• Sonuç bulunamadı

Şuhûd-i Semâvât Vemâ-lehâ (Semâlar ve İçindekiler): 102

3.7. Lemaât-ı Nakşbendiyye’nin Tahlîli: 63

3.7.3. Tasavvuf Kavramları: 75

3.7.4.5. Şuhûd-i Semâvât Vemâ-lehâ (Semâlar ve İçindekiler): 102

Eğer sâlik dünya semasına çıksa ve onu seyretse aklın ve imanın kemâl bulmasına alamettir. Burada sâlikin gayret edip bir diğer makāma yükselmesi gerekir. Eğer sâlik ikinci semâya çıkıp kendini o âlemi seyreder görse ki, orası müdebbirât-ı seb’adan utaridin makamıdır ki, yediler dedikleri yıldızlardır. İkinci mertebeye yükselip, âbitler dairesine girmeye işârettir. Zîrâ ikinci felek âbitlerin ruhlarının makāmıdır. Ve bu makām cezbe mahalli olduğundan sâliki muhabbet yolundan ibâdete düşürür. Zîrâ sa’y muhabbetsiz olmaz. Ve muhabbet dahî sa’ysız bilinmez ve bulunmaz. Mamafih muhabbete nişân teabbüttür. Ve taabbüd dahî muhabbetin makāmıdır.

Eğer sâlik üçüncü semâya çıkıp o âlemi seyretse üçüncü mertebeye yükselmeye ve zahitlerin dairesine girmeye işarettir. Zîrâ üçüncü felek zahitlerin ruhlarının makāmıdır. Ve o âlemde müdebbir zühredir ki, ak yıldız dedikleridir. Sâlikin bu mertebeye ayak basması tecellî-i âsârdır, zuhûru mümkündür. Zîrâ bedenin tahliyesi ve nefsin tezkiyesi hâsıl olmaz. Ancak zühdün, takvânın ve riyâzetin kemâli gerekir. Tâ ki, o makām kendisine mülk olsun387.

Yine Süleyman Şeyhî Efendiye göre rüya tabirine ve rüyanın işaret ettiği hususlara dikkat etmek gerekir. Zira çoğu rüya insanın ruhen yükseldiğine veya alçaldığına işaret eder,

386 A.e., vr. 174b.-175a. 387 A.e., vr. 184a.-184b.

bu işaretlere dikkat ederek manevi ilerlemeye devam etmek gerekir388.

Yine aynı şekilde ona göre, rüyayı ister enfüsî (iç âlem) ve ister âfâkî (dış âlem) olsun sadece erbâbı olan kişilere açmak gerekir. Zira yanlış veya kötü rüya tabiri manayı ifsat eder. Rüya ancak sâlihlerden, âlimlerden, meşâyihten garez sahibi olmayan sadık dostlara anlatılabilir. Bununla birlikte rüya, akrabalarından ve yakınlardan güzel ahlak sahibi olanlara da anlatılabilir. Zira bu tür insanlar iyi niyetli olduklarından rüyayı doğru yorumlamasa bile en azından manayı ifsat etmez.389

Yine bu bağlamda ona göre sâlikin, rüyasını şeyhinden başkasına anlatması caiz değildir. Zira onun hâlinden, şeyhinden başkası anlamaz. Hatta sâlik gördüğü rüyanın neye işaret ettiğini iyi bilirse bunu şeyhine bile söylememesi daha faziletlidir. Ancak bunu şeyhinden gizleme şekliyle değil de harf sûretiyle ve lafız ilbâsında nefis hilesinden korunmak gayasiyle yapmalıdır. Zira müjdeli rüyanın anlatılmasında nefis hilesinden korunmak gayet güçtür390.

Bununla birlikte kişinin manevi gelişiminde sınırsız mertebeler vardır. Gün olur rüyada gördüklerini uyanıkken de görmeye başlar; bundan dolayı sâlik bir mertebeye eriştiğinde orayı mesken edinmemelidir, orayı geçici bir ikamet yeri görüp, seyrine devam etmede uyanık olmalıdır, zira bu mertebeler insan içindir ve her birinde türlü türlü zinetler vardır391.

