• Sonuç bulunamadı

2.2. Büyüme Modelleri ve Dış Ticaret

2.2.3. Post Keynesyen Büyüme Teorisi ve Dış Ticaret

2.2.3.2. Ödemeler Bilançosu Kısıtı Altında Büyüme

Thirwall Kanunu olarak bilinen “Ödemeler Bilançosu Kısıtı Altında Büyüme Modeli” 1979 yılında Anthony P. Thirwall tarafından geliştirilen talep yönelimli bir büyüme modelidir. Modele göre hiçbir ülke, istikrarlı bir ödemeler bilançosu dengesi olmadan daha hızlı büyüyememektedir. İstikrarlı bir denge sağlanmadığı takdirde ülke, artan ticaret açıkları ve dış borçlarla karşı karşıya kalmaktadır. Buna bağlı olarak ülke, işsizliğin artmasına yol açan ulusal gelirin düşmesi sorunuyla karşılaşmaktadır. Bu doğrultuda Thirwall, ödemeler bilançosu dengesindeki büyüme oranının; ihracattaki artış ve ithalat talebinin gelir esnekliği arasındaki orana eşit olduğunu ileri sürmektedir (Spasova, 2016; 75-76).

Thirwall (1979) gelişmiş ülkeler arasındaki büyüme oranı farklılıklarını ödemeler bilançosu dengesindeki kısıtlar çerçevesinde ele almaktadır. Açık ekonomilerde büyüme oranındaki farklılıklar, talep artış oranındaki farklılıklara ve ödemeler dengesinin talep artış oranı üzerinde yarattığı baskıya bağlıdır. Eğer talep mevcut üretken kapasite düzeyine kadar ödemeler bilançosunda baskı yaratmadan artabiliyorsa, kapasite üzerindeki talep baskısı kapasite artış oranını yükseltebilir. Bu durumun ortaya çıkmasına neden olan bazı mekanizmalar bulunmaktadır. Bunlar: (i) sermaye birikiminin artmasına ve teknolojik gelişme yaşanmasına yol açan yatırımların teşvik edilmesi, (ii) emek arzının, daha önce işgücüne dahil olmayan bireylerin katılımıyla artması, (iii) üretim faktörlerinin az verimli sektörlerden daha verimli sektörlere aktarılması, (iv) ithalatın ulusal kaynakların daha verimli olmasını

49 sağlayarak kapasite oranlarını arttırması olarak sıralanabilir. Tüm bu kanallar İhracata Dayalı Büyüme Hipotezi’ni desteklemektedir. Modele göre, ihracattaki artış oranı aynı olan ülkelerde çıktıdaki artış oranı, büyümeye bağlı olan ithalat gereksinimi ülkeler arasında farklılaştığından aynı olmayacaktır. Dolayısıyla bazı ülkeler, ödemeler bilançosu dengesinin sağlanması için daha önce talep kısıtlaması yapmak zorunda kalacaktır. İthalat talebinin gelir esnekliği ne kadar büyük olursa ödemeler dengesi büyüme oranı o kadar düşük olacaktır. Dünya gelirindeki daha hızlı bir artış ödemeler dengesi büyüme oranını arttıracaktır. Eğer ödemeler dengesi büyüme oranı, ihracatın teşvikiyle ve ithalat talebinin gelir esnekliği düşürülerek arttırılabilirse talep ödemeler bilançosunda bozulma yaratmadan artacaktır.

Thirwall (1979), birçok gelişmiş ülkenin savaş sonrası dönemdeki reel büyüme deneyimlerinin, ihracat hacminin (X) ithalatın gelir talep esnekliğine (ᴨ) bölünmesi ile elde edilen büyüme oranına yaklaşık bir değer olduğunu göstermiştir. Bu oran, “cari hesap üzerinde ödemeler bilançosu dengesinin korunduğu” ve “reel dış ticaret hadlerinin değişmediği” varsayımına dayanan ödemeler bilançosu kısıtı altındaki büyüme oranını tanımlamaktadır. “Uzun dönemde büyüme oranı yaklaşık olarak y=x/ᴨ’e eşittir” şeklinde ifade edilen temel büyüme kuralı, Harrod’un dış ticaret çarpanının dinamik versiyonu olarak adlandırılabilir (Thirwall ve Hussain, 1982: 501)21 .

