• Sonuç bulunamadı

FENNÎ DÎVÂNI’NIN TAHLİLİ

7.1. Cin, Şeytan

“Sûrete bakanlar senin gibi cevheri ne bilir. Melek yaratılışlı birini şeytan ne bilir.”

dediği bir beytinde değerli birini ya da bir şeyi anlama işine herkesin vâkıf olamayacağına dikkat çekmektedir:

Ne bilir śūrete nāžir seni kim nice gevher

Sen melek-meşrebi bu ŧarz ile şeyŧān ne bilir (G.36/3) 7.2. On Sekiz Bin Âlem

Allah’ın nurunun on sekiz bin âlemi ışıklandırmasıyla çakan şimşekler her bir âşığın gönlünün kandile dönmesine neden olur:

Ķıldı nūrundan münevver on sekiz biŋ Ǿālemi

Berķ urur her Ǿāşıķıŋ göŋlünde bir ķandįl olur (G.60/2)

61 7.3. İnâyet

Fennî’nin şiirinde sabır, gönlü hasta âşık için lütûf; Allah’ın günahkâr kulları için ise bir kurtuluş yolu olarak görülmüştür:

ǾĀşıķ-ı dil-ħasteye Ǿavn [u] Ǿināyetdir śabūr

Fażl-ı Ĥaķdan mücrime cāy-ı selāmetdir śabūr (G.51/1) B. Tasavvuf

1. Zikir

Tasavvûfî anlamda “Allah’ı anmak ve hatırlamak; onu unutmamak ve gaflet hâlinde olmamak”83 anlamına gelen zikr, Fennî’nin şiirinde de sıklıkla geçmektedir.

Sevgilinin yüzünü görmek isteyen âşık, Allah’a hâlini sunmak için her daim gönlünden zikri eksik etmemektedir:

Devr eder göŋlümde źikriŋ dāǿimā ǾArż-ı ĥālimdir bu gün śundum saŋa Bil bunu kim Ĥaķ buŋa vermez seħā Ķıl ziyāret ayda bir gel git baŋa

Görsem olmaz mı yüzüŋ gāh gāh seniŋ (Mus. 24/3)

Tāc tesbįĥ [u] Ǿaśā elde tamām Źikr ü fikri dilde tesbįĥ müdām Cüst cū-yı celb-i dünyā śubĥ u şām Kimi zāhid kimi olmuş şeyħ-i nām

Baġlı ammā her bi[ri]niŋ revzeni (Mus. 41/4)

Şair bir başka beyitte ise bir tekkede yapılan zikrin resmini çizmektedir. Sabır ile çekilen “hû”lar şair için şerefli bir ibadet olarak değerlendirilmiş, özellikle de sabır ile ilgisine dikkat çekilmiştir:

Ĥalķa-i źikre girenler śabr ile hū çekdiler

Nükte-i dillerde hem eşref Ǿibādetdir śabūr (G. 51/4)

83 ULUDAĞ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2002, s.393.

62 2. Cezbe

“Tasavvufî anlamda Allah’a koşmak. İlâhi inayetin gereği olarak Cenâb-ı Hakk’ın, kendisine giden yolda ihtiyaç duyulan her şeyi kuluna bahşedip çabası ve çalışması olmaksızın onu kendine çekmesi ve yaklaştırması”84 anlamına gelen cezbe, şairin çektiği ayrılık acısının şiddetini belirtmek için kullanılmıştır. Sevgilinin onun yanından ayrılması ile cezbeye kapılan âşık, sevgilinin sözlerini kaydederek dîvân oluşturduğunu belirtmekte böylece şairlik ilhamını aslında sevgiliden aldığını ilan etmektedir:

N’eylesin ceźbi firāķınla seniŋ āh etmesin

Sözleriŋ ķaldı eŝer ķayd oldu dįvān oldu heb (G.14/5) 3. Şem-i Aşk

Alevî-Bektaşî şairlerinden olan Fennî, aşk mumu gibi yanmaya Bektaşîler’in candan ve gönülden razı olduklarını belirtmektedir.

ŞemǾ-i Ǿaşķa yanmaġa Ǿuryān olur Bektāşiler Cān u dilden vird-i ķurbān olur Bektāşiler (G.49/1) 4. Uşşâk

Fennî’nin şiirinde uşşâk, sevgilinin her şeyini emanet edebileceği, aşk yolunda yanmaktan çekinmeyen ve bu uğurda çektiği acılardan pişmanlık duymayan biri olarak tasvir edilmiştir:

Deymesin ġonca-i ruħsārına hįç ġayrıŋ eli

Gülşen-i ĥüsnünü Ǿuşşāķa emānet edesin (G.126/7)

Ĥālet-i Ǿaşķı ne bilsin śorma zāhid der saŋa

Ki yaķar āteşdir Ǿuşşāķı eser başında gāhį yeldir o (G.129/5)

Ġam degil Ǿuşşāķ içün Ǿaşķıŋ yolunda giydigim Śūretā peşmįnedir aŧlās ķabādır dįdeye (G.136/3) 5. Mürid

