• Sonuç bulunamadı

II. MODERNLEŞME SÜRECİNİN KRİTERLERİ

3. Akışkan Modernlik

35

büyük kentler, emek sürecinden kopartılmış tüketim biçimleri modernliğin unutkanlık kaynağına verilebilecek örneklerdendir.68

Modern toplum unutkanlıkla kendisini var etmekte ve topluma belli hatırlama biçimleri dayatarak tarihsel sürekliliğini kurabilmektedir. Marx, modern hayatın oluşumunu

‘katı’ ve ‘ergime’ tasavvurları üzerinden tasvir etmişti. Buradan hareketle, hatırlama biçimlerini katılık, unutmayı ise yaşananların erimesi olarak tasavvur edebiliriz. Katı olan her şeyin buharlaştığı bir dünya, aynı zamanda toplumsal belleğin sürekli müdahale ile inşa edildiği bir dünyadır. Bu dünyaya ilişkin farklı bir kavramsallaştırma denemesini sosyolog Zygmunt Bauman’da görmekteyiz.

36

şekilde modernize etme çabasıdır-ve modernize etmekten kasıt akışkanlaştırma, eritme ve ergitmedir.”70

İçinde bulunduğumuz modernliği farklı kılan, kendinden önceki dönemin modernliğinin niteliklerinin ağır, katı, yoğun, ve sistemsel olmasıdır. Akışkan modernliği tanımlayan özellikler ise, hafif, sıvılaşmış, kılcal ve ağ gibi yayılmış olmasıdır.

“Eleştirel kuram döneminin bu ağır/katı/yoğun/sistemsel modernitesi totaliter bir rejim doğurmaya müsait bir moderniteydi.

Zorla kabul ettirilmiş, her şeyi içine alan homojen yapısıyla totaliter bir toplum modeli, tam olarak etkisiz hale getirilememiş saatli bir bomba veya bedenden bir türlü çıkarılıp atılamamış kötü ruh gibi tehditkâr bir şekilde ufukta asılı durmaktaydı. O modernite düzensizliğin, çeşitliliğin, anındalığın, çokanlamlılığın ve bireysel farklılıkların ezeli düşmanıydı.”71

Katı modernliğin ekonomik modeli, Fordist fabrika modeli, insan kaynağı ise Max Weber’in idealleştirdiği rasyonel bürokrasi anlayışı idi. Bauman, katı modernliği ağır kapitalizmle ilişkilendirmektedir.

“Ağır aşamasındaki sermaye, en az işçiler kadar sıkı bir şekilde yere zincirliydi. Günümüzde ise, içinde bir evrak dosyası, cep telefonu ve küçük bir bilgisayardan fazla bir şey olmayan küçük bir el çantası alıp istediği yere seyahat edebilmekte. İstediği yerde durup mola verebiliyor ve işi bittikten sonra da hiçbir yerde kalması gerekmiyor.”72

Sermayenin zincirlerinden kurtularak özgürlüğe kavuştuğu bu akışkanlık çağında, işçi sınıfı, aynı özgürlüğe sahip değildir. Onlar için, hareket kısıtı, eskisi gibi devam etmektedir.

İşçi sınıfı için yapılacak olan, emeğini satacak kesin ve sağlam bir mekân aramaktır. Akışkan

70 Zygmunt Bauman, Akışkan Modernite, çev. Sinan Okan Çavuş, Can Yayınları, İstanbul, 2017, s.14.

71 Z. Bauman, a.g.e. s.54.

72 Z. Bauman, a.g.e., 2017, s.98.

37

modernlik dönemi, fabrikaların belli bir mekâna sabitlenmediği bir anlamda havada uçmaya başladığı dönemdir. Akışkan modern dönemin insanları, bu durumu, çeşitli krizlerle anlamaya başlayacaklardır.

