• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Okulda Gürültü Kirliliği Üzerine Yapılan Araştırmalar

Gürültü sınıftaki öğrencileri rahatsız edici ve onların işitmesini engelleyici, dikkatlerini dağıtıcı ve ruhsal sağlığını bozucu bir etkiye sahiptir. Bu yüzden öğretmenlerin, sınıf içinden ve dışından gelen gürültüye karşı duyarlı olmaları ve sınıfta gerekli düzenlemeleri yapmaları gerekmektedir. Tamer-Bayazıt, ve diğerleri (2011)’nin yapmış olduğu araştırmada okullardaki öğretmenlerin % 85.2’si okulda gürültünün önlenmesi ya da azaltılmasının eğitim-öğretimin kalitesinin yükselmesi için “çok önemli” ve “kritik derecede önemli” olduğunu bulurken, %11‘i ise “önemli” bulmuştur. Diğer yandan aynı araştırmada öğretmenler arasında yaygın olarak “okulda gürültünün önlenemeyeceği” inancının oluşmuş olduğunu da tespit etmişlerdir. Araştırmacılar bu projede yapmış oldukları analizde, öğretmenlerin yaşı ile okulda gürültünün azaltılabileceğine olan inanç arasında ilişkin bulmuşlardır. Mesleğe yeni başlamış öğretmenlerin (5-10 yıllık) gürültünün önlenebileceğini düşünürken, yaşlı öğretmelerin okulda gürültünün azaltılabileceğine inanmadıkları bulunmuştur. Yücel ve Altunkasa’ya (1999) göre gürültünün önlenemeyeceği inancı psikolojik yıpranmayı arttırmaktadır. Bu nedenle öğretmenlerde okulda gürültünün kontrol edilebileceğine ilişkin inancın güçlendirilerek, gürültü bilincinin yaratılmasına yönelik çalışmalara ihtiyaç vardır (Özbıçakcı vd., 2012).

Gürültünün en yüksek düzeyde yaşandığı okulun başında ilköğretim okulları gelmektedir. Bulunuz, Bulunuz, Orbak, Mutlu & Tavsanlı (2017) biri devlet diğeri özel olmak üzere iki İlkokulundaki öğrencilerinin okulda gürültünün hakkındaki görüşlerini değerlendirdiği çalışmada öğrencilerin özellikle teneffüs sırasında ki gürültüyü çok yüksek buldukları sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan gürültü ölçümleri de bu veriyi destekler niteliktedir. Özel

20

okulda ortalama gürültü 74.56 dBA, devlet okulunda ise gürültü düzeyi 82.18 dB(A) ölçülmüştür. Üniversite öğrencilerinin okullarının akustik konforunun değerlendirildiği diğer bir araştırmada da benzer sonuca ulaşılmıştır (Sezer, 2015). Uludağ Üniversitesi Mimarlık Bölümü binasının iç mekân fiziksel çevre kalitesinin kullanıcı görüşleri dikkate alınarak değerlendirildiği araştırmada, öğrencilerin %26, öğretim elemanlarının %27’si bina iç mekânlarından gelen sesten memnuniyetsiz olduklarını belirtmişlerdir. Bu sonuçlar, yeni tasarlanacak eğitim yapılarının tasarım ölçütlerinin oluşturulması açısından büyük önem taşımaktadır. Bulunuz (2014) ilköğretim öğrencileri ile yaptığı araştırmada, ilk ölçümlerde olduğu gibi son ölçümlerde de bina içinde öğrenci giriş-çıkışı ve teneffüs saatlerinde gürültü düzeylerinin 80-90 dB aralığında ve oldukça yüksek olduğunu tespit etmiştir. Bu bulgu Özbıçakçı ve Çapık’ın (2012) yaptığı araştırma ile paralellik göstermektedir.

