• Sonuç bulunamadı

1. DEVRİM ÖNCESİ İRAN’A GENEL BİR BAKIŞ

1.1. Devrim Öncesi İran’ da Tarihsel Modernizasyon ve Değişim

1.1.5. Ak Devrim (1962)

Bu gelişmelerin dışında, İran’da 1960'lı yıllara gelindiğinde toplumsal birtakım sorunlar, karışıklıklar ve yer yer ayaklanmalar olmasına rağmen rejime yönelik tam bir tehdit meydana gelmemiştir. Hatta ulemanın bile devletle büyük ölçüde uyum içinde olduğu bir dönem olmuştur. Ancak Musaddık döneminden sonra İran İslam Devrimi’ne uzanan süreçte İran toplumu için büyük önem taşıyan olaylardan bir tanesi de Şah’ın 1962’de gündeme getirdiği ve adına "Ak Devrim" dediği birtakım düzenlemeler ve yenilikler getiren reform paketi olmuştur.

Ak Devrim, İran toplumuna çok çeşitli alanlarda yenilikler getirmiştir. Ayrıca toplum dinamiklerinde sarsıcı değişimlere yol açtığı için toplumda tepkilere neden olmuştur. Ak Devrim, Şah'ın bizzat kendisinin ilgilenerek sosyal, ekonomik, kültürel alanda yaptığı ve yaptırdığı bir devrimdi. Bu devrim mevcut düzeni yıkmadan var olanı alt üst etmeden demokratik usullere dayanan bir düzeni değiştirme hareketiydi. Bizzat Şah tarafından hazırlanan bu reform paketinin halkoyuna sunulmasına karar verildi. Bu amaç doğrultusunda 26 Ocak 1963 yılında yapılan halk oylaması ile halkın büyük bir çoğunluğunun oyunu alarak program kabul edildi. Bu şekilde demokratik bir halk oylaması ile yürürlüğe giren program, kabul ediliş biçimi bakımından demokratik olmasından dolayı ismine "Ak Devrim" denildi. (Esengin, ...: 33)

Ak Devrim'in İran toplumuna getirmiş olduğu yeniliklere kısaca bakacak olursak; 1) toprak reformunun yapılması, 2) orman ve otlakların iyileştirilmesi çalışması, 3) toprak reformunun finansa edilebilmesi için devletin sahip olduğu

24

fabrikaların satılması, 4) endüstride kar paylaşımının yapılması, 5) kadınları da içine alan bir seçim reformunun yapılması, 6) okur-yazarlık teşkilatının kurulması, 7) sağlık teşkilatının kurulması, 8) yeniden yapılanma ve kalkınma teşkilatının kurulması, 9) adalet yerel mahkemelerin kurulması, 10) suyollarının millileştirilmesi, 11) ulusal bir yapılanmaya gidilmesi, 12) eğitime ve idareye yönelik kararlar alınması gibi başlıklar bulunur. (Akt. Akkoyunlu, 2009: 54-55) Ak Devrim ile beraber sağlık yolunda atılan adımlar, bulaşıcı hastalıkları, özellikle sıtma hastalığını önlemek amacıyla sağlık merkezleri kuruldu. Hastanelerin sayısı arttırıldı. Bu hastanelerde fakir halka ücretsiz hizmet veriliyordu. Ayrıca bu hastaneler, laboratuvarlarla ve eczanelerle desteklendi. Öğretime büyük önem verildi. Zengin çocukların bursları, fakir çocuklarının lehine değiştirildi. Ayrıca toprak reformu çok önemliydi. Öyle ki Şah ilk olarak kendisine ait üç yüz köyün arazisini yaklaşık iki milyon hektar araziyi köylülere dağıttı. Bu devrimi yerine getirmek kolay olmadı. Çünkü bu reforma karşı çıkanlar, topraklarını vermek istemeyenler, hükümete karşı gelenler, hatta çatışmalarda ölenler bile oldu. Lakin her ne pahasına olursa olsun, bu kanunun uygulanması için hükümet elinden geleni yaptı. İran'da o tarihte tarımla geçimini sağlayan yaklaşık on yedi milyon insan vardı ve sadece % 5'nin kendisine yetecek arazisi vardı. (Baban, 1971: 61) Aslında ulema ve din adamları bu kararlara neden karşı çıktığının en açık ifadesiydi; çünkü ellerindeki toprağı dolayısıyla da gücü kaybedeceklerdi.

Bunun üzerine Muhammed Rıza Şah, yaptığı yeniliklere karşı çıkmamaları için Şii ulema üzerinde, o dönemde ağır bir baskı uygulamaya başladı. Yabancı ülke kanunlarını İran’a adapte ettirerek ülkeyi her şeye ve herkese rağmen o kanunlarla idare etmeye başlaması din adamlarını da huzursuz etmiştir. Yeni alınan ve yürürlüğe giren bu kararla, din adamlarının yargı üzerindeki kontrollerine de son vermesi Şah ile mollaların arasının iyice açılmasına sebep olmuştur. Dahası yeni açılan orta ve yüksek dereceli okullarda din adamlarının etkisine son vererek din adamlarını sadece medrese eğitimciliğine mahkûm etmiştir. Ayrıca mahkemeler için tescil belgesi verme yetkilerini ellerinde bulunduran din adamlarının ellerinden bu yetkiyi de almıştı. Böylece bu kararla Şii ulema sınıfıyla Şah’ın arası iyice bozulmuştu. (Saray, 1990: 88) Bu reform paketi, iki açıdan ulemanın tepkisine yol açmıştır: Birincisi,

25

ulema sınıfının bir kısmı toprak sahibi zenginlerin parasal desteklerini yitirecek olması ve ulemanın denetimi ve yönetimindeki dini vakıf topraklarının geleceğinin tehlikeye girecek olması. İkincisi ulemanın siyasi ve adli tüm güçlerinin, nüfus alanının kısıtlanıyor olması ulemanın bu gelişmeler karşısında yeni arayışlara girmesine neden olmuştur.

Anayasa’ya göre monarşinin en üst merci olan Şah, toplumu yönetme yetkisine sahip tek yetkili kişi olmuştur. Ancak Şah bu yetkiyi halkın eliyle Tanrı’dan aldığı için Tanrı’nın yasalarına, yani şeriata aykırı yasalar yapma yetkisine sahip değildir. Bu yüzden büyük topraklara sahip olan ulema, kendilerini halkın manevi lideri ve halkın ta kendisi olarak görmüştü. Toprak reformu ile kendilerinin ekonomik yönden güçsüzleşeceklerini ve bu yüzden siyasi alandaki güçlerinin de kaybolacağını düşünerek şeriatı bahane edip anayasayı ve egemenliği kendi lehlerine göre yorumlamışlardı. (Akt. Mokhtarpour, 2009: 56) 1963’ler ulemanın Şah’ın bu uygulamalarına karşı çıkarak sesini yükseltmeye başladığı yıllar olmuştur. Ulemayı harekete geçiren ana sebep ise, ulemanın otoritesinin zayıflamasına ve mali kaynaklarının kurumasına yol açacağı düşünülen Ak Devrim ve Toprak Reformu olmuştur. Bu yüzden Ak Devrim’in ulema ile devleti, ulemanın nüfuzu ve çıkarları büyük ölçüde tehlikeye girdiği için karşı karşıya getirmiştir, demek yanlış olmaz. Bu durum, ulemanın Şah’a karşı birleşmesinde etkili olduğu gibi, ciddi anlamda halka yönelmelerine, halkın desteğini aramalarına da yol açmıştır. (Akt. Onat, 1996: 39, 42) Böylece Şah’ın modernizm yolunda ortaya koyduğu program İran'ın toplumsal ve siyasal hayatında önemli bir yere sahip olan küçük ve orta sınıf esnafın ve büyük topraklara sahip olan ulemanın hayatlarında büyük bir değişimi de beraberinde getiriyordu.

Bu doğrultuda ulemanın önderliğinde halk 1963'lerde Kum şehrinde ve İran'ın diğer tüm bölgelerinde yapılan gösterilerde Şah tarafından yukardan dayatılan Ak Devrim programını protesto etti. Bu reformlar, millileştirmeler, tarım reformu, kadınlara tanınan siyasal haklar normal şartlarda Şah’ı dönemin İslam devletleri arasında en ilerici lideri yapardı. Ancak yönetimin otoriter oluşu halkı yönetimden gelen her şeyi baştan nefretle karşılamaya yönlendirmişti. Şah, Kum şehrine gelerek din adamlarını lanetledi. 5 Haziran 1963'te Ayetullah Humeyni'nin tutuklanması

26

üzerine bütün ülkede huzursuzluk başladı. (Luizard, 2013: 82) Humeyni 1962'de Ayetullah Kaşani'nin ölümünden sonra İran Şiilerinin dini lideri olmuştu. Humeyni sadece Ak Devrim’e karşı çıkmakla kalmayıp Amerikan'ın İran'daki askeri ve sivil personeline diplomatik dokunulmazlık verilmesine de karşı çıkarak 1963 Haziran’ında, halkı İran'daki yabancı baskısına ve ayrıcalıklığına karşı ayaklanmaya çağırdı. Bu başkaldırı ve ayaklanma sonucunda, 5 Haziran 1963'te yaklaşık 15 bin kişi öldürüldü. Bunun üzerine Ayetullah Humeyni tutuklandı. Önce Türkiye'ye sonra Irak'a sürgüne gönderildi. Necef'e yerleşen Humeyni İran İslam Devrim'ini hazırlamaya başladı. (Akt. Erkilet, 2015: 362) Ayaklanmaya önderlik edenler öğrenciler, entelektüeller, işçiler ya da din adamları ile sınırlı kaldığı sürece başarısızlığa uğrayacaktı ve ülkedeki rejim, bu ayaklanmaları bastıracaktı. Yani, 1963 Haziran'ında İran'daki ayaklanmanın rejim tarafından bastırılması öğrencilerin, işçilerin ve beyaz yakalı çalışanların çarşı esnafı ve din adamlarına katılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. (Parsa, 2004: 331) 1963 olayları, bir yandan Şah’a antipatinin yavaş yavaş halkın bütün kesimlerine yayıldığını gösterirken, bir yandan da ulemanın siyasal etkinlik açısından gücünü ve konumunu göstermiştir. Şah’a yönelik antipatinin temelinde, “Modernleşme-Batılılaşma” yattığı, reformların zor kullanılarak gerçekleştirilmeye çalışılmasının bu durumu tetiklediği söylenebilir. Bu süreçle beraber ulemanın da artık dini nitelikli alternatif siyasi çözüm arayışı içine fiili olarak girmeye başladığı bir dönem başlamıştır. (Onat, 1996: 40)

Şah, 1975 yılına gelindiğinde halkın hiç de hoşuna gitmeyen bir karar daha aldı. Buna göre İran takviminin Hicret ile hiçbir ilgisi olmayacaktı. Bu kararla birlikte İran halkı kendisini bir anda Pers İmparatorluğu'nun 2535. yılının ilk gününde buldular. Bundan sonra hiçbir devlet dairesinde Hicri takvim kullanılmayacaktı. Devletin ve medyanın büyük baskılarına rağmen halk bunu kabul etmedi. Bu değişikliğin ardından yenilerinin de geleceği ve haftanın tatil gününün Cuma yerine Pazar günü olacağı, hatta alfabenin değişeceği, Farsçaya daha uygun olan Latin Alfabesine geçileceği gibi söylentiler çıktı. Şah saltanatının son yıllarında halk nazarında kendisine büyük bir tiksinti oluşturmuştu. (Luizard, 2013: 83) Ayrıca Şah 1975'te yeni bir siyasi değişiklik hayata geçirmiş ve ülke tek partili sisteme

27

geçmişti. Şah, Rastahiz adıyla kurulan bu partiye üye olmayanları hain ilan ederek yönetimi tek kişi diktatörlüğüne götürmüştür. (Mokhtarpour, 2009: 58)

7 Ocak 1978'e gelindiğinde rejime yakınlığı ile bilinen İttılaat gazetesinde Humeyni'yi karalayan bir yazı çıkmıştı. Bunun üzerine Kum şehrinde gösteriler başladı, bu şiddetli bir şekilde bastırıldı. Kum'dan sonra Tebriz'de de ayaklanmalar patlak verdi. Ardından ülkenin neredeyse tamamında ayaklanmalar başladı. Isfahan'da sıkıyönetim ilan edildi. 8 Eylül 1978'de bir grup gösterici Tahran'ın güneydoğusunda bulunan Jale meydanında toplanmıştı. Ordu kalabalığın üzerine ateş açtı ve büyük bir katliam oldu ve aynı gün bir de deprem oldu. O gün "Kara Cuma" olarak ülke tarihine geçti. 10 ve 11 Aralık 1978'de Tahran'da Aşure için dev bir gösteri gerçekleştirildi. Bunun üzerine Şah 16 Ocak 1979'da bir daha dönmemek üzere ülkeyi terk etti. Atmış yıllık zorla yapılmış laikleştirme son bulmuş; ama yerine dünyanın ilk İslam Cumhuriyeti'ni doğurmuştu. (Luizard, 2013: 83)