• Sonuç bulunamadı

Aile, Bir Üyesinin Bağımlı Olduğunu Öğrendiğinde Ne Yapmalıdır? 49

2.5. UYUŞTURUCU MADDE BAĞIMLILIĞI, SEBEPLERİ VE ETKİLERİ

2.5.5. Uyuşturucu Madde Bağımlılığının Aile Yaşamı Üzerindeki Etkileri

2.5.5.5. Aile, Bir Üyesinin Bağımlı Olduğunu Öğrendiğinde Ne Yapmalıdır? 49

Genellikle aileler çocuklarının madde kullandığını öğrendikleri zaman büyük bir duygusal yıkım yaşamaktadırlar. Bu yıkımın ardında birçok etken rol oynamaktadır.

Çocuklarından büyük beklentileri olan, çocukları için iyi bir gelecek düşleyen anne baba, bir anda ciddi bir hayal kırıklığı yaşamaya başlar. Bütün düşleri, umutları, planları yok olmuştur. Çocuğu kendisine ve anne babasına bunu nasıl yapmaktadır? “Hadi kendini düşünmedin, anne babanı da mi düşünmedin?” gibi düşünce ve duygular yaşanır. Bilmedikleri bir sorunun içine düşmüşlerdir.

Bu hayal kırıklığını yaşamayı ertelemek için farkında olmadan birçok ipucunu görmezden gelmekte ve genellikle kullanım ileri boyutlara vardığında çocuklarında madde kullanımı olduğunu anlamaktadırlar.

Daha sonra çevre baskısını düşünmeye başlarlar. Çevredeki diğer insanlar, arkadaşlar, yakınlar ne düşünecektir? Onlara bu durumu nasıl anlatacaktır? Aynı

zamanda anne baba kendini de suçlamaya başlar. Bu duygu giderek bir öfkeye dönüşür.

Kendine ve çocuğuna duyduğu öfke, gösterilen ilk tepkidir (Ögel, 1997:97). Yapılan çalışmalarda ailenin duyduğu ilk tepkilerden birinin kızgınlık olduğu gösterilmiştir (Tuncer ve arkadaşları, 1988).

Kimi zaman anne ve babalar durumu kabul etmek istemeyebilir. Bunu bir sorun olarak algılamayabilir. Onun bir bağımlı olduğunu ya da olabileceğini düşünmez, ona konduramazlar. Söz konusu durumu bir anlamda inkar ederler (Ögel, 1997:98).

Aile üyelerinin, aile içinde bir bağımlının olduğunu fark ettikleri dönemde yoğun bir suçluluk duygusuna kapıldıkları bildirilmiştir. Suçluluk duygusu ile birlikte bir utanç duygusu da hakim olmaktadır. Suçluluk duygusu ve utanç ailenin sosyal izolasyonuna yol açmaktadır. “Hepimiz bir çaresizlik ve suçluluk duygusu içindeydik.

Bu durumu neden önleyememiştik?” Bu cümle bir aileden alınmıştır ve ailenin çocuğun madde bağımlısı olduğunu öğrendiği dönem için oldukça tipik bir örnektir. Birçok aile bu düşünceyi yıllar boyu taşımaktadır.

Ailede bir üyenin madde bağımlısı olduğu anlaşıldığında, aile tarafından bazı kararlar alınmaktadır. Bunlar:

Birinci karar: Çevrede hiç kimse neler olduğunu bilmemeli. Aile ve ev dışındaki hiç kimse ile görüşülmemeli. Aile dışında bu durumun öğrenilmesine engel olunmalı.

Bu trajik durum ailenin yakınlarından, komşulardan, okuldan nasıl saklanabilir?

Acaba bu durumu başka kimler bilebilir? Aileyi ve çocuğu korumanın en iyi yolu bu utanç veren sorunun başkaları tarafından duyulmasını engellemektir.

İkinci karar: Bu sorunun üstesinden gelmemiz için kısa bir zamana ihtiyacımız var. Çocuğumuz kısa bir zaman içinde bizim güçlü desteğimiz ile bağımlılıktan kurtulacak ve normal yaşama geri dönecektir. Aile üyeleri birbirlerini ve bağımlı üyeyi destekleyecek ve başarılı olunacaktır. Ancak bu ütopik karar ve düşüncelerin gerçekleşemediği bir süre sonra öğrenilir. Böylece sorun giderek daha büyür, önemli paralar harcanır, fiziksel ve ruhsal birçok yük gelişir. İşte bu dönem genellikle ailenin tedavi için başvurduğu dönemdir. Aslında birçok şey için geç kalınmıştır.