İlköğretim okullarının sınıflardaki mevcut işitsel konfor koşullarını olumsuz etkileyen, bina içi ve dışından kaynaklanan gürültüden rahatsız olunup olunmadığını tespit etmeye yönelik araştırmalar mevcuttur (Güremen, 2012). Bu araştırmada görev alan öğretmenler sınıf içerisindeki gürültü kaynaklarını: öğrencilerin kendi aralarında konuşmaları, masa sandalyeleri çekmeleri, havalandırma ve aydınlatmadan kaynaklı sesler biçiminde sıralamışlardır. Gürültüden etkilenme düzeyleri ise: dersi anlatmakta güçlük çekme, ders anlatırken ve anlattıktan sonra baş ağrısı çekme, ve dersten sonra stresli olma şeklinde sıralanmıştır. Ek olarak öğretmenler en çok rahatsızlık duydukları sınıf dışı gürültü kaynaklarını trafik gürültüsü, yan/üst/alt sınıflardan, koridordan, spor sahasından gelen gürültüler olarak belirtmişler ve sınıf ortamındaki gürültünün azaltılması ya da giderilmesinin önemli olduğunu vurgulamışlardır. Yapılan araştırmada elde edilen tüm bulgular öğretmenlerin sınıfların işitsel konfor koşullarına uygun olmadığı ve maruz kaldıkları gürültüden rahatsızlık duydukları yönündedir.

Öğretim sürecinde öğretmenler çok çeşitli yöntem ve teknikler kullanmaktadırlar. Başarı ve motivasyonu yükselten bu yöntem ve tekniklerle ilgili olarak uygulama sırasında yaşanan çeşitli güçlükler araştırılmıştır (Bilgin, Aktaş, & Çetin, 2014). İşbirlikli öğrenme teknikleri hakkında öğretmen ve öğrenci görüşlerinin karşılaştırmalı olarak incelendiği araştırmada, hem öğrencilere hem öğretmenlere görüşme formu uygulanmıştır. Öğretmenler işbirlikli öğrenme teknikleri uygulanırken karşılaşılan en belirgin güçlüğün etkinlikler yapılırken ortaya çıkan gürültü olduğunu ifade etmişlerdir. Benzer biçimde Yıldırım ve Dönmez (2008) yapılandırmacı öğrenme yaklaşımı uygulamalarının sınıf yönetimine etkileri üzerine yaptıkları çalışmada, “davranış yönetimi” temasının “grup çalışmasında esneklik” alt teması kapsamında grup çalışmaları sırasında sınıflarda gürültünün arttığını tespit etmişlerdir.

21

Sınıf yönetimi ve disiplin, öğretimin hedeflerini öğrenciye kazandırabilmek için ders ve derse ilişkin düzenlemelerin yapılması, öğretmen-öğrenci etkileşimi ve öğrenci davranışlarının yönlendirilmesidir (Balay, 2012). Etkili bir sınıf yönetimi için öncelikli şart eğitim ortamının düzenlenmesidir. Akar, Tantekin-Erden, Tor ve Şahin’in (2010), anaokulları ve ilköğretim okullarında görev yapan sınıf öğretmenleri ve branş öğretmenlerinin, sınıf yönetimi konusunda ihtiyaçlarını belirlemeyi amaçladıkları araştırmada “dersin akışını bozan davranışlar” ana temasının “istenmeyen davranışlar” alt teması başında öğrencilerin yaptıkları gürültünün geldiği tespit edilmiştir. Sınıf yönetimi ve disiplin konusundaki sorunları ve çözüm yöntemleri belirlenmeye çalışan bir diğer araştırmada, öğretmenler gürültüyü ve öğrencilerin akranlarına uygun olmayan davranışlarını birinci derece disiplin sorunları olarak ifade etmişlerdir. Ancak bu sorunlara karşı uygulanan çözüm yöntemlerinin bazıları etkili olurken bazılarının da etkili olmadığı tespit edilmiştir (Aydın, 2004). Lise kimya öğretmenlerinin sınıf disiplini hakkındaki görüşlerini belirlemeye çalışıldığı bir başka araştırmada, öğretmenler ders sırasında oluşan gürültünün sebebini, öğrencinin ilgisini derse çekememeye, dersi güncelleyememeye, öğrencilere karşı aşırı toleranslı davranmaya ve öğrencilerin bu durumu suistimal etmelerine bağlamışladır (Tezcan & Demir, 2006). Bu araştırma sonuçları okulda disiplin ve sınıf yönetimini tehdit eden etmenlerin başında gürültünün geldiğini göstermektedir. Bu nedenle sınıf yönetimi ve disiplini sağlayabilmek için okulda ses ve gürültü düzeyinin kontrol edilebilir olmasına ihtiyaç vardır.

