• Sonuç bulunamadı

2.1.4. Yer ve İnsan Etkileşimine İlişkin Temel Kavramlar

2.1.4.3. Yer Aidiyeti ve Topluluğa Bağlılık

Yer aidiyeti, bireyler veya grupların zaman içerisinde sosyal ve fiziksel çevre ile arasında oluşan; davranışsal, duygusal ve bilişsel bağlardan geliştirilen olumlu tecrübeli deneyimleri içermektedir. Bu deneyimler kimi zaman bilinçsiz bir şekilde oluşmaktadır (Brown ve Perkins, 1992: 284). İnsanlar ve mekanlar arasındaki duygusal ilişkiyi açıklamaya çalışan birçok çalışma, genellikle, yer kimliği ve yer bağlılığı bileşenlerinden oluşan iki boyutlu yer aidiyeti yapısını kullanılsa da, yer aidiyetinin duygusal bağlılığı ölçen, her iki bileşenden farklı bir kavram olduğu ifade edilmektedir (Jorgensen ve Stedman, 2001; Brocato, 2006). Kısaca yer aidiyeti, bireylerin bir çevreye yönelik duygusal anlamda hissettikleri bağlılığı vurgulamaktadır. Tuan (2008) duyguların fiziksel dünyada elde edilen insan deneyimleri ili ilgili olduğunu ve kişisel deneyim ve sosyal etkileşimin bireyi bir

32

yere ait hissettiren temel unsurlar olduğunu belirtmektedir. Moore ve Grafe (1994), bir bireyin daha önce ziyaret etmediği bir yere kendini ait hissetmesinin mümkün olabileceğini, fakat bireylerin bir yere duygusal anlamda ait hissetmelerinin genellikle ziyaretlerinden sonra gelişmeye başladığını belirtmektedirler.

Scannell ve Gifford (2010), yer aidiyetinin üçlü bir yapısı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Buna göre yer aidiyeti bireysel, psikolojik ve mekan olmak üzere üç boyuttan oluşmaktadır. Bireysel boyut, kişisel veya toplu olarak belirlenmiş, deneyimlere ve önemli anılara dayanan yerin anlamlarına vurgu yapar. Bununla birlikte kültürün, tarihin ve dini inanışların, toplumun üyelerini, paylaşılan tarihsel deneyimler, değerler ve semboller aracılığıyla yere bağladığından bahseder. Psikolojik boyut ise, aidiyetin duygusal, bilişsel ve davranışsal bileşenlerini içermektedir. Aidiyetin nasıl oluştuğu, bilişsel ve davranışsal belirtilerinin neler olduğu gibi sorulara cevap aranmaktadır. Bu boyuta benzer bir şekilde, yer aidiyetinin üçlü psikolojik yapısı (duygusal, bilişsel ve davranışsal) Jorgensen ve Stedman (2001) tarafından yer hissi (sense of place) olarak adlandırılmıştır. Scannell ve Gifford (2010)’e göre yer aidiyetinin en önemli ve son boyutu, mekan, yani yerin kendisidir. Bu boyut farklı coğrafi düzeylerde incelenmiş ve genellikle sosyal ve fiziksel yer aidiyeti olmak üzere iki farklı seviyeye ayrılmıştır. Mekan boyutu; mekansal seviye (ev, mahalle, şehir), özgüllük, sosyal ve fiziksel öğelerin önemi gibi yer aidiyetinin özelliklerini vurgular. Scannell ve Gifford (2010)’un yukarıda açıklanan üçlü modeline göre yer aidiyeti, bir birey veya grup ile yer arasındaki; mekansal seviye, özgüllük derecesi ve yerin sosyal veya fiziksel özellikleri bakımından değişebilen, duygusal, bilişsel ve davranışsal birtakım psikolojik süreçlerle ortaya çıkan bağdır.

Yer aidiyeti insan çevre bağının farklı yönlerini ve bir yere ilişkin duygu, bilgi, inanç ile o yerle ilgili davranış ve eylemlerin karşılıklı etkileşimini içeren çok yönlü ve karmaşık bir olgudur (Rollero ve De Piccoli, 2010: 198). Yer aidiyeti bireylerin, kendilerini rahat ve güvende hissettikleri belirli çevrelerle kurdukları duygusal bağlar olarak tanımlanmaktadır (Hidalgo ve Hernandez, 2001). Öyle ki, bireyler bir parçası olmaktan memnuniyet duydukları yerler ile duygusal bağlar kurarlar. Çünkü bu yerler kontrole izin verir ve mahremiyet, güvenlik ve huzur için imkan sağlarlar (Altman ve Low, 1992).

33

Altman ve Low (1992) yer aidiyetinin; yer sevgisi (Tuan, 1974), yer kimliği (Proshansky vd. 1983), yer hissi (Jorgensen ve Stedman, 2001), köklülük (Chawla, 1992), topluluk duygusu ve kimliği (Hummon, 1992) gibi çeşitli benzer fikirleri içerdiğinden bahseder. Bununla birlikte yer aidiyeti ile ilgili birtakım varsayımlar ortaya koyar. Buna göre yer aidiyeti, birbiriyle ilişkili ve ayrılmaz yönlerden oluşan bütünleştirici bir kavramdır. Yer aidiyetinin kökenleri farklı ve karmaşıktır. Son olarak yer aidiyeti, bireyin veya grubun kültürel öz tanımlamasına ve toplulukla bütünleşmesine katkı sağlar.

