• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II. BANKACILIK SEKTÖRÜNDE PİYASA DİSİPLİNİ

2.1. Piyasa Disiplini Kaynakları

2.1.2. Kreditörlerin Yaklaşımları

2.1.2.1. ABD Uygulamaları

Sermaye benzeri kredilerin risk göstergesi olarak kullanılması ile ilgili yapılan ampirik çalışmaların geneli ABD finansal piyasalarından alınan veriler doğrultusunda ortaya konulmaktadır. Uygulama için devlet tahvil getirileri, sermaye benzeri kredi fiyatı karşılaştırması ve bilanço verilerinden alınan bankalara özgü risk göstergeleri kullanılmaktadır. ABD finansal piyasalarının, diğer finansal piyasalara göre daha derin ve geniş olması ampirik çalışma sonuçlarının diğer piyasalar için bir gösterge niteliği taşıdığı düşünülmektedir. Ancak çalışma sonuçları değerlendirildiğinde bu görüş ile farklı sonuçlar elde edildiği tespit edilmiştir. Yapılan çalışmalarda sermaye benzeri kredi faizleri ve ABD hazine kâğıtları getirileri arasındaki ilişki test edilmiş olup risk ve beklenen getiri arasında istatistiksel olarak anlamlı sonuç oranının düşük olduğu belirtilmektedir.

Avery ve diğerleri 1988 yılında yaptıkları çalışmada 1983-1984 yılları arasında yüze yakın banka holding şirketlerine ait (bank holding company) tahviller üzerine yaptığı

28

çalışmada, tahvil getirileri ve hazinenin çıkardığı gösterge finansal varlık getirileri karşılaştırmışlardır. Getiri farkına bağlı Opsiyon Fiyatlama Modeli kullanmışlardır. Uzun vadeli banka borçları risk priminin muhasebe verilerine dayalı risk ölçümü ile ilgili olmadığını, sermaye piyasası yoluyla piyasa mekanizmasının arttırılmasına yönelik risk kontrollerinde sermaye benzeri kredilerin etkisinin düşük olduğunu açıklamışlardır.

Gorton ve Santomero (1990) Avery ve diğerlerinin (1988) veri setini kullanarak sigortasız yükümlülükler ve risk arasındaki ilişkinin doğrusal fonksiyon kullanılarak değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşmışlardır. Banka varlık değişimini (asset volatility) yöntemlerine dâhil ederek farklı bir değerleme modeli ortaya koymuşlardır. Yöntemsel olarak daha geliştirilmiş bir çalışma olmasına karşın 1983-1984 yılları arasında sermaye benzeri kredi piyasası ve piyasa disiplini arasında bulunan istatistiki anlamlılık düzeyinin düşük olduğu sonucuna varmışlardır.

Flannary ve Sorescu 1996 yılında yaptıkları çalışmada 1983-1991 yılları arasında 83 bankaya ait 422 tahvil getirilerini kullanarak sermaye benzeri kredi piyasasının analizini yapmışlardır. Araştırmalarında 1983-1984 yılları arasında tahvil fiyatlarında ABD finansal sistemi koruma politikalarının piyasa disiplini etkisini test etmişler ve Avery ve diğerleri ve Gorton ve Santomero ile benzer sonuçlara ulaşmışlardır. 1980 sonu ve 1990 başı arasında düzenleyici otoritelerin politikalarındaki gevşeme sonucunda firmaya özgü risk ve getiri farkına bağlı opsiyonlar arasındaki korelasyonun artığı sonucuna ulaşmışlardır. Bu sonuç devlet garantisinin ve denetiminin daha düşük olması durumunda yatırımcıların banka kredibilitesi hakkında daha detaylı araştırma ile yatırım yaptıklarını, bankaları risk değerlendirmesine göre seçtiklerini ortaya çıkarmaktadır. DeYoung ve diğerlerinin 2001 yılında, 1989-1995 yılları arasındaki veri setini kullanarak yaptıkları araştırma, Flannary ve Sorescu çalışması ile aynı sonuçları vermektedir.

Jagtiani ve diğerleri 2002 yılında, 1992-1997 yılları arasında 19 banka ve 41 banka holding şirketleri ile yaptığı çalışmada sermaye benzeri kredileri analiz etmişlerdir. Buldukları sonuçlar piyasa disiplini hipotezi ile uyumlu olup piyasanın riskli bulduğu şirketlerin sermaye benzeri kredilere daha yüksek risk primi uyguladığını açıklamışlardır. Sürekli sermayesi düşük olan bankaların risk priminin daha yüksek olmasının piyasa tarafından bu finansal kurumların riskli kabul edildiği sonucuna ulaşmışlardır. Elde ettikleri sonuçlar sermaye benzeri kredilerin piyasa disiplinini arttırdığı yönündedir.

29

Morgan ve Stiroh (2001), önceki çalışmalardaki ikincil piyasa analizleri yerine sermaye benzeri kredilerin ihracındaki getiri farklarını analiz etmişlerdir. İkincil piyasanın dar ve sığ olduğu durumlarda piyasanın yeterli, tam ve doğru bilgiyi elde edemeyeceğini ifade etmişlerdir. Ayrıca ihraççı bankanın varlık kompozisyon değerlendirmesinin açıklayıcı gücünün daha yüksek olabileceğini savunmaktadırlar. Çalışma sonuçlarında yatırımcıların banka varlık portföyünü değerlendirerek piyasa disiplinine katkı sağladıklarını belirtmektedirler.

Belkhir 2013 yılında yaptığı 1995-2006 yıllarını kapsayan dönemde sigortalı ticari bankalardan oluşan veri seti ile ilişkili bankaların risk yönetim kararlarında sermaye benzeri kredilerin etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır. İlişkili olmayan bankalarda ahlaki tehlike sorunu ile karşılaşmış olup piyasa disiplini hipotezi ile farklı sonuçlar elde etmiştir.

2009-2011 döneminde ikincil piyasa tahvil işlemlerinin analiz edildiği Balasubramnian ve Cyree (2014) çalışmalarında, finansal kriz sonrasında yatırımcıları riskli davranışlardan, suistimallerden ve finansal kayıplardan korumaya yönelik 2010 yılında kabul edilen Dodd-Frank Yasası’nın piyasa disiplini üzerindeki etkisini araştırmışlardır. Çalışmalarının sonucunda yasanın, piyasa disiplinini olumlu yönde etkilediğini, büyük banka seviyesinde dahi riskli davranışların sermaye benzeri kredi getiri oranlarına göre revize edildiği açıklanmıştır. Buna karşılık, Miller ve diğerleri 2015 yılında yaptıkları çalışmalarında erken uyarı sistemi oluşturabilecek bir tahmin modeli oluşturmuşlardır. Modelde 2006-2012 dönemindeki sermaye benzeri kredileri incelemişlerdir. Piyasa sinyallerine bağlı olarak yapılacak denetimin kuvvetli bir mekanizmaya sahip olamayacağı sonucuna ulaşmışlardır.

Erken uyarı sinyali olarak ikincil piyasalarda işlem gören sistemik önemli ABD banka tahvil getirilerinin kullanılıp kullanılamayacağını araştıran bir başka çalışma ise 2017 yılında yapılan Elyasiani ve Keegan’a aittir. 26 sistemik önemli bankaya ait 8 milyon tahvil ticaretinin incelendiği çalışmada, 2003 ve 2014 yılları arasını, kriz öncesi, kriz ve kriz sonrası dönemeler, ayrı ayrı ele almışlardır. Çalışmalarının amacı tahvil yatırımcılarının belirlenen dönemlerde sistemik önemli bankaların aldığı risklere karşı nasıl tepki verdiğini ortaya koymak olarak belirlemişlerdir. Çalışmalarının sonucunda tahvil sahiplerinin kaldıraç oranı, kârlılık, likidite, kredi ve faiz riskine karşı duyarlı oldukları sonucuna ulaşmışlardır. Özellikle, kriz öncesinde tahvil sahiplerinin verdiği

30

tepkilerden yola çıkarak düzenleyici otoritelerin tahvil getiri beklentisindeki değişimi erken uyarı sinyali olarak algılayıp, gerekli düzenlemeler ışığında olası finansal krizler için önlem alabileceklerini açıklamaktadırlar.

Sermaye benzeri kredilerle ilgili geçmiş veriler kullanılarak yapılan çalışmaların yanı sıra gelecekle ilgili tahmin sonuçları ortaya koyan çalışmalar da bulunmaktadır. Tahvil fiyatlarının gelecekteki nakit akımları varsayımları ile yapılan çalışmalar, risk ölçümleri ve düzenleyici kurum değerlendirmeleri karşılaştırmaları üzerinedir (Evanoff ve Wall, 2001; Jagtiani ve Lemieux, 2001; Krainer ve Lopez, 2003).