Ülkemizde yapılan araştırmalar da okulda gürültü kirliliğinin öğrencilerin sağlığını ve akademik başarısını olumsuz yönde etkilediğini göstermektedir (Özbıçakçı ve diğerleri, 2012; Polat & Buluş-Kırıkkaya, 2004; Tamer-Bayazıt ve diğerleri, 2011; Tüzel, 2013). Özbıçakçı ve diğerleri (2012) ilköğretim öğrencileri ile yaptığı bir araştırmada, ölçülen gürültü seviyelerinin öğrencilerin geçici işitme kayıplarına yol açacak düzeyde olduğunu tespit etmiştir. İşitme fonksiyonu bozukluklarının yanı sıra, gürültü kirliliği psikosomatik hastalıklara yol açmaktadır (Briauucourt,1991, cited in Polat & Buluş-Kırıkkaya, 2007). Psikosomatik hastalıklar karın ağrıları, yorgunluk, halsizlik, ciltte ve sindirim sisteminde ve bazı iç organlarda rahatsızlıklar olarak görülmelerinin yanı sıra, kişinin davranışlarını ve hareketlerini kısmen kontrol etmesini engelleyerek stres, huzursuzluk, mutsuzluk ve sinirlilik olarak da ortaya çıkabilmektedir (Wikipedia, 2013). Bir başka araştırmada ise (Polat ve Buluş-Kırıkkaya, 2004), ilk ve ortaöğretim okullarında sınıf içi gürültü düzeyi 70,8- 72,5 dB olarak saptanmıştır. Ölçülen bu değerler öğrencilerin ruh sağlığını bozacak ve dikkat dağınıklığına yol açacak düzeydedir. Bu koşullar altında verimli eğitim-öğretim etkinliklerini gerçekleştirmesi oldukça güçtür. Çeşitli sanayi kollarında 85-90 dB civarında bir gürültüye maruz kalınan işlerde iş güvenliği için kulak tıkacı takmak zorunludur. Okulda maruz kalınan gürültü düzeyi neredeyse ağır sanayi kollarında maruz kalınan gürültü düzeyine ulaşmaktadır. Öğretmenlerin okulda kulak tıkacı

22

takarak eğitim-öğretim yapması çok ironik bir durum olacağına göre, bu sorunun ivedilikle çözümüne yönelik projeler ve eğitim politikaları geliştirilmesine ihtiyaç vardır (Grebennikov, 2006).

Ülkemize okulların akustik ortamını iyileştirme ve gürültüyü kontrol etmeye dönük projeler başlamıştır. Örneğin akustik iyileştirme yapılmış bir okulda gürültü düzeyinin idareci ve öğretmenlerin gözünden değerlendirildiği bir araştırmada (Bulunuz, Bulunuz & Kelmendi- Tuncal, 2017) yapılan ölçümler hem gürültü düzeyinde hem de çınlanım süresinde azalma olduğu kaydedilmiştir. Ek olarak, öğretmenlerin %70’e yakını genel olarak okulun gürültü düzeyinin düşük ve orta düzeyde olduğunu belirtmiştir. Yapılan görüşmede bir öğretmen “akustik panellerin tavana monte edilmesi sonucunda baş ağrısının kesildiğini”, okul müdürü ise konuşmanın duyulması ve anlaşılabilirliğinin arttığını ifade etmiştir (Bulunuz vd., 2017). Okullardaki gürültü kirliliğinin düzeyi, nedenleri, etkileri ve kontrol edilmesi konusunda sınıf öğretmenlerin görüşlerinin olgu bilim deseninde incelendiği araştırmada (Bulunuz, Bulunuz, Tavşanlı, Orbak, & Mutlu, 2018) yedi temaya ulaşılmıştır. Bu temalar; “okulda gürültü düzeyi”, “gürültü kirliliği kavramının anlamı”, “okuldaki gürültünün sebepleri”, “okuldaki gürültünün yoğunlaştığı yerler ve zamanlar”, “öğretmenlerin gürültüye karşı verdikleri tepkiler”, “gürültünün eğitsel, fizyolojik ve psikolojik etkileri” ve “öğretmenlerin gürültünün azaltılması veya engellenmesine dair görüşleri” şeklindedir. Öğretmenlerin en çok dile getirdiği söylemler “okuldaki gürültünün sebepleri” ve “gürültünün eğitsel, fizyolojik ve psikolojik etkileri” temaları altında olduğu dikkat çekmektedir.

