• Sonuç bulunamadı

Şahin Giray da şâir idi Çok kültürlü bir adam olarak Şahin Giray, devri gazel denen

Belgede Atatürk Kültür Merkezi (sayfa 138-141)

Bayezid I. Binaları, cilt 2, İstanbul 1952.

ESERİN ÇEVİRİSİ GİRİŞ

O, ona kamu hizm etleri yapmayı, daha çok edebiyat ile ilgilenm eyi tavsiye etm ektedir23 Paşalığın her çeşit endişe kaynağı olduğunu, Kadılı­

10 Şahin Giray da şâir idi Çok kültürlü bir adam olarak Şahin Giray, devri gazel denen

NÂBÎ, VEHBÎ VE VÂSIF’IN ESERLER İN DE T Ü R K KADINI 551

hakkındaki bilgisini, Tuhfe ve Nuhbe’sin de ise, Doğunun klâsik dillerine olan hâkimiyetini ortaya kor. Lütfiyesinde çeşitli alanlarla ilgilenmiştir. Veh­ bî, kendisini, âlim ve İran ve Türk şiirine karşı büyük heyecan duyan, Hâ- fız’ı, Sâdî’yi Türk şairlerinden de N e fî, Bâki, Sâbit, Nâbi ve Nedim ’i çok takdir eden kişi olarak tanıtmıştır. Vehbî, mısralarını bazı şartlar gereğince yazan ilk şair idi; ve, eserleri günün getirm iş olduğu ilhamlarla birdenbi­ re yaratılmıştır.

Yazılarındaki tekniğe gelince: Bu teknik yüksek seviyeden bir teknik idi. Şiir yazma kuralları şair tarafından nadiren bozulurdu; nazma alışı, genel olarak, en doğrusuydu.11

Lütfiye, Vehbî’nin en iyi eserlerinden biridir. 1790’da yazılmıştır. Mes­ nevi şeklinde kaleme alınm ış olup, başlığını şairin oğlu Lütfullah’m adın­

dan alır. Zaten eser, onun için kaleme alınmıştır. Tarih ve kültür açısından, Nâbi’nin eseri Hayriye'ye yapılmış olan bir şerh, özellikle, ilginçtir. Bu şerh­ te, içinde şairin de yaşamakta olduğu devrin gerçek bir tablosu verilir. XVIII. yüzyıl toplumsal hayatının portresi canlı ve m ükem m el bir şekilde çizilir ve yazarın kişiliği ortaya konur. Şair, ilkin, kendisinin geçirm iş ol­ duğu hayat tecrübelerine yer verir. İşte bu da, bu eserdeki bilgilere ger­ çeklik değerini veren şeydir. Burada Hayriytfden çok daha ilginç olan bir eser bulunmaktadır. Bununla birlikte, şurasını da işaret etmek gerekir ki

Lütfiye, Nazire’de olduğu gibi, ne Hayriye’nin sınıfındandır, ne de özgünlü­

ğündedir. Zaten, şurası kabul edilm ektedir ki, yazar da, şair olarak, Nâbî’­ nin sınıfından değildir.

Bununla birlikte, onda edebî değerden başka olan bir değer söz ko­ nusudur. Her iki eser de, vermiş oldukları nasihatlerde her ne kadar bir ölçüde biribirlerinden ayrı iseler de aynı yapıdadırlar. Vehbî, tahsil ve ter­ biyeyi çok çok vurgular. Pek büyük bir ihtimam la alanlarında incelem e yapılması gerekli olan ilim lerle bir yana bırakabilecek olanlarına, m eşru­ iyet tanır. Bunun gibi, oğluna, her ne kadar kendi zamanındaki doktorla­ rın çoğuna hiç güvenm em ek gerekmekteyse de, tıb tahsiline ilim lerin en m ükem m eli ve en faydalısı olarak bakmasını salık verir. Şunu da tasdik eder ki, iyi bir hekim geniş bir faaliyet alanına sahip olmalıdır. Vehbî, man­ tık incelem elerini teşvik eder. Mantık’a bütün ilim lerin tem eli nazarıyla bakar. Buna karşılık m atematiği, felsefeyi, astroloji ve astronomiyi tavsiye etmez. Felsefeyi tamamen boş ve mânâsız bir ilim olarak sayar. Astronomi ve astroloji ise ona göre, insanın akıl erdirem eyeceği şeylerdendir. Baba­ nın oğluna her tür gizli ilim lerin öğrenim ini men etmesi gerekir. Müzik’e