Denklem (2.8)’de verilen eşitlik dinamik hale getirildiğinde, temel büyüme kuralı y=x/ᴨ olarak ifade edilmektedir.

∆Y Y=

Δ𝑋

𝑋 /𝜋 (2.9)

21 Harrod (1933)’ün ödemeler dengesi eşitliğinin altında yatan faktörleri incelediği çalışması aslında

Klasik Ödemeler Dengesi Düzenlemesi Teorisi’ne yöneltilen bir eleştiridir. Harrod’a göre, Altın Standardı Yaklaşımı’nın benimsediği Fiyat-Altın Para Akımı Mekanizması gerçekçi değildir ve ödemeler dengesi eşitliğini sağlamada yetersizdir. Fiyat hareketlerine dayanan klasik mekanizma, çeşitli mal tipleri (ticareti yapılabilen, kısmen ticareti yapılabilen ve ticareti yapılamayan) analize dahil edildiğinde, ekonomik faaliyet düzeyinde değişikliğe neden olmaktadır ve ödemeler dengesi düzenlemesine daha mantıklı bir açıklama getirmektedir. Dolayısıyla Harrod dış ticaret çarpanına dayanan yeni bir ödemeler dengesi ayarlaması geliştirmiştir. Klasik teori, ödemeler dengesi açığını ve fazlasını ülkeler arasında altın akımlarını ve fiyat hareketlerini eşitlemesi aracılığıyla yeniden tahsis ederek dünya ekonomisini statik bir şekilde ele alırken, Harrod’un çarpan mekanizması tüm ülkelerin eş zamanlı ilişkisini uluslararası döngüyü ihracat hacmindeki değişimler aracılığıyla açıklamaktadır (Celi ve Sportelli, 2007: 8-9).

50 Burada ∆Y/Y gelirdeki artış oranı, ∆X/X ise ihracat hacmindeki artış oranıdır. Reel dış ticaret haddinin değişmediği durumda, Harrod dış ticaret çarpanının geçerli olduğu (2.8) nolu eşitlik:

∆𝑌 ∆𝑋 𝑋 𝑌 = ∆𝑌 ∆𝑋 𝑀 𝑌 (2.10) ya da Δ𝑌 Y = ∆𝑋 𝑋⁄ (∆𝑀 𝑀)/(⁄ ∆𝑌 𝑌)⁄ = ∆𝑋 𝑋/𝜋 (2.11)

şeklinde yazılabilir. İki faktör, ülkelerin bu büyüme oranından sapmasına neden olmaktadır. Bu faktörler: (i) reel dış ticaret hadlerindeki değişme ile (ii) “ulusal gelir ve harcamanın” denk olmamasına ve cari hesap dengesinin sağlanamamasına yol açan sermaye akımlarıdır.

Şekil 2.2. Ödemeler Dengesi ve Büyüme Kaynak: Thirwall, 2011: 324

Şekil 2.2.’de GSYH’daki büyüme yatay eksende, ihracat ve ithalattaki artış ise dikey eksende gösterilmektedir. ithalat talebinin gelir esnekliği (ᴨ) tarafından belirlenen

m*

x*

Y**

∆GSYH

51 ithalattaki artış (m*), GSYH’daki büyümenin bir fonksiyonu iken ihracattaki artış (x*) otonomdur. Burada ᴨ nispi fiyat değişimlerinin etkisini kontrol etmektedir (y=x/ ᴨ). Şekilde x* ve m* eğrilerinin kesiştiği noktada GSYH büyüme oranı, ödemeler bilançosu dengesine eşittir. Denge büyüme oranının daha yüksek olması: (i) x* eğrisinin daha yukarıda yer almasına ve (ii) m eğrisinin daha yatık olmasına bağlıdır.

