• Sonuç bulunamadı

Nasıl ki maziyi öğrenmek ve ona sahip çıkmak millî ruh ve şuuru sürekli uyanık tutuyorsa dil de bir milletin benliğinin korunmasındaki en önemli faktördür. Bir milleti

esaret altına almakla ya da onu son bir birey kalıncaya kadar öldürmekle yok

edemezsiniz; millet elinden alınan dil özgürlüğü ile kendi benliğini yitirip yozlaşıp yok

28

olur gider. Dil bir milletin benliğini koruyan ve hafızasını sürekli canlı tutan en önemli

etkendir. Atsız ordusunu kaybeden bir milletin tehlikede olduğunu, istikbalini kaybeden

bir milletin korkunç bir felakete düştüğünü, dilini kaybeden bir milletin ise yok olmaya

mahkum olduğunu söyleyerek dilin bir milletin en değerli malı olduğunu belirtmeye

çalışmıştır. Milletler kendi dillerini muhafaza ettiği sürece istiklallerini ve istikballerini

garanti altına almış olurlar. Atsız, şiddetle Türkçenin sadeleştirilmesi taraftarıdır. O her

zaman arı bir dil hayalini kurar. Bir yazısında, dilin yüzde yüz arılaştırılamayacağını

savunanlara karşı biz de tamamen arılaştırılmasına çalışırız, yüzde yetmişini başarırsak

zararlı mı çıkarız diyerek cevap verir. O, dillerin başka dillerden kelimeler alarak

zenginleşeceğine inanmaz bunu da yabancı göçmenlerin bir milletin nüfusunu

çoğaltmayacağı örneğiyle destekler. 8. yüzyıldan sonra Arapça, 19. yüzyıldan sonra da

Batı dillerinin etkisinde kalan Türkçenin korkunç bir kargaşa içinde olduğunu belirten

Atsız, bu kargaşanın giderilip arı bir Türkçeye kavuşabilmek için yapılması gerekenleri

birkaç maddeyle sıralar (Torun, 2019: 10-11)

Tarih romancılığımız bir biçimde de tezli ve mesaj kaygılı bir dizgede şekillenmiştir. Bu

manada 1862’de tercüme edilen ‘Terceme-i Telemak’a yüklenen ve bu çeviriden

beklenen tarih ve devlet misyonu bile bu kanaati pekiştirecek niteliktedir. Tarihî

romanla verilmek istenen bilinç ve mesaj aktarım gayesi hem anlatımı hem de biçimi

etkilemiş daha öncesindeki temsilcilerinde görülen salt macera anlatımlı tarihî romanlar

giderek daha militarist, devletçi ve daha üst bir tarih bilincini ele almaya başlamış,

macerayı da içermekle beraber yapı bilgisi, tematik zenginlik ve anlatım şekilleri

bakımından da özellikle Hüseyin Nihâl Atsız ve Oğuz Özeş romanlarındaki felsefi ve

düşünsel içerik ve Kemal Tahir romanlarındaki sosyolojik ve politik içerikle hem Türk

düşünce hayatına hem de toplumsal gidişatına etki edecek daha geniş bir alanda

yazılmaya ve okunmaya başlamıştır (Torun, 2019: 16)

Türk Tarihinin Meseleleri’nde:”Türk tarihindeki birtakım özel adların belli bir imlâya

mâlik olmayışı da millî ayıplarımızdan biridir. XIII. Yüzyıl kahramanının adı Çingiz mi

Cengiz mi? Sonra Temir mi, Temür mü, Timur mu? Tıpkı bunlar gibi prens unvânı olan

kelime "tigin" mi, "tegin" mi? Karahanlı kahramanının adı Buğra mı, Boğra mı

yazılmak gerek? Bu fikrî kararsızlıklar birçok yanlışlara yol açıyor. Bir yanlışın nasıl

kökleştiğine en güzel örnek, Gök Türklerin ilk kağanı Bumun veya Bumin'in adında

29

görülmektedir. Eski harflerle yazıldığı zaman "ı" ve "i" farkı belli olmadığı için yeni

harflerden sonra bu kağanın adı Bumin Şeklinde yazılmış ve tarih kitaplarına, piyeslere,

soyadlarına kadar bu yanlış şekliyle girip yerleşmiştir (Atsız, 2015: 21).

Türk Tarihinin Meseleleri adlı eserinde Atsız:”Görülüyor ki, tarihimizi anlayış ve ele

alış tarzımız karışıklık içindedir. Bu karışıklığın içinden ne şahıslar, ne de özel

teşekküller çıkamaz. Bu karışıklığı önlemek için resmî bir teşekkül lâzımdır. Böyle

resmî bir teşekkül, Türk tarihinin meselelerini karara bağlamak için bir kurultay

toplamalı ve kurultayda meseleler ilmî açıdan ele alınarak değerlendirilmeli ve

tartışılmalı, karşılıklı iddialar basılarak umumî efkâra sunulmalıdır. Ancak, millî ve ilmî

fikrin hâkim olacağı böyle bir kurultaydır ki, Türk tarihinin meselelerine bir çözüm yolu

bulabilir (Atsız, 2015: 21)

Yine aynı eserde Atsız:” Umumî Türk tarihinde de bulunan bu mesele, Osmanlı

tarihinde belki daha Şiddetle kendini göstermektedir. Okul kitaplarında olsun, ilmî

eserlerde olsun özel adlardaki "d-t" meselesi keyfî imlâya tâbi olmakta devam

etmektedir. Tarihteki Ahmed, Mehmed, Mahmud adlarının sonu "d" ile mi, "t" ile mi

yazılacaktır? Bu hususta ortak bir kanaat yoktur. Yeni harflerin kabulünden sonra

azalacağına, büsbütün artan imlâ anarŞisi, tarihî adlara da sirayet etmiştir. Ben, tarihi

şahsiyetlerin adlarının asıllarındaki şekilleriyle, yani Ahmed, Mahmud şeklinde

yazılmasına taraftarım. Bugün yaşayanlar ise kendi adlarını istedikleri imlâ ile yazmakta

serbesttirler. Başkaları da onların bu hakkına uymaya mecburdur (Atsız, 2015: 27-28).

1.2.3 Şairliği

Atsız, nesirleri kadar olmasada şair yönüyle de tanınır. Sanat ve edebiyat hayatına şiirle

başlamıştır. 1946 yılında yayımlanan ”Yolların Sonu” adlı şiir kitabında tüm şiirleri

toplanmıştır. İlk şiiri olan “Topal Asker” 1926 yılında Atsız Mecmua’da

yayımlanmıştır. Ayrıca romanlarında ve mektuplarında kaleme aldığı şiirleri de

mevcuttur.

Atsız’ın şiir kitabındaki 54 şiirden 38’i hece ölçüsüyle, 16’sı aruz ölçüsüyle yazılmıştır.

Hece vezniyle yazılan “Kahramanların Ölümü” ve “Türk Kızı” şiirleri ikilik ile, geri

kalan şiirler ise dörtlükle yazılmıştır. 35 şiirinde dörtlük kullanmayı tercih etmiştir.

30

Sadece “Sarı Zeybek” adlı şiiri beşliktir. Dörtlüklerde çapraz kafiye ve koşma kafiyesi

kullanmıştır. Beyitlerde ise mesnevi tarzı ve gazel tarzı kafiye kullanmıştır (Ercilasun,

2018: 321-326)

A. B. Ercilasun, “Atsız- Türkçülüğün Mistik Önderi” adlı eserinde Atsız’a ait yeni bir

şiir daha tespit etmiştir. Bu şiir, 1927 yılında Milli Mecmua’nın 85. Sayısında H. Nihal

ismiyle yayımlanmıştır. 22 yaşındaki Atsız’ın aruzla yazdığı şiirdir. Ercilasun, eserine

bu şiiri almıştır (Ercilasun, 2018: 327).

Atsız, şiirlerini “Yolların Sonu” (1946) adlı kitabında topladı. 1963’te bu kitaba yeni

şiirler eklendi. Şiirde daha çok hece veznini kullanan Nihal Atsız, genellikle ülküsünü

anlata, açıklayan, düşünesi doğrultusunda gençlere öğütler veren çoğu destanımsı

parçalar yazmıştır. Şiirlerinin bir kısmını davasında mücadele aracı olarak kullanmıştır.

Sayıca çok olmayan şiirlerinde duyguya, şiire pek az yer vermiş, milletinde ve

kendisinde olan gücün anlatımını vermeğe, özellikle gençleri coşturup, vatan için, ülkü

için Türklük için ölümü göze almaya hazırlamaya çalışmıştır. Turancılık, “Tek bir ordu”

olan bütün Türklerin, tek bir siyasi bayrak altında toplanmasıdır. “Askercilik”

(militarizm) ise güçlü düşmanları yenebilmek için ordularımızın daima kuvvetli, savaşa

hazır, sayılan ve saygıdeğer olmasıdır. “Cenk, savaş, kavga” da Köroğlu destanında

olduğu gibi, Atsız’ın en çok sevdiği onu coşturan kavramlardır (Nihal, 2010: 4).

Şiirde daha çok hece veznini kullanan Nihâl Atsız, genellikle ülküsünü anlatan