• Sonuç bulunamadı

Öğrenme çeşitli fiziksel faktörlere bağlıdır. Fiziksel çevrede: sınıfların çok soğuk veya sıcak olması; sınıfların gürültülü olması, sıraların oturumunun rahatsız olması; yeterli sayıda teneffüs verilmemesi; arka plan gürültüsünün yüksek olması; sınıftaki görsel öğelerin dikkat dağıtıcı olması gibi unsurlar öğrenmeyi olumsuz etkilemektedir. Öğrenmenin bir bileşeni olarak fiziksel çevreye dikkat edilmemesi, konsantrasyon ve motivasyonu olumsuz etkileyerek başarıyı düşürecek veya eğitimi engelleyecektir (Hutchinson, 2003). Bu faktörler olumlu hale getirilip verimli bir öğrenme ortamı ve uygun çevresel şartlar sağlanırsa, eğitimin kalitesi artacağı gibi öğrencilerin başarısı da üst düzeye çıkacaktır. Eğitimin niteliğini arttırmak için bu alanda pek çok çalışma yapılmaktadır. Sanders’ın (1965) Amerika Birleşik Devletleri’nde farklı tür okullardaki gürültü seviyelerini karşılaştırdığı çalışmasında, ilk ve orta dereceli okulların gürültü seviyelerinin, bir işitme cihazının seçici olarak kullanılmasını ciddi olarak engellemesinin muhtemel olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Anaokullarındaki gürültü seviyelerinin ise okulda ses yükselticilerin verimli kullanılmasına ciddi bir problem oluşturduğunu ortaya çıkarmıştır. Benzer şekilde bazı araştırmacılar göre sınıfların genellikle bir çocuğun öğrenme becerisini ve dinlemesini engelleyen faktörler ile doludur (Knecht, Nelson, Whitelaw & Feth, 2002). Araştırmacılar okullardaki arka plan gürültüsünün duyusal ve işitsel öğrenme güçlüğü çeken çocukların özellikle olumsuz yönde etkilediğine işaret etmektedir. Bunun yanı sıra okuldaki gürültü, işitme engelli olmayan ilkokul çocuklarının eğitim performanslarını olumsuz etkileyebilecek düzeydedir. Amerika’da okullardaki gürültü ve yankılanma probleminin boyutunu değerlendirmek için Ohio merkezindeki sekiz devlet okul binasında 32 farklı boş oda sınıfında yankılanma süreleri ve arka plan gürültü seviyeleri

30

ölçülmüştür. Bu ölçümler, Crandell, Smaldino ve Flexer (1995) tarafından geliştirilen dış ve iç ölçüt değişkenleri ile karşılaştırılmış ve çoğu sınıfın gürültü ve yankılanma standartlarına uymadığı tespit edilmiştir.

Öğrenme ortamları ve gürültüye ilişkin sistematik incelemede okullarda öğrenme alanlarının tasarımı, kullanımı ve gürültünün etkilerinin bütüncül yaklaşımla ele alınmıştır (Woolner & Hall, 2010). Araştırma sonuçlarından gürültünün öğrenme üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu, bu seviyelerin altındaki gürültünün öğrencilerin ve öğretmenlerin sosyal, kültürel ve pedagojik beklentilerine bağlı olarak sorunlu olabildiği veya olmayabildiği ve gürültü olduğunda bunun tasarım reçetelerine dönüştürülemez olduğunu bulunmuştur. Ayrıca aynı araştırmada gürültüye yönelik çözümlerin, gürültüyü izole ederek veya fiziksel çevrenin bir parçası olarak görerek değil, okullarda öğrenme alanlarının yapısını, organizasyonunu ve kullanımını anlama ve uyarlama için katılımcı yaklaşımları yoluyla ortadan kaldırılabileceği önerilmiştir (Woolner & Hall, 2010).