552 DANUTA CHMIELOtV'SKA

gelince: İtiraf eder ki, güzel bir m elodi kulağa hoş gelebilir ise de iyi ter­ biye görmüş ve iyi aileden gelen bir gencin sesli veya âletli müzik ile uğ­ raşması yakışık almaz. Buna karşılık Vehbi, Tarih ve Edebiyat üzerinde incelem e yapmaya karşı çıkmaz. Şiirden bahsederken oğluna, kanaatine göre, İranda halk arasında çok yaygın olan bilm eceler düzm esini salık ve­ rir. Nesirde ise, yeni bir üslûp denem ek gerektiğini söyler. Çünkü Veysî’- nin ve N ergisî’nin tem sil ettikleri üslûp, geleneksel ve arkaiktir. Vehbî, oğluna, satranç ve damayı da, onlar, insanı çok içten sardığı için, salık ver­ mez. Oğluna serbestliği, sefâhati, aynı şekilde iki yüzlülüğü, aşırı sofulu­ ğu ve geri kalan kusurları kesinkes men eder. Buna karşılık her çeşit erdemi kazanmayı salık verir. Vehbî, tıpkı Nâbî gibi oğluna, yüksek bir mevki edin­ mek peşinde koşmamasını tavsiye eder. Yüksek mevki sahibi olan bir kişi­ nin durumu uygun değildir; onun hayatını güçleştirir. Hayat, şeref ve adâlet ilkeleri üzerine kurulmalıdır. Nâbî, oğluna hocalık m evkiini öne­ rir. Oysa Vehbî, onun bu fikrini paylaşmaz. Kendisi, vaktiyle, böyle bir iş görmüştü; ama onu, daha az alçak gönüllü olan kadılık ile değiştirebil­ mekten dolayı çok mutlu olmuştu. Üzerinde düşünülmüş ve ciddî olan bir­ takım öteki nasihatlar, meselâ, kendi bütçesini iyi idare etmek marifeti gibi, gündelik hayata ilişkindir. Vehbî’nin eş hayatına ilişkin olan nasi- hatları N âbi’ninkilere baştan aşağı aykırıdır. Nâbî, kadını, odalık tutmak­ la yetinebilen erkek için faydasız ve ağır bir yük olarak telâkki ederken, Vehbî, oğluna doğuşu itibariyla saygın olan ve kendi çevresinden gelen bir kişiyle evlenm esini salık verir. Odalık olarak alınan câriyelerin sada­ katsiz ve budala oldukları, bayağı davrandıkları değerlendirm esini yapar. Şair, yazılarında, hizmetçilere nâzik davranılması, ama, onlarla senli benli olunmaması gerektiğini söyleyerek kanaatini bildirir. Oğlunu içkiye kar­ şı korur. Ona, kahve ve tütün içmekte itidal tavsiye eder. Vehbî, oğluna çiçek yetiştirmek, kuş beslem ek gibi beyhude işlerle uğraşmamasını salık verir. Kuş beslem eyi merham etten yoksulluk sayar. Çünkü kuşlar kafes­ lerde yaşamak için değil, hür yaşamak için yaratılmışlardır. Eserin sonu­ na doğru, şair, oğluna şu bilgiyi vermektedir. Bütün bu nasihatler bir hafta içerisinde, hastalığı esnasında yazılmıştır. Bu suretle üslûbundaki kusur­ lar, telifteki ihm aller affedilmelidir. Bundan başka Vehbî, şurasının da al­ tını çizmektedir: Bunlar onun kendi tecrübelerine dayanmaktadır. Mesleğinin icrası boyunca ve sayısız seyahatlerinde her cinsten insana rast­ lamıştır. Bunlar, hayatın yüksek veya alçak m uam elelerine, kaderin cilve­ sine maruz kalmış kimselerdir. O, hayatı boyunca hissedebildiklerini yaşadı. Kişisel olarak hoş ve faydalıyı faydasız ve hattâ muzır olanı tattığı için, o, şüphesiz olarak, oğluna tavsiyelerde bulunmak, nasihat etmek hak­ kını haizdir.

Evvelce de zikredildiği üzere, Lütfiye, öyle bir tarihte yazılmıştır ki, o tarih şâirin bedensel belki de ruhsal hali için hiç de elverişli değildi. Vehbî’nin kendisi de bunu itiraf eder. Bununla birlikte şunun da altını çizmek gerekir ki, uygun şartlar olsaydı bile, onun Nâbî ile rakip olması çok güç olurdu.

O, her hal ü kârda, Türk edebiyatında önem li bir yeri olan ve nüfuz

Belgede Atatürk Kültür Merkezi (sayfa 138-141)

Benzer Belgeler