• Sonuç bulunamadı

2. Nişancızâde’nin Tenkidleri

2.1. Şeyh Bedreddin’i Eleştirmesi

İncelediğimiz fasılda Nişancızâde’nin Şeyh Bedreddin’i doğrudan veya dolaylı olarak eleştirdiği sadece dört örnek bulunduğu tespit edilmiştir.

Örnekler:

1- Şeyh Bedreddin, “Vekaletle İlgili Hükümler” başlığında, ez-Zahîratü’l- Burhâniyye’den bir mesele aktarmıştır. Buna göre: “…Kabza vekil olan kişi ‘Alacağı borçludan aldım ama telef oldu’ veya ‘Sahibine verdim’ derse borçlu borçtan kurtulmuş

54

olur. Ancak vekilin vekalet verenin aldığını ikrar etmesi bunun aksinedir.”190 Nişancızâde de aynı şekilde bu meseleyi kitabında zikretmiştir.191

Akabinde Şeyh Bedreddin, el-Câmiu’l-Kebîr ve Şerhleri’nden: “Satmaya vekil olan kişi, semeni müvekkilinin aldığını ikrar ederse, semeni kendisi almış gibi, müşteri ödeme yükümlülüğünü yerine getirmiş olur.”192 meselesini nakletmiştir. Nişancızâde ise bu

meseleyi el-Îzâh’tan aktarmıştır.193

Şeyh Bedreddin, bu iki meseleyi nakletmesinin ardından ez-Zahîra müellifinden bununla ilgili olarak şunu zikretmiştir: “Bu meseleye kıyasen, alacağın kabzına vekalet meselesinde bunu isteyenin (müvekkilin) kabzını ikrarın da sahih olması gerekir.” Ve sonra “Ben derim ki” diyerek kendi yorumunu şöyle açıklamıştır:

Aralarında şöyle bir fark görülebilir: İlgili konuda açıklandığı gibi haklar kendisine râci olduğu için satışa vekil olan semeni alma konusunda asıl olan kişidir, az önce geçtiği gibi onun semeni kabza vekalet verme hakkı vardır. Bu durumda vermeye hakkı olan bir yetkiyi vermektedir ve sahih olmaktadır. Bunun hilafına olan kabza vekil meselesinde ise onun vekalet verme hakkı yoktur. Bu durumda verme yetkisi olmadığı bir hakkı ikrar etmiş olmaktadır ve bu da geçersizdir. En iyi bilen Allah’tır.194

Nişancızâde, ez-Zahîra müellifinin görüşünü ve bunun üzerine Şeyh Bedreddin’in yorumunu kitabında zikrettikten sonra bu yorumu eksik bulmuş ve şöyle düzeltmiştir: “Bu farkta bir problem vardır. O da şudur ki daha önce geçtiği üzere davalaşmaya vekil olan kişinin kâdının huzurunda vekillikten alınsa bile müvekkili aleyhinde ikrarı kabul edilir. Buna göre, ez-Zahîra’da da geçtiği gibi kabza vekil olanın, müvekkilinin aldığına dair ikrarının da geçerli olması gerekir.” Nişancızâde, bu yorumunun ardından yine

190 Şeyh Bedreddin, Câmi‘u’l-Fusûleyn, s. 364a. 191 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn, s. 238b.

192 Şeyh Bedreddin, Câmi‘u’l-Fusûleyn, s. 364a 193 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn, s. 238b.

55

Câmi‘u’l-Fusûleyn’den naklettiği Fetâvâ’s-Suğrâ’daki bir meselenin bu durumu teyit ettiğini söylemiş ve meseleyi aktararak teyit yönünü belirtmiştir.195

2- Şeyh Bedreddin “İstisnayla İlgili Hükümler” başlığında, Muhît müellifinin el- Fevâid’inden:

… İstisna emirlerde geçerli değildir. Aynı şekilde “Kölemi sat, inşallah!” veya “Karımı boşa, inşallah!” sözlerinde de istisna geçerli değildir ve gereği yapılmaz. Ancak “Karımın durumu senin elindedir” sözünde istisna geçerlidir. Çünkü bu cümle temlik içerir ve istisnalar temlik ifade eden cümlelerde geçerlidir… Buna binaen, hanımına ‘Kendini boşa, inşallah!’ derse istisna değil emir geçerli olur. Ya da yabancıya ‘Hanımımın durumu senin elindedir, inşallah’ derse istisna sahih olur. Çünkü burada temlik vardır.”196