Eğitim ortamındaki gürültü, hem çocuklar hem de öğretmenler üzerinde önemli psikolojik ve fiziksel etkilere sahip olabilecek birçok zararlı etkiye neden olmaktadır. Gürültüden kaynaklanan problemler algısal, sosyal, duygusal veya bilişsel özellikte oldukları için, özel eğitime ihtiyacı olan çocuklar gürültüden daha da olumsuz etkilenebilmektedir (Hétu, Truchon-Gagnon & Bilodeau, 1990). Çocukların gün içinde öğrenmeye zamanlarının büyük çoğunluğunu okul ortamında geçirdikleri düşünüldüğünde, bu etkinin derecesi daha da artmaktadır. Dockrell ve Shield (2007), çocukların sınıf ortamında maruz kaldıkları ses seviyesinin, öğrencilerin hızlı okuma-yazma becerileri ve akademik performansları üzerindeki etkilerini araştırmıştır. Bu çalışmada mırıldanma ve arka plan gürültüsünün fazla olduğu koşullarında, çocukların önemli derecede daha kötü performans gösterdiklerini bulunmuştur. Sözlü görevlerdeki performansta ise yalnızca konuşma durumundayken önemli derecede daha kötü olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Özel eğitime ihtiyaç duyan çocukların, mırıldanma, gevezelik durumundan farklı şekilde olumsuz etkilendiklerini bulunuştur. Gürültüye maruz kalmanın çocukların bilişsel performansı üzerine kronik etkileri deneysel olarak ele alınmıştır (Klatte, Bergström & Lachmann, 2013). Bulgulardan gürültünün konuşma, algılama ve dinleme anlayışına olumsuz etkiler gösterdiği, bu etkilerin çocuklarda yetişkinlere kıyasla daha belirgin olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Aynı araştırmacılar sınıf ortamındaki kapalı alan gürültüsü ve yankılanmanın, çocuk gelişimi üzerindeki potansiyel etkisine önemle dikkat çekmişlerdir. Bir diğer çalışmada Lundquist, Holmberg & Landstrom (2000) 13-15 yaş gurubu öğrencilerin çalışma ortamındaki rahatsızlığı ve gürültünün etkilerini nasıl değerlendirdiklerini araştırmışlardır. Derslerde ses seviyesi ölçümleri yaparak, ses düzeyi ile algılanan

31

gürültünün öğrencilerin okuldaki çalışmaları üzerindeki etkisi arasında zayıf bir ilişki bulmuşlar. Öğrencilerin okul işlerinde rahatsızlığı ve gürültünün derecelendirilmiş etkisi arasında ise anlamlı bir korelasyon bulmuşlardır. Araştırma sonucunda öğrencilerin üçte birinden fazlasının mevcut ses ortamının çalışmalarını engellediği, küçük yaş grubu öğrencilerin gençlere göre daha çok rahatsızlık duydukları, sınıftaki sohbetlerin ve masa ve sandalyelerdeki kazıma seslerinin en can sıkıcı ses kaynakları olduğu ortaya çıkmıştır. Choi ve McPherson (2005) ise akustik ortamın akademik performans, dikkat ve öğrencilerin derse katılımı için oldukça önemli olduğunu vurgulamıştır. Kentleşmiş bölgelerdeki sınıfların gürültüye karşı savunmasız olduğunu düşünerek araştırmalarını Hong Kong'da yapmışlar ve sınıfların çoğunda, önemli ölçüde ses azaltımı sağlamak için yetersiz bir akustik olduğu, pek çok Hong Kong ilkokulunda dinleme ortamının en iyi sınıf öğrenmesi için uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Crandell’e (1993) göre de bir sınıftaki akustik çevren işitme engelli çocukların psiko-eğitimsel başarısında önemli bir değişkendir. Ancak bugüne kadar düşük derecede işitme kaybı olan çocuklar için, sınıf akustiğinin önemini yeterince araştırılmamıştır. Crandell (1993) 20 normal-işitmeye sahip çocukla ve düşük derecede işitme kaybı olan 20 çocuğun cümle tanımasında sınıf sinyallerinin gürültü oranlarına etkilerini araştırmıştır. En az derecede işitme kaybı olan çocukların, çoğu dinleme durumu karşısında normal işiten çocuklara göre daha düşük tanıma puanı elde ettiklerini, dinleme ortamı olumsuzlaştıkça iki grup arasındaki performansın da düştüğünü ortaya çıkarmıştır. Bir başka çalışmada Nober ve Nober (1975), sınıftaki gürültünün öğrenme güçlüğü olan çocuklarda dikkat dağınıklığı, aktivite ve biliş kontrolü ile duyumsal bir işleme görevi üzerine etkilerini incelemiştir. Öğrenme güçlüğü olan çocukların sessiz ve gürültülü koşullarda normal çocuklara kıyasla daha fazla işitsel ayrım hatası yaptıkları, hem normal hem de öğrenme güçlüğü olan çocukların gürültülü ortamdayken sessizlikte olduğundan daha fazla işitsel ayrım hataları yaptıkları sonucuna ulaşmışlardır.