• Sonuç bulunamadı

II. AHMET KABAKLI’NIN HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ

2.4. Eserleri

2.4.3. Şiirleri

Ahmet Kabaklı’nın şiirleri sayıca az olmasına rağmen nitelik bakımından edebiyatımızda önemli yer tutmuştur. Mehmet Akif ve Necip Fazıl’ın sanatı hakkında hazırladığı kitaplarda kafiyelerden fikirlerin bediiliğine, heceden ritmin vurgularına kadar şiir sanatında şair kadar şiir sanatına hakim olduğu görülür. Son gününe kadar da divan edebiyatına hakimdi. Nurullah Ataç da yazılarında Ahmet Kabaklı’nın şiirlerine dikkat çekmiş, özellikle “Kadın Sesidir” şiirine vurgu yapmıştır. Şairliği üzerinde durulması gerektiğini belirttiği Ahmet Kabaklı’ya bir mektup yazmış ve çok geçmeden cevabı almıştır. Nurullah Ataç bir yazısında Ahmet Kabaklı ile aralarındaki mektup hususundan şöyle bahsetmiştir:

Güzel bir şiir benim bugün siz okuyacağım şiir, belli ki vergili bir şairin elinden çıkmıştır. Eskilerden değil yenilerden birinin, bir gencin, daha ilk şiirini yazan bir gencin. Ahmet Kabaklı’nın adını belki duymamışsınızdır, ben de duymamıştım. Kendini de görmedim, tanımıyorum, bu şiirini okuduktan sonra kendisine bir mektup yazdım, cevap verdi. Bütün dostluğumuz ahbaplığımız işte bu kadar. Karşılaşsak belki de sevmeyiz birbirimizi. Kendi de söylüyor: Okurmuş benim yazılarımı ama düşüncelerim arasında, kullandığım kelimeler arasında hoşlanmadıkları varmış. Kızıyordur onlara. Kızsın. Onun hatırı için düşüncelerimden, kullandığım kelimelerden, kimini özene özene seçtiğim, kimini de benim uydurduğum tilciklerimden geçecek değilim a! Ahmet Kabaklı ile geçinmeğe niyetim yok. Ama inanın bana, iyi bir şair.” Ataç daha sonra Kabaklı’nın şiirinin kendisine Paul Valery’nin “La Fausse Morte” adlı şiiriyle Nedim’in “La’l-i yar ağzımda amma vapesin olmuş nefes / Âşık-ı bimarı gördüm can alıp can vermede” beyitini hatırlattığını, fakat onlara nazaran daha açık, söyleyeceğini doğrudan söyleyen bir şiir olduğunu belirterek önemli bir meseleye işaret ediyor. Diyor ki: “ Şiirde devrim diyorlar, hürriyet diyorlar. Ahmet Kabaklı’nın şiiri bir şeyi yıkmadan, büyük laflar kullanmadan o hürriyete eriveriyor (Ayvazoğlu, 2001: s. 2).

Kısacası Nurullah Ataç, Ahmet Kabaklı’nın şiirinin kolay yazılmış gibi görünmekle beraber üzerinde çok çalışılmış, çok işlenmiş bütünlüklü bir şiir olduğunu, bu güzellikte şiirlerin az yazıldığını; iyi şairlerin bile ilhama güvenip çok çalışmadıkları için bütünlüğü bulunmayan, bazı mısraları rahatlıkla atılabilecek şiirler yazdıklarını söylemiştir.

Aynı zamanda Nurullah Ataç, Ahmet Kabaklı’nın şiire devam etmesini istediğini ancak gazeteciliğin şairane yönleri yok eden bir meslek olduğunu belirtmiştir.

Ataç’ın, üzerinde durduğu Kadın Sesi şiiri ve Ahmet Kabaklı’ya ait “Yunus’un Gülleri, Eski Kavga, Fatih Söyler ” şiirleri aşağıda verilmiştir.

Kadın Sesi

Şu gelen kadın sesidir…

Aklın donuklaşır serinlikte, İçinde ihtilal olur.

Anan sütü gibidir delilik, Helal olur.

İnce esişine kul olduğumun “Hey gidinin efesi!”