Fransa ve Türkiye’den seçilen iki okuldaki gürültü düzeyinin araştırmacı gözlemleri ve öğretmen görüşlerine dayalı olarak karşılaştırılmıştır (Bulunuz & Güner, 2017). Çalışmadaki katılımcı görüşlerinden elde edilen sonuçlara bakıldığında, Fransa’daki ilkokulda orta düzeyde gürültü yaşandığı, Türkiye’deki ilkokulda ise yüksek düzeyde gürültülü yaşandığı sonucuna ulaşılmıştır. Ancak her iki ülkeden seçilen ortaokulların gürültü düzeyi ve gürültüden duyulan rahatsızlık konusunda benzerlikler olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İki ülkedeki katılımcıların okuldaki başlıca gürültü kaynaklarına ilişkin görüşlerinin; “öğrenci davranışları”, “okulun fiziki yapısı”, “okulun çevresi” şeklinde ifade edilebilen üç alt temada toplandığı görülmektedir. Fransa’daki katılımcılar, Türkiye’deki katılımcılardan farklı olarak okuldaki zil uygulamasının gürültüye sebep olduğunu ifade etmişlerdir. Çalışmada, gürültünün kontrol edilmesi için her iki ülkeden katılımcılar okulda akustik iyileştirme yapılmasına ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir. Türkiye’den farklı olarak Fransa’da gürültücü öğrenci davranışları bir disiplin sorunu olarak ele alındığı ve bu tür davranışları sergileyen öğrencilerin rehberlik servislerine yönlendirilebildikleri bulgusuna ulaşılmıştır. Çalışmada, okullarda gürültünün kontrol edilebilmesi konusunda Türkiye’deki katılımcıların büyük çoğunluğu, okullardaki gürültü kirliliğinin önlenmesine yönelik proje, etkinlik ve aile

23

eğitimlerinin gerçekleştirilmesi gibi etkinlik temelli, konu ile ilgili farkındalık yaratma amaçlı öneriler sunarken; Fransa’daki katılımcıların daha çok okulda akustik iyileştirmelerin yapılmasına odaklandıkları görülmüştür. Anasınıfında gürültü düzeyinin tespit edilerek, düşürülmesine yönelik eğitim uygulamalarının değerlendirildiği bir başka araştırma gerçekleştirilmiştir (Bulunuz, Ovalı, İri-Çıkrıkçı & Mutlu, 2017). İlk ölçümde anasınıfında ölçülen gürültü düzeyinin [83,79 dB(A)] standartların oldukça üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Anasınıfındaki gürültü düzeyinin azaltılmasına yönelik eğitim uygulamaları sonunda desibel metre ile gürültü düzeyi [74,52 dB(A)] olarak tespit edilmiştir. Bu ölçümler gürültü düzeyinde yaklaşık 10 dB(A) azalma olduğunu göstermektedir. Görüşme ve gözlem sonuçları da sınıf öğretmeni ve öğrencilerde gürültü kirliliğine karşı bir farkındalık, duyarlılık, tutum ve bazı olumlu davranış değişikliklerinin meydana geldiğini göstermiştir. Bu araştırma sonuçları ışığında okulda sükûnetli bir öğrenme ortamı oluşturmak için hem akustik iyileştirme hem de gürültü farkındalık ve duyarlılık eğitimine ihtiyaç olduğu görülmektedir.

