• Sonuç bulunamadı

2.1. Öz-Anlayış

2.1.2. Öz-Anlayış ve Psikolojik Danışma Kuramları

Öz-anlayışın faydalarına rağmen, psikolojik müdahalenin bireylerin öz-anlayış düzeyini etkileyip etkilemediğine ilişkin, bunu ispat edecek henüz önemli araştırmalar yapılmamıştır. Öz-anlayışın yeni yapısı, var olan psikolojik danışma kuramlarından, psikanalitik, bilişsel-davranışçı, ilişkisel ve hümanist (insancıl) kuramlarla uyumludur. Psikolojik iyi olma üzerine yapılan araştırmalara

baktığımızda, psikolojik iyi olmayı kavramlaştırmak için, iki araştırma paradigması amaçlanmıştır. Birincisi, iyi olma hazzı, olumsuz ruh halinin yokluğu ve olumlu ruh hali, yaşamdan doyum sağlamayı ölçen ve hazzın optimal düzeye çıkması ve mutluluk üzerine odaklanırken, diğeri ise, birisinin gerçek doğasını ve potansiyelini yaşamda en yüksek düzeye çıkarmaya odaklanır. Psikolojik iyi olmanın paradigması ile, çeşitli danışma kuramları, yaşamın kalitesi için uyum sağlama ihtiyaçlarını vurgular ve öz-anlayışla, insanın acı çekmesi eşsiz bir şekilde ilişkilendirilmiş ve kuram ve müdahalelerle insanın acı çekmesinin iyileştirilmesi hedeflenmiştir (Kirkpatrick, 2005).

Psikanalatik geleneğindeki obje ilişkisinden doğan gizil boşluk kavramı özellikle düşüncelilik unsuru olmakla beraber, öz-anlayış’ın yapısıyla alakalı olduğu görülmektedir. “Gizil boşluk”, Winnicott’un fantezi ve gerçek arasında yatan ortak deneyim alanını ifade etmek için kullandığı genel bir terimdir. Kavram bebeğin obje gelişiminin ilk ilerlemesinin anne çocuk sembiyozundan, anne ve çocuğun iki ayrı birey oluşuna kadar olduğu fikrinden doğmaktadır. Başlangıçta, çocuk bütün dünyayı kapsayan ve kendi içinde yeterli olan fantezide yaşamaktadır. Zamanla, büyüyen gelişen çocukta farkındalık başlar. Çocuk “bana ve bana değil” duygularını algıladığı zaman öz-anlayış duygusu oluşmaya başlamaktadır. Çünkü bunlar öz-anlayış duygusunun bileşenleri olan, öz-merhamet, ortak paydaşım ve düşüncelilik olup, böylece çocuk, objektif bakış açısından kendine bir bakış açısı yaratabilme yeteneğine sahip olur. Kendisiyle diğerlerini bağlayan bu gizil süreçte çocuk, hem düşünceli olmanın hem de ortak insanlığın arasındaki farkındalığını öğrenir (Kirkpatrick, 2005).

Bilişsel -Davranışçı Kuram’a göre, Öz-anlayışın gelişmesinin kökleri en son araştırmalarda, bilişsel kuramı içerir. Bilişselciler, Gestalt iki-sandalye tekniği ile, danışanlara, “bilişsel aktivite, kendini eleştirme, uyumsuzluk, bir konuda açıklama yapma” konularında müdahale etmeyi vurgular ve böylece, kendine daha az eleştirel olmayı ve kendine daha şefkatli olmayı teşvik eder. Danışanlar, olumsuz değerlendirmelerden, kendini kabul etmeye doğru geçiş yaparlar. Bilişsel kuramların sayıca artması, düşüncelilik (mindfulness) kavramı ve tedavi kavramlarının ortaklığıdır. Gestalt terapinin amacı, kişilerin olgunlaşmasını sağlamaktır. Terapi

sürecinde, terapist danışana sorumluluk almayı öğretir. Farkındalık kazanmak bir diğer amaçtır. Gestalt kuramı öz-anlayışla ilgili olarak, özellikle düşüncelilik (farkındalık) üzerinde durmuştur. ”Perls ve diğerleri, ruh sağlığı için istenmeyen duygulara katlanma becerisi üzerinde dururlar. Aksi takdirde, duygulardan kaçmak ve aşırı bir şekilde anlam yüklemek ve onların kontrolü altına girmek önemli işlevsel bozukluklara neden olabilmektedir. Perls, aydınlatma yolu olarak farkındalığı vurgulayan Zen Budizm’i çok çekici bulmuştur. Zen Budism’de vurgulanan, anda farkındalığın önemine varoluşçu, fenomenolojik yaklaşımda da rastlanmaktadır. Gestalt terapide birey yaptıklarından, duygularından ve düşüncelerinden sorumludur. Gestalt yaklaşımının en önemli katkısı “şimdi ve burada”ya vurgusudur. Gücün kuvvetin şimdi ve burada olduğu tezi savunulmaktadır. Perls’e göre, eğer birey, “gestalt”i tamamlamamışsa, bir bütün oluşturmamışsa, tam anlamıyla şimdi ve burada olması mümkün değildir (Voltan-Acar, 2004).

İlişkisel Kuram’a göre, bu görüş, öz-anlayışın temel doğasını içine alıp, ilişkisel gelişimin önemi üzerinde durup, özellikle insan ilişkileri üzerine odaklanır Baret-Leonard (1997), kişisel empatinin yararları hakkında, empatiyi diğer bireyler için bir artış olarak görür ve kişisel empatiyi, yargılamadan alma eğilimi olarak tanımlar (Kirkpatrick, 2005). Jordan (1989, 1991a, 1991b), kişisel empati ile ilgili yazmış olduğu yazılarında kişisel empati kavramını, insanın kendisini yargılamadan, karşılaştığı durumlara açık bir şekilde yaklaşabilmesi olarak tanımlar ve kişisel empatinin bir çeşit “düzeltici ilişki tecrübesi” olduğu söyler. Jordan, kişisel empatiden temel olarak karşılıklı empatik terapinden doğan bir süreç olarak bahseder ve kişisel empatinin insanların kendi görüşlerini ve ilişki imajlarını yapısal olarak uzun süreli değişimlere sürükleyebileceğini söylemektedir. Sonuçta bu durum psikolojik sağlığı olumlu yönde etkileler (Akt: Neff, 2003a). Rice, Kubal ve Preusser (2004), hataya karşı duyarlılık, erkekler için davranışsal öz-kavramının en önemli göstergesi olarak ortaya çıkarken, kızlar için davranışsal öz-kavramla zayıf bir ilişki gösteriyor (Akt: Yaoar, 2008).

Hümanistik Kuram’a göre, muhtemelen öz-anlayış ile danışma kuramı arasındaki ilişki insancıl kurama kadar uzanır (Kirkpatrick, 2005). Rogers (1961)’e göre, bu şekilde öz-anlayış, kişinin kendine yönelik “koşulsuz pozitif saygı”sı ile

karşılaştırılabilir. Kişinin kendine karşı koşulsuz pozitif yargılamalar yapması anlamında değil, ama kendine karşı anlayışlı bir tutum takınması ile ilgilidir. Rogers & Stevens (1967), yargılayıcı olmayan, kibar kişisel tutumların hasta odaklı terapide varılmaya çalışılan son nokta olduğunu ve böylelikle bireyi daha kendinden haberdar, daha kendini ifade edebilen, daha az savunmacı ve daha açık olmasına yardımcı olduğunu söylemektedir (Akt: Sümer, 2008).

Duygusal Düzen Kuramı’na göre, öz-anlayışın yapısı, duygusal gelişim alanındaki yakın zamanda yapılan çalışmalar, özellikle de başa çıkma ve duygusal düzenleme ile ilgilidir (Neff, 2003a). Başa çıkma ve duygusal düzenleme için genellikle bu kavramları birbirlerinin yerine kullanılmıştır. Geleneksel olarak duygusal odaklı başa çıkma, insanların sorunları ile yüzleşmektense kaçış reaksiyonları olarak görüldü (örneğin, önemli şeyler karşısında gülüp geçme). Daha yakın zamanlarda ise psikologlar, duygusal odaklı başa çıkmanın daha yapıcı olabileceğini öngörülmüştür. Birçok yönden, öz-anlayış faydalı bir duygusal başa çıkma yaklaşımı olarak görülebilir. Ellis’in akılcı duyuşsal kuramı insanların hem akılcı ve doğru hem de akılcı olmayan bir düşünme gizilgücüyle doğdukları sayıtlısına dayanmaktadır (Ortakale, 2008).