• Sonuç bulunamadı

I. GİRİŞ

II.3. Öğrenme ve Öğrenme Ortamlarının Gelişimi

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin ortaya çıkardığı dijital kütüphaneler ve bu kütüphanelerin sahip olduğu dijital dermeler sayesinde bilgi farklı biçimlerde daha kolay ve hızlı bir şekilde oluşturulabilmekte, güncellenebilmekte, paylaşılarak herkesin erişimine sunulabilmektedir. Dijital bilgi hizmetleri ile bu kütüphaneler ve dermeler daha etkin biçimde kullanılabilmektedir. Tüm bu gelişmeler, toplumların çağın gerektirdiği özelliklere sahip olabilmesi ve bilgi toplumu olarak nitelendirilebilmesi açısından oldukça önem taşımaktadır.

Bilgi toplumunda eğitim; bilgiyi anlayabilen, yorumlayabilen, kullanabilen, yenilerini ortaya koyabilen, düşünebilen, sorgulayabilen, problem çözme yeteneğine sahip, yaratıcı ve yenilikçi bireyler yetiştirmeyi amaçlamaktadır ve bu toplumda bireylerin bilgiye en uygun yol ve yöntemlerle ulaşabilmeleri, nasıl öğreneceklerini bilmelerine bağlı olmaktadır (Çalık ve Sezgin, 2005, s. 63). Bilgi toplumu düzeninde bireylerin eğitim ve beceri değerleri yükselmekte, onların kendilerini yetiştirmeleri, geliştirmeleri ve bireysel yeteneklerini sonuna kadar kullanabilmeleri ön plana çıkmaktadır. Bireylerin bilgi ile yaşamayı öğrenme, analitik düşünebilme, sentez yapabilme, araştırıcılık, girişimcilik, problem çözme ve etkili iletişim kurma gibi bilgi ve becerilere sahip olması gerekmektedir (Numanoğlu, 1999, s. 332-334). Bu bağlamda bireylerden bilgiyi alma, ezberleme, depolama ve uygulama yerine, öğrenmeyi öğrenmeleri ve bu bilgi-becerilerini yaşam boyu sürdürmeleri beklenmektedir.

Yeni teknolojilerin etkisiyle bireylerin öğrenme gereksinimlerinin artması

“Yaşam Boyu Öğrenme” kavramını ön plana çıkarmaktadır. Yaşam boyu öğrenme, bireysel, sosyal yaşantıda veya iş yaşantısında bilgi ve becerilerin geliştirilmesi amacıyla yapılan, örgün, yaygın ya da sürekli olarak devam eden öğrenme etkinliklerini kapsamaktadır (Commission of the European Communities, 2000, s. 7).

Bu eğitim etkinlikleri, bireylere yaşamlarının her döneminde öğrenme olanakları sunması ve onların yeterliklerini devamlı geliştirmesi açısından önem taşımaktadır.

Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, bireylerin bir taraftan resmi ve resmi olmayan öğrenme ortamlarında eğitim ve öğretimlerini kolaylıkla sürdürmelerine katkı sağlarken, diğer taraftan sürekli biçimde bu teknolojilere yönelik olarak kendilerini yenilemelerini ve bilgi sahibi olmalarını zorunlu kılmıştır.

Günümüzde öğrenme ortamları okullar, üniversiteler, öğrenme merkezleri gibi kurumlarla ve fiziksel mekânlarla sınırlandırılamamaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojileri bilgiye kolaylıkla erişmek için öğrenen bireylere esnek bir ortam ve fırsatlar sunmaktadır. Bu ortam, bireyleri kendi kendilerine öğrenmeye güdülemekte, aynı zamanda bireylerin diğer bireylerle işbirliği yaparak öğrenmesine yardım etmekte ve öğretimi bireyselleştirmektedir. Bu doğrultuda bireyler kendi öğrenme gereksinim, istek ve koşullarına göre öğrenmeyi gerçekleştirebilmektedir (European Communities, 2006, s. 4-5).

Bilgi toplumunun ve teknolojik yeniliklerin bireylerin öğrenme gereksinimleri üzerindeki etkisi, eğitim programlarının, öğrenme ortamlarının ve yaklaşımlarının sorgulanarak yenilenmesini ve geliştirilmesini sağlamıştır. Bu durum eğitimin kalitesinin artırılması adına eğitimde aktif, işbirliğine dayalı, yaratıcı, bütünleştirici ve değerlendirmeci öğrenme özellikleriyle yapılandırmacı yaklaşımı gündeme getirmiştir.

Yapılandırmacı yaklaşım, bireylerin kendi deneyimleri ve düşünceleri sonucunda kendi bilgilerini oluşturmaları anlayışına dayanan öğrenme yaklaşımıdır (Titiz, 2005, s. 8). Bu yaklaşım, öğrenme sürecinde daha etkin konumda olan bireylerin bilgiyi nasıl öğrendikleri ve nasıl yapılandırdıklarına odaklanmaktadır.

Öğrenen bireyler, bilgiyi transfer edebilirler, var olan bilgiyi yeniden yorumlayabilirler, yeni bilgi oluşturabilirler, daha önceden öğrendikleri bilgi ile yeni öğrendikleri bilgiyi uyumlu hale getirerek yapılandırabilirler ve yapılandırdıkları bilgiyi yaşamlarında problem çözmek için kullanabilirler (Perkins, 1999, s. 7-8).

Bu yaklaşıma göre, öğrenen bireylerin mücadelecilik, meraklılık, girişimcilik ve sabırlılık gibi kişisel özelliklere sahip olması önem taşımaktadır. Bireyler öğrenme sürecinde sürekli olarak merak etmekte, buna bağlı olarak da araştırma

yapmaktadır. Bireyler, merakları nedeniyle öğrenmeye daha çok güdülenmekte, girişimci öğrenen özelliği ile bilgiyi özgürce daha derinlemesine araştırmakta, incelemekte, analiz etmekte, problem çözmekte, eleştirel sorular sormakta, karşılaştırmalar yapmakta, bulduklarını tartışmakta, yorumlamakta ve yorumladıklarını nedenleriyle savunmaktadırlar (Erdem ve Demirel, 2002, s. 86).

Dolayısıyla kendi öğrenmelerinin sorumluluğunu alan öğrenen bireyler, çoklu ve zengin öğrenme ortamlarını kullanarak bilgiyi anlamlı ve kullanışlı hale getirebilmektedirler.

Öğrenen bireyler bilgi ve iletişim teknolojilerinin ortaya koyduğu çoklu ortamları kendileri yapılandırdıklarında, bu teknolojiler tarafından kontrol edilmek yerine, düşünme ve öğrenme düzeylerini yükselterek bu teknolojileri kullanma becerisi kazanmaktadır (Jonassen, Myers ve McKillop, 1996, s. 93). Bu kapsamda bireyler, teknoloji kullanarak öğrenmeyi öğrenebilmektedir.

Bu teknolojiler ayrıca bireylere bilgi sunarak ve onlardan bilgi edinerek, bireylerin bilgiyi saklamasına ve yaymasına olanak vermekte; bireylerin öğrenmesini yeniden şekillendirmekte; bilgisayar, telekominikasyon, görsel-işitsel teknolojileri kullanma ve veri işletimine dayanan etkileşimli ve farklı bir öğrenme platformunun oluşmasına katkı sağlamaktadır. Diğer bir ifadeyle bu teknolojiler, daha aktif ve bireysel öğrenme için zamandan ve mekândan bağımsız bir öğrenme ortamı sunmaktadır (Guttman, 2003, s. 26-27). Günümüzde bireyler farklı coğrafik alanlarda yer alan bilimsel çalışmalara, kütüphanelere, çeşitli ağlara ve bilgi kaynaklarına uzaktan kolaylıkla erişebilmektedir.

Diğer taraftan, bilgi ve iletişim teknolojilerinin öğrenme ortamlarını etkilemesi, uzaktan eğitim, elektronik öğrenme (e-öğrenme), açık eğitim kaynakları, mobil öğrenme gibi kavramların ve öğrenme ortamlarının önem kazanmasını sağlamıştır.

Günümüzde uzaktan eğitim, birbirinden bağımsız mekânlarda bulunan öğreten ve öğrenenlerin, teknolojik olanaklardan yararlanarak sanal öğrenme ortamlarında eş zamanlı veya ayrı zamanlarda bir araya getirilerek verilen planlı eğitim etkinliği olarak nitelendirilmektedir (Ertuğrul, 1999, s. 7; Demiray, 1999, s. 2).

Uzaktan eğitim, çeşitli nedenlerle eğitim etkinliklerinin sınıf ortamlarının dışında gerçekleştirilmesi gerektiğinde, eğitim çalışmalarını planlayanlar ve uygulayanlar ile öğrenenler arasında iletişim ve etkileşim sağlaması, özel olarak hazırlanmış öğretim içeriklerini çeşitli ortamlar yoluyla sunması ve bazı eğitim sorunlarını gidermesi (eğitim kurumlarının azlığı, mekânların yetersizliği, öğretim elemanı eksikliği vb.) bakımından önemli bir alternatif oluşturmaktadır.