“Ağır kapitalizm gemisinin yolcuları, kaptan köşküne çıkma ayrıcalığı ve yetkisi olan seçkin mürettebatın gemiyi de idare edip hedefine ulaştırabileceğine (her zaman haklı olmasalar da) inanıyorlardı. Yolcular böylece bütün dikkatlerini, geminin her yanında asılı ve kalın harflerle yazılı yönerge ve kuralları öğrenmeye ve onları uygulamaya verebiliyorlardı. Şikâyet etseler (hatta bazen isyan çıkarsalar) de bu, gemiyi limana yeterince hızlı ulaştırmayan ya da yolcuların rahatıyla hiç ilgilenmeyen kaptana karşı oluyordu. Diğer yandan “hafif kapitalizm” uçağının yolcuları, pilot kabininde kimsenin olmadığını ve üzerinde “otomatik pilot” yazan esrarengiz kara kutudan uçağın nereye uçtuğu, nereye ineceği, hangi havaalanına inileceğine kimin karar verdiği ve yere sağ salim inmek için yolcuların yapabileceği herhangi bir şey olup olmadığıyla ilgili bir şeyler öğrenmenin imkânsız olduğunu dehşetle fark ediyorlar.”73

Kutsal olanın dünyevileştiği, geleneksel olanın tasfiye edildiği, insanların varoluş çevrelerinden koparılarak kentlere yeni bir kimlik içinde savrulduğu bu dönemi özetleyen sözcükler de akışkanlık ve buharlaşma olabilirdi. Değişime direnç gösteren her şeyin, belli bir katılık içerdiği, buna karşın, değişimin akışkanlığının katılığı erittiği ve buharlaştığı şeklindeki bir tasvir, modernliğin ruhunu ifade etmede başarılıdır.

Bauman, söz konusu akışkanlık metaforunu bir adım daha ileri taşımıştır.

Manifestodaki katı olan her şeyin buharlaştığı bir dünyanın, yeni bir akışkanlığı barındırdığını iddia etmiştir. Manifestoda tasvir edilen dünyanın ve bu dünyayı var eden eski güçlerin oluşturduğu ilişkilerin katılığına karşın, burjuvazi, sosyal ve siyasal dönüşümün akışkanlığına

73 Z. Bauman, a.g.e., 2017, s.99.

38

önderlik etmiştir. Yaratılmak istenen yeni dünyada amaçlanan, yeni ve daha gelişmiş katılara uygun bir dünyadır. Bauman’a göre, modernliğin bu aşaması çoktan aşılmıştır. Bauman, eski yöntemlerin işe yaramadığı, bizlere miras kalan değerlerin ve yaşama formlarının işlevsizleştiği bu yeni dönemi, akışkan modernlik olarak nitelendirir.

Mevcut katı form ve düzenlerden hangisinin eritilip tedavülden kaldırılacağının bilinmediği bu dönemde, katı olan her şey buharlaşıp tarih olmaktadır. Ancak, bu dönemde, sorun, başka bir boyuta taşınmıştır. Çünkü artık ne yapmalı veya nasıl yapmalı sorularının yanına kim yapacak sorusu eklenmiştir. Bir şeyler icra etme gücü olarak iktidarın, bir öngörme yeteneği olarak siyasetten kopuşunun yaşandığı bu dönemde her alanda bir kafa karışıklığı yaşanmaktadır.

“İçinde bulunduğumuz kötü durumun ‘akışkanlığının’ başlıca nedeni, kısaca ‘liberalleşme’ denen, iktidarın (yani yapabilme erkinin) politikadan (yani nelerin yapılması gerektiğine karar verme yetisi) ayrıldığı, bunun sonucu olarak eyleyicinin ortada olmadığı veya zayıf kaldığı ya da başka bir deyişle hedef için gerekli eldeki araçların yetersiz olduğu durumdur.”74

Bauman’ın sözleriyle ifade etmek gerekirse, akışkan modernlikte, iktidar ve siyaset uzun süredir yaşadıkları şiddetli geçimsizliğe son vererek boşanmışlardır ve aynı evde oturmamaktadırlar. Modernlikte yükselen yeni üretim güçleri, eski dönemi miadı dolmuş unsurlar olarak görüyordu. Yeni dönemin koşullarına ayak uyduramayan yapıların yerini yeni yapıların alması şarttı. Modernlik öncesi katıların bir an önce buharlaştırılmasının nedeni zamana dayanıklı, kalıcı ve kesin katılıklara duyulan ihtiyaçtı.

