• Sonuç bulunamadı

Örgütlenme ve Meslek Yasası Çalıştayı (Konya)

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Bülent Erkul 27 Ekim 2018 Değerli meslektaşlarım hepinizi İMO yönetim kurulu adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

46. Dönem yönetim kurulu olarak önceki yıllarda başlatılan örgütlenme çalıştaylarına bu dönem “meslek yasası”nı da dahil ederek geniş kapsamlı bir tartışma yapılmasını ve ortaya çıkacak sonucun mesleğimizi ileri taşımasını amaçladık. İlkini 22 Eylül de Uşak şubemizde düzenlediğimiz “Örgütlenme ve Meslek Yasası Çalıştayı”nın ikincisi de Konya Şubemiz tarafın-dan düzenlendi. Bugün sizlerle birlikte hoşgörünün ve hümanizmin başkenti Konya’da olmak-tan büyük bir mutluluk duyuyoruz. Konukseverliğiniz için çok teşekkür ederiz. Bugün bu salonda tartışılarak gündeme getirilecek konuların İnşaat Mühendisliği Mesleğinin gelişmesi açısından yararlı olacağı inancındayız. Önümüzdeki süreçte İzmir ve İstanbul Şubelerimizde de yapılacak Çalıştaylardan sonra Aralık ayında Antalya’da Genel Merkezimizce yapılacak bir kurultay ile taçlandıracağız.

Değerli Meslektaşlarım, mesleğimizin itibarını korumak yalnızca Odamızın değil siz değerli meslektaşlarımızın da görevidir. Gerek Anayasa’nın 135. maddesi, gerekse 6235 sayılı TMMOB Kanunu; “Mesleğin ve meslek mensuplarının kamu yararı doğrultusunda gelişimi, birbir-leriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğün ve güvenin hakim kılınması v.b…” amaçları doğrultusunda; “mesleğin doğru uygulanmasının sağlanması, mimarlık/mühendislik meslek alanlarındaki hizmetlerde, kamunun can ve mal güvenliğinin sağlanması ve korunmasına yönelik denetim ve gözetimlerde bulunulması, hizmetin mimar/mühendis tarafından yapılıp yapılmadığının denetlenmesi, haksız rekabetin önlenmesi…” gibi konularda yetki ve görev vermiştir. Odamıza verilen bu görevler; Mesleğin yürütülmesi koşullarına ilişkin düzenleme yapma, üyelerinin ödevlerini belirleyen kuralları koyma, mesleğin yürütülmesini denetleme, üyelerin kayıtlarını tutma gibi yetkiler kullanılarak yerine getirilmektedir. Bu konuda gerek genel merkez gerekse şube ve temsilcilik yönetimlerimiz yıllardır çaba gösterirken ne yazık ki hükümetler elimizdeki yetkileri kısıtlamanın yolunu tercih etmişler, bizleri siyasi muhalif gibi değerlendirmişlerdir.

Bunun en son örneğini Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanmakta olan “Yapı Müteahhitlerinin sınıflandırılması ve kayıtlarının tutulmasına ilişkin Yönetmelik” taslağında görmekteyiz. Kayıtlarla ilgili belgelendirmelerin birçoğunda olduğu gibi “Mesleki ve Teknik yeterliliğin sağlanması” kapsamında iş deneyim belgeleri ve iş gücünü gösterir belgelerin onayı için Serbest Muhasebeci Mali Müşavir veya Yeminli Mali Müşavirleri yetkilendirmekte-dir. Mesleğimizi ve meslektaşlarımızı doğrudan ilgilendiren mesleki ve teknik yeterlilik konu-sunda Odamızın devre dışı bırakılması kabul edilemez bir tutumdur.

Değerli meslektaşlarım, mühendislik, özel ve ağırlıklı bir eğitimi gerektiren, aynı zamanda ülke ekonomisini ve insan yaşamını doğrudan etkileyen önemli bir meslektir. Gereksinmeler sap-tanmadan, mühendislik eğitimi için gerekli alt yapı ve kriterler oluşturulmadan açılan bölüm-lerden mezun olan genç meslektaşlarımız diplomalarının mürekkebi kurumadan acımasız bir piyasanın içinde buluyorlar kendilerini. Ailelerinin ve kendilerinin hayal ettiği mühendisliği değil, sistemin içine attığı mühendisliği yaşamak zorunda kalıyorlar ve zamanla hem meslek-lerinden ve idealmeslek-lerinden hem de etik değerlerden uzaklaşıyorlar maalesef.