Öğrenen bireylerin yaşadıkları yerlerde öğrenebilmelerine ve uzaktaki öğretmenlere ulaşabilmelerine imkân tanıması, eğitimde fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırması, geniş kitlelere eğitim hizmeti vermesi, hızlı ve kolay biçimde bilgiye eriştirmesi, bireysel ve bağımsız öğretim sağlaması, anlatılması zor olan konuların açıklanmasını kolaylaştırması ve öğrenen bireylere istedikleri zaman eğitim alabilme olanağı sunması uzaktan eğitimin başlıca yararları arasında yer almaktadır (Karaağaçlı, 2004, s. 163). Genelde kişisel ilişkilerin az olması, bireysel öğrenme sorumluluğu düşük olan öğrencilerde başarılı sonuçlar alınamaması, uzaktan eğitim merkezinden destek alınamaması, eğitim için gerekli olan donanımı öğrencinin tanımaması, kullanılan kaynakların teknoloji ile ilişkilendirilmemesi ise uzaktan eğitimin sınırlılıkları olarak ifade edilmektedir (Demir ve Kaya, 2002).

Web’in uzaktan eğitim etkinliklerinde kullanılmaya başlanması ile birlikte, öğrenen bireylerin diğer bireylerle ya da öğretmenlerle tek veya çift yönlü daha etkin iletişim kurması ve etkileşime dayanan hizmetlerin sunulması (dinamik içerikli Web sayfaları, e-posta, dosya transferi, tartışma listeleri, haber grupları, sohbet vb.) mümkün hale gelmiş, elektronik öğrenme kavramı ve öğretim yönetim sistemleri yaygınlaşmaya başlamıştır.

Elektronik öğrenme (e-öğrenme) kavram olarak eğitim ve öğretimin yayılımında Internet’in yanı sıra diğer bilgi toplama ve dağıtım teknolojilerinin de kullanıldığı süreç olarak tanımlanmaktadır (Fry, 2001, s. 234). Ayrıca bilgisayar tabanlı öğrenme, Web tabanlı öğrenme, sanal öğrenme, çevrimiçi öğrenme, dağıtık öğrenme, ağlaşmış öğrenme kavramları e-öğrenme ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır (Urdan ve Weggen, 2000; Sasikumar, 2006; Naidu, 2006, s. 1). E-öğrenme, eğitimi bireyselleştirmekte, çoklu öğrenme ortamları hazırlamakta, derslerin daha kolay anlaşılması için görsel ögelerle desteklenen içerikler sunmakta ve ders içeriklerinin Web ortamında yer almasından dolayı öğrenen bireylerin dersi sürekli olarak tekrar edebilmesine olanak tanımaktadır (Altıparmak, Kurt ve Kapıdere, 2011, s. 322). Bu kapsamda e-öğrenme, eğitimin niteliği, maliyeti ve yaygınlaştırılması gibi temel sorunlarına çözümler geliştirmekte, geleneksel öğrenme ortamlarının sunamadığı birçok özelliği bünyesinde barındırmaktadır.

Diğer taraftan mobil teknolojilerin gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte, bireyler hareket halinde iken de öğrenme etkinliklerine devam edebilmektedir. Bu öğrenme biçimi “mobil öğrenme” olarak adlandırılmakta ve uzaktan eğitimin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Mobil öğrenme ortamlarında cep telefonları, cep bilgisayarları, tablet bilgisayarlar ve dizüstü bilgisayarlar gibi mobil araçlardan

yararlanılarak zaman ve mekân sınırlaması olmadan eğitim kurumları tarafından sunulan dijital eğitim içeriklerine kolaylıkla erişilebilmektedir. Kavramsal olarak ele alındığında mobil öğrenme, belirli bir mekâna bağlı olmadan eğitim içeriklerine erişebilmeyi, dinamik olarak üretilen hizmetlerden yararlanabilmeyi ve diğer bireylerle iletişimde bulunabilmeyi sağlayan, kullanıcıların bireysel olarak gereksinimlerine anında cevap vererek onların üretkenliklerini ve iş performans verimliliklerini artıran, mobil teknolojiler aracılığıyla gerçekleşen bir eğitim yöntemi olarak tanımlanmaktadır (Traxler ve Kukulska-Hulme, 2005, s. 1-2; Wexler, Brown, Metcalf, Rogers ve Wagner, 2008). Mobil öğrenme uygulamalarına örnek olarak Microsoft Mobil Öğrenme Projesi, MySportsPulse.com, TUSK, Johnson & Johnson ve ALLOGY gösterilebilir.