Bütçe Kısıtı Altındaki Büyüme Modeli ve İhracata Dayalı Büyüme Modeli, temel teorik yaklaşımlar ve politika çıkarımları konusunda fikir ayrılığına düşmektedir. Bütçe Kısıtı Altındaki Büyüme Modeli, temel vurguyu ithalat talebi ve ödemeler bilançosu dengesine yaparken; İhracata Dayalı Büyüme Modeli, bu faktörlerin büyüme sürecini kısıtlayan faktörler olmadığını varsaymaktadır. Bu iki model uzun dönemde ihracatı teşvik etmek için hangi tür politikaların etkili olabileceği üzerinde farklı uygulamalara sahiptir. İhracata Dayalı Büyüme Modeli, maliyetin düşürülmesinin ya da paranın değer kaybetmesinin hem ihracatta hem de hasılada sürekli bir artışa neden olabileceğini ortaya koymaktadır. Bunun aksine Ödemeler Bilançosu Kısıtı Altındaki Büyüme Modeli bu tarz politikaların uzun dönemde muhtemelen etkili olmayacağını ileri sürmektedir. Bununla birlikte, yabancı ekonomilerdeki daha hızlı bir büyümenin ya da ihracat talebinin gelir esnekliğindeki artış dışında hiçbir faktörün ihracatı arttıramayacağını belirtmektedirler. Dolayısıyla her iki teorik yaklaşımda da nitel rekabet gücü önemli iken; maliyet rekabet gücü ve reel döviz kuru sadece İhracata Dayalı Büyüme Modeli’nde önemlidir. (Blecker, 2009: 2).

Ihracata Dayalı Büyüme Modeli’nin daha iyi anlaşılması açısından ödemeler bilançosu dengesi (kısıtlı) büyüme oranı (YB), reel büyüme oranı (YA) ve potansiyel

büyüme oranı (YC) arasındaki ilişkiyi incelemek mümkündür. Bu üç değişken

arasında ortaya çıkabilecek ilişki kombinasyonları şu şekilde özetlenebilir (McCombie ve Thirwall, 2016: 423):

(i) YB=YA=YC; Ödemeler bilançosu dengesi ve tam istihdam

(ii) YB=YA˂YC; Ödemeler bilançosu dengesi ve artan işsizlik

(iii) YB˂YA=YC; Artan ödemeler bilançosu açığı ve tam istihdam

52 (v) YB˃YA=YC; Artan ödemeler bilançosu fazlası ve tam istihdam

(vi) YB˃YA˂YC; Artan ödemeler bilançosu fazlası ve artan işsizlik

Bir ekonomide tüm kaynaklar kullanıldığında uzun dönemde ekonominin reel büyüme oranı, emeğin nicelik ve niteliğindeki artış tarafından belirlenen potansiyel büyüme oranını geçememektedir22. Sürekli ödemeler bilançosu açığı ve işsizlik

problemleri yaşayan ülkelerin İhracata Dayalı Büyüme Hipotezi’ni benimsemeleri, yukarıda özetlenen olasılık (iv)’den (v)’e ulaşamasalar bile, olasılık (i)’ye ulaşmalarını sağlayacaktır. (v) numaralı olasılık durumunda ödemeler bilançosu dengesi büyüme oranı, potansiyel büyüme oranının altındadır. Dolayısıyla bu olasılık, ödemeler bilançosundaki sorunları arttırmadan reel büyüme oranının potansiyel büyüme oranına eşit olmasını sağlamaktadır. Bu durumda, tam istihdam koşullarında talepteki canlılık potansiyel büyüme oranını arttıracaktır.