• Sonuç bulunamadı

Adetten Kesilmiş Olan Kadının Yaşı Ve İddeti Hakkında Fetvası

2.3. MOLLA FAHREDDİN’İN FETVALARI

2.3.14. Adetten Kesilmiş Olan Kadının Yaşı Ve İddeti Hakkında Fetvası

Molla Fahreddin’in elimizde bulunan mektuplarından biri de, bölgedeki olayları ve âlimler arasındaki ilişkiyi bize aktarmaktadır. Yukarıda fotoğrafını verdiğimiz fetva sayfalarının tümü, sadece sorulan soruları ve cevaplarını içermekteydi. Ancak bu mektup, fıkhî meselenin yanında başka konuları da ihtiva ettiği için, mektubun tümünü değil de mektubun özetini ve sadece fetva ile ilgili bölümün el yazması metnin fotoğrafını vereceğiz. Mektubun özeti şu şekildedir:

Molla Fahreddin, bu mektubu Molla Hasan’ın mektubuna cevaben yazmıştır. Mektuba besmele, salât ve selam ile başlamış, ardından yörede var olan bazı olaylara temas etmiştir. Bu mektupta fıkhî bir meseleye vermiş olduğu fetvayı da yazmıştır.

Bu mektubundan anlaşıldığına göre, Molla Fahreddin, mektubu yazmadan önce kendisine bir dava getirilmiş, O’da bu davayı klasik İslam hukuku kitapları gibi hükme bağlamıştır. Daha sonra yöredeki âlimler bu duruma itiraz etmişlerdir. Molla Fahreddin ise, her zaman gibi vermiş olduğu fetvasını savunmuş, bu itirazlara karşı fetvasının

260

112

doğru olduğunu ispat etmek için, bir mektup yazmış ve bu mektupta kaynak ismini vermiştir.

Söz konusu dava ve Molla Fahreddin’in buna vermiş olduğu fetvası kısaca şu şekildedir: Üç ay yirmi gün önce kocasından boşanan bir kadın, başkasına nikâhlanmak istemiştir. Molla Fahreddin ise, “bu kadın, âyise (hayız görme yaşını bitiren kadın) olduğu için, iddeti üç aydır ve üç aydan sonra kadının evlenmesinde herhangi bir problem olmaz” demiştir. Buna göre adetten kesilmiş olan (âyise) bir kadın, boşandıktan sonra, üç ay yirmi gün beklerse, bu kadının iddeti (boşamadan sonraki bekleme müddeti) bitmiş olur mu? Biz de, yaptığımız araştırmalar sonucu mezheplerin bu konuda ittifak ettiklerini gördük.261

Mektupta geçen ikinci soru ise, “bir kadının âyise (adetten kesilen kadın) olabilmesi için kaç yaşında olması gerekir?” Molla Fahreddin: “Hanefi mezhebinin günümüzde verilen fetvasına göre, adetten kesilme yaşı ellidir. Elli yaşını dolduran ve boşandıktan sonra üç ay bekleyen kadının nikâhı kıyılabilir” demiştir. Daha sonra şahitlerin ve ihtiyaten nikâhı kıyan kişinin, İmam Aʻzam mezhebini taklit etmeleri durumunda eşlerin nikahlarının kıyılabileceğini ifade etmiştir. Bu fetvaya yapılan itirazlar neticesinde, mektuptan da anlaşıldığı üzere, Molla Fahreddin bir mektup daha yazarak (bu mektuba rastlayamadık): “Hanefi mezhebinde adetten kesilme yaşı 55’tir.

261

113

Fetva bu görüşe göre verilebilir. Ancak başka bir görüşe göre ise, adetten kesilme yaşı 50’dir.262

Günümüzde ise, bu görüşe göre fetva verilmektedir” demiştir.

