• Sonuç bulunamadı

2.1. GELİŞMEKTE OLAN PİYASALARIN YAPISI

2.2.3. Gelişmişlik Düzeyinin Belirlenmesinde Kullanılan Kriterler

2.2.3.5. Kote Şirket Sayısı ve Yeni İhraçlar

Piyasaya kote Ģirket sayısının fazla olmasını, tasarrufların önemli bir bölümünün sermaye piyasaları yoluyla nasıl finanse edildiğinin bir göstergesi olarak yorumlayabiliriz. Buna ek olarak tasarrufların sermaye piyasaları yoluyla fon talep eden kesimlere transferinin geniĢlemesini ve sürekliliğini göstermesi açısından yeni ihraçların büyüklüğü de önemlidir.

Piyasaya kote Ģirket sayısının çokluğu piyasanın geliĢmiĢlik düzeyini göstermesi açısından gösterge olmakla beraber tek baĢına yeterli değildir. Bazı ülkelerde piyasaya kote olmak devlet tarafından teĢvik edilmektedir. Örneğin ĠMKB örneğinde olduğu gibi sermaye artırımında bürokratik engellerin kaldırılması, vergi teĢvikleri sağlanması Ģirketlerin borsaya kote olmasını sağlamakla birlikte iĢlem görme zorunluluğu getirmemektedir (ASLAN, 2001, s. 41).

Ġngiltere

GeliĢmekte Olan Piyasalar ABD

Diğer GeliĢmiĢ Piyasalar Trilyon $

57

Tablo 14-Kote Şirket Sayısında İlk 30 Ülke

Ülke 2000 Ülke 2005

KAYNAK – WORLD BANK, World Development Indicators 2006 http://devdata.worldbank.org/wdi2006/contents/Table5_4.htm

Türkiye, 2000 yılında 315 kote Ģirket olmasına karĢın bu sayı, satınalma ve birleĢmeler ya da borsa kotundan çıkarılma gibi faktörler sonucu 302’ye düĢmüĢ ancak dünya sıralamasında 26. sırada yer almıĢtır. Borsaya kote Ģirket sayısı piyasanın geliĢmiĢliğini anlamak için değerlendirmeye katılan kriterlerden birisidir fakat ortalama Ģirket büyüklüğünün de bu kriterle beraber değerlendirilmesi daha yararlı olacaktır.

58 2.2.3.6. Yoğunlaşma

Piyasa yoğunluğu, piyasa değeri olarak en büyük veya iĢlem hacmi olarak en aktif hisse senetlerinin, toplam piyasa kapitalizasyonu ve iĢlem hacmi içindeki paylarıdır. GeliĢmekte olan piyasaları incelediğimizde, genellikle çok büyük piyasa değerine sahip birkaç Ģirketin, iĢlem hacminin çoğunluğunu oluĢturduğu görülmektedir.

ĠMKB’de 2000 yılı itibariyle IFCG endeksine giren 60 Ģirketin toplam piyasa içerisindeki payı %80,6 iken, bu hisseler toplam iĢlem hacminin %63.4’nü temsil etmektedir. En büyük 10 endeks hissesinin toplam piyasa değeri içindeki payı ise

%51.1 gibi yüksek bir değerdir. Ayrıca en aktif 10 hissenin de toplam iĢlem hacmi içindeki payı %43,3’e ulaĢmaktadır (ASLAN, 2001, s. 44).

2.2.3.7. Dışa Açıklık

Piyasaların geliĢmiĢlik düzeyinin belirlenmesinde bir diğer önemli kriter de, piyasaların dıĢa açıklık derecesi ve kurumsal düzenlemelerin varlığıdır. Bir piyasanın dıĢa açıklık derecesi, yurtdıĢından yerli piyasalara ve yerli piyasalardan da yurtdıĢı piyasalara sermaye akıĢının serbest bir Ģekilde düĢük maliyetlerle ve kolaylıkla gerçekleĢtirilmesidir.

GeliĢmekte olan ülkelerin hala bir çok yapısal sorunu çözememiĢ olmaları ve uygulanan politikalarda tam istikrar sağlayamamaları nedeniyle, uluslararası finansal entegrasyona katılmaları daha zaman alıcı olmaktadır. Uluslararası finansal sistemde etkin bir yer alabilmek için, geliĢmekte olan ülkelerin yapması gereken, öncelikli olarak politik ve ekonomik altyapı sorunlarını çözmek, finansal piyasaların etkin çalıĢmasını sağlamak ve ülkeler arasındaki iĢbirliği çalıĢmalarına katılmaktır (UĞUR, 2001, s. 75).

59 2.2.3.8. Doğrudan Yabancı Yatırımlar

Sermaye piyasaları son 20-30 yılda artan bir ölçüde entegre olmuĢlardır.

Örneğin, 1986-1990 yılları arasında doğrudan yabancı yatırım gelirlerinin yıllık ortalama büyüme oranı %25 iken, 1991 – 95 yılları arasında % 20 ve 1996-99 yılları arasında ise hemen hemen %32 olmuĢtur. Böyle bir bilgi ıĢığında doğal olarak artan sermaye hareketliliğinin sonuçları üzerine bir çok araĢtırma yapılmıĢtır (EGGER, EGGER, FALKINGER, & GROSSMAN, 2005, s. 2).

AĢağıdaki grafik, 1990-2004 yıları arasında geliĢmekte olan ülkelere gelen finansal kaynakları belirtmektedir:

Şekil 4-Gelişmekte Olan Ülkelere Kaynak Akışı (GSMH %)

KAYNAK – WORLD BANK, World Development Indicators 2006, http://devdata.worldbank.org/wdi2006/contents/Section6_1.htm#f2

Görüleceği üzere 1990-2004 yılları arasında geliĢmekte olan ülkelere en fazla kaynak akıĢı doğrudan yabancı yatırımlardan elde edilmiĢtir.

DıĢ finansal piyasalardan elde edilen dıĢsal fon maliyeti bir dizi faktöre bağlıdır. Bunlar arasında, piyasa faiz oranları seviyesi, çeĢitli vergilerin varlığı ve kredi değerliliği en önemli unsurlardan olmakla birlikte, uluslar arası sermaye piyasalarından sağlanan finansmanlarda en büyük kısmı tahviller ile finansman bonoları ve orta vadeli senetler oluĢturmaktadır. Yurt dıĢından tahvil ihracı yoluyla sağlanan finansman, euro-tahvil ve yabancı tahvil ihracıyla gerçekleĢmektedir. Belli

60 baĢlı borçlanma piyasaları ise euro-tahvil piyasaları, ABD sermaye piyasası, Samuray ve Bulldog piyasalarıdır (DELĠCE, 2000, s. 78-79).

GeliĢmekte olan ülkeler arasında doğrudan yabancı yatırım akıĢlarında büyük farklar vardır. 2004 yılında orta gelirli ekonomiler doğrudan yabancı yatırım akıĢlarından %90’dan fazla pay almıĢlardır ve GSMH yüzdesi olarak ölçüldüğünde, bu akımların düĢük gelirli ülke ekonomilerinden 2 kat fazla olduğu görülür.

Doğrudan yabancı yatırımda geliĢmekte olan ülkelerin payı 1995 ve 2004 yılları için Ģu Ģekildedir:

Şekil 5-Doğrudan Yabancı Yatırımda Gelişmekte Olan Ülkeler

KAYNAK – WORLD BANK, World Development Indicators 2006, http://devdata.worldbank.org/wdi2006/contents/6_8_a.htm

Geçen 10 yılda süregelen ekonomik entegrasyon, doğrudan yatırımlarda özellikle geliĢtirilmiĢ yatırım ortamlarına sahip olan geliĢmekte olan ülkelere doğru bir patlama yaĢatmıĢtır. Doğrudan yatırımlar ayrıca artan bir ölçüde yoğunlaĢmıĢtır.

Yukarıdaki grafikten de görüleceği üzere Çin 1995 ve 2004 yıllarında geliĢmekte olan ülkeler arasında en çok doğrudan yabancı yatırım yapılan ülke olmuĢtur. Çin’i 2004 yılında %9 ile Brezilya, %8 ile Meksika,%6 ile Polonya ve Rus Federasyonu,

%4 ile ġili ve %3 ile de Romanya takip etmiĢtir. Doğrudan yatırım alan ilk sekiz ülke

61 1995 yılında doğrudan yatırım akımında %58’lik bir yere sahipken 2004 yılında bu oran %63 olmuĢtur.