Tamer-Bayazıt, Küçükçiftçi ve Şan’ın (2011) İstanbul’daki ilköğretim okullarında bina içi ortalama gürültü düzeyini tespit ederek Londra, Honkong, Ohio ve Curitiba gibi şehirlerdeki okullarda ölçülen gürültü düzeyi ile karşılaştırdıkları araştırmada, ne yazık ki İstanbul’da ölçülen gürültü seviyesinin en yüksek düzeyde olduğu bulunmuştur. Tüzel (2013) sınıf içi gürültünün 5. sınıf öğrencilerinin dinlediğini anlama ve hatırda tutma becerilerini ne düzeyde etkilediğini tespit etmek için yapmış olduğu araştırmasında, 146 kişilik örneklem grubuna, biri gürültülü (79 dB A), diğeri de gürültüsüz ve ses yalıtımı yapılmış sınıf ortamında (36 dB A) olmak üzere iki adet metin dinletmiştir. Bu metinlerin her biri için ayrı olarak dinlediğini anlama ve dinlediğini hatırlama testi uygulamıştır. Sonuçlar, gürültünün 5. sınıf öğrencilerinin dinlediğini anlama ve dinlediğini hatırlama düzeylerini yüksek düzeyde etkileyerek, öğrencilerin öğrenme performanslarını düşürdüğünü ortaya koymuştur. Gürültüsüz ortamda ise öğrencilerin hem dinlediklerini daha iyi anladıkları, hem de daha yüksek oranda hatırladıkları tespit edilmiştir. Bulunuz (2014)’un ilköğretim okullarında gürültü kirliliğini farkındalık ve duyarlılık eğitimi vererek azaltmayı hedefleyen araştırmasında, özellikle teneffüs saatlerinde 80-90 dB aralığında ölçülen gürültü kirliliği değerinde bir azalma görülmemiştir. Bunun en önemli sebebi problemin kısa bir dönem içerisinde ve çok boyutlu olarak ele alınamamış olmasıdır. Fakat araştırma sonucunda öğrenci ve öğretmenlerde gürültü kirliliğine karşı bir farkındalık ve duyarlılık oluştuğunun tespit edilmesi okulda gürültünün kontrolü için umut verici bir bulgudur. Öğretmen adaylarının katılımıyla gerçekleştirilen seminer çalışmalar sonrasında bir öğretmen adayı bu konudaki gözlemini aşağıdaki şekilde aktarmıştır.

24

“…okuldaki gürültü kirliliği ile ilgili öğretmenlere olan sunumu yapmıştık. Fakat öğrencilere yönelik sunumu henüz yapmamıştık. Buna rağmen öğretmenlerin bilgilendirmesiyle, öğrenciler okuldaki gürültü kirliliği konusunda bilinçlenmeye başlamışlardı. O gün çok amaçlı salonda tiyatro gösterisi vardı. Öğrenciler tiyatroya gitmek için kapıya doğru bağırarak, gürültülü bir şekilde koşmaya başladılar. Sınıf öğretmeni bu durumu görünce hemen yerlerine geçmelerini söyledi. “Konuştuğumuz gibi size yakışan bir şekilde bu kapıdan sırayla ve gürültü yapmadan çıkın” dedi. Daha sonra öğrenciler de sessiz bir şekilde kapıdan çıkıp tiyatro izlemeye gittiler.” Yukarıdaki alıntıda görüldüğü gibi öğretmen ve idarecilerin okulda gürültü kirliliğinin kontrol edilmesi konusunda ortak bir tutum ve davranış sergilemeleri, okulda gürültü kirliliğinin kontrol altına alınabilmesi için çok büyük öneme sahiptir. Bu durumu deneyimli bir öğretmen bir başka öğretmen adayına şu şekilde dile getirilmiştir: “Böyle bir projenin

yapılması çok önemli ve çok yarar sağlayacaktır. Biz bu konuda geç kaldık. Ama öğretmen adayı olarak sizler bu problemi bilerek mesleğe başlayacaksınız. Bu konuda rahatsızlık duyacaksınız ve öğrencilerinizi daha bilinçli bir şekilde yetiştireceksiniz.” Bu sözler hem

öğretmen yetiştirme programlarında hem de hizmet içi eğitim yoluyla okulda gürültü kirliliği konusunda farkındalık ve duyarlılık kazandırma eğitimine duyulan ihtiyacı dile getirmektedir.