Yönetmenin ve yöneticiliğin en büyük özelliği bugünden yarını görebilme basiretliliğidir. Bu gün ülkemizdeki üniversitelerde 117 tane İnşaat Mühendisliği bölümü var. Her yıl bu bölüm-lere yaklaşık 10 bin öğrenci kayıt ediliyor. Ve ne yazık ki Türkiye sıralamasında 300 bininci olan bir gencimiz aday inşaat mühendisi oluyor. Nicelik ve nitelik açısından tartışılan bir eğitim sonucu bu gençlerimizin ortalama 8 bin tanesi her yıl aramıza katılıyor. Ve yine ne yazık ki mezun olduğu andan itibaren her türlü yapıyı yapma ve imza atma yetkisine sahip oluyorlar.

Bu sürdürülebilir bir durum değildir.

İşte bu nedenle yukarıda belirttiğim gibi bizlerin bunları öngörerek yöneticilik vasıflarının getirdiği cesaret ve atılımı gösterip başta 3458 sayılı yasa olmak üzere mesleğimizi

ilgilendi-ren tüm yasa ve yönetmeliklere müdahil olmak zorunluluğumuz vardır.

Burada hiçbir siyasi ayrım gözetmeksizin siyasetin mesleğini değil mesleğimizin siyasetini yapmalı, meslektaşlarımızın ve içinde bulunduğumuz toplumun çıkarlarını korumak ve gele-ceklerini karartmayacak güvenli, sağlıklı, modern ve konforlu bir yapı dünyası yaratabilmenin mücadelesini vermeliyiz.

Devlet eliyle yatırımın yok edildiği bir ekonomi uygulaması; sosyal politikaları bir kenara bıra-kıp bireyselleşmeye pirim veren anlayış, çok karlı bir sektör imajı ile mesleğimizi itibarsızlaştır-maya ve rant odaklı, güvenilmez bir piyasa ortamına itmektedir ne yazık ki. Teknik donanım ve bilgi, yeterli finans ve ekipman olmadan yap – satçı zihniyeti ile Müteahhitlik yapanlar; hal-kımızın birikimlerini, sağlam ve güvenli konut taleplerini bir kenara bırakıp ucuza ve kalitesiz konutlar üreterek, kentlerin sosyoekonomik koşullarını da zorlamaktadırlar. Aşırı kar hırsı da beraberinde aşırı arzı, kalitesizliği, ardından da satılamayıp elde kalan konut fazlasını ortaya çıkarmaktadır. Sonrasında da maddi dar boğazlar, iskanı alınamayan konutlar, ödenemeyen çek ve senetler. Projeci mühendisinden, işçisine, şantiye şefinden yapı denetim firmasına kadar mağdur olan koskoca bir inşaat sektörü. Bu darboğazdan çıkışın yolu önce tüm aktör-lerin müdahil olacağı yasal düzenlemeaktör-lerin bir an önce yapılması, diğer bir yolu da teknik ve bilginin esas alınacağı, ticaret ve siyasetten uzak denetim ve üretim. Burada da en önemli görev biz Meslek Odalarına düşmektedir.

Başta 3194 sayılı imar kanunu olmak üzere; 4708, 6331, 4734 sayılı yasalar mesleğimizi çevre-leyen ve çerçeveçevre-leyen yasalardır. Bu yasalar zaman zaman değiştirilerek veya yönetmeliklerle günümüzün koşullarına uygun hale getirilmeye çalışılmaktadır. Yukarıda sözünü ettiğimiz 6235 sayılı TMMOB yasası 64, 3458 sayılı “mühendislik ve mimarlık hakkındaki kanun” 1938 yılında çıkarılmış 80 yıllık yasalardır. Elbette ki her eski olanın iyi olmadığı gibi bir yaklaşım içinde değiliz. Fakat son 25 yılda bilim ve teknolojide yaşanan gelişmelerin ve buluşların dünyanın son 500 yıllık yaşamındaki gelişmelerden ve buluşlardan çok daha fazla olduğunu düşünürsek mesleğimizin de bu gelişmelerin gerisinde kalmaması gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Nicel olarak gereğinden fazla çoğalırken nitelik olarak geri düşmenin tasasını yaşa-malı ve bunu ortadan kaldıracak inşaat mühendisliği yasasının hiçbir önyargı ve endişeye kapılmadan çıkarılması için çaba göstermeliyiz.