Bazı araştırmacılar yer aidiyetinin oluşması ve sürdürülmesi ile ilgili olarak, doğrudan veya dolaylı, dört sürecin etkili olduğundan bahseder. Bunlar; biyolojik, çevresel, psikolojik ve sosyokültürel süreçlerdir. Riley (1992), biyolojik süreç olarak adlandırdığı ilk süreçte, insan türlerinin, birey ve yer arasında ekolojik bir uyum sağlayan belirli ortamlara evrimsel ve fizyolojik adaptasyonlarından bahseder. Bu süreç birey tarafından bilinçli bir şekilde deneyim edilmese de, temel bir insan-yer bağlantısıdır. Çevresel süreçte ise, doğal çevrenin coğrafi özelliklerinin kişilerin toplumsal davranışlarını, gelenek ve göreneklerini, inançlarını, toplumun ekonomik ve politik yapısını etkilediğini savunan çevresel determinizm ile mekanı, üzerinde yaşayan toplulukların ekonomik, sosyal, ideolojik ve teknolojik karakterinden oluşan yaşam tarzlarının şekillendirdiğini iddia eden kültürel ekoloji kavramlarına göndermelerde bulunulur. Psikolojik süreç, yer aidiyetinin oluşmasında önemli bir rol oynar. Bu süreç çocukluk dönemindeki yere ilişkin psikolojik deneyimlerle başlamaktadır (Chawla, 1992). Yere ilişkin psikolojik süreç bireyin erişkin döneminde devam etmekte ve bunula birlikte insanların hayatının herhangi bir aşamasında yer ile etkileşimi sonucu yaşadığı önemli olaylar da yer aidiyetinin oluşmasında etkili olmaktadır (Brown ve Perkins, 1992). Son süreçte ise, sosyokültürel kökenlere ve yerin sosyal dinamiklerine vurgu yapılmaktadır. Örneğin, sosyal normların ve ideolojilerin bireylerin evlerine bağlılıklarına ve diğer mekanlarla olan ilişkilerine nasıl yön verdiği ele alınmaktadır. Bununla birlikte kültürel ve toplumsal anlamların ve sembollerin bireyin topluluğa ve mahalleye bağlılığı üzerindeki etkisi incelenmektedir (Hummon, 1992).

Topluluğa bağlılık ve yer aidiyeti birbiriyle ilişkili ve benzer kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Kasarda ve Janowitz (1974), topluluğu kendi yaşam döngüsü ve ekolojisi olan, kurumsal ve normatif boyutlara sahip bir sosyal yapı

34

olarak tanımlamaktadır. Bu sosyal yapı; aile hayatına ve toplumsallaşma süreçlerine dayanan karmaşık bir arkadaşlık, dostluk ve akrabalık ağları sistemi ve resmi ve gayri resmi ilişkisel bağlar olarak görülmektedir. Topluluk kavramı, fiziksel çevrenin, sosyal bağların, sembolik anlamların ve kültürel mirasın yer aldığı birtakım iç içe geçmiş olgulara atıfta bulunurken, yer kavramı daha çok fiziksel çevreyi ön plana çıkarır. Topluluk kavramı, fiziksel unsurları, bir coğrafi mekanı anlamlı ve yaşanabilir hale getirmek için diğer olgularla bütünleştirir. Bu açıdan bakıldığında topluluk, yer kavramını bünyesinde barındırmaktadır (Mannarini, Tartaglia, Fedi ve Greganti, 2006).

Topluluğa bağlılık kavramı, bir toplumda yaşayan bireyler arasındaki sosyal ilişkileri esas almaktadır (Brehm, Eisenhauer ve Krannich, 2004). Başka bir ifadeyle bir toplumda yaşayan bireylerin diğer bireylerle olan ilişkilerini ve bireyin topluma sosyal anlamda katılmasını ve toplumla bütünleşmesini ifade etmektedir (McCool ve Martin, 1994). Bireylerin toplumsal ve sosyal iletişimlere girerek yaşadıkları yere olan bağlılığını sağlayan unsurlara gelenekler, aile bağları, ekonomik, sosyal ve politik bağlar örnek verilebilir (Trentelman, 2009). Bununla birlikte bireylerin topluluğa bağlılığı genellikle o toplumda yaşama süresi ve topluluğun bulunduğu coğrafyada doğmuş olmakla yani ortak bir mirasa sahip olmakla da ilişkilendirilmektedir (Um ve Crompton, 1987).

Topluluğa bağlılık üzerine yapılan çalışmalarda bir yere aidiyet, bireylerin, orada yaşayanlara ve yerin onlara sağladığı sosyal etkileşimlere bağlanması anlamına gelmektedir (Woldoff, 2002). Lalli (1992)’de, mekansal bağların büyük ölçüde önem kazandığını, çünkü sosyal bağları sembolize ettiğini belirtmiştir. Dolayısıyla, sosyal bağların bir kısmı, bireylerin yaşadıkları yerlerde etkileşimde bulundukları diğer insanlara bağlanma ve bir kısmı da mekanın temsil ettiği sosyal gruba bağlanmayı içerir. Bu tür bir bağlanma ve yerin bir kişinin sosyal grubunu sembolize ettiğinin kabulü yer kimliği ile yakından ilişkilidir.