Süleyman Şeyhî Efendi bu eserinde ya iktibas yaptığı ya da daha detaylı bilgi edinilmesi için bazı önemli kişi ve eserleri zikretmektedir ki onlar arasında Şeyh Muhyiddin İbn Arabî: Füsûsü’l-hikem, Mevlana: Mesnevi, İsmail Hakkı Efendi:

Şerh-i Muhammediyye, Şeyh Mustafa Niyazi: Risâle-i Müstâkîm; Reşâhât Aynu’l- hayât, Gülşen-i Râz Tercümesi, Şerh-i Mesnevî ve Şerh-i Muhammediyye’yi

zikredebiliriz. 388 A.e., vr. 189b. 389 A.e., vr. 190a. 390 A.e., vr. 190b. 391 A.e., vr. 191a.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

LEMAÂT-I NAKŞBENDİYYE’NİN TAVSÎFİ VE GÜNÜMÜZ HARFLERİNE ÇEVİRİSİ

4.1. LEMAÂT-I NAKŞBENDİYYE’NİN TAVSÎFİ:

Çalışmamıza konu aldığımız eser, mensurdur. Pek çok yazma eserde olduğu gibi Lemaât-ı Nakşbendiyye’de paragraf yoktur. Osmanlıca ile yazılan metinde, çok sayıda âyet ve hadise yer verilmiştir. Konu başlıkları kırmızı mürekkeple yazılarak; âyet ve hadisler de kırmızı ile üzeri çizilerek belli edilmiştir. Metinde, uzun cümleler, Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar dikkat çekmektedir. Müellif giriş kısmında bir tasnif yapmıştır. Eserin her bir bölümünün sonunda konuyla ilgili bir şiir bulunmaktadır. Bu şiirler genellikle sade bir dille yazılmış olup, tasavvufla alakalıdır.

Nakşibendî şeyhi olan Süleyman Şeyhî Efendi Lemaât-ı Nakşbendiyye’de, şeyhinin ve ikinci şeyhi durumundaki ağabeyi Çelebi İbrahim’in hikmetli menkıbelerini nakletmiştir. Bununla birlikte tarikata yeni girenlerin ve diğer müritlerin istifade edebilmeleri için önemli, temel tasavvufi ıstılahları izah etmiştir. Ve bununla birlikte seyr u sülûka giren her bir mürîdin, rüya tabiriyle ilgili olarak bilmesi gereken önemli, temel bilgileri işlemiştir.

Eserde ele alınan hemen hemen bütün konuların vahdet-i vücûd açısından değerlendirilmesi ve benzer misallerin verilmesi, Süleyman Şeyhî Efendi’deki İbn Arabî etkisini açıkça ortaya koymaktadır. Eser genel olarak, tasavvufî eserlerde konu edilen meselelerden oluşmuştur. Âyet ve hadislerle açıklanan konular; Reşehât-ı

Ayne’l-hayât, Füsûsü’l-Hikem, Risâle-i Müstâkîm (Şeyh Mustafa Niyazi), Risâle-i Molla İlâhî, Risale-i Şeyhi’l-haremi’l-muhterem (Yusuf İbn Yakub), Şerh-i Muhammediyye (Hakkı İsmail Efendi), Risale-i Yiğitbaşı Ahmet Efendi, Şerh-i Mesnevî, Gülşen-i Râz ve Mirsâdü’l-İbâd (Necmeddin Râzî) gibi önemli eserlerden

yapılan iktibaslarla renklendirilmiştir.

Müellif şeyhinin menkıbelerini, nakşbendiyye silsilesini, tasavvuf ıstılahlarını ve rüya tabirlerini birbiriyle bağlantılı olarak anlatmıştır. Metinde yer yer sorular

sorulmuş ve bu yöntemle okuyucuya öğretici cevaplar verilmiştir. Konu başlıkları altında meseleler, değişik açılardan incelenmiş ve açıklanmıştır.

Lemaât-ı Nakşbendiyye, mukaddime ve üç bâb olarak yazılmıştır. Bâb-ı evvel,

bâb-ı sânî ve bâb-ı sâlis. Bu üç bâb da toplam on beş fasla ayrılmıştır. Müellif, muhtevayı toplu olarak eserin başında vermiştir. Mukaddime bölümünde müellif, eserini yolun başında olan taliplere kolaylık sağlamak amacıyla yazdığını ifade etmiştir392. Bâb-ı evvel’de Süleyman Şeyhî Efendi, “azîzlerimiz” dediği şeyhi Hâce Mustafâ Şâmi (k.s.) Hazretlerinin kimliğini, şahsiyetini, düşüncelerini, kerametlerini, halifelerini ve bazı örnek hallerini ve tavırlarını anlatıyor. Aynı şekilde ikinci şeyhi durumundaki Ağabeyi Hâce Çelebi İbrahim (k.s.) Hazretlerinin tarikata girişini, icazet alışını, keyfiyyet-i hâllerini naklediyor. Süleyman Şeyhî Efendi bu bölümde şeyhini tanıtırken ilgisi dolayısıyla, tarikata girişini ve hilafetini de anlatmıştır. Aynı şekilde Çelebi İbrahim’i anlatırken kendi hayâtı hakkında da dolaylı olarak bilgiler vermiştir.

Müellif, bâb-ı sâni başlığı altmda her sâlik ve mürîdin çok iyi bir şekilde bilmesi gereken temel tasavvufi kavramları etkileyici ve teşvik edici bir üslupla îzâh ediyor. Bu temel kavramları hikmetli bir şekilde tasnif ederek açıklamıştır: 1- Şeriat, tarikat, marifet, hakîkat, 2- İlmelyakîn, aynelyakîn, hakkalyakîn, 3- Murâkabe, teveccüh, râbıta, ilm-i ledün, 4- Havâss-ı aşere ve tabiat-ı beşeriyye, 5- Hazerât-ı hamse ve eflâk-i tis’a, 6- Hadd ü hâl, zülf-i rûy, çeşm-i leb, put, zünnâr, küfr ü îmân, 7-‘İbârât-ı semâniye.

Yine müellif, bâb-ı sâlis başlığı altında seyr ü sülûka giren her bir mürîdin, rüya tabiriyle ilgili olarak bilmesi gereken önemli, temel bilgileri açıklamaktadır. Bu bilgileri de beş guruba ayırarak açıklamıştır: 1. Şuhûd-i cemâdât (Cansız Varlıklar), 2. Şuhûd-i nebâtât (Bitkiler), 3. Şuhûd-i hayvânât (Hayvanlar), 4. Şuhûd-i insân (İnsan) ve 5. Şuhûd-i semâvât vemâ-lehâ (Gök ve içindekiler).

Lemaât-ı Nakşbendiyye’nin müellif nüshasına ulaşamadığımızdan mevcut

nüshalardan, daha önce elimize geçtiği için Ankara nüshasını esas almakla beraber, bu nüshada imlâ ve ifade yanlışlarının çokluğu, buna karşın Kütahya nüshasının daha doğru olması dolayısıyla Kütahya nüshasındaki ifadeleri tercih ettik. Transkripsiyon ettiğimiz metin, eserin Ankara Üniversitesi DTCF Kth. Yazma Eserler Bl. Muzaffer Ozak I’de bulunan 570 numaralı nüshasıdır. Bu eser kapakları kalın kartondan ve

kapakların üzeri ebru, sırtı meşinle kaplanmış; siyah mürekkep kullanılarak nesih yazı ile yazılmıştır. 193 varak 15 satır olan eserde, vr. l91b-193a arasında yazarı belli olmayan, Necâtü’l-Mütehayyirîn isimli bir risale vardır.

Metnin orijinal halinin bozulmaması için üç metin arasındaki farklılıklar dipnotta verildi. Nüshalar orjinallerinin bulunduğu şehirlere göre isimlendirildi. Ankara nüshası “A” ile, Kütahya nüshası “K” ile, İstanbul nüshası “İ” ile gösterildi.

Eseri transkripsiyon ederken, uzun heceler için (^) işaretini kullandık. غ-ق harflerinden sonra gelen harfleri okunuşlarına göre (ā ve ū) gibi üzeri çizili olarak yazdık. Arapça kelimelerde geçen, sakin ء-ع için apostrof (‘) işaretini kullandık. Eserin varak numaralarını köşeli parantez içinde verdik. [7/b] gibi. Âyet ve hadislerin tahrîcini yaptık. Metinde verilmeyen âyet ve hadis meallerini köşeli parantez içinde kendimiz verdik. Şiirleri de metinde geçtiği gibi beyitler halinde verdik.

4.2. LEMAÂT-I NAKŞBENDİYYE’NİN GÜNÜMÜZ HARFLERİNE