Önyargı diyorum sevgili meslektaşlarım. “hükümetlerin odalara bakış açısı nedeniyle istedi-ğimiz gibi bir yasa çıkmaz” anlayışını kırmalıyız. Her kapıyı çalarak, her yolu deneyerek, gere-kirse Bakanlıklar ve Meclis’te sabahlayarak, hep birlikte sokağa çıkıp haykırarak, emeğimizden gelen gücümüzü kullanarak mesleğimize ve meslektaşımıza yakışır bir yasanın çıkması için mücadele etmeliyiz. Bu süreçte sadece biz örgüt yöneticilerine değil sizlere de büyük görevler düşüyor sevgili meslektaşlarım; eğer, mesleğimizin, genç meslektaşlarımızın ve her şeyden önemlisi ülkemizin geleceğini düşünüyor ve kaygı duyuyorsak.

Yaptıklarımızı ve yapamadıklarımızı değerlendirirken bunların bir kısmının Odamızdan, bizler-den kaynaklı olduğunu, bir kısmının ise; değiştirilmesi, karşı koyulması sadece bizim mücade-lemizle mümkün olmayan, ülke çapında geniş tabanlı, kitlesel, etkili ve örgütlü bir mücadele ile değişebilecek şeyler olduğunu unutmamalıyız. Çağdaş olmak, bilgi ve teknolojik gelişmiş-liğin yanında örgütlü bir toplum olmayı da gerekli kılar. Meslek alanımızda, çalışma yaşamı-mızda, örgütsel yapımızda sürekli hak kayıplarına uğradığımız, engellendiğimiz bu süreçte safları daha da sıklaştırarak örgüt gücümüzü arttırmanın ve odamıza sahip çıkmanın önemi de ortadadır. Bugün sizlerle bu konuları gündeme getirmek, tartışmak ve geleceğe taşımak için bir aradayız. Bizleri biraya getiren İnşaat Mühendisleri Odası Konya Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Süleyman Kamil Akın ve yönetim kuruluna, Oda çalışanlarına teşekkür ediyor, emeklerine sağlık diyoruz.

Sevgili konuklar, Oda Başkanımız Sayın Cemal Gökçe ve Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Hüseyin Kaya şu anda “Avrupa İnşaat Mühendisleri Konseyi Genel Kurulu” nedeniyle Londra’dalar. Aynı zamanda İngiltere İnşaat Mühendisleri Odasının 200. kuruluş yıl dönümü etkinliklerine de katılan Sayın Gökçe’nin sizlere selam ve sevgileri var. Çalıştayımızın mesleğimiz ve ülkemiz açısından hayırlı olmasını ve başarılı geçmesi dileklerini iletmemi rica etti.

Değerli meslektaşlarım ve sevgili konuklar, bugün bu ortamda dile getirilecek konuların gele-cekte mesleğimizin sorunlarına çözüm kanalları açacağı inancıyla, beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, hepinizi şahsım ve Yönetim Kurulumuz adına sevgi ve saygıyla selamlı-yorum.

9. Kıyı Mühendisliği Sempozyumu

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe

1 Kasım 2018 Tüm katılımcıları, İnşaat Mühendisleri Odası 46.Dönem Yönetim Kurulu adına sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Adana önemli bir kent, Sayın Güler ifade etti, benim de roman okuma kül-türüm Yaşar Kemal’le başladı. Hürriyet Gazetesinde Yaşar Kemal’in “İnce Memed”i tefrika olarak yayınlanırdı. Ben Ağrılıyım, bırakalım günlük gazeteyi, kış mevsimlerinde üç - dört günde bir gazete gelirdi. Hürriyet Gazetesi de İnce Memed’i tefrika ettiği için hasretle gözlerimiz yolda gazetelerin Ağrı’ya gelmesini bek-lerdim. Bu yanıyla Adana önemli bir kent, Adana’da bulunmuş olmamızdan dolayı da büyük bir mutluluk duyuyorum, duyuyoruz. Adana Şubemizin Sayın Başkanı, Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarım ve 9’ncu Kıyı ve Deniz Mühendisliği Sempozyumunun düzenlenmesinde, başta onursal başkanımız Sayın Ayşen Ergin olmak üzere, tüm düzenleme kurulu üyelerimizi ve emeği geçen herkesi kutluyorum, teşekkür ediyorum.

Bilindiği gibi 29 Ekim’de, yani üç gün önce Cumhuriyetimizin 95’nci yılını kutladık. Bir kez daha hangi koşullarda ülkemizin kurulduğunu gördük, yaşadık, ifade ettik. Bağımsızlık, laiklik, özgür özerk tüm kurum ve kuruluşların açık ve şeffaf bir şekilde görevlerini yapmaları üzerine temel-lendirilmiştir yapıdır Cumhuriyet. Toprakları işgal edilmiş olan bir ülkeyi, emperyalist ülkelerin işgallerinden kurtarıp, bağımsız bir devlet kurmak hiç de kolay olmamıştır. Bugünlere baka-rak cumhuriyetin kurulmuş olmasıyla ilgili karar vermek kolaydır, ama aralıksız 12 yıl savaş sürdüren, bütün gençlerini ve savaşacak insanlarını kaybetmiş, topraklarının neredeyse tümü işgal edilmiş olan bir ülkede, kurtuluş savaşını vererek ülkemizi bağımsızlığa ulaştırmak hiç de kolay olmamıştır.

Bu nedenle başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm cumhuriyetimizin kurucularını ve bağımsızlık savaşında yaşamını kaybeden her insanımızı bir kez daha saygıyla, sevgiyle anı-yorum.

Polatlı’dan patlatılan top sesleri gelirken, Ankara’da arkeolojik kazılar yapılıyordu. İşte arkeo-lojik araştırmaların 1920’li yılların savaş koşulları altında yaptırılmış olması bir bilgeliktir, bir ilericiliktir. Cumhuriyet aynı zamanda kadınlar için de olmak ve olmamak konusudur. Toplumu ümmet olmaktan çıkararak, yurttaş olma temelinde birleştiren bir sistemin adıdır. Cumhuriyet laikliktir. Laik düşünce modern insanın bir özelliği olduğu gibi, laikliğin olmayacağı yerde bilimin de olmayacağının bir ifadesidir. Esasında laiklik bilim için de var denilebilir. Bilimsel düşünce, çağımız aydını için entelektüel bir zorunluluktur. Laik düşünce yoksa bilime ulaşıla-maz. 21. yüzyılda insanın en önemli özelliği, bilimi inançlarına teslim etmemesidir. İnsan evri-minin bugünkü aşaması hurafelerden uzak durması ve aklını doğru kullanmasıdır. Uygarlığın temeli bilimdir. Bilim kuşkucudur, araştırır yeni şeyler bulur. Bu araştırmalar olmasa, 9’ncu Kıyı Mühendisliği Sempozyumunu burada yapamazdık. İşte 9’ncu Kıyı ve Deniz Mühendisliği Sempozyumu yapıyorsak eğer, bu bilimin eseridir, bu araştırmanın eseridir.

Değerli katılımcılar, özgür ve bağımsız düşünce aklı harekete geçirir. Akıl bilim ve bilimsel düşünceyi harekete geçirir. Bu nedenle de bilim ve bilimsel düşünce aydınlanmanın kapısını aralar ve açar. Oysa gazetelerde okumuşsunuzdur, üzgünüm ifade etmek zorundayım, çünkü burada bir bilimsel kongre yapıyoruz. Bir üniversitenin rektörü “Sayın Cumhurbaşkanına itaat

etmek farzdır” diyor. Farz mıdır? Kendisine yine teşekkür ediyorum, bir bilim insanı olan AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bostancı da diyor ki, “Cumhurbaşkanına itaat etmek farz diyen rek-törün akademik müktesebatla hiçbir ilgisi yoktur.” Fakat yetmez, bunu söylemek yetmez. Bu rektörün başında bulunduğu üniversitelerin durumunu ve inşaat mühendisliği diploması alarak aramıza katılacak meslektaşlarımızın bilime ve bilgiye bakışlarını da ifade etmiş olması açısından bir kat daha üzgünüm.

Sayın konuklar, Odamız kıyı yapılarının doğru planlanmasına, planların güncel ve bilimsel yöntemlerle tasarlanıp uygulanmasına büyük önem veriyor. Sadece kıyı ve deniz yapılarıyla ilgilenmiyor Odamız, kıyıların etnolojik ve doğal dengelerinin korunması için de çaba sarf ediyor. Küresel ısınma dünyamızda iklim değişikliklerine neden oluyor. Bu değişiklikler kıyıla-rımızı da, değerli konuşma arkadaşlakıyıla-rımızın ifade ettiği gibi kıyılakıyıla-rımızı da önemli ölçüde etki-liyor. Bu nedenle iklim değişikliğinin kıyılara olan etkisi araştırılarak, bütünleşik bir kıyı alanları yönetiminin oluşturulması İnşaat Mühendisleri Odasının da öncelikleri arasında yer alıyor.

Kıyılarımıza yönelik olarak yapılan çalışmalar, deniz ulaşımı ve deniz ticaretini de önemli ölçüde etkiliyor. Yine yaşam alanları ve yaşam çevremize önemli ölçüde zarar veriyor. Su bas-kınları konusu da kıyı mühendislerinin bu çerçevede önemli ölçüde gündemi içerisinde yer alıyor. Son yıllarda gerekli gereksiz ülkemizin birçok yerinde yapılan HES’ler, dere yatakla-rını ve çevremizi büyük ölçüde sorunlu hale getiriyor. İnsanların yerleşik hayata geçmesinde suyla ilişkisi olan her kara parçasının, Sayın Güler’in de altını çizdiği gibi büyük bir önemi var.

Kıyılar ister göl isterse akarsu olsun, her zaman canlıların yaşamını önemli ölçüde etkilemiştir, her zaman insanın ve insanlığın ilgi odağı içerisinde yer almıştır. Tarihsel süreçlere baktığı-mızda, kara kıyı su ve insan ilişkisi her koşulda korunmaya çalışılmıştır. Ayrıca odamız sadece kıyı mühendisliği alanında değil, inşaat mühendisliğinin ilgi alanı içerisine giren her konuda ulusal ve uluslararası katılımlı sempozyumlar kongreler konferanslar paneller ve çalıştaylar düzenlemiştir, bundan sonra da düzenleyecektir.

Bugün burada kıyı ve deniz mühendisliğinin sempozyumunu yapıyoruz. Kıyı mühendisliği konusu bilimsel verilerle birlikte değerlendirilerek, bütünleşik ülke ve kent planlarıyla birlikte ele alınması zorunlu bir hale gelmiştir. Ne yazık ki ülkemizde bugüne kadar çıkarılan yasalar kıyılarımızı koruma ve kullanma ilişkisini sağlıklı bir şekilde oluşturamamıştır. Kaçak, çarpık ve aşırı yoğun bir yapılaşmanın önü sürekli olarak açık tutulmuştur. Planlama anlayışı katı-lımcılıktan oldukça uzaktır. Çoğu zaman tek kişinin kararına bağlı olarak verilmiştir. Bizlerin meslek odalarının tüm uyarılarına rağmen yapılan yapılar, özellikle gökdelen ve AVM’ler kent yaşamıyla kıyılarımızı önemli ölçüde sorunlu hale getirmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı “kentle-rimize ihanet ettik” diyor. Açıklıkla söylemem gerekir ki, kentlere yapılan ihanetler bugün de devam ediyor. Kentlerimiz büyük çoğunlukla bilimsel kent planlaması anlayışıyla değil, rant aktarma anlayışıyla yapılıyor. Kentlerimiz ve kıyılarımız inşaat sektörünün bir arazisine dönüş-müş durumdadır. Yaşam alanları kıyılarımız dahil olmak üzere toplumsal bir varlık olan kamu yararını sağlayan tüm hizmet alanları, bugün oldukça sorunlu bir hale gelmiştir.

Bugün insanlarımız birçok kent kıyısına ulaşamıyor. Kentle kıyı arasında ciddi engeller oluş-turulmuştur. İstanbul bu olumsuzluğun en somut örneğidir. Karadeniz Sahil Otoyolu da bu olumsuzluğun başka bir örneğidir. Çünkü durmadan afetlerin olması, insanların yerleşim yer-lerinden denize ulaşamamaları, yerleşim yeryer-lerinden otoyolu aşamayan sel ve akarsu atıkları her bölgede sürekli olarak afete neden olmaktadır. Kıyıyla yaşam alanları arasında aşılmaz duvarlar bundan sonra kesinlikle örülmemelidir. İnsanla kıyıyla kent arasındaki ilişki koparıl-mıştır. İnsanı araçlaştıran, insanı yapıların arkasına koyan yapılaşma düzeni yerine, insanı kıyı ve suyla tüm yaşam alanlarıyla buluşturan, insanı merkeze alan bir yönetime oldukça ihtiyaç var. Kıyılar üzerinde farklı kurum ve kuruluşların sorumlulukları var. Bu sorumluluklar çoğu zaman çalışmıyor, yerine getirilmiyor. İşte bu anlayışla kentlerimizde kıyılarımızda ve genel olarak ülkemizde büyük sorunlar ortaya çıkarıyor. Oysa kentlerimizin tarihsel, arkeolojik ve doğal kimliğini geliştirmek, planlama ilkelerinin temel amacı olmak durumundadır. Kent yaşa-mıyla bütünleşmesi gereken liman ve iskeleler, eğlence ve alışveriş merkezleri yapı yoğunlu-ğunu giderek artırmıştır.