“Modernite, isimlerin ve şeylerin, sözcüklerin ve anlamların mükemmel ve birebir uyumuna; boş noktaların ve durumların

74 Z. Bauman, a.g.e., 2017, s.18.

39

olmadığı öğrenimle aşırı yüklenmiş bir kurallar setine; her fenomenin bir dosyasının olduğu, ancak her biri için birden çok dosyanın olmadığı bir sınıflandırma bilimine; eylemin her parçası için bir failin olduğu, ancak her bir eylem için birden çok failin olmadığı bir görev bölümüne; özetle her durum için belirsiz olmayan bir reçetenin olduğu ve bir reçetesi olmayan hiçbir durumun olmadığı bir dünyaya uygundu.”75

Bauman’a göre, modernlik, kendinden önceki evrede içiçe geçmiş, örtüşmüş ve uyumlu bir şekilde var olan zaman ve mekân birlikteliğine yönelik bir itirazla ortaya çıkmıştır. Zaman ile mekân yaşam pratiğinden ayrılmış ve artık tek başlarına birer eylem alanı haline gelmiştir. Zamanın tarihselliği modernlik ile başlamıştır. Zaman ile mekânın mücadelesi ile başlayan modern zamanlarda mekân ağır, katı ve hantal olanı temsil ederken zaman aktif ve dinamik tarafı temsil etmekteydi.76

Böyle bir felsefi arka planda modern iktidarın kurumsallaşmasını açıklamak zor değildir. İktidarı kuran ve uygulayanlar, sahip oldukları hareket kolaylıkları sayesinde zamanı örgütlemekteydiler. Modern iktidarın üzerinde uygulandığı kesimler için aslolan bulundukları mekâna hapsolmalarıydı. İktidarın en tepesinde bulunanlar aynı zamanda hıza ve dolayısıyla ulaşım araçlarına erişimi en kolay olanlardı.77

“Çocukken (yani başka bir zamanda ve başka bir mekândayken) şu soruyu sıklıkla duyardınız: “Buradan oraya gitmek ne kadar sürer?” Cevap ise, “Eğer hızlı yürürsen, aşağı yukarı bir saat”, olurdu. Çocukluğumdan çok daha eski zamanlarda bu cevap, kanımca, şöyle olurdu: “Eğer şimdi yola çıkarsan, öğlene orada olursun,” ya da “Gün batmadan orada olmak istiyorsan, hemen yola çıksan iyi olur.” Günümüzde de benzer cevaplar duyabilirsiniz. Fakat

75 Zygmunt Bauman, Bireyselleşmiş Toplum, çev. Yavuz Alogan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2011, s.86.

76 Z. Bauman, a.g.e. 2017, s.33.

77 Z. Bauman, a.g.e., s.34.

40

öncesinde, “Araban var mı, yoksa yürüyerek mi gideceksin?” gibi daha ayrıntılı bilgi isteyen bir soru olacaktır.”78

Akışkan modernlik, aynı zamanda zaman ve mekân evliliğinin bittiği bir dönemdir.

Modern toplumun işleyiş ve varlığının köklü bir şekilde sorgulandığı bu dönem, çok uzun mesafelerin çok kısa sürelerde aşıldığı ve böyle bir durumun normalleştiği bir dönemdir.

Toparlamak gerekirse, Bauman, akışkan modernlik kavramsallaştırmasıyla, modernliğin kendi içinde birçok aşamaya ayrılabileceğini ve katı modernliğin yerini akışkan modernliğe bıraktığını ifade etmek istemiştir. Bu dönem, modernlikten ayrı bir dönem değildir. Artık, eritilecek katılıklar kalmamıştır çünkü her şey akışkan hale gelmiştir.

Toplumsal hayatın her bir aşaması, bireyler arası ilişkiler, aşklar, duygular vs. her şey akışkan haldedir.

Modernliğin sonuna gelindiği veya bittiği tezlerine karşı, yaşanan sürecin modernlik içinde bir aşama olduğunu ve dolayısıyla içinde bulunduğumuz çağın, modernlik içinde anlaşılabileceğini ve modernlikten bir kopuşun söz konusu olmadığını göstermesi bakımından Bauman’ın görüşleri önemlidir. Öte yandan, Oğuz Atay’ın eserlerini modernlik bağlamında değerlendirmemize daha fazla imkân tanıdığı için modernliğe ilişkin böylesi bir yaklaşımın elverişli araçlar sağladığını ifade etmek gerekir.