Gürültünün anlam kurma sürecindeki etkisi farklı yaş seviyeleri üzerinde değişkenlik göstermektedir. Tamer-Bayazıt ve diğerleri (2011)’nin ilköğretim okullarında yapmış olduğu araştırmada öğrencilerin okul binası içinden ve dışından kaynaklı gürültüden rahatsız olma oranları karşılaştırılmış ve araştırmanın sonucunda hem öğrenci hem de öğretmenlerin okul içinden kaynaklı gürültüden daha fazla rahatsız oldukları tespit edilmiştir. Öğrenci ve öğretmenlerin iç gürültüden duydukları rahatsızlığı konu alan çalışmalarda öğretmenlerin öğrencilere göre rahatsızlık oranı daha yüksek olarak bulunmuş ve yetişkinlerin gürültüye daha zor uyum sağladığı belirtilmiştir (Enmarker & Boman, 2004). Gürültü maruziyeti, ister okul çevresinden ister okul dışından olsun, öğrencilerin ve okul çalışanlarının verimliliğini etkilemektedir. Bulunuz (2014) “ilköğretim okullarında gürültü kirliliği ve gürültü kirliliğine yönelik farkındalık ve duyarlılık eğitiminin değerlendirilmesi” adlı araştırmasında gürültü kirliliğinin öğretmenlerin okul içi ve okul dışı yaşantılarını nasıl etkilediğini örneklerle ortaya koymuştur. Bir öğretmen okul içindeki gürültüden duyduğu rahatsızlığı şu şekilde dile getirmiştir:

“Bu okulda göreve başladığımdan beri çok olumsuz etkilendiğim ve her gün ıstırabını yaşadığım bir konu. Tek başına çabalarım yetersizdi. En çok üzüldüğüm ise

25

arkadaşlarımın benim kadar farkında olmadığını düşünmemdi. Okulumuzda sessiz bir köşe bulunmaz, her yer her an gürültü içinde. Dinlemek çok enerji sarf ettiriyor ve dinlemenin olmadığı bir yerde anlamak, anlaşılmak mümkün olmuyor.” [RD]

Diğer bir öğretmen ise okuldaki gürültü kirliliğinin özel yaşantısına yansımalarını “Artık

eve gittiğimde bebeğim ağlamasın diye gözünün içine bakıyorum [HM].” diyerek dile

getirmiştir.

Okulda gürültü kirliliği hem çevre eğitimi kitapları (Akman ve diğerleri, 2000; Güney, 1998; Yücel & Altunkasa, 1999) hem de fen bilimleri dersi programı ve ders kitaplarında gözden kaçan ve ihmal edilen bir konudur (Treagust & Kam, 1985). Çevre eğitimi kitapları incelendiğinde 150-200 sayfalık kitaplarında gürültü kirliliğine 3-5 sayfada yer verildiği, bu sayfalarda da genellikle trafik, inşaatlar ve sanayi tesislerinden kaynaklı gürültü üzerinde durulduğu, okulda gürültü kirliliğine hiç yer verilmediği görülmektedir (Akman ve diğerleri, 2000; Güney, 1998; Yücel & Altunkasa, 1999). Benzer durum İlköğretim Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programı (MEB, 2005) ve Fen ve Teknoloji öğretimi ders kitaplarında da mevcuttur. Ders kitapları incelendiğinde okulda gürültü kirliliği ve etkilerinin bir çevre sorunu olarak ele alınmadığı görülmektedir (Tunç vd., 2007; Tunç vd., 2007; Tunç vd., , 2008; Yılmaz vd., , 2006). Buna ek olarak YÖK Ulusal Tez Arşivi’nde yapılan taramada okulda gürültü kirliliği konusunu ele alan çok az sayıda çalışmaya rastlanmıştır. Bütün bunlar okulda gürültünün ihmal edildiğinin en önemli kanıtıdır.

Okullardaki fiziksel gürültünün genel olarak iki kaynağı vardır: 1) Okul dışından kaynaklanan gürültüler; 2) Kapalı okul alanlarında yapılan taşıma, delme, vurma, çakma, zil sesi ve öğrenci davranışlarından kaynaklı gürültülerdir (Chouinard, 2003; Picard, 2003). Okul binası içinden kaynaklanan gürültü kaynaklarından birisi de her 40 dakikada bir teneffüse çıkmak ve derse girmek için çalan zil sesidir. Derse giriş-çıkış için kullanılan zil sesi davranışçı öğretim modelinin en belirgin sembollüdür. Bu ses adeta öğrencilere “dersten kurtuldunuz” haberi veren, çığırtkan ve rahatsız edici bir gürültü kaynağıdır (Taş, 2010). Oysaki okulda yapılan eğitim ve öğretim ve zil ile kesintiye uğratılmamalıdır. Ders içinde yapılan faaliyet bitirilinceye kadar sürdürülmesi gerekir. Öğrenme belirli bir zaman dilimiyle kısıtlanmaz. Konunun içeriğine, öğretmen ve öğrencilerin algılarının yoğunluğuna göre erken veya geç bitirilebilmelidir. Ne zaman teneffüs ne zaman ders olacağı konusunda öğretmenlere inisiyatif tanınabilmelidir. Şiddetti yüksek ve uzun süreli melodik okul zilleri bina içinde ve dışına en büyük gürültü kaynağıdır. Bu nedenle bu konuda yapılan araştırma sonucu detaylı aşağıda sunulmuştur. Isparta ve Burdur’da Anadolu Liselerinde gerçekleştirilen ‘zilsiz okul’ projesinde okuldaki paydaşların görüşleri aşağıda verilmiştir (Taş, 2010). Zilin okulda yarattığı gürültüye ilişkin bir okul yöneticisi:

26

“ Bir saat içinde çıkış zili, giriş zili, öğretmen zili olmak üzere 3 zil çalıyordu, günde 8

saat ders var, 7 teneffüs var, 21 kere zil çalıyormuş, müthiş bir gürültü varmış, şimdi ise okulda çıt yok, çok sessiz, herkesin kafası dinlendi büyük bir gürültü varmış meğer. Herkes memnun, öğretmen memnun, öğrenci memnun, mahalleli memnun. ”

Başka bir yönetici ise zil sesinin çevreye yaydığı gürültü kirliliğini şu sözlerle dile getirmiştir: “Zil sesinin olmaması ile ilgili çevreden bu kadar olumlu geri bildirim alacağımı hiç

tahmin etmiyordum. Okulumuz gürültü kirliliğinin kaynağı imiş, hayret ettim.”

Zilsiz okul projesinden sonra bir öğretmen okuldaki değişimi şu şekilde ifade etmiştir: “Okulumuz kütüphane gibi oldu. Zil tam bir gürültü kaynağı imiş.”

Öğrencilerden biri zil sesiyle aynı anda teneffüse çıkmanın yarattığı rahatsızlığı

“Derslerden aynı anda çıkmadığımız için gürültü daha az oluyor” diyerek belirtmiş, diğer bir

öğrenci de bu rahatsızlığın bir başka boyutunu: “…Kafamız dinlendi, sürekli ses duymak bir

işkence gibiydi, ne çaldığını bile bilmiyorduk başımız ağrıyordu, ama şimdi ağrımıyor, çok memnunum.” sözüyle dile getirmiştir.

Öğrencilerin ders sırasında, okula giriş ve çıkışları, teneffüs saatlerinde yüksek sesle konuşma, çığlık atma, kapı pencere, koridor duvarlarına vurma ve koşma davranışlarından kaynaklı gürültü bina içi gürültü kirliliğinin azaltılması gereklidir. Buna ek olarak okul yöneticileri ile zil sesinin şiddeti, süresinin azaltılması ve gürültü çıkarmayı teşvik edici melodik zillerin değiştirilmesine ihtiyaç vardır. İlköğretim öğrencileri yaşları çok küçük olduğundan okulda maruz kaldıkları gürültünün olumsuz etkilerinin farkında olmayabilir. En başta belirtildiği gibi okuldaki aşırı gürültü kirliliği okul iklimini bozarak öğretmenlerin motivasyonunu ve verimini düşürmektedir. Bulunuz, Bulunuz, ve Tüfekci-Tüccaroğlu’ nun (2012) okulda gürültü kirliliği üzerine yaptıkları ankette öğretmenler okul binası içindeki gürültünün kendileri üzerinde yarattığı etkileri aşağıdaki şekilde ifade etmişlerdir: