• Sonuç bulunamadı

2.1. Araştırmanın kuramsal çerçevesi

2.1.6. Özerk öğrenme ile ilgili kuram ve kavramlar

2.1.6.2. Öz-yeterlilik kuramı

Sosyal bilişsel kuramın (Bandura, 1977, 1986) çerçevesinde gelişen öz-yeterlilik kuramı; bireyin öz-yetisi ve bilişsel algılarının bireyin motivasyon, düşünce tarzı ve davranışlarına yön verme noktasında önemli bir rol oynadığını savunur (Doody, 1998). Bandura’ ya göre öz-yeterlilik, belirli bir zorluk derecesinde verilen görevi başarılı olarak gerçekleştirmesinde bireyin kendi becerilerine güvenmesidir (Bandura, 1977, 1986). Bandura’nın (1977) bu teorisi 70’li yılların sonlarından bugüne değin öz-güven üzerine yapılan araştırmaların ilerlemesi konusunda etkili olmuştur. Diğer teorilerin tersine, öz-yeterlilik kişisel denetim ve yeterliğin bilişsel açılarıyla daha çok ilgilidir (Maddux, 1995).

37

İnsanların düşünme, algılama şekilleri ve harekete geçmelerini etkileyen inanç veya öz-yeterlilik kavramı esasen Bandura tarafından ortaya atılmıştır. (Bandura, 1977). Bandura’ya göre (1994) öz-yeterlilik, bireyin sahip olduğu yetenekleriyle yapabileceklerine olan inancıdır, yeteneklerin ölçüsü değildir ve yetinin anahtar destekçisidir. Öz-yeterlilik kuramı, özsel nedenselliği anlama konusunda detaylı bir açıklama ortaya koyar. Özsel nedensellik; inançların yapı ve işlevi, inançların devreye girme süreci ve değişken etkileriyle ilgili olarak inançların kaynağını inceler. Dolayısıyla, bireyin öz-yeterliğinin edinilmesinde ve etkililiğinde inanç önemli bir unsurdur (Bandura, 1977).

Öz-yeterlilik kavramı bireyin becerilerini düzenlemesi ve olası durumların üstesinden gelmesi için gerekli olan bir plan oluşturmasındaki inancına işaret eder (Bandura, 1977). Bu inançlar; bireylerin düşünme, algılama, içsel güdülenme ve harekete geçme şeklini etkiler (Bandura, 1995). Öz-yeterlik inançları; bireylerin kendileri için oluşturdukları amaçları, ne kadar çaba sarf edeceklerini, zorluklarla karşılaştıklarında ne kadar süre dayanabilecekleri ve başarısızlıklara nasıl karşılık vereceklerini belirleme konusunda bireylere yardımcı olur (Bandura, 1995).

Öz-yeterlilik genel ve özel olarak sınıflandırılmıştır (Lent, Brown ve Gore, 1997). Genel öz-yeterlilik, bireyin bütünüyle yeteneklerine olan inancıdır (Bandura, 1997b). Bandura’ya göre özel öz-yeterlilik, belirli bir görevin akademik açıdan başarılması ya da yeterli düzeyde gerçekleşmesi gibi belirli görevleri yerine getirmede bireyin yeterliliklerine olan inancıdır (Bandura, 1977). Bu bakış açısına göre öz-yeterlilik düzeyi, her bireyde farklıdır ki bu farklılık da verilen görev ve sorumlulukların başarılma sonucunu doğrudan etkiler (Cassidy ve Eachus, 2001). Düşük düzey öz-yeterlilik seviyesi bireyleri belirli eylemleri yerine getirmesini veya belirli kariyer seçimlerini engelleyebilir (Lent, Brown, ve Gore, 1997; Maddy III, 2013). Bandura (1977), öz-yeterlilik inancı yüksek olan öğrencilerin zorlu görevlere karşı daha kolay uyum sağladığını; bunun yanısıra öz-yeterliği düşük olan öğrencilerin ise bu tür görevlerden kaçındığını kuramlaştırmıştır ve öz-yeterliği düşük olan öğrencileri şu şekilde tanımlamıştır (Bandura, 1995):

Öz-yeterlilik inancı düşük olan bireyler, verilen görev alanlarında benliklerine karşı tehdit olarak gördükleri zor işlerden kaçınırlar. Peşinden gidecekleri amaçlarına karşı istek ve kararlılıkları düşük düzeydedir. Zor görevlerle karşılaştıklarında başarıyla nasıl üstesinden geleceklerine odaklanmak yerine; bireysel kusurlarına, muhtemel engellere ve olumsuz sonuçlara odaklanırlar. Gayretlerini azaltırlar ve zorluklar karşısında hemen pes ederler. Başarısızlık ya da yenilgi hislerini çözmede yavaş hareket ederler. Ayrıca kolaylıkla stres ve depresyon kurbanı olurlar (1995, s.14).

38

Öz-yeterliği yüksek olan bireylerinse akademik etkinliklere karşı gösterdikleri çabaları ve ısrarları arasında bir tutarlılık mevcuttur (Multon, Brown ve Lent, 1991). Bu kişiler, amaçlarına ulaşabilmek adına önlerine çıkan engellere karşı daha çok çabalayıp ısrarlı olmaktan çekinmezler. Bandura, öz-yeterlilik inancı yüksek olan bireylerle ilgili olarak şu noktalara dikkat çekmiştir (Bandura, 1995):

Yüksek öz-yeterlilik hissi, pek çok yönden bireyin başarısını ve varlığını yüceltir. Yeteneklerine karşı inançları yüksek olanlar, kendilerine verilen zor işleri kaçınılması gereken bir tehdit olarak görmek yerine; üstesinden gelinmesi gereken bir zorluk olarak görürler. Bu yöndeki etkili bir bakış açısı içe yönelik ilgi ve etkinliklere katılmayı teşvik eder. Bu insanlar, kendilerine zorlayıcı hedefler koyarlar ve bu hedeflere sıkı sıkıya bağlı kalırlar. Zorluklar karşısında çabalarını artırırlar ve sürekli hale getirirler. Başarısızlık veya yenilgi sonrası yeterlilik hisleri konusunda kendilerini kolay bir şekilde toparlarlar. Başarısızlığı edinilebilecek yetersiz çaba veya eksik bilgi ve beceriye yorarlar. Tehditleri kontrol altına alabilecekleri güvenle tehditlere yaklaşırlar. Bu yöndeki etkili bir bakış açısı kişisel başarıları ortaya çıkarır, stresi azaltır ve depresyona karşı acizliği düşürür (Bandura, 1995, s. 11).

Öz-yeterlilik inancı yüksek olanların düşük olanlara nazaran bir işi başarmada daha başarılı olduğu gözlemlenir (Wood ve Bandura, 1989; George, 1994; Haney ve Long, 1995). Miller (1993); rakip yüzücülerin yer aldığı bir çalışmasında, yeterliliğin yüksek olduğu kişilerde öz-yeterliliğin motivasyonla negatif yönde ilişkili olduğunu, yeterliği düşük olan yüzücülerdeyse öz-yeterlilik ile motivasyonları arasında pozitif yönde bir ilişki olduğunu ortaya çıkarmıştır. İnsanlar, engeller ve başarısızlıklarla karşılaştıklarında öz-yeterliği daha düşük olan bireyler hemen pes etmemek adına çabalarını azaltırken, öz yeterliği yüksek olan bireylerse çabalarını artırırlar (Bandura, 1977).

Bireylerdeki öz-yeterlilik; doğrudan yaşantılar, dolaylı yaşantılar, sözel ikna ile fizyolojik ve duygusal durumlar gibi dört ana kaynaktan beslenmektedir (Bandura, 1997). Doğrudan yaşantılar; en üst düzey öz-yeterlilik kaynağını sağlar, hissedilen başarı öz-yeterlilik duygusunu artırırken; hissedilen başarısızlık ise öz-yeterlilik duygusunu azaltır (Bandura, 1997b). Dolaylı yaşantılar ise özellikle diğerlerinin davranışlarının gözlemlenmesiyle davranışın sonucuna (olumlu ya da olumsuz) bağlı olarak bireyde öz-yeterlilik inancının yükselmesine ya da düşmesine etki edebilir. Diğerleri başarısız olduklarında öğrenciler de başarısız olacaklarını düşünürler (Cassidy ve Eachus, 2001). Spor ve egzersiz sahasında, koçlar veya eğitmenler atletlere veya egzersiz yapanlarda yeterlik duygusunu artırmak amacıyla basit bir şekilde ‘Sen bunu yapabilirsin.’ şeklindeki sözel iknaları sıklıkla kullanırlar (Escarti ve Guzman, 1999). Sosyal veya sözel iknanın etkililiği ikna eden

39

bireyin inanırlık, saygınlık, güven ve uzmanlığına bağlıdır (Feltz, 1992). Bireylerin fizyolojik ve psikolojik durumları (depresyon, sinirli olma durumu ya da aşırı mutlu olması vb.) da bireylerdeki öz-yeterliği etkiler. Örneğin, birey zor bir görevle karşı karşıya geldiğinde kalp atışları hızlanıyorsa ve yüzü kızarıyorsa, verilen görevdeki öz-yeterliği düşük düzeyde olduğu söylenebilir. Bunun tersine, birey verilen görevde zorlukla karşılaştığında kalp atışı normalse ve yüzü olağan rengindeyse o görevdeki öz-yeterlilik duygusu yüksektir denebilir (Escarti ve Guzman, 1999).