Aile bağımlı bireyi tedavi ettirmek istemektedir. Tedaviye çok sıcak bakmakta ve büyük beklentiler ile hazırlanmaktadır. Ancak bu beklentilerin ne oranda gerçekçi olduğu da tartışmalıdır. Ayrıca yapılan çalışmalarda, ailelerin önemli bir kısmının çocuğunun uyuşturucu madde kullanımından habersiz olduğu saptanmıştır . Bu oran

%14 gibi azımsanamayacak bir oranı yansıtmaktadır (Tuncer ve arkadaşları, 1988). Bu durum klinik gözlemlere de uygundur. Genelde aileler bu konuyu aile içinde konuşmaktan ve tartışmaktan kaçınmakta ve daha çok yadsıma eğilimi taşımaktadırlar.

2.5.5.6. Ailenin Tedavideki Yeri

Ailenin bağımlı tedavisindeki en önemli rolü, bağımlı kişinin ‘temiz’ kalma süresinde oynadığı roldür. Bunun ötesinde ailenin tedaviye katılımı ile madde kullanımında yineleme oranının azaldığı birçok çalışmada gösterilmiştir.

Gerek bağımlının tedavisi sırasında, gerekse tedavi sonrası ailenin gösterdiği destek ve bu desteğin niteliğinin iyileşmenin süresini uzattığı bilinmektedir Öte yandan aile terapileri de tedavide önemli bir yer tutmaktadır. Sorunun bir aile sorunu olduğu düşünülecek olursa, ailenin tümden tedavisi gerçek başarıyı getirecektir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. UYUŞTURUCU MADDE VE GENÇLİK

Üçüncü bölümde uyuşturucu madde kullanımı ve gençlik olguları ele alınmıştır. Bu amaçla, gençlerde uyuşturucu madde kullanımı konusu incelenmiştir.

Madde bağımlılığı ile ilgili yapılan araştırmalar irdelenmiş ve madde bağımlılığına karşı yürütülen mücadeleler incelenmiştir.

3.1. GENÇLERDE UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMI

Uyuşturucu kurbanlarının sayısı her geçen gün çığ gibi artmaktadır. İşin en ürkütücü yanı, salgının yalnızca bir ülkeye veya muayyen bir topluluğa munhasır kalmamasıdır. Dünya çapında bir yayılma gösteren uyuşturucu maddeler, zengin-fakir farkı gözetmeksizin, her ülkeye ve her topluluğa süratle sızmaktadır (Köknel, 1983:240).

Tıp dilinde uyuşturucu madde bağımlılığı “Kişinin tabii veya sentetik yolla elde edilen bir maddeyi iradesi dışında almak zorunda kalışı” veya “kendini psişik ve bazen ilave olarak fizyolojik belirtiler gösteren ve alınan maddeye karşı arzu veya açlık oluşmasından ötürü o maddenin kişi tarafından devamlı ya da periyodik olarak kullanılmasıyla ortaya çıkan durum” olarak tarif edilmektedir (Akınoğlu, 1988:13).

Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) uyuşturucu bağımlılığında bilhassa şu özellikleri tespit etmişti.

· İrade ve mantık ile önlenemeyen uyuşturucu kullanma isteği.

· Uyuşturucu maddenin giderek artan dozda kullanılmasının engellenememesi.

· Kişinin uyuşturucuya fiziki ve ruhi olmak üzere tam bağımlılığı,

· Bağımlının şahsiyetinin tamamen çöküşü, bedenen ve ruhen meydana gelen ve hayatına mal olabilen tahribat (Baştürk, 1997:6).

Gerek ilaç gerekse uyuşturucu bağımlılığının yayılmasındaki etken faktörler Sigara İçmeyenler Derneği tarafından şu şekilde belirtilmektedir:

- Toplum içinde tıbbın ve ilaçların bütün sorunları çözümlediği hakkında geniş ve yaygın bir yanlış inanışın olması ve çoğu zaman bu nedenle sıkıntılardan ve korkulardan kurtulmak ve beğenmediği çevreden geçici bir süre uzaklaşmak için kişilerin ilaç alma eğiliminin doğması,

- Uyuşturucu maddelerin gelip geçici olarak keyif, ferahlık ve mutluluk vermesi.

- Gençlerin, çevrenin ve geleneklerin baskısını kırma, onlardan bağımsız olduğunu gösterme isteği. Bu tür gençler, giyiniş, zevk ve davranış yönünden farklı olan bir alt grup oluşturarak diğer gençler içinde özendirici olmaları.

