• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: AKADEMİSYENLER VE AKADEMİSYENLERDE İŞ AİLE YAŞAMI ÇATIŞMASIAİLE YAŞAMI ÇATIŞMASI

9 TOBB Eko. Ve

2.5. Akademisyenlerde İş Aile Yaşam Çatışması

Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle beraber esnek çalışma biçimi giderek artış göstermektedir. Akademisyenlerin çalışma biçimleri incelendiğinde, çoğunluğun iş ortamının dışında; özellikle de evlerinde de çalışmayı sürdürdükleri bilinmektedir. Mesleğin doğası gereği çalışma biçimi, yoğunluğu ve çalışma saatleri sürekli değişim göstermektedir. Akademik kariyer çalışma disiplini, bilimsel etkinliklere katılım ve araştırma yapmak için zaman ve konsantrasyon gerektirmektedir (Belkıs, 2016: 258).Bu sebeple akademisyenlere yönelik genel bakış açısı, bilimsel araştırmalarına odaklanmaları ve bilimsel faaliyetler dışındaki ilgi ve uğraşlarına en az seviyede vakit ayırmaları yönündedir. Bu beklenti, akademisyenlerin iş yükünün ve çalışmaya ayırdıkları sürenin artmasına sebep olmaktadır. Öte yandan üniversitelerin, esnek bir işyeri olarak algılanması akademisyenlerin mesai saatlerine bakış açısını da etkilemektedir. Akademisyenler, evlerinde de çalışmaya devam eden, esnek çalışma saatleri ile çalışan, nerede, nasıl, ne zaman çalışacakları hususunda kendileri karar

71

verebilme özgürlüğüne sahip olan bilim insanlarıdır. Akademisyenlerin çalışma saatlerinin 50- 60 saate ulaşan, mekândan bağımsız olarak her yerde çalışmaya devam edilen, teknolojinin kullanımı ile iş dışı zamanlarda da işle ilgili çalışılan bir yaşamları söz konusudur. Liberalleşme ile üniversitelerde bireysel tercihlerin değer kazanmasının ve esnek çalışma ortamı sağlanmasının akademisyenlerin yaşam dengelerini kurmada kolaylık ve destek sağlayacağı düşünülmektedir. Ancak istediğini, istediği zaman yapma özgürlüğü olarak algılanan esnekliğin akademisyenler için daha uzun süre çalışma ve aile hayatının bu durumdan olumsuz etkilenmesine yol açan bir nitelik taşıdığı ifade edilmektedir (Bayramoğlu,2018: 1729-1737).

Akademik çalışma yaşamının bu özellikleri ve buna ilave olarak diğer mesleklerde de yaşanan “İş Aile Yaşam Çatışması” başlığı altında bahsi geçen bireyin iş rolündeki diğer problemleri, doğal olarak kişilerin aile hayatına da yansımaktadır. Ya da tam tersi aile hayatındaki rolünde problem yaşayan birey işinde sorun yaşamaktadır. Alan yazın incelendiğinde iş aile yaşam çatışmasıyla ilgili akademisyenler üzerinde yapılan çalışmaların sınırlı olduğu (Mustafayeva ve Bayraktaroğlu, 2014; Aras ve Karakiraz. 2013; Coşkuner, 2013), araştırmaların daha çok kadın akademisyenler üzerinden yapıldığı görülmektedir (Kahraman ve Çelik, 2018; Küçükşen ve Kaya, 2016; Gürel, 2014; Kaya ve diğ., 2010; Gönen ve diğ., 2004).

Mustafayeva ve Bayraktaroğlu (2014), Türk ve İngiliz Akademisyenler üzerinde gerçekleştirdiği çalışmasında Türk akademisyenlerin ekonomik nedenlerle işlerine öncelik vermelerinden ötürü zamanlarının çoğunu işe harcadıklarından, iş aile yaşam çatışması düzeylerinin İngilizlere göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Kültürel bağlamda incelendiğinde, bireyselci bir kültür olan İngiltere’de iş kendini gerçekleştirme ve refah arttırma aracı olarak görülmekte, işe fazla zaman ayırılması aileler tarafından hoş karşılanmadığından aile hayatında sorun yaşanmaktadır. Toplulukçu bir kültüre sahip olan Türklerde ise bireyler ailelerini kimliklerinin parçası olarak gördüğü için aileden alınıp işe ayrılan her zaman dilimi kişisel fedakârlık olarak görüldüğünden Türk akademisyen ailelerinin bu durumdan rahatsızlık duymadığı sonucuna varılmaktadır (Mustafayeva ve Bayraktaroğlu, 2014: 141-142).

Doktora sürecindeki araştırma görevlilerinin zaman temelli iş aile yaşam çatışmasının incelendiği bir başka çalışmada işiyle ilgili evde de çalışan, dolayısıyla ailesine ayırması

72

gereken zamanı işine ayıran katılımcıların zaman temelli iş aile yaşam çatışması yaşadığı, bunun sonucunda da iş performansının ve iş tatmininin azaldığı görülmektedir. Evli katılımcıların çatışma düzeyinin bekâr katılımcılardan fazla olduğu ifade edilmektedir (Aras ve Karakiraz, 2013: 9).

293 evli akademisyenle gerçekleştirilen bir çalışmada da cinsiyet rolü tutumlarının, ailenin öneminin, aile-ev yükü algısının ve temel benlik değerlendirmelerinin aile-iş çatışmasını etkilediği belirtilirken, geleneksel cinsiyet rolleri ve aile yükü algısı nedeniyle kadınların, erkeklerden daha fazla aile-iş çatışması yaşadığı sonucuna ulaşılmıştır (Bıçaksız, 2009).

İstanbul’da 106’sını akademisyenlerin oluşturduğu bir araştırmada, iş yükü fazlalığının ve çalışma saatleri düzensizliğinin, iş aile yaşam çatışmasını artırdığı sonucuna ulaşılmıştır (Yıldırım ve Aycan,2008).

Toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanan sorunlar iş aile çatışmanın en önemli nedenlerinden biridir. Ev işleri, çocuk bakımı gibi geleneksel rollerle birlikte bilimsel araştırma yapma, bilimsel etkinliklere katılma, ders anlatma gibi akademik ve mesleki sorumlulukları yürüten kadın akademisyenler, iş aile yaşam çatışmasını yoğun olarak yaşamaktadırlar (Masikaa ve diğ., 2014; O’Laughlin ve Bischoff, 2005; Ergöl ve diğ., 2012). Öte yandan erkekler, geleneksel olarak kadınlara atfedilen rolleri üstlenmezken, kadınların geleneksel rollerin yanı sıra giderek erkeklerin egemenliğinde görülen rolleri üstlendikleri de görülmektedir (Güldü ve Ersoy, 2009). Konuya ilişkin yapılan çalışmalar incelendiğinde, kadın akademisyenlerin önemli bir kısmının toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı olarak rol çatışması yaşadıkları, bu durumun iş aile yaşam çatışmasına sebep olduğu ve kadın akademisyenlerin akademik verimliliklerinin, potansiyellerinin olumsuz etkilendiği, kariyerlerinin ilerlemesine engel olduğu sonucuna ulaşılmaktadır (Arthur ve diğ.., 2007; Morley, 2005; Yenilmez, 2016; İrey, 2011;Özkanlı, 2007).Ayrıca, kadın akademisyenlerin, iş ve aile dengesini sağlama hususunda daha az kurumsal destek algısına sahip oldukları da vurgulanmaktadır (O’Laughlin ve Bischoff, 2005).

Kadın akademisyenlerin, zamanlarının önemli bir bölümünü, fiziksel, duygusal enerjilerini ailevi etkinliklere harcamaları, erkek akademisyenlere göre bilimsel etkinliklere daha az zaman ayırmalarına neden olmaktadır (Fatoki ve Koiowu, 2015).