Öğretim yönetim sistemleri ise öğrenme etkinliklerinin kolaylıkla yönetilmesini sağlayan yazılımlardan oluşmaktadır. Bu sistemler öğrenme içeriklerini düzenleme, bu içerikleri sunma, paylaşma ve tartışma, ders kataloglarını yönetme, ödev verme, sınav yapma, bu ödev ve sınavlara ilişkin geri bildirimler alma, öğrenen bireylerin, öğretmenlerin ve sistemin kayıtlarını tutma ve rapor alma gibi işlevler sağlamaktadır (Ellis, 2009; Çevik, 2008, s. 31). Öğretim yönetim sistemleri, e-öğrenme etkinliklerini kolaylaştırmak, daha sistematik, planlı bir şekilde gerçekleştirmek amacını taşımaktadır ve bu sistemler, öğrenim etkinliklerinin değerlendirilmesi, öğrenim şekillerinin sürekli olarak geliştirilmesi, öğrenen bireylerin gerçekleştirdiği işlemlerin izlenmesi ve onlara gerektiği durumlarda destek verilmesi konularında yardımcı olmaktadır (Duran, Önal ve Kurtuluş, 2006, s. 2).

Moodle, Blackboard ve BigBlueBotton en bilinen öğretim yönetim sistemleri arasında yer almaktadır.

Öğretim yönetim sistemlerinin gelişimi ile birlikte bireylerin öğrenme etkinliklerini fiziksel bir sınırlandırma olmadan, ücretsiz ve kolaylıkla gerçekleştirebilmelerine olanak tanıyan “açık eğitim”, “açık eğitim kaynakları” ve

“açık ders malzemeleri” kavramları önem kazanmıştır.

“Açık eğitim” kavramı, eğitim kurumlarına girişte her türlü engelin ortadan kalktığı; bilginin, düşüncelerin, öğretim yöntemlerinin ve eğitim alt yapısının Internet üzerinden ücretsiz olarak paylaşıldığı eğitim biçimi olarak ifade edilmektedir (Wikipedia, 2013). Açık Eğitim Kaynakları (Open Educational Resources-OER), belirli lisans koşulları kapsamında bireylerin ücretsiz ve açık olarak kullanımına sunulan, uyarlanması ve dağıtılması mümkün olan dijitalleştirilmiş eğitim, öğretim ve araştırma kaynakları olarak tanımlanmaktadır (Organisation for Economic Co-operation and Development [OECD], 2007, s. 30-31). Bu kaynaklar ticari bir kaygı taşımamakta, eğitim ve araştırma amaçlarına yoğunlaşmakta ve herkesin özgürce faydalanabileceği bir öğrenme ortamı sunmaktadır. Açık Ders Malzemeleri (OpenCourseWare-OCW) ise Massachusetts Institute of Technology (MIT) tarafından 1999 yılında fikir bazında ileri sürülen, 2000 yılında ise geliştirilen bir projedir. Bu proje bağlamında geliştirilen sistemde, dijital ortamda üniversite seviyesinde yüksek kalitede hazırlanmış, ücretsiz ve açık olarak herkesin kullanımına sunulan 2150 ders, ders planlama ve değerlendirme araçları yer almaktadır (Massachusetts Institute of Technology, 2012). Bu projenin yanı sıra 2005 yılında açık ders malzemeleri girişimini evrensel düzeyde yaymak, yeni açık ders malzemeleri girişimlerini takip etmek, açık ders malzemeleri projelerinin uzun dönemde sürdürülebilirliğini sağlamak amaçlarıyla Açık Ders Malzemeleri Konsorsiyumu (OpenCourseWare Consortium [OCWC], 2012) kurulmuştur. Bugün

yüzlerce üyeye sahip olan bu konsorsiyum, açık ders malzemelerini yayınlayan kurumları tek bir merkezde toplaması bakımından önem taşımaktadır.