- Bazı uyuşturucuların yaratıcılık verdiği, öğrenmeyi kolaylaştırdığı hakkındaki yanlış inanış.

- Uyuşturucuların gençler arasında sosyal ilişkiyi kuram aracı olarak kabul edilmesi, ruhi inhibisyondan ve pısırıklıktan kurtulmak için bu tür maddelerin alma isteğinin olması.

- Uyuşturucuların bazı toplumlarda kolaylıkla elde edilmesi (Kongre, 1987:41-42).

Akınoğlu’na göre, uyuşturucu madde alışkanlığının genelde dört özelliğe sahip olduğu görülür:

1. İnsan beynini uyuşturması ve iradeyi dumana uğratması, yeni uyuşturuculuk vasfı.

2. Hangi şart altında olursa olsun uyuşturucu maddeyi veya ilacı kullanmayı sürdürmekte önüne geçilmez. Bir arzu ve ihtiyacın duyulması.

3. Zamanla kullanım miktarının artırılması lüzumu.

4. İlacın tesirine karşı Psikolojik veya Fizyolojik bir ihtiyacın duyulması. Yani bağımlılığın oluşması (Akınoğlu, 1988:1).

Gelişen teknolojiye paralel olarak gittikçe bağımlılık yapıcı uyuşturucu maddelerin adetleri artmaktadır. Bunların her birisinin insana olan etkisi ve bu etkiden ortaya çıkan zararlar bazı farklılıklar göstermiş olmakla beraber, bir genelleştirme yaparak ortalama bir şekilde yapmış oldukları zararları şöyle sıralayabiliriz:

1. Müptelanın yanlış olarak alacağı miktarı hesaplamaması üzerine ölüme, kollaps ve koma ortaya çıkabilir.

2. Kişi birkaç defa uyuşturucuyu aldıktan sonra hemencecik alışkanlık husule gelir. Maddeye karşı gittikçe bağımlılığı (fizyolojik ve psikolojik anlamlarda ve toleransı (aynı etkiyi elde etmek için gittikçe artan miktar) artar. Bu durumda maddeyi elde etmek için müptelanın dünyada feda etmeyeceği hiçbir şey söz konusu değildir.

3. Beyin dokusunun kimyası, fizyolojisi değişmiş olduğu içindir ki, ruhsal elementlerin, fonksiyonların teker teker her birisi normal dışı bir şekilde çalışmaya başlarlar. Böylece algılama, zeka, bellek, düşünce, muhakeme, bilinç, irade, içgörü, duygulanım, kişilik, konuşma, otokritik tutum, davranış bozuklukları, çarpıklıkları, kusurları ortaya çıkar ve müptela kişi bunlarla, düşük bir düzeyden ait olduğu toplum içerisinde yaşamını sürdürüp, uyumunu (adaptasyonunu) sağlamaya çalışır. Sonuç itibariyle, dejenere olur, bunar gider. Amacını yitirip, rollerini kaybeder. Suç işlemeye karşı büyük bir eğilim göstermeye başlar (Kongre, 1987:21.)

Uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin türüne göre etkileri ve bağımlılık yaratan miktarı farklı olmakla birlikte bu tür maddelerin hepsi de doğrudan bağımlılık sağlar ve doğrudan doğruya kişinin bilinç alanını etkiler. Bilinç üzerine etkileri sıra ile şöyledir:

- Bilinç Alanının Daralması: Düşüncelerin bağlanmasında güçlük, dikkat yöneltilmesinde yetersizlik.

- Bilinç Alanındaki Şaşkınlık: Kişi sis perdesi varmış gibi dış dünyadan ayrılır.

- Bilinç Alanının Bulutlanması: Bilincin açıklığı kaybolmuştur. Kişi şaşkın,

- Bilinç Bulanıklığı: Kişinin kendisi ve çevresi ile ilgili uyumu bozulmuştur.

Durgun ve donuk olabildikleri gibi taşkınlıkta gösterebilir.

- Alacakaranlık Durumu: Rüyayı andıran bilinç bulanıklığıdır.

- Koma Öncesi: Bilinç kaybının başladığı dönemdir. Hasta en çok şiddetli bedensel uyarılara cevap verir.

- Koma: Uyarılara cevap alınmaz. Gözler birbirinden ayrı olarak istem dışı hareket edebilir.

- Ölüm: Gözbebeklerin küçülüp, iğne başı gibi olması geri dönülemez duruma gelindiğini gösterir. Sonuç ölümdür (Kongre, 1987:102-103).