73

Kahraman ve Çelik (2018)’in araştırmasında kadın akademisyenlerin erkek akademisyenlere göre daha çok aile yükü olduğu dolayısıyla daha yüksek oranda iş aile yaşam çatışması sorunu ile karşılaştıkları tespit edilmiştir. Aynı çalışmada evli akademisyenlerin bekârlara göre aile yükünün daha fazla olduğu ve daha yüksek oranda iş aile yaşam çatışması ile karşılaştıkları belirlenmiştir. Başarır ve Sarı (2015) tarafından kadın akademisyenler üzerinde gerçekleştirilen metaforik bir araştırmada da en fazla metafor üretilen kategorinin çoklu görev ve sorumluluklara sahip biri olarak kadın akademisyenler olduğu ifade edilmektedir. Buna göre, kadın akademisyenlerin birden fazla role sahip olmaları ve iş yüklerinin ağırlığından dolayı aynı anda birden fazla yere yetişmek durumunda kaldıkları belirtilmektedir.

Ergöl ve arkadaşları (2012: 48)’nın kadın araştırma görevlileriyle gerçekleştirilen çalışmasında katılımcıların büyük bir bölümü iş hayatlarının aile hayatlarını olumsuz etkilediğini, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine göre ev işlerini kendi sorumluluklarında gördüklerini ve artan rol gereklilikleri sebebiyle iş aile dengesini kuramadıklarını belirtmişlerdir. İrey (2011)’in gerçekleştirdiği çalışmada da erkek akademisyenlerin zamanlarının tümünü akademik ve bilimsel çalışmalara ayırdıkları, kadın akademisyenlerin ise geleneksel rolleri ve akademik araştırmalarını birlikte yürütmek zorunda kaldıkları ifade edilmektedir.

Belkıs (2016) tarafından anneliğin akademik kariyer gelişimine etkileri üzerine yapılan bir araştırmada kadın akademisyenlerin, çocuğa ve ev işlerine yönelik sorumluluklarının akademik faaliyetlere yeterli zaman bırakmadığı, akademisyen annelerin akademisyenlik ile anneliği dengeleme çabası verdikleri vurgulanmaktadır. Bu durum iş aile yaşam çatışmasının boyutlarından biri olan aileden işe yönelik çatışmaya örnek gösterilebilir. Bayramoğlu (2018)’nun kadın akademisyenlerin iş yaşam dengesinin sağlanmasına yönelik çalışmalarında, günlük çalışma süresinin iş aile yaşam çatışması boyutu açısından istatistiki olarak anlamlı bir farka neden olduğu ortaya konarken, evde işe ilişkin çalışmada ve aile rollerini benimsemede artışın, iş aile yaşam çatışmasında da artış yaşattığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Yönetici konumundaki kadın akademisyenlerle yapılan bir araştırmada, katılımcıların aynı konumdaki erkek meslektaşlarına göre iş aile dengesi kurmakta daha fazla problem yaşadığı görülmüştür. Yönetimle ilgili faaliyetler fazla zaman aldığı için diğer akademik

74

faaliyetlere yeterli zaman ayıramayan bireylerin bu işlerini evlerine taşıdıkları; bu sebeple aile içinde problem yaşadıkları ifade edilmiştir. Geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine göre ev ile ilgili işlerin kadının üzerinde olması sebebiyle bu rolleri içselleştirdikleri anlaşılan katılımcılar bu rollerini aksatmamak için adeta çift vardiya çalışarak çok efor sarf ettiklerini, dinlenme eğlenme gibi bireysel ihtiyaçlarına ayırabilecekleri zamanı da aile hayatları için kullandıklarını belirtmişlerdir. Hem ev hayatındaki ev kadını rolünü hem de işteki rolünün gerekliliklerini tam anlamıyla yerine getirilmeye çalışmasının akademisyen kadınların üzerinde ciddi bir gerginlik ve stres yarattığı, rollerinden birinde mutsuzluk, tatminsizlik ve yorgunluk yarattığı ve bunun diğer alanlara da sirayet ettiği belirlenmiştir (Küçükşen ve Kaya, 2016: 672). Yükseköğretimin cinsiyete dayalı ayrıcalıkları ve dezavantajları yenide üreten bir yapısı olduğunu ifade eden Morley (2005), kadınların dezavantajlı konumuna ilişkin değil, erkeklerin ayrıcalıklı konumlarına yönelik teorilerin gerekli olduğunu vurgulamıştır.

75

BÖLÜM 3: İŞ-AİLE ÇATIŞMASI: SAKARYA ÜNİVERSİTESİ