliğin daha ilk gününde Đsmail Tayfur, hata yaptığını ve bu evliliğin Hacer de dâhil herkesi mutsuz edeceğini anlar. Onun hatasını anlaması, hem kendinin hem de Hacer’in felaketi olur. Evlenmeden önce ruhunda aşk ve para arasında büyük çatışmalar yaşayan Đsmail Tayfur, paranın cazibesine yenik düşer ve bu yenilgisinin farkına vardığı anda yitirdiği aşkına geri dönmek ister:

“Đşte şimdi benim için hayat bitmiştir” dedi, “artık bana ölmüş gözüyle bakınız!..Đsmail Tayfur, kendisini Ferdi Efendiye satıyor;Đsmail Tayfur insanlıktan çıkıyor, onu bugün bir mal gibi satın alıyorlar!..”(s.122)

Hacer için bu, kolaylıkla elde ettiğini sandığı bir mutluluktur. Ancak Đsmail Tayfur’un Saniha’ya yönelik kaygıları, yaşanacak olayların kıvılcımıdır.

Bu evlilikte “içle dışın, yani ferdi hayatla sosyal hayatın karşı karşıya gelmesi söz konusudur(Aktaş,1996:109). Ferdi Bey’in parasına güvenerek satın aldığını düşündüğü Đsmail Tayfur, sadece satın alınan bir nesne durumundadır. Etrafının teşvikiyle kendini baskı altında hissederek bir anlamda bilinçsizce kabul ettiği bu evlilikte daha ilk günden pişman olması, yaşanacak trajik sonun hazırlayıcısı durumundadır. Sayıların arasında yaşarken duyguları da sayılar gibi içinden çıkılmaz bir hal almıştır.

Marazi bir tutkuyla sevdiği Đsmail Tayfur tarafından sevilmediğini Hacer’in anlaması, Đsmail Tayfur’un kayıtsızlığının yansımasıdır. Çünkü kendi iç dünyasına gömülen Đsmail Tayfur, adeta bütün kapılarını dış dünyaya kapamıştır. Bu tuhaf durumun dışarıdan fark edilmesine rağmen Hacer, dışarıya karşı mutlu eş rolü oynar. Ancak Hacer’in Đsmail Tayfur’u Saniha’yla gece konuşurlarken görmesi ve Tayfur’un Saniha’ya kaçmak için yalvarması, hem bu evliliğin hem de evliliğin muhataplarının felaketiyle sonuçlanır. Aşk nesnesi haline getirdiği Đsmail Tayfur’u yitirme kaygısıyla kıskançlık krizi geçiren Hacer, elindeki şamdanla odayı tutuşturur ve yanarak ölür, Đsmail Tayfur ise delirir.

Hacer’in odayı kilitledikten sonra odanın anahtarını elinde tutması, onun Đsmail Tayfur’u kendi yazgısıyla bütünlemek arzusunun ve onu kendi varlığından dışarı göndermek istememesinin bir sonucudur. “Tutkunun ardından gelen ya da tutkuya eşlik eden mutsuzluk”(Gasset,2005:77) Hacer’de bir dönüşüm gerçekleştirmediği gibi genç kadının sonunu hazırlamıştır.

Çıkara dayalı bir evlilik üzerine kurgulanan bu romanda, aşkını para için feda eden Đsmail Tayfur ve Hacer’in sonlarını hazırlayan olgu, yaşam boyunca her istediği yapılan Hacer’in kaybetmeye tahammülsüzlüğüdür.

Hayal kırıklığına uğrayan Hacer’in bu tutumu, sevgisinin nefrete dönüşmesine ve intikam alma hırsına kapılmasına yol açmıştır. Hacer’in saldırgan tutumunda ve bilincini yitirmesinde, idealleştirdiği nesneden vazgeç(e)meme dürtüsü yatar. Nitekim Hacer’de Đsmail Tayfur’a karşı gerçek anlamda bir sevgi ya da bağımlılık yoktur. Hacer, “idealleştirilmiş kişiye zalimce, ona sahipmiş gibi ve kendisinin bir uzantısıymış gibi davranır”(Kernberg, 1999:45). Bu davranışın temelinde ise kaybetme korkusunun ve ihanete uğramayı düşünmenin oluşturduğu “değersizleştirme” ile kendini rahatlama arzusu söz konusudur. Hacer’in bu tür saldırgan itkilerin esiri olmasında “coşkun etkiler”in de bir yaptırımı söz konusudur. Zira Jung’a göre bu tür “etkiler bilinci bozar, bizi egemenlikleri altına alırlar ve çılgın bir davranışa iterler; belirli süre içinde egemen olan benlik değil, bambaşka bir varlıktır sanki”(Jung, 2001:87).