meselesini naklettikten sonra “Ben derim ki” diyerek: “Bunun üzerinde biraz düşünmek gerekir. Zira ‘Hanımımı boşa, inşallah!’ sözünde olduğu gibi bunda da istisna geçersizdir. Ancak hüküm olarak aynı değiller.” yorumunda bulunmuştur.197 Nişancızâde, aynı örneğin ilk kısmını Muhît müellifinin el-Fevâid’inden ve “Buna binaen” diye başlayan kısmı Fusulü’l-İmadi’den aktarmasının akabinde Şeyh Bedreddin’in yorumunu da zikretmiş ve onu eleştirmiştir. Şeyh Bedreddin’in düşüncesini çok uzak ve fâsid bulmuş, geçersiz bir kıyas olduğunu söylemiştir. Çünkü “Hanımımı boşa!” sözünün vekalet vermek olduğunu oysa “Hanımımın durumu senin elindedir” sözünün temlik içerdiğini ve ikisinin aynı hükmü alamayacağını söylemiştir. Buna ek olarak el-Hulâsa sahibinin de bu görüşte olduğunu belirterek yorumuna istidlal getirmiştir.198

3- Şeyh Bedreddin, “Çocuklarla İlgili Hükümler” başlığı altında, Fazlî’nin (ö. 381h) el-Fetâvâ’sından199 şu meseleyi nakletmiştir:

195 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn, s. 238b.

196 Şeyh Bedreddin, Câmi‘u’l-Fusûleyn, s. 372a. 197 Şeyh Bedreddin, Câmi‘u’l-Fusûleyn, s. 372a. 198 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn, s. 246b.

199 Asıl ismi Ebu Bekr Muhammed b. El-Fazl olup el-Fazlî ve el-Kümârî olarak bilinmektedir. 381 yılında

vefat etmiştir. Fıkıh kitaplarında fetvalarına çokça atıf yapılmaktadır. Câmi‘u’l-Fusûleyn’de el-Fetâvâ adlı eserine atıf yapılmıştır. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, “Fazlî”, s. 1187.)

56

Bir çocuk baliğ olduğunu ikrar edip vasî de buna binaen mal taksiminde bulunsa çocuk murahık ise caizdir. Daha sonra baliğ olmadığına dair iddiası kabul edilmez. Çocuk murahık olmayıp akranlarının ihtilam olmadığı biliniyorsa taksim geçersizdir ve baliğ olduğuna dair sözü kabul edilmez.”200

Sonra aynı meseleyle alakalı olarak el-Vâkıât’tan: “Bu meseleyle, on iki yaşından sonra ergenliğe ulaştığına dair ikrarının sahih olması için akranlarının ihtilam olmadığı bir halde olmamasının da şart koşulacağı açığa çıkmaktadır.” görüşünü aktarmıştır.

Ardından, Kâdı Zahîreddin’den: “Benzerleri ihtilam olmayan bir durumdaki murahık ise ergenliğe ulaştığına dair ikrarı kabul edilmez. On iki yaşından önceki ergenlik ikrarı kesinlikle sahih olmaz. On iki yaşından sonrakilerin ise emsalleri ihtilam oluyorsa sahih olur” hükmünü nakletmiştir.

Sonra, “Dedim ki” diye söze başlayıp:

Fazlî’nin el-Fetâvâ’sındaki şu meseleyle açıklığa kavuşmuştur ki, murahıkın ergenliğe ulaştığına dair sözü kabul edilir. İkrarının sahih olması için benzerlerinin ihtilam olması şart koşulmaz, bu murahık olmadığı zaman şart koşulur. el-Vâkıât müellifinin “Açığa çıkmıştır ki on iki yaşından sonra şart koşulur…” sözü doğru değildir. Eğer “sonra” lafzının yerine “önce” lafzını zikretseydi doğru olurdu. Çünkü on iki yaşından önce murahık değildir. Kendisinin de tasrih ettiği gibi ikrarının sahih olabilmesi için benzerlerinin ihtilam olmasının şart olduğu ve aksi halde ikrarının sahih olmadığı açıktır. Her iki el-Fusûl’de de “sonra” lafzı vardır ve muhtemelen bir yazım hatasıdır. En iyi bilen Allah’tır.201

şeklinde bir beyanda bulunmuştur.

Nişancızâde ise bu örnekleri ve Şeyh Bedreddin’in mesele ile ilgili beyanını kitabına naklettikten sonra bu beyanı sert bir dille eleştirmiştir:

(Şeyh Bedreddin’in) “Fazlî’nin el-Fetâvâ’sındaki şu meseleyle açıklığa kavuşmuştur ki murahıkın ergenliğe dair sözü kabul edilir…” sözü az düşünmekten kaynaklanan salt vehimdir. Çünkü “Akranlarının ihtilam olmadığı biliniyorsa” ibaresi itiraz edenin (Şeyh Bedreddin) zahirde olana iftira atarcasına varsaydığı gibi “Çocuk murahık olmayıp” ibaresinin bir şartı veya sınırlaması değil, o meseledeki gerçekliktir, var olan durumun bir açıklamasıdır. Kâdı Zahîreddin’de daha önce geçen “Benzerleri ihtilam olmayan bir durumdaki murahık ise ergenliğe ulaştığına dair ikrarı kabul edilmez.” ifadesi de kesinlikle buna delalet eder. Buna delalet ettiğini söyledik çünkü Kâdı Zahîreddin o ibarenin hemen ardından “On iki yaşından önceki ergenlik ikrarı kesinlikle sahih olmaz.”