İsteklerinin peşinde koşan adeta bunlara şeyhine bağlanmış bir mürit gibi intisab eden gönlün Allah’la arasına giren perdeleri kaldırması mümkün değildir:

Murādına mürįd olma göŋülde ŧutmaġıl perde

Saŋa senden yaķįndir Ĥaķ gözüne baĥr ile yerde (Mus.1/VI/2)

84 ULUDAĞ, Süleyman, a.g.e., s.89.

63 6. Keramet

Fennî, mucizenin de kerametin de Allah kudretinin yansıması olduğu fikrine dayanarak hem yaradılışını hem de “Fennî” mahlasını almasını Allah’ın bir kerameti olarak görmektedir:

O beni düzdü beşer şeklinde insān eyledi

Fennį isim etdi śāĥib-i kerāmetdir baŋa (G.11/7) 7. Mâsivâ

Şair, “Allah’tan başka her şey”85 anlamına gelen mâsivâdan uzak durulması gerektiği öğüdünü vermektedir:

Māsivādan gözünü ŧavķ eyle NiǾmeti fażl ile göŋlüŋ ŧopla Çün bilirsiŋ anı nāžir öyle Dehen açma buna ancaķ söyle Kim ola bunda ġarįbe doķuna

Doķuna sįnesi Allāh oķuna (Mus.4/II)

Kimdir ola dost yolunda kendini ħāk eylemiş Gül gibi dost gülşeninde sįnesin çāk eylemiş Ġıll ġışdan māsivādan göŋlünü pāk eylemiş

"ǾAlleme’l-esmā"86 rumūzın fehm-i idrāk eylemiş Ķalb-i mirǿāt mücellā rūşenā yüz biŋdedir87 (Mus.30/2) 8. Kenz-i Mahfi

Tasavvufa göre, Allah’ın gizli bir sır olması ve bilinmeyi istemesi sonucu kâinatı yarattığı bilinmektedir. Böylelikle gizli sır (kenz-i mahfi), künn emriyle açığa çıkmıştır.

Şairin kenz-i mahfi tamlamasını genellikle “kün” kelimesiyle tenasüp yaparak kullandığı görülmektedir:

Yüz göstere ol kenz-i ħafį yerdekinden

Gör źātı śıfātında Ǿayān hū ile yā hū (G.127/2)

85 ULUDAĞ, Süleyman, a.g.e., s.237.

86 “İsimleri öğretti.” (Bakara, 2/31-32)

87 Dizede bir hece eksiktir.

64

O źātı kenz-i maħfįden begeli giydi kün88 emriŋ Göründü źātı ķapladı o cüziyyāt külliyāt (G.17/3) 9. Üçler, Kırklar, Yediler

Üçler : “Üç büyük veli. Gayb erenlerinden üç ulu ermiş. (...) Üçlerden biri aralıksız ve kesintisiz Hak’tan aldığı feyzi halka akıtır. Üçler bir kutup, iki imamdan oluşur. Kutbun Allah katındaki ismi Abdullah’tır; kutbu’l-aktâp ve gavs-i azam olarak da bilinir. Allah adına mülk ve melekût âlemini idare eder. Kutbun iki veziri vardır; bunlara imamân denir.

Kutbun sağındaki imamın Allah katındaki ismi Abdurrab’dır ve görevi melekût âlemini muhafazadır. Solundakinin ismi Abdülmelik olup mülk âlemini muhafazaya memur edilmiştir. Kutbun yeri ise âlemin merkezidir. Pek çok yöre, türbe, semt ve kasaba ismini üçlerden alır.”89

Beşler : “Cebrail’in kalbi üzere bulunan (ruhani his ve bilgilerini ondan alan) beş ermiş. Ruhların hükümdarı olan Cebrail’in nefesinden ve ilminden feyzinden kapler hayat bulduğu gibi, tarîk ehlinin hükümdarları olan beşlerin nefes ve ilim feyzinden de gönüller hayata kavuşur.”90

Yediler : “Yedi büyük veli, gayb erenlerinden veli ulu ermiş. Her nefeste miraç yapıp Allah’ın huzurundan marifet-ilim tahsil ederler. Yediler, yedi abdal denilen Ricâlü’l-gaybdan ayrıdır. Hz. İbrahim’in kalbi üzere bulunan yediler, onun meşrebi ve mizacı üzere olup halka hep yumuşak muamele eder, kimseye kin beslemezler. Pek çok semt, türbe ve mahalle ismini yedilerden alır.”91

Kırklar : “Ricâlu’l-gayb veya gayb erenlerinden 40 veli.”92

Alevî şairi olan Fennî’nin Dîvân’ı da bu rakamları içermesi açısından zengin bir muhtevaya sahiptir.