Dolaşı dolaşı hal olduğumun! Adam kahrından ölesi… Şu gelen kadın sesidir…

Bir yetişkin kız olacak, ince etekli, Endam emekli emekli

Gül yanaklar, sarı saçlar, Fistan benekli benekli . Hülasa ballı petekli… Gezin firaklı firaklı Şu gelen kadın sesidir… Uy anam kadın sesidir! Dayan Allah’ını seversen.

Sanki şeytan dürtmesidir, Şu gelen kadın sesidir

Yunus’un Gülleri

Bütün düşüncem başk- olup Yedi zemin yarılanda

Yedi felekler aşk- olup Münafıklar yorulanda Hayalde canan yelende Can sohbeti kurulanda Hal dilinden, gül dalından Taksirimiz sorulanda Sarmâşık kavak dalına Canan diye sarılanda

Yetmiş bin bahar reng-olup Bir çiçeğe karılanda

Bir gönle on bin yara Acıtman vurulanda Şol kainat secd-eyleyüp Can Çalap’a verilende Bu mesel içre halimiz Bir yüceden görülende Denir erenler katında Açar gülleri Yunus’un

Eski Kavga (İncir Ağacı)

Ben kurumuş incir ağacı

Koyu koyu yeşerirdim bir zaman… Baharlarda yer altından, semadan, Renk ile bal devşirirdim bir zaman Çalım satma komşum incir ağacı… Gölgem vardı, senin yaprağın ermez, Neş’em vardı, senin rü’yana girmez, Sevdam vardı komşum, kelama gelmez… İyi dinle komşum incir ağacı:

Geçen yıllar, Nisan yeli esende, İnsan oğlu aşk derdine düşende, Benim gölgem has bahçeye dönerdi Nasıl mı ya… Komşum incir ağacı Nasıl mı ya… Sen sevişme gördün mü? Ak giyimli, boylu poslu bir güzel Yiğidin dizinde yatar, gördün mü? Kurumuş gitmişsem ne beğenmezsin! Yaşamaya pırıl pırıl başlanır… Şah damardan can çekilir, iş biter.

Yoksul komşum… Sen hayatı bilmezsin; Görüp sevdiğimiz bizlere yeter.

Sefa sürdüm, komşum incir ağacı Kumrulara, bülbüllere naz oldum. Süslü yaprak arasında

İri, ballı meyvem ile

Sevdasına el ulaşmaz kız oldum Anladın mı komşum incir ağacı? Senin yaprağın daha çiğ yeşil Küçük gölgen âşıkları gizlemez

Çalım satma, gökçe dostum Senin ömrün benimkine benzemez ( Ocak, 1956 )

Fatih Söyler

Ferman eylerim şan ile Şehitlerim at üstüne!... Ceng-olunsun hengam ile… Şer kırılsın düşmen deyu Ta be zaman sefer olunsun!... Şafaklar rengi kan ile

Allanın seher be seher, Gökyüzünden mavilikler Yüklenin kemer be kemer, İnşa edin iman ile

Söylenesiz insan deyu!... Yurduma bahşeylerim, Yeşik vatanlar süsüdür, Evliyalar görgüsüdür, Türk’e gurur bahşeylerim!... Karanlık çevrem dışıdır, İrfan ilen eğleşiriz… Şairler sofram başıdır, Sohbet ilen bilişiriz… Sevda padişah işidir, Usul ilen sevişiriz…

Zulüm yıkılsın katımdan!... Adaletten gayrı demem… İstanbul’u alır isem,

İslâm demem, gayrı demem, Bir sayarım insan deyu…

Kadılarım hükmeylesun, Zamanlara ihsan deyu… Tanrım kitabının dili,

Gülpembe vatanlar yolu… Görgülü atam töresi,

Beyler büyüsü adalet!... Behey vatanlar güzeli,

Çok denizli İstanbul’um!... Pembe batın, gül şafağın, Yedi tepen baş üstüne!... Sen gibi oynaş üstüne, Ceng olunsun destan ile!... Baka… Yiğitlerim benim!... Sema oldum üstünüze, Göresiz her seher beni… Kubbelendim, denizlendim, Vatan oldum üstünüze, Sevesiz her seher beni!...

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM