• Sonuç bulunamadı

2.3. Öğrenme Stili

2.3.1. Jung öğrenme tipi kuramı

Kişiliğe yönelik ilk kapsamlı çalışmalar Sigmund Freud’un psikanaliz kuramına dayanmaktadır (Loevinger, 1987). Freud’un çalışmaları pek çok kuramcıyı etkilemiş, psikanaliz kuramına getirilen eleştiriler yeni yaklaşımların doğmasına sebep olmuştur.

Alfred Adler kişiliğe ilişkin çalışmalarını sosyal içerik bağlamında geliştirmiş, Karen Horney, zihinsel çalışmalarını temel insan gereksinimleri ve davranışın sosyal belirleyicileri üzerinde yoğunlaştırırken, Eric Erikson, bir kişinin doğumdan ölüme kadar geçen sürede yaşamış olduğu gelişimsel özellikleri incelemeye odaklanmıştır (Wyspianski, 1999 akt. Akdeniz, 2013).

İsveçli bir psikiyatrist olan Carl Jung da Adler, Horney ve Ericson gibi Freud’dan etkilenmiş ancak zamanla yeni bir bakış açısı geliştirerek kendi kuramını oluşturmuştur. “Psikolojik Tipler” üzerine yaptığı çalışmasında genel olarak insanları içedönük ve dışadönük tipler olarak ikiye ayırmıştır. Bu sınıflamanın devamında ise temel kişilik ve duyuşsal özellikleri birbiriyle ikili oluşturan dört boyuta ayırmıştır (Vezendaroğlu ve Özgür, 2005). Bu boyutlar, dikkati odaklama boyutu (dışadönük ve içedönük tipler), bilgi edinme boyutu (duyum ve sezgi tipleri), karar verme boyutu (düşünen ve hisseden tipler) ile dış dünyayı ele alma boyutudur (yargılayan ve algılayan tipler). Bu boyutlarda bulunan tiplerden biri diğerine zıt yönde eğilim göstermektedir (Capparo & Capparo, 2002).

1. Dikkati Odaklama Boyutu

Jung’un kişilik tipi tanımlamasında yer alan ilk boyut dikkati odaklama boyutudur. Bu boyut, bireylerin dikkatlerini odaklarken tercih ettikleri yola göre içedönüklük ya da dışadönüklük olarak adlandırılır. Bir öğrenenin, dış dünyadaki insanlara ve şeylere doğrudan dikkat etmeyi mi iç dünyadaki fikirlere ve kavramlara yönelmeyi mi tercih ettiğini ifade etmektedir. Bu tercih insanların aldıkları enerjinin kaynağını gösterir (Yetim, 2010).

Dışadönük- İçedönük Tipler

Dışadönük öğrenciler konuları deneme ile öğrenir. Çevrelerindeki bireylere odaklanır. İçedönükler ise konuları kendi iç dünyaları çerçevesinde düşünür (Yetim, 2010; Oral ve Avanoğlu, 2011). Dışadönüklük, bireylerin kendilerine enerji veren ve onları motive eden kaynakları kendileri dışında aramasına neden olurken içedönüklük,

bireylerin yoğun ilişkileri, etkileşimleri ve olayları terchi etmesine sebep olur (Saban, 2005).

2. Bilgi Edinme Boyutu

Kişilik tipi tanımlamasında ikinci boyut bilgi edinme boyutudur. Bu boyut bireylerin bilgi edinme sürecinde tercih ettikleri yola göre duyusal ya da sezgisel olarak adlandırılır. Bir öğrenenin çevresinde olan biteni doğrudan doğruya gözlemleyerek algılamayı mı yoksa izlenimler ve hayal etme yoluyla olasılıkları algılamayı mı tercih ettiğini ifade eder (Yetim, 2010). Bu bir anlamda somut ya da soyut düşünme anlamına gelmektedir.

Duyusal- Sezgisel Tipler

Duyusallar pratik uygulamalar yapar, ayrıntı, yöntemler ve işlemlere

odaklanmayı sever. Sezgiseller ise hayal gücü gelişmiş, yaratıcı, kavram eğilimlidir. Anlamlara ve olasılıklara odaklanır (Yetim, 2010; Oral ve Avanoğlu, 2011). Sezgisel kişilik tipinin duyusal kişilik tipine göre oranı bireylerin eğitim düzeylerine göre büyük ölçüde değişmektedir. Meslek liselerinde çok düşük olan sezgisel tipi oranı, genel liselerde iki katına çıkmakta, üniversiteye gelindiğinde ise bu oran çok daha yüksek yüzdelere ulaşmaktadır. Duyusal kişilik tipindeki bireylerin eğitim alma isteği ise sezgisel kişilik tipindeki bireylere oranla daha yoğundur (Myers ve Myers, 1997). Bireylerin duyuları yoluyla (görme, işitme, koklama, tat alma ve dokunma) edindiği tecrübeleri algılama fonksiyonu olan duyusallık, bireylerin uygulamalı olarak yakın çevrelerinde olan biteni detaylarına yoğunlaşarak dikkat göstermesine sebep olur. Bireylerin hipotezler oluşturarak, aynı zamanda belli ilişki kalıpları üreterek hayatını anlamlı hale getirmesinde kullandığı algılama fonksiyonu olan sezgisellik ise, bireylerin olaylarla ilgili tüm detayları gözden geçirerek, bu olaylar arasındaki ilişkileri farklı bir bakış açısıyla görmeye çalışmasına sebep olur (Saban, 2005).

3. Karar Verme Boyutu

Kişilik tipi tanımlamasında üçüncü boyut karar verme boyutudur. Bu boyut bireylerin karar verme sürecinde tercih ettikleri yola göre düşünen ya da hisseden olarak adlandırılır. Öğrenenlerin mantık yoluyla mı yoksa insani değerleri ve dürüstlüğü kullanarak mı karar vermeyi tercih ettiklerini göstermektedir (Yetim, 2010).

Düşünen- Hisseden Tipler

Düşünen tipler şüphecidir,mantıksal ve kurallara göre kararları yeğler. Hisseden tipler ise değerlere önem verir, kişisel ve insancıl düşüncelere dayalı karar verme eğilimindedir (Yetim, 2010; Oral ve Avanoğlu, 2011).

Düşünmek, “objektif ve analitik yollarla çeşitli olayları veya durumları değerlendirmeye ve buna bağlı olarak rasyonel kararlar almaya değer veren bir yargılama fonksiyonudur”. Bu fonksiyon, bireylerin “mantıklı, gerçekçi, dürüst ve adaletli olmasına, gerektiğinde eleştirel düşünebilmesine ve bir karara varabilmesi için de belli bir süre için arkaya yaslanmasına ve soğukanlı davranmasına” sebep olur. Hissetmek ise, bireylerin “subjektif analize ve empatik anlayışa dayalı olarak karar vermek ve değerlendirme yapmak için kullandıkları bir fonksiyondur”. Hisseden tipler davranışlarını yönlendirmede ve başkalarının davranışlarını değerlendirmede kullandığı kişisel anlayışını, kendi yakın çevresinde uyumlu kişisel ilişkiler geliştirirken kullanır (Saban, 2005).

4. Dış Dünyayı Ele Alma Boyutu

Kişilik tipi tanımlamasında dördüncü boyut dış dünyayı ele alma boyutudur. Bu boyut bireylerin dış dünyayı ele alırken tercih ettikleri yola göre yargılayan ya da algılayan olarak adlandırılır. Öğrenenlerin dünyaya nasıl baktıklarını, diğer bir deyişle, dünyayı yapılandırılmış ve planlı bir çevre olarak mı yoksa kendiliğinden meydana gelmiş doğal bir çevre olarak mı ele aldıklarını ifade etmektedir (Yetim, 2010).

Yagılayan- Algılayan Tipler

Yargılayan tipler bir gündeme göre davranma eğilimindedir. Konuyla ilgili olmayan bilgileri bile araştırma peşindedir. Algılayan tipler ise değişen durumlara kolaylıkla uyum sağlar. Bir konu hakkında daha fazla veriye ihtiyaç duyar (Yetim, 2010; Oral ve Avanoğlu, 2011).

“Bir bireyin hayatla mücadelesinde düzen oluşturmak için kararlılıkla davranma tercihi” anlamına gelen yargısallık, bireylerin bütün dikkat ilgi ve enerjisini olayları kontrol etmek için harcamasına sebep olur. Algısallık ise, kişilerin öğrenme merakı ya da olayları anlamak istemesinden dolayı etrafında olup biten olayları anlama çabasıdır. Belli bir konuda karar vermeyi erteleyebilirler. Bunun sebebi, sahip oldukları bilgi hakkında tüm detayları keşfetmek istemeleridir. Üründen ziyade süreç ilgilerini çeker (Saban, 2005).

Jung’un (1971) Psikolojik Tipler kuramından yola çıkan Isabella Myers ve Katherine Briggs kuramın pratik bir uygulamasını oluşturmak için Myers Briggs Tip Belirleyicisi Type Indicator- MBTI) ölçeğini geliştirmişlerdir.