Ķırķlar yediler beşler ile üçler Kim pişirip ķoyardı kimler yediler Fāşįlerden gizli sırdır dediler

Görmedim Muĥammed ǾAlįden ġayrı (Kt. 1/3)

88 “Ol.” (Bakara, 2/117)

89 ULUDAĞ, Süleyman, a.g.e., s.367.

90 ULUDAĞ, Süleyman, a.g.e., s.73, 74.

91 ULUDAĞ, Süleyman, a.g.e., s.387.

92 ULUDAĞ, Süleyman, a.g.e., s.216.

65 Üçler yediler cümlesi āzāde gelirler Ķırķlar bile bu gülşene feryāde gelirler Dil mülkünü taŧhįr edip ābāde gelirler Ġayret-keşimizdir bize imdāda gelirler Dil mülküne düşmen ķomayız cān alırız biz

O müjekiŋ Ǿarfın keseriz ķan alırız biz (Mus.11/III) 10. Vahdet

Fennî Dîvânı’nda vahdet genellikle denize teşbih edilerek kesretle tezat şekilde kullanılmıştır. Kesretten kurtulmak vahdete gark olmak şair tarafından öğütlenmiş, uçsuz bucaksız bir umman olarak görülmüştür:

Ne ķaŧre ķaŧreler bunda ġarįķ-i vaĥdet olmuşdur

Bu baĥriŋ mevci taǾdāda gelir mi başdan aşmışdır (G.57/2)

Baĥr-i vaĥdet mevce gelmiş gösterir keŝret yüzüŋ Āşnā olmaz ġarįķ-i baĥr [ü] Ǿummān olmayan (G.125/3) 11. Meclis

Fennî Dîvânı’nda birçok beyitte meclis sahnesi karşımıza çıkmaktadır. Bazen sakinin ve meclisteki dostların mest olduğu bazen de sazın sözün tamamlanıp bağrışmaların yükseldiği meclisler tasvir edilmiştir. Beyitlere tasavvufî açıdan baktığımızda şairin bu tabloyu pîr-i mugân aşkı için ortaya koyduğu açıktır:

Mest olup pįr-i muġān mey-ħānesiŋ görmem lemǾi Sāķi mest hem eylemiş meclisdeki yārānı mest (G.22/3)

Ŧoldu ol meclisde semǾim nuķre-i ķallāş ile

Müşterį tellāl-ı mest hem baġrışırlar ķanı mest (G.22/4)

Sāz söz olmazsa olmaz meclis-i Ǿişret tamām

Ortada çalsın çaġırsıŋ bir rübāb ister göŋül (G.111/2)

Bir başka manzumede şair, irfan meclisine mum olmak isteyenlerden bahsetmiştir.

İlim-irfan yolunda bir mum gibi yanıp ışık tutmak isteyenlerin -ehl-i hüner sahiplerinin- işi zordur. Çünkü sabaha kadar bu uğurda çalışmaları gerekmektedir. Böylelikle şair, Allah’ın ilminin ne kadar değerli olduğunu da vurgulamaktadır:

66

Ey śafā çü Ǿaķla ķalma Ǿaşķ elinden al ħaber İşte tenhā Ǿāşıġıŋ hem-rāhıdır ġamla keder Ķalma ŧaǾna tįr-i Ǿaşķa sįneni eyle siper Ġayb olur ķayd olur sen ĥūra śalma nažar Meclis-i Ǿirfāna bir şeb mūm olan ehl-i hüner

Maĥv eder kendini ammā śubĥ-ı maķśūda erer (Mus.5/I) 12. Sâlik

Bu âlemdeki fitne de mükemmellik de insan nazarında toplanmıştır. Sâlik olan, Allah yolunda ilerleyen kimsenin her şeyden önce kendine bakması gerektiği düşüncesi şair tarafından işlenmiştir.

Ger sālik iseŋ eyle nažar kendine bir kez

Gör fitne bu Ǿālemde seniŋ kendi özündür (G.47/4)

Ķaŧresin žann etme sen de yedi deryā sensin ol

Sālik olmuş fülk-i tende Ħıżr Mūsā sensin ol (G.110/1)

Sâlik kimselerin Kenz Sûresi’ni okuduğunu belirten şair, hurûfîlerin bahsettiği insan yüzünde yedi rakamının bulunduğuna dair inanışa dikkat çekmektedir. Bu inanca göre insan yüzünde “hutût-ı ummiye” (ana hatları) denilen doğuştan yedi hat vardır: iki kaş, dört kirpik ve bir saç. Şair, “Yedi kudretle kaşını kalem gibi tasvîr eylemiş, gördüm.”

mısraıyla bu duruma telmihte bulunmaktadır:

Yüzüŋ devrinde sālikler okurlar sūre-i kenzi

Yedi ķudretle taśvįr eylemiş ķāşıŋ ķalem gördüm (G.115/3) 13. Tevhid

Şeklî bir takım unsurlardan kurtulmadan Allah’ın birliğine erişilmeyeceği düşüncesi Fennî Dîvânı’nda yer almaktadır:

Özüŋ taŧhįr edip ol göŋül tevhįde ermezse Seni ol sāde dile ķılmaz Ǿabā ile ķabāyil (G.8/7)

Hāy hūyundan cihānıŋ eylesin cānā güźer

Mescide tevĥįd içün eźkāra gelsin her śabaĥ (G.28/2)

67

Benzer Belgeler