Hanefi mezhebine taklit edilmesinin sebebi şudur: Şafiî mezhebine göre, adetten kesilme yaşı 62’dir. Adetten kesilme yaşının 50 olduğunu söyleyen bir görüş varsa da o görüş “kıle’dir” (zayıftır).263

Bu fetvadan anlaşıldığı gibi Molla Fahreddinde mezhep taassupluğu yoktur. Çünkü kendisi Şafiî olduğu halde, duruma göre maslahata binaen Hanefî mezhebini (bu soruda olduğu gibi) bazen de Malikî mezhebini taklit etmekten çekinmemiştir.264

Öyle ki Molla Fahreddin, “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz”265

hadisini kendisine düstur edinmiştir. Başka bir ifadeyle Molla Fahreddin, fetva verirken kapsamlı düşünerek ortama ve maslahata uygun hangi mezhepte fetva var ise, onu almıştır.

Bu mektupta geçen diğer bir fetva da, kadının: “Ben kocamdan boşandım ve benim iddetim bitmiştir” ifadesi, kabul edilir mi? Sorusuna verdiği cevaptır. Molla Fahreddin’in bu soruya cevabı ise, “kadın, ben kocamdan boşandım ve benim iddetim bitmiştir dese kadın tasdik edilir” olmuştur.

262

Serahsî, el-Mebsût, VI, 27; Şirâzî, el-Mühezzeb fî Fıkhı’l-İmâmi’ş-Şâfiî, III, 121; el-Hattâb er- Ruʻînî, Muhammed b. Muhammaed b. Abdirrahman et-Trablusî el-Mağribî (v. 954/1547), Mevâhibü’l-

Celîl fî Şerhi Muhtasari’l-Halîl, Dârü’l-Fikr, 1999, I, 367; İbn Kudâme, el-Kâfî fî Fıkhi’l-İmam Ahmed, III,

197.

263 Maʻberî, Fethu’l-Muîn bi Şerhi Kurretü’l-Ayn bi Mühimmâti’d-Dîn, s. 525. 264

El-Arnâsî, Fahreddin, el-Kavlü’s-Sedîd fî Beyâni Hükmi’s-Saydi bi’l-Bundukati’l-Muttahazeti

mine’l-Hadîd, s. 10.

265

114

Bu konu el-Mebsut’ta şöyle ifade edilmektedir: “İlk kocasından boşandıktan sonra ikinci kocayla evlenen kadın: “Ben ikinci kocamla evlendim, duhulden sonra boşandım ve iddetim de bitti.” derse, birinci kocası bunu kabul eder.”266

Çünkü kadının bu ifadesi kabul edilir. Malikî’lerin bu konudaki görüşü ise, el-Müdevvene’de şöyle geçmektedir: “Karısını boşayan koca, “ben rucuʻ etmiştim” derse, kadın da “sen rucuʻ ederken benim iddetim bitmişti” derse, duruma bakılır; eğer bu kadın gibi olan kadınların söz konusu müddet içinde iddetleri bitiyorsa, kadın tasdik edilir. Aksi halde kadın tasdik edilmez.267

Şafiî ve Hanbelî’lerin görüşleri Hanefi mezhebinin görüşü gibidir.268

Molla Fahreddin, bu mektubu yazdıktan bir müddet sonra, itirazda bulunan hocalardan biri ile Batman’da buluşmuş ve bu fetvayı neden kabul etmediğini sormuştur. Hoca efendi de: İbn Hacer’in Tuhfe kitabında: “Kadının “ben kocamdan boşandım ve benim iddetim bitmiştir” ifadesi kazı (hâkim) tarafından kabul edilebilir, ama onun velisi kabul edemez” bilgisi geçmektedir. Dolayısıyla bu bilgiye göre yaptığınız nikâh makbul değildir” demiştir. Bunun üzerine Molla Fahreddin, Hoca Efendiye: “Tuhfe kitabında sizin söylediğinizin tam tersi geçmektedir” demiş ve ibareyi ona göstermiştir. Bu fetvada da Molla Fahreddin, yapmış olduğu nakil ile kendisinin haklı olduğunu ortaya koymuştur.

Mektubun tümünü göz önünde bulundurduğumuz da şu sonuçlara varmamız mümkündür: Fıkhî sorular detaylı bir şekilde tahlil edildikten sonra cevaplandırılmıştır.

266 Serahsî, el-Mebsût, X, 180. 267

Malik b. Enes, el-Müdevvene, II, 235. 268

el-Umrânî, Ebu’l-Hasan Yahya b. Ebi’l-Hayr b. Sâlim (558 h), el-Beyan fî Mezhebi’l-İmâm eş-

115

Bunun sebebi de şudur, yöredeki ilim adamları verilmiş olan fetvaları, her zaman araştırır ve o fetvanın doğruluğunu ve yanlışlığını tespit etmeye çalışırlardı. Bu mektuptan da anladığımız kadarıyla Molla Fahreddin’in vermiş olduğu fetvaya itirazlar olmuştur. Neticede Molla Fahreddin, klasik kitaplardan yapmış olduğu nakillerle bu itirazları bertaraf etmiştir.

116

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

El-ARNÂSÎ’NİN AVCILIK HAKKINDAKİ RİSALESİ:

“EL-KAVLÜ’S-SEDÎD FÎ BEYÂNİ HÜKMİ’S-SAYDİ Bİ’L-

BUNDUKATİ’L-MUTTAHAZETİ MİNE’L-HADÎD”

3.1. RİSÂLENİN TERCÜMESİ

Âlemlerin Rabb’i olan Allah’a hamd, Efendimiz Muhammed’e, âline ve ashabına salât ve selâm olsun. Hamd, salât ve selamdan sonra, aslen Arnas’lı olup sonrada Batman’lı olan Seyit Molla Abdullah’ın oğlu Miskin Fahreddin-Allah’ım ikisini de Firdevs cennetine koysun ve nîrân (ateş) azabından muhafaza eylesin- Diyor ki:

Memleketimizde, ateşli silahlarla atılan demir mermilerle avlanmak çoğalınca, halk, bu mermilerle avlanmanın caiz olup olmadığını, bu mermilerle öldürülen av hayvanlarının etlerinin yenilip yenilemeyeceğini sormaya başladı. İmamımız Şafiî’nin mezhebine mensup asrımızın bazı âlimleri, demirden mermilerle avlanmanın caiz olduğunu ve bu mermilerle avlanan hayvanın, boğazlanmadan dahi ölse, etinin helal olduğuna fetvasını vermişlerdir. Bu âlimler, fetvayı Şevkânî’nin,269Menâr sahibinin270

ve Fethu’l-Beyan sahibinin271

görüşlerine göre vermişlerdir.

269

Muhammed b. Ali b. Muhammed b. Abdullah eş-Şevkânî (v. 1173/1750) San’an şehrinin Şevkân kasabasında doğdu. (v. 1250/1834) Sanʻa’da vefat etmiştir. es-Seylü’l-Cerrâr isimli kitabında bu konuyu şu şekilde ifade etmiştir. “Kendisi ile avlanılan aletin keskin olması şart değildir. Bu aletin delici olması yeterlidir.( es-Seylü’l-Cerrâr el-Mütedeffik alâ Hadâiki’l-Ezhâr, s. 709-710.); ed-Dürerü’l-Behiyye isimli kitabında ise, “Yaralayıcı silah ve av hayvanlarıyla avlanan hayvanların eti helaldir” demiştir. (Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed b. Abdullah eş-Şevkânî, ed-Derâri’l-Mudîe Şerhu’d-Düreri’l-

Behiyye, II, 321.)

270

Menâr’ın sahibinden kasıt, Muhammed Reşid Rıza’dır. Muhammed Reşid b. Ali Rıza b. Muhammed Şemseddin b. Muhammed Bahauddin b. Molla Ali el-Hüseynî (v. 1353/1935).

117

Güvenilir bazı insanlar bize: “Bu âlimlerin vermiş olduğu fetvaya göre hareket edip, demir mermi ile avlanan hayvanı boğazlamadan etini yiyenler çoktur.” dediler. Ben de Şafiî mezhebine göre doğru ve hak olanı ortaya çıkarmak ve cezayı gerektiren bu haram fiilden insanları muhafaza etmek için bir risale yazdım. Bu risalenin ismini de

“El-Kavlü’s-Sedîd fî Beyâni Hükmi’s-Saydi bi’l-Bundukati’l-Muttahazeti mine’l- Hadîd” (Yani; demirden mermilerle avlanmanın haram olduğuna dair güzel söz)

koydum. Bu risaleyi, üç fasıl ve bir hatime şeklinde tertip ettim. Birinci Fasıl: Merminin çeşitleri,

İkinci Fasıl: Bu mermilerin çeşitleri hakkında âlimlerin görüşleri,

Üçüncü Fasıl: Şafiî mezhebi âlimlerinin, bu konudaki güvenilir (muʻtemed) hüküm ve fetvaları,

Sonuç bölümü ise, taklit hakkındadır.

Yardım ve muvaffakiyet Allah’tandır. Her şeyi bilen ve her şeye kadir olan O’dur.

Reşit Rıda, el-Menâr dergisinde ateşli silahlarla avlanma konusunu ele alırken, şöyle demiştir:

“Fıkıh âlimleri, bakır mermilerle avlanma hususunda ihtilafa düşmüşlerdir. Bazı alimler bu mermilerle avlanmayı helal, bazıları da haram ve “mevkuze” hükmünde saymıştır. Helal sayanlardan İbn Abidîn bu konuda bir risale yazmış ve bu bakır mermilerle avlanmanın, okla avlanma gibi olduğunu, dolayısıyla bu şekilde avlanan hayvanın etinin helal olduğunu söylemiştir.” Ben de bu görüşün maʻkul ve kuvvetli olduğunu düşünüyorum. (Menâr Dergisi, Sayı 22-8, s. 342-18); Ayrıca, Reşit Rıda, bu düşüncesini

Tefsirü’l-Menâr isimli kitabında da şöyle ifade emiştir: “Râzi, “bakır mermilerle avlanan hayvan, yara alıp

kendisinden kan akmadığı için boğulmuş hayvan hükmündedir demiştir.” Ama biz bakır mermilerle avlanan hayvanın eti helâldir diyoruz. Zira av hayvanıyla avlanan hayvandan kan akmadan ölse bile, eti helaldir.” (Reşid Rıza, Tefsirü’l-Kurʻani’l-Hakîm (Tesirü’l-Menâr), VI, 115.)

271

Fethu’l-Beyânın sahibinden kasıt Muhammed Sıddık Han’dır. Muhammed Sıddık Han b. Hasan b. Ali b. Lütfullah el-Hüseynî el-Buhârî el-Kannücî (v. 1307/1890).

Fethu’l-Beyanın sahibi olan Muhammed Sıddık Han, bu konuyu Maide süresinin 3. Ayetinde geçen “ve’l-Mevkuzetu” kelimesine yaptığı tahlilde ele almıştır. Konu ile alakalı hadisleri zikrettikten sonra “bana göre” deyip şöyle devam etmektedir. “Gerçekten yara alıp ölen hayvan dışında kalan av hayvanlarının boğazlanması gerekir. Aksi halde “mevkuze” hükmündedir. Ve Şevkânî de bu konuyu şöyle ifade etmektedir. 10. yy. dan sonra çıkan demirden mermiler hakkında âlimler konuşmamıştır. Bununla alakalı bana sorulan soruya “Bu mermiler bir taraftan girip diğer taraftan çıkmaktadırlar dolayısıyla bunlarla avlanan hayvandan kan akmakta ve yaralama gerçekleşmektedir. Bu şekilde ölen hayvanın etinden yemek sakıncalı değildir diye cevapladım.” Kısaca son zamanlarda çıkan mermilerle öldürülen hayvanlarda yaralama gerçekleştiği için bu mermilerle avlanan hayvanın eti yenilebilir. Çünkü bunların yaralaması ok, kılıç ve mızrağın yaralamasından daha şiddetlidir. Bu mermilerle öldürülen hayvanın çarpma sonucu öldürüldüğü ve mevkuze hükmünde olduğu da asılsızdır.” demiştir. Muhammed Sıddık Han, konuyu buraya aktaramayacağım kadar tahlil edip sonlandırmıştır. (Bkz. Fethu’l-Beyân fî Makasıdı’l-

118