200 Şeyh Bedreddin, Câmi‘u’l-Fusûleyn, s. 369a. 201 Şeyh Bedreddin, Câmi‘u’l-Fusûleyn, s. 369a.

57

ifadesini kullanmıştır. Buradan da o ifadenin şart değil açıklama olduğunu anlarız çünkü on iki yaşından önce zaten ikrarı kesinlikle kabul edilmez. Bu yaştan önce ihtilam olma ihtimali imkânsız olan bir duruma şart koşmak kabul edilmeye uzaktır. Durum böyleyken bütün nüshalar el-Vâkıât’taki “sonra” ifadesini teyit etmektedir ve doğru (savâb) olan budur. Yanlış olan akıl sahiplerinin açıkça görebileceği üzere “sonra” kelimesinin “önce” ile değiştirilmesidir. İtiraz eden kişinin zikrettiği bütün meseleler boşa çıkmıştır, başıboş şeyin yere çakılması gibi yere çakılmıştır. Suyu işlemek, havaya yazı yazmak gibidir.

Bu beyanından sonra Nişancızâde sözüne devam etmiş ve:

Şayet “İtiraz eden kimsenin (Şeyh Bedreddin) bahsettiği mesele doğru olsa” dense sözlerinin “Murahıkın buluğa erdiğine dair ikrarının kabul edilmesi akranlarının ihtilam olabilmeleri ile sınırlandırılmıştır.” şeklinde olması gerekir. Ancak sözlerini bu şekilde sınırlandırmamışlardır. Aksine, mutlak şekilde zikretmişlerdir.202

diye söze başlayarak Şeyh Bedreddin’in varsayımındaki şart ve kayda fıkıh usulü açısından da bir açıklama getirmiştir.

4- Şeyh Bedreddin, “Çocuklarla İlgili Hükümler” başlığında el-Fetâva’s-Suğra’dan:

Bir çocuk başka bir çocuğa başkasına ait bir şey ödünç verdiğinde… ödünç verilen şeyde bir telef meydana gelirse ve veren çocuk da mahcursa o verdiği için alan çocuk da aldığı için tazminle yükümlü olur. Çünkü o, malı gasp edenden gasp etmiş gibidir. Mahcur çocuk eğer kendisine emanet edilen şeyi telef eder yahut başka bir şeyle karıştırırsa tazmin eder. Bu, çocuğa emanet vermekle alakalı problemli meselelerdendir.203

şeklinde bir mesele nakletmiştir. Nişancızâde de aynı meseleyi nakletmesinin ardından bu meselenin cevabının bir sayfa sonra el-Eşbâh’tan nakledileceğini bildirmiştir.204 Daha

sonra el-Eşbâh’tan bu meseleye dair şu sözleri alıntılamıştır:

Mahcur çocuk fiillerinden sorumludur. Birini öldürürse diyeti ailesinin ödemesi gerekir. Telef ettiği malı da tazmin eder. Ancak şunlar bundan müstesnadır: Ödünç aldığı şeyi, velisinin izni olmadan ona emanet bırakılan şeyi, onun için ödünç alınan şeyi… telef etmesi. Ancak çocuğa emanet bırakılması konusu

202 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn, s. 243b, 244a. 203 Şeyh Bedreddin, Câmi‘u’l-Fusûleyn, s. 366b. 204 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn, s. 241b.

58

bunun haricindedir. Eğer mahcur çocuk kendisi gibi bir çocuğa bir mal emanet bırakırsa ve bu mal ikisinin malı da değilse, mal sahibinin emanet vereni de alanı da tazmin ettirme hakkı vardır. Câmi‘u’l-Fusûleyn’de bu meselenin çocuğun emaneti konusunda problemli meselelerden olduğu geçmiştir. Dedim ki: Burada bir problem yoktur. Çünkü çocuğun tazmin etmemesinin sebebi sahibinin ona kendi isteğiyle bırakmasıydı. Burada ise göründüğü üzere böyle bir durum mevcut değildir…205 (Çünkü mahcur çocuk onu sahibinin izni ve isteği olmadan

kendisi gibi mahcur bir çocuğa emanet vermiştir.)

Bu örnekte Nişancızâde’nin Şeyh Bedreddin’e yönelttiği direkt bir eleştiri yoktur. Ancak Şeyh Bedreddin’in el-Fetâva’s-Suğra’dan meselede problem olduğunu belirten bir alıntı yapması Şeyh Bedreddin’in de buna katıldığını göstermektedir. Nişancızâde’nin ise el- Eşbâh’tan buna cevaben bir nakilde bulunması onunla aynı fikirde olduğu anlamına gelmektedir.