• Sonuç bulunamadı

Özdüzenlemeli öğrenmenin nasıl bir gelişim gösterdiği eğitimciler ve araştırmacılar tarafından en fazla ilgi gösterilen konulardan birisidir. Özdüzenlemeli öğrenme hangi durumlarda, ne gibi koşullarda, hangi yaş aralıklarında nasıl bir gelişme göstermektedir? Neden bazı öğrenciler diğerlerine göre daha fazla özdüzenleme stratejileri kullanmaktadırlar?

Ryan, Kuhl ve Decy’ e göre (1997: 720) özdüzenleme hem biyolojik hem de psikolojik bir olaydır. Bu nedenle, özdüzenleme mekanizmalarının bütüncül bir görüşüne ulaşabilmek için bu iki bilim alanından da faydalanılması gerekir.

Son zamanlarda nörobiyoloji alanında yapılan araştırmalarda, beynin yapısı ve çalışması açıklanmaya çalışılırken özdüzenlemeye ilişkin önemli bulgulara ulaşılmıştır. Ryan, Kuhl ve Decy (1997: 718) özdüzenlemede sağ prefrontal korteksin özellikle önemli olduğunu bulmuşlardır. Sağ prefrontal korteksi zarar görmüş bireyler, zihinsel ve motor fonksiyonlarında herhangi bir eksiklik olmamasına rağmen irade kontrolünde zorluklar yaşamaktadırlar. Caine ve Caine’e (1991: 60) göre de prefrontal korteksin, tamamen alınmasının bugün ölçtüğümüz şekliyle IQ üzerinde belirgin hiçbir değişiklik yaratmamasına karşın uyumlu davranışlarda sorunlar ortaya çıkmaktadır. Biyolojik açıdan değerlendirildiğinde özdüzenlemenin prefrontal korteksin gelişimine paralel bir gelişim gösterdiği söylenebilir.

Özdüzenleme prefrontal korteksin gelişimiyle ilişkiliyse, hangi etkenler prefrontal korteksin dolayısıyla özdüzenlemenin gelişimine neden olmaktadır? Yapılan araştırmalar beynin fiziksel yapısının tecrübeler sonucu değiştiğini göstermektedir. Fareler üzerinde yapılan araştırmalarda zenginleştirilmiş ortamlarda yaşayan farelerin beyinlerinin daha fazla büyüdüğü ve geliştiği bulunmuştur (Caine ve Caine 1991: 28). Her ne kadar bu tip araştırmaların insanlar üzerinde denenmesi etik açıdan doğru değilse de, araştırma sonuçlarını insan ırkı dahil tüm canlılara genellemek pek yanlış olmaz. Bu varsayımdan yola çıkarak. zenginleştirilmiş çevrelerde yetişen bireylerin daha gelişmiş bir beyne sahip olduklarını ve öğrenmelerini daha iyi özdüzenlediklerini söyleyebiliriz.

Psikoloji alanında yapılan araştırmalar özdüzenlemenin özellikle küçük yaşlarda geliştiğini göstermektedir (Raffaelli, Marcela, Crockett, Lisa, Shen, 2005) Bu bağlamda bebeğin annesiyle olan ilişkisinin niteliği özdüzenlemede belirleyici bir rol oynamakta olduğu gözükmektedir. Cloud ve Townsend’e (1996: 86) göre anne, çocuğun bağımsız, kararlı ve ayrı olma isteğine, kimliğine ve farklılıklarına izin vermeli ve bunları geliştirmeli bağımsızlıktan ve ayrı bir birey olmaktan korkup kaçmasını engellemelidir. Eğer anne çocuğunun kendine özgü bir yaşamı olmasına, kendisinden ayrılmasına ve uzaklaşmasına izin veremiyorsa bir anlamda çocuğunu öğrenmesi dahil hiç bir sorumluluğu almamasına zemin hazırlar.

Çocuğun gelişimsel dönemlerini olumlu veya olumsuz bir şekilde geçirmesinin de özdüzenleme üzerinde önemli etkileri vardır. Erikson’un Psiko-sosyal Gelişim Kuramı’na göre insanın yaşamında belli başlı sekiz kritik dönem vardır. Her dönemde de atlatılması gereken bir kriz, bir çatışma bulunmaktadır. Eğer bu krizler başarılı şekilde atlatılamazsa bireyin gelişiminde sorunlar ortaya çıkar (Senemoğlu, 2003: 80) Bu evreler arasında özdüzenleme yapısını en fazla etkileyebilecekler arasında 1. evre (güvene karşı güvensizlik), 2. evre (özerkliğe karşı utanma ve şüphecilik) ve 3. evre (girişkenliğe karşı suçluluk duygusu) önemli gözükmektedir. Bu üç evre genellikle çocuğun okul öncesine kadar olan dönemini kapsamaktadır ki bu yaş aralığının beynin gelişimi için de önemli olduğu birçok araştırmada kanıtlanmıştır (Caine ve Caine 29).

Güvene karşı güvensizlik evresinde bebekler çevrelerindeki dünyaya güvenebileceklerini yada güvenemeyeceklerine dair temel duygular edinirler. Bu süre içerisinde, çevresindekilerle ilişkilerinin niteliği çocuğun temel güven duygusunu etkiler (Senemoğlu, 2003: 81). Borkowski ve Thorpe’a (1994: 61) göre davranış bozukluğu olan çocukların bu rahatsızlıklarının kökü güvensiz bağlılığın duygusal bir sonucudur. Bu çocuklar annelerin davranışlarına daha fazla önem verirken kendi yönelimlerini izlemekte daha isteksiz davranmaktadırlar. Sonuç olarak güvensizlik duyguları çocuğun kendi hayatının sorumluluğunu almasına engel teşkil etmektedir.. Özdüzenlemeli öğrenenlerin öğrenmelerinin sorumluluğunu aldıkları düşünüldüğünde, güvensiz çocukların sorumluluk almaktan kaçındıklarından dolayı özdüzenlemede başarılı olamadıkları söylenebilir.

Özerkliğe karşı utanma ve şüphecilik evresi özdüzenleme için özellikle önemlidir. Bu evrede bağımsızlık duygularının temeli atılır. Kendi kendini kontrol etmenin özü bu dönemde oluşturulur (Senemoğlu, 2003: 82) Bu dönemde çocuğun kendini sürekli ve başarılı bir şekilde ortaya koyabilmesi daha sonra özgüveninin oluşması açısından önemlidir. Eğer bu dönemde çocuğun davranışları kısıtlanırsa, ezikliğin kızgınlığını ve utancını yaşamaya başlar. Utanç duygusu yerleştikten sonra da yaptığı seçimlerin doğruluğu konusunda sürekli kuşkuya kapılır, kendi

yeteneklerinden şüphelenir (Kaya, 2003: 84). Bu durum onun daha ileriki yaşlarda özerk olmasını, bağımsız olarak hareket etmesini ve kendini kontrol etmesini sınırlayarak özdüzenleme becerilerini sergilemesine de engel teşkil edebilir Özerklik ile özdüzenleme arasındaki yakın ilişki düşünüldüğünde (Ryan, Kuhl, Deci, 1997:701) bu evrenin özdüzenleme açısından çok önemli olduğu anlaşılmaktadır.

Girişkenliğe karşı suçluluk duyma evresinde çocuk dünyaya karşı merak duymaya başlarken çeşitli girişimlerde bulunur. Çocuğun bu devreyi olumlu bir şekilde geçirmesi girişimlerinin ne kadar desteklendiğine ve merakını gidermesinde ona ne kadar yardımcı olunabileceğine bağlıdır. Eğer davranışlarından ve ilgilendiği konulardan ötürü eleştirilirse, suçluluk duygusuna kapılır (Kaya, 2003: 84). Deci, Ryan ve Williams (1996:165) herhangi bir eylemin tamamen özdüzenlemeli olarak kabul edilebilmesi için bireylerin eyleme girişirken baskısız bir gönüllülük duymalarının esas olduğunu ileri sürerler. Bu da ancak konuya merak ve ilgili olan bireyler tarafından gerçekleşebilir. Bireyin merak duygusunun ve araştırma isteğinin girişkenliğe karşı suçluluk evresinde geliştiği veya söndürüldüğü düşünüldüğünde, özdüzenleme becerilerine sahip bireylerin bu evreyi olumlu bir şekilde atlatmış oldukları söylenebilir.

Erikson’un Psiko Sosyal Gelişim Kuramı esas alındığında özdüzenlemeli öğrenmeyi etkileyen en önemli etkenin aile ve yakın çevre olduğu görülmektedir. Ailenin veya çocukla ilgilenen bireylerin, çocuğa güven vermeleri, çocuğun özerkliğini desteklemeleri, girişimlerini onaylamaları onun özdüzenleme becerilerini kazanmasına yardımcı olmaktadır.

Ailenin yapısının da çocuğun özdüzenleme yapma eğilimlerine etkisi olabilir. Örneğin, otoriter ebeveynlere sahip olup baskı altında yetişen çocukların, özyönelimleri sınırlanabilir. Küçük yaştan itibaren sorgulaması, düşünmesi için teşvik edilmeyen bu çocukların akademik hayatlarında da başarısız olması kaçınılmazdır. Diğer yandan demokratik bir yapıya sahip olsa da özdüzenleme becerileri yüksek olmayan ebeveynlerin de çocuklarına iyi birer model oldukları söylenemez. Etrafında örnek alabileceği özdüzenlemeli öğrenen bireyler bulunmayan

çocuklar öğrenmenin sorumluluğunu almak için bir itilim hissetmeyebilirler. Bandura’ya (1997: 231) göre kendi öğrenme etkinliklerini iyi yöneten çocuklar, iyi model olan, rehber olan, özyönelimi ödüllendirici ailelere sahiptirler.

Özdüzenleme gelişimi özellikle küçük yaşlarda hızlı bir gelişim göstermekle birlikte ilköğretim çağları da özdüzenleme becerilerinin kazanılmasında önemli gözükmektedir. Raffaelli ve diğer (2005) özdüzenleme düzeylerinin erken çocukluktan (4-5 yaş) orta çocukluğa (8-9 yaş) kadar artış gösterdiğini fakat orta çocukluktan erken ergenliğe (12-13 yaş) kadar artmadığını bulmuşlardır. Erken çocukluk ile orta çocukluk arası ilköğretimin ilk yıllarına denk gelmektedir. Bu yıllarda özdüzenleme düzeylerindeki artışın birçok nedeni olabilir. Bunlar arasında çocukların akademik işlerle tanışmaları, problem çözmeye başlamaları, sosyal bir ortamda bulunmaları, öğretmenlerinden ve akranlarından yardım görmeleri sayılabilir. Özdüzenlemenin orta çocukluktan erken ergenliğe kadar artış göstermemesinin de birçok olası nedeni vardır. Biyolojik açıdan, beynin gelişiminin bu dönemde tamamlanması özdüzenleme düzeyindeki kararlılığı açıklamaktadır. Psikolojik açıdan ise en önemli nedenin akademik işe olan alışkanlık olduğu söylenebilir. Nitekim Winne (1996: 330) belirli bir öğretimsel işte ustalaşmış, gerekli bilgiyi otomatik ve çabasız bir şekilde belleğinden çağırabilen öğrencilerin özdüzenleme yapmak için çok fazla itilim hissetmediğini ifade eder. Öğrenciler okul yaşamına, derslere aşinalık kazandıkça daha evvel öğrenmiş oldukları stratejileri kullanarak, çalışma ve öğrenme işlerini rutinleştirebilirler. Bu durum da onların özdüzenlemeli öğrenmelerini engelleyebilir

Özdüzenleme yapabilme yeteneği her ne kadar erken yaşlarda kazanılıyorsa da yapılan birçok araştırma (Azevedo ve Cromley, 2004; Butler, 1998; Lizarraga, Ugarte, Cardelle-Elawar, Iriarte ve Baquedano, 2003; Masui ve De Corte, 1999; Perels, Gürtler ve Schmitz, 2005; Perry ve VandeKamp, 2000; Schmitz ve Wiese, 2005) özdüzenleme becerilerinin daha ileri yaşlarda da eğitim yoluyla geliştirebileceğini göstermektedir.