Hacer’in kıskançlığı, Nabizade Nazım’ın Zehra’sındaki kıskançlığın benzeridir. Zira her iki kahramanda da sahiplenme arzusu doruk noktaya çıkmış ve zenginliğin gücüyle kendilerini kabullendirme eğilimi içine girmişlerdir.

Aşk-ı Memnu romanında, yirmi iki yaşındaki Bihter, Adnan Bey’le çıkar için; zengin ve gösterişli bir yaşam sürerek maddi anlamda tatmin olmak için evlenir. Ancak Bihter, bu evliliği etrafına rağmen yapmıştır. Đsmail Tayfur ise etrafının baskısıyla bu evliliğe yönelmiştir. Bihter, bu evlilikle birlikte hem maddi açıdan refaha ererek mağazaların vitrinlerinde gördüğü her şeyi alabilecek hem de Adnan Bey’in “mutantan yalısının” sahibesi olacaktır. Onun bu evliliğe yönelmesinde bir başka etken de annesinin yaşam tarzından dolayı oluşan kötü ünü nedeniyle daha önce kendisine hiçbir talip çıkmamasıdır. Bu evlilik, onu maddi açıdan mutlu edeceği gibi evde kalma riskinden de kurtarmış olacaktır. Annesi bu evliliğe karşı çıktığı zaman ona bu durumu şöyle izah ederek daha önce yapamadığı bir itirafı yapar.

“Oh! Taaccüp edecek bir şey yok anne! Dedi, yirmi iki yaşında bir kız, birinci defa olarak, kabul edilecek bir izdivaç talebi karşısında bulunur da nihayet rey beyan etmeğe lüzum görürse acele etmiş olmaz zannederim. Đtiraf ediniz ki Adnan beyi red etmek için gösterdiğiniz sebepler belki başka bir kız için düşünülebilir. Fakat, kabahat kendisinin olmadığı halde kim bilir nasıl sebeplerle koca bulmaktan ümidini kesen bir kız…”(s.23)

Bihter, ailesinin kötü ünü yüzünden toplumsal bilinçte ortaya çıkan düşüşünü böylelikle yükselişe yönlendirecek ve “hasedi başkalarında kışkırtma”(Klein, 199:67)yı başaracaktır. Bu evliliğin gerçekleşmesiyle aşağılanan, hor görülen biri olmaktan çıkarak imrenilen, kendisine haset edilen biri olmanın hazzına erecektir. Artık kocasız kalma tehlikesi ile acınacak Bihter olmaktan sıyrılarak Adnan Beyi’n eşi Bihter konumuyla sosyal yaşamda saygınlık elde edecektir. Annesinin eğlence düşkünlüğü ve kötü şöhreti, onun evlilik hayatı önünde güçlü bir engeldir. Reddedilemeyecek kadar cazip bir eş adayı olan Adnan Bey, bu anlamda onun için sadece maddi rahatlığı sağlayacak bir kasa olmaktan ziyade aynı zamanda babasının ölümüyle kaybolan güveni sağlayacak kişidir.

“Lakin Adnan Bey’le izdivaç demek Boğaziçi’nin en büyük yalılarından biri, o önünden geçilirken pencerelerinden avizeleri, ağır perdeleri, oyma Louis xv ceviz sandalyeleri, iri kalpaklı lambaları, yaldızlı iskemlelerile masaları, kayıkhanesinde üzerine kumaşlar, dantelâlar, renkler, mücevherler, inciler serpiliyor, bütün o çılgıncasına sevilip de alınamayarak mütehassir kalınmış şeylerden mürekkep bir yağmur yağıyor, gözlerini dolduruyordu.”(s.17)

Bihter, Adnan Bey’le evlendikten sonra hayalini kurduğu ve düşlediği zenginliğin elleri arasında olduğunun hazzına varmanın şaşkınlığını yaşar. Daha önce arzulayıp da

alamadığı şeyler, şimdi kendisine birer birer sunulmaktadır. Adnan Bey’in elli yaşında ve iki çocuklu bir adam olması, Bihter için çok küçük ayrıntılardır. Özellikle bir akrabalarının düğünü vesilesiyle giydiği kıyafet, yazar tarafından oldukça gösterişli şekilde tasvir edilir ve taktığı zümrüt takım düğünde bulunan herkesle beraber Nihal’i de büyüler.

Bihter, gösteriş ve zenginlik hayalleriyle evlendiği Adnan Bey’de aradığı özelliklerin hiçbirisini bulamadığı gibi elli yaşındaki bu adamla evli olmak, bir müddet sonra onu rahatsız etmeye başlar. Çünkü “Bihter zengin birisiyle evlilik yapmayı başarmış, fakat varlık içinde yaşanan bu hayat, onun ruhundaki tatmin edilmemişliğin bütün yoksulluğunu acımasızca yüzüne vurmuştur”(Kaplan,2002:554-555). Bu rahatsızlığı ve pişmanlığı, yaşadığı içsel çatışmalarla yenmeye çalışan Bihter, mutsuzluğunu her ne kadar alt etmeye ve bastırmaya çalışsa da bunda başarılı olamaz.

“Bu gece şu dakikada ona adeta bir ıztırap vererek tahakkuk eden bu hakikat ta izdivacının mukaddemesinde başlamış idi. Bu adamın ilk buse temasında, bütün gençlik garamının emellerini almak için haris buselerle yüzüne gözüne sürünen dudaklarında cismaniyetin bir isyaniyle titremiş, bir asap lerzisi içinde bu izdivacın kendissi için hep böyle titretecek dakikaları olacağını hissetmiş idi. Bunlar öyle dakikalar idi ki, her türlü muhakeme metanetine, kalp azmine karşı mağlup eder, gittikçe haşin manası teeyyüd eden lerzişlerle vücudunu sarsardı. Onun kollarının arasında gözlerini kapamak, kendisin ve onu görmemek, bu muaşaka saatlerini onunla beraber yaşamamak isterdi.”(s.97-98)

O kadar isteyerek yaptığı bu evlilik, onu karanlık bir ruhun içindeki bir uçurumun kenarına çeker. Bu sürüklenişte etkin sebeplerden biri de onun açgözlülüğüdür. Nitekim bu “açgözlülükse özneyi sürekli uyaran ama doyurulması imkansız bir istektir, hem öznenin ihtiyacından hem de nesnenin verebileceğinden fazlasına yönelen istek”(Klein,1999:23). Bihter’in aç gözlülüğü, önce maddi çıkar sağlamak amacıyla yaptığı evlilikte daha sonra bedensel tutkularına yenik düşmesinde gizlidir.

“Artık itiraf etmeliydi. Đşte bir seneden beri bu hakikati görmemek için lüzum görülen mücadeleler onu daha ziyade yormuş, daha ziyade ezmiş idi; evet itiraf etmeliydi, hep böyle olacaktı.”(s.98)

Maddi anlamda tatmin olan Bihter, ruhsal anlamda da bir tatmin arayışı içine girer. Maddi doyumun ilk anda oluşturduğu huzur, bir süre sonra Bihter’in kendi gerçekliğinin farkına varmasıyla anlamını yitirmiştir. Zira Bihter, Adnan Bey ile yatak odası dışındaki her

yerde bağ kurabilmektedir. Bedensel tutkuları ve gençlik hevesleri, onu Adnan Bey’den uzaklaştırmaktadır. O, Adnan Bey’in “bütün ruh teslimiyetile karısı olamıyordu. Bu odadan başka yerlerde onu seviyordu. Beraber gezerken, aşağıda o küçük odada otururken, hatta onun odasında, evet, şu yanı başlarındaki odada, Bihter’de bir sokulmak, onun mümkün mertebe yakınında bulunmak hevesleri uyanırdı. Arada bir ya başını omzuna kor, ya bir çocuk sokulganlığıyla dizine yatardı. Bütün izdivaç hayatı böyle geçseydi, onu lekesiz, arızasız bir muhabbetle sevecekti, mesut olacaktı.”(s.98)

Adnan Bey de Bihter’in kendisine karşı bu tutumunun farkına varır. Genç bir kadınla evlenmenin sorumluluğunun farkına geç de olsa varmıştır. Adnan Bey’in geciken farkındalığı, evliliklerindeki dengenin yitimini gözler önüne serer. Zira Bihter’in kendisiyle fiziksel yakınlaşma kuramayışının sebebini onun gençliğine bağlamaktadır. Genç karısının soğukluğunu hisseden Adnan Bey, “Bihter’i omuzundan silkmek, bileklerinden tutmak, sarsmak, vahşi bir kıskançlıkla büsbütün kendisin olamıyan bu kadını hırpalamak arzuları duyardı. Onu kıskanıyordu, fakat kimseden değil, kendisinden, kendisinin ihtiyarlığından, onun güzelliğinden ve gençliğinden, nihayet onu tamamiyle tasarruf edememekten müthiş bir kıskançlık hissediyordu.”(s.180)

Bihter’in genç kızlığında cazibe merkezi olarak algıladığı bu ev, benliğindeki sevilme ihtiyacının ortaya çıkmasıyla yıkılan hayallerinin konumlandığı bir yer olarak eski gösterişli özelliğini yitirir ve genç kadın Adnan Bey’i yeğeni Behlül’le aldatarak kendi sonunu hazırlar. Zira o kadar arzu ettiği ve gerçekleşmesi için annesiyle mücadeleye giriştiği bu evlilik, “karanlık şey”e dönüşmüşür. Bu evliliğin cazibesini oluşturan mücevherler, kumaşlar, ziynetler “bir avuç hülya külleri şeklinde odanın karanlıklarına serpiliyor, dağılıyordu”(s.99) Bihter gibi Adnan Bey de bu evlilikten pişmanlık duyar. Genç bir kadınla evlenmenin getirdiği sorumluluk, geç de olsa Adnan Bey’in bilincine yerleşir. Adnan Bey, artık anlamıştır ki; “bu izdivaç bir müthiş hata idi, bunu nihayet, Bihter’i kollarının arasında camit bir cisim ruhsuzluğiyle ölmüş bir kadın hissizliğiyle, o derağuşların heyecanlarından hisse alamıyarak, gözlerini başka bir sevda hayali ararcasına onun gözlerinden ayırarak, vücudunu verip de asıl kadınlığının hararetini vermiyerek hissetikçe anlamıştı.”(s.180)

Bihter yüzünden mutantan yalının havasına soğuk ve cansız bir hava siner. Nitekim genç karısı tarafından sevilmediğini anlayan Adnan Bey, evde karısının kendisine ihanet ettiğini gösterecek bir delil, bir işaret bulmanın endişesi içinde kıvranmaktadır. Bu şüphe, onda birtakım vesveselerle iç içe yürür.

“Kendi kendisine:- muhakkak beni sevmiyor! Diyordu. Kaç kereler o buhranlar arasında bir söz dudaklarının ucuna kadar gelmişti, ona:- beni sevmiyorsun! Diyecekti; sonra bu suale karşı verilecek teminatta sevilmediğinin daha sarahati haiz bir bürhanını görmek korkusundan öyle titrerdi ki, cesaret edemezdi.”(s.181)

Bir ara Behlül ve Bihter’den şüphelenen Adnan Bey, ikisi arasında mesafe olduğunu görünce bu düşünceden vazgeçmiştir. Çıkar sağlamak amacıyla ihtiraslarına yenik düşerek yaptığı bu evlilikte umduğunu bulamayan Bihter, beklentilerinin gerçeğe dönmediğini hissedince bu evlilik hem kendisi hem de Adnan Bey için trajik bir sonla biter. Bu bitişin temelinde, Bihter’in bedensel ihtirasları söz konusudur.

Kırık Hayatlar’da Neyyir, hiç sevmediği biriyle sırf evlenmiş olmak ve evli bir kadın sıfatıyla toplumda görünmek maksadıyla evlenir. Sakıp Süleyman Bey, eski sevgilisi Sahire Hanım’ın kızı Neyyir’e Mısır’da zengin bir koca bulur. Söylentilere göre Sakıp Süleyman Bey, Sahire Hanım’la aşk yaşarken daha o zamanlar küçük bir çocuk sayılabilecek Neyyir’le de aralarında bir şeyler olmuştur. Bu evliliğin gerçekleşmesiyle Neyyir, “Belki daha on sekiz yaşında, daha bir çocuk olmasına karşın, sırtında türlü serüvenlerin günah defterini taşıyan bu kız yarın pek zengin, pek sözü geçerli hatırı sayılır biriyle evlenerek normal hayat sınıflamasındaki yerini alacaktı(r)…”(s.169) Bunun dışında evlilik, Neyyir için zengin bir koca ve maddi çıkarlarının sağlanması anlamına gelmektedir. Kocasıyla beraber Bebek’te bir yalıda oturan Neyyir’in evlendikten sonra da Ömer Behiç’le tekrar görüşme talebinde bulunması, onun evlilik algılamasını gösterir niteliktedir. Evlilik, sadece onun saygın bir ad kazanmasını sağlayacaktır. Neyyir’de de Bihter ve Đsmail Tayfur’da olduğu gibi evlilikle birlikte maddiyat ve statü kazanmak ön plandadır. Evlenmesini istemeyen sevgilisi Ömer Behiç’e evlilik gerekçesini açıklarken yaşadığı toplumda evli kadınların gördüğü itibara göndermede bulunmaktadır.

“Yani istiyorsunuz ki ben böyle hep adsız, yeri belli olmayan, evsiz, barksız; ne zaman istek duyulursa(bunun için)bir işarete hazır, gelip geçen heveslerin emirlerini bekler olarak kalayım?”(s.307)

Yaşı küçük olmasına rağmen çıkarlarını koruma arzusunda olan ve evli bir kadının toplumdaki değerini hesap eden Neyyir, evlilikle kendini ve geleceğini koruma altına alacak ve “kutsal bir yuva” ortamının içine sızacaktır. Onun “koca” kelimesine yüklediği anlam “sevgili” olmaktan çok farklıdır. Onun evliliği algılayışı, ötekilerin gözünde kazanacağı değerin koca sıfatındaki birey tarafından verilmiş olmasından ibarettir. Evleneceği kişiye karşı

takındığı bu küçümseyici tavır, onun yaşamını çıkar ilişkilerine göre şekillendirmesinin bir göstergesidir.

“Ben başkasının olacak değilim ki… Olamam ki… Bir koca? Bu tamamen başka bir şeydir.”

Neyyir’in ablası Nebile de evinden kovulan bir kadının yerine gelin giderek toplumda bir statü edinme arzusundadır. Hafifmeşrep tavırlarıyla toplum tarafından yadırganacağının bilincinde olması onu bu evliliğe yönlendirir. Toplum yaşamında hafifmeşrep davranışlarıyla eleştirilen “bu ailenin kızları namuslu ailelerin arasında “gelin” sıfatını bile kazanmak hakkına sahipti.

Yıllarca Bekir Servet’in hemen hemen resmi bir ilişkisini oluşturduktan sonra, işte bugün Nebile, evden kovulan masum bir kızcağızın yerini almaya, hala zavallı karısını düşünüp sızlayan genç bir çocuğu yaşlı bir ananın baskısına boyun eğmiş tutmak için, büyüleme gücünü getirmeye çağrılıyordu. Yarın da Neyyir…”(s.169)

Nitekim Nebile, Bekir Servet’le ilişkisi olduğu halde Talat Bey’le evlenir. O da çıkar uğruna yaptığı bu evlilik de Bekir Servet evlenip kendinden uzaklaşıncaya kadar onunla görüşmeye devam eder. Evlilikten beklentileri, sadece toplum nazarında evli bir kadın görüntüsü çizme olan bu iki kız kardeş, eşlerini toplum bilincine karşı bir kalkan hatta bir dekor niteliğinde kullanırlar.

Düşmüş de olsa kadınların evlilikle “kutsiyet” kazanmasını arzulayan Ömer Behiç, Nebile’nin evlenmesini ve Bekir Servet’le görüşmemesini ister. Çünkü ona göre, böyle bir hayat süren bir kadının saygın bir yaşamı olmasını sağlayacak yegâne unsur evliliktir. Ömer Behiç’in bu yaklaşımı, toplumun evlilikle ilgili düşüncelerini yansıtmaktadır.

“Bu hakkı ona yalnız bir şey verebilir: Evlenmek. Seninle ya da Talat Bey’le ya da her kiminle olursa olsun bu kadının yerini bir temiz temel üzerine kuracak yalnız bir şey vardır: Evlenmek. eğer sen bu kadına o onuru vermek istemiyorsan, şu halde bırakmalısın ki o (onuru)başkası versin”(s.139)

Bekir Servet’in Nebile’ye veremediği saygınlık ve onur, başka biri tarafından veriliyorsa Bekir Servet’in ondan uzaklaşması gerektiğini söyleyen Ömer Behiç, bir anlamda Nebile’nin kendi isteğiyle bile olsa sömürülmesine karşıdır.

Kırık Hayatlar romanında, Sakıp Süleyman Bey ve karısı, çıkarları uğruna evlenmişlerdir. Sakıp Süleyman Bey, “daha pek genç iken, daha pek küçük bir memurken ona Mısır’ın yüksek bir adını ve büyük bir zenginliğini taşıyan dul ve şişman bir kadınla”(s.271) tamamen karşılıklı çıkar alışverişine dayanan bir evlilik yapmıştır. “Bu evlilik bir tür değiş

Benzer Belgeler