Açık ders malzemelerine yönelik olarak Türkiye’de ise Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından 2007 yılında Ulusal Açık Ders Malzemeleri Projesi başlatılmıştır. Bu proje kapsamında Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) önderliğinde 24 üniversitenin temsilcileri, Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi (ULAKBİM) temsilcileri bir araya gelerek açık ders malzemelerinin geliştirilmesi için anlaşmıştır. TÜBA, Ulusal Açık Ders Malzemeleri Konsorsiyumu’nu oluşturma görevini üstlenmiş, MIT ile bağlantılar kurarak bazı derslerin Türkçeye çevrilmesini ve yayınlanmasını sağlamıştır (Türkiye Bilimler Akademisi [TÜBA], 2010). 2010 yılında konsorsiyuma dâhil olan 65 üniversite bulunmasına rağmen, sadece beş üniversite etkin olarak açık ders malzemelerinin üretilmesine ve yayınlanmasına katkı sağlamıştır (Çağıltay, 2009, s. 70). Öte yandan 1982 yılında kurulan Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi, yürüttüğü lisans programlarına yönelik olarak ders malzemelerini Web ortamında kullanıma sunması nedeniyle Türkiye’de açık eğitim, açık eğitim kaynakları ve açık ders malzemeleri bağlamında oldukça önemli örnekler arasında yer almaktadır. Aynı şekilde özellikle Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi tarafından geliştirilen açık ders malzemeleri ile tüm bireyler çeşitli disiplinlere yönelik eğitsel kaynaklardan ücretsiz olarak yararlanabilmektedir. Açık eğitim programları, açık eğitim kaynakları ve açık ders malzemeleri, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasına ve bireylerin kendi kendilerine öğrenmelerine fırsat verecek zengin bir öğrenme ortamının yaratılmasına katkı sağlamaktadır.

Gelişen öğrenme ortamlarının yanı sıra Web 2.0 teknolojilerinin getirmiş olduğu yeni Web yapısı, eğitim ve öğretim etkinliklerini doğrudan etkilemektedir.

Örneğin, sosyal ağlar ve çoklu ortam uygulamaları, kişisel görüş belirtme, çeşitli gruplar oluşturma/bu gruplara üye olma ve dosya paylaşımlarında (video, ses, resim, sunu vb.) bulunma gibi özellikleriyle işbirliğine dayanan bir öğrenme ortamının yaratılmasına olanak sunmaktadır (Murray, 2008, s. 8). Çoklu ortamlara dayanan bu öğrenme ortamları, sunduğu olanaklarla öğrenme etkinliklerinde ve öğretim değerlendirme işlemlerinde kolaylıkla kullanılabilmektedir. Bloglar ise öğrenen bireyler için öğretici unsurları, ders ile ilgili duyuruları, düşünce ürünü çeşitli makaleleri, grup çalışmaları için karşılıklı tartışma ve ders ile ilgili kaynakları paylaşma özelliklerini bünyesinde bulundurmaktadır. RSS beslemeleri ve Podcast yayınları özellikle yüksek öğrenimde eğitsel bir araç olarak kullanılmakta, öğrenen bireylerin yeni içerikleri kolaylıkla takip etmelerine ve kaçırdıkları dersleri bu yayınlar aracılığıyla tekrar izlemelerine olanak tanımaktadır (Deans, 2009, s. 157).

Diğer bir araç olan vikiler, bireylere kişisel Web sitesi oluşturma, proje geliştirme, değerlendirme yapabilme, grup çalışmaları ve araştırma çalışmalarına ilişkin bilgileri gönderme, düzeltme ve paylaşma imkânları tanımaktadır (Genç, 2010, s. 239). Yeni nesil Web uygulamaları sahip olduğu işlev ve özelliklerle, ayrıca katılım, işbirliği ve etkileşime dayanan yapısıyla öğrenen bireylere daha farklı ve faydalı bir öğrenme deneyimi yaşatmaktadır.

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin sürekli gelişimi, öğrenme yaklaşımlarının ve ortamlarının yeniden şekillenmesini sağlamaktadır. Bu durum, öğrenen bireylerin problem çözme, karar verme, keşfetme, işbirliğine dayalı öğrenme ve eleştirel düşünme becerilerinin gelişmesine; öğretmenlerin ise öğrenme etkinliklerinin

planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesine yönelik olarak daha yaratıcı ve verimli olmalarına olanak tanımaktadır. Bu bağlamda öğretmenin geleneksel bilgi aktarma ve disiplin sağlama rolleri yerini, rehberlik etme, bireysel farklılıkları göz önünde bulundurarak uygun öğrenme yaşantıları oluşturma, öğrenme etkinliklerini teknoloji ile bütünleştirme, öğrenen bireylerle birlikte öğrenme ve kendini sürekli yenileme rollerine bırakmaktadır.

Benzer Belgeler