Sayın katılımcılar, ülkemizin kıyı kentlerinde olumsuz bir alışkanlık giderek artmaktadır. Bir yandan kıyıları yapılaşmaya açıyoruz, diğer yandan da denizi ve kıyıları doldurarak yeni boş alanlar yaratıyoruz. Bilimin siyasete ve ranta teslim edildiği ülkemizde, bizler bilimi ve aklın egemenliğini savunmaya sürekli olarak devam edeceğiz. Ülkemiz canlı türleri için de ilgi çeken bir coğrafya olmaktan giderek uzaklaşıyor. Türkiye coğrafyasında 160’ın üzerinde memeli, 460’dan fazla kuş, 10 bini aşkın bitki, 364 kelebek, 141 sürüngen ve 425 balık türü vardır. Dolayısıyla bu canlıların yok olması, Sayın yine Güler’in de altını çizmiş olduğu gibi, deniz kıyı ve kara alanlarının doğru kullanılmasıyla yakından ilgili bir konudur. Doğayı ve biyo-lojik çeşitliliği koruyacak önlemler almak gelmiş, geçmiştir bile.

Tüm olumsuzluklara rağmen, hâlâ yapılabilecek çok şey var. Ülkemizin de uluslararası politika-lara destek olması, ulusal kaynakların sürdürülebilirliğini sağlayan politikalar geliştirip, uygu-lamaya koyması gerekmektedir. İnsanlar son 45 yılda yerküre üzerinde bulunan memeliler, balıklar, sürüngenler dahil olmak üzere hayvanların yüzde 60’ının yok olmasına neden olmuş-lardır. Milyarlarca yılda oluşan kaynaklar, temiz hava, su ve diğer her şeyi kamuya korumaya mecburuz. Yaşam alanı önemli ölçüde tahrip etmekten kurtarmalıyız. Bugün insan nüfusunda yüzde 60’lık bir düşüş olsaydı, değerli katılımcılar bu durum Kuzey Amerika, Güney Amerika, Afrika, Avrupa, Çin’in boşalması demekti. Canlılar alemini bu ölçekte yok etmiştik.

Yine yapılan bir araştırmaya göre, teknik ve teknolojik gelişkinlik günden güne artmış olma-sına rağmen, dünyadaki memelilerin yüzde 83’ünün, bitkilerin yarısının yok olmaolma-sına neden olmuştur. Yıkımın bugün sona ermesi durumunda, doğamızın kendisini 5 ilâ 7 milyon yılda ancak onarmasının mümkün olacağını bilim insanları daha sık son zamanlarda ifade ediyorlar.

Biz de ülkemiz Türkiye, dünya coğrafyasının bir parçasıyız. Dünyanın başka bir yerinde oluşan herhangi bir olumsuzluk doğayı tahrip etmeye yönelik olarak ortaya çıkan herhangi bir olum-suzluk, ülkemizin herhangi bir köşesinde doğamızı tahrip etmeye yönelik kıyılarımızı tahrip etmeye yönelik, denizlerimizi tahrip etmeye yönelik yapılan uygulamalar, bilinmelidir ki insan ve canlı yaşamını yok etme doğrultusunda ciddi iklim değişikliklerine neden olacaktır.

İşte değerli meslektaşlarım, biz kıyı ve deniz mühendisliği sempozyumunu sadece işin bilimsel verilerini konuşmak, işin matematiğini ve tekniğini konuşmak çerçevesinde ele alıp yapmıyo-ruz. Aynı zamanda suyla denizle gölle akarsularla kara parçalarıyla kent parçalarıyla insanlarla denizin ve suyun ilişkisini de ortaya koymaya çalışıyoruz. İşte bu sempozyum aynı zamanda böyle bir anlayışın ürünü olarak şekillenmiştir.

Ben inanıyorum ki, 9’ncu Kıyı ve Deniz Mühendisliği Sempozyumumuzda, daha öncekilerde olduğu gibi, ülkemize, bilim çevrelerine önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. 46.Dönem Yönetim

Ben inanıyorum ki, 9’ncu Kıyı ve Deniz Mühendisliği Sempozyumumuzda, daha öncekilerde olduğu gibi, ülkemize, bilim çevrelerine önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. 46.Dönem Yönetim