• Sonuç bulunamadı

5-Sadece eslek l isesi öğrencileri arasında değil, tüm öğrenciler arasında alan ve katsayı uygulamasından şikayet oranı oldukça yüksektir

Üniversiteye giriş sınavındaki alan ve katsayı uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Üniversiteye giriş sınavındaki alan ve katsayı uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Anket türü Lis e s on s ınıf öğ re nc ile ri Li se m ez un lar ı Ü n iver si te öğ re nc ile ri A n n e -b a b a la r Ö ğr et men ler Cevapsız 2,4% 2,9% 1,3% 2,0% 1,0%

Doğru bir uygulama, devam ettirilmeli 14,7% 14,3% 10,2% 10,6% 8,4%

Haksızlıklara yol açan bir uygulama, değiştirilmeli 29,9% 28,0% 39,1% 33,8% 37,9%

Doğru ve yanlış yönleri var, düzeltilmeli 31,9% 21,3% 37,8% 26,8% 47,9%

Bu konularda yeterli bilgim yok 21,1% 33,6% 11,6% 26,7% 4,7%

Toplam 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0%

(TED, Karşılaştırmalı Rapor, Tablo: VI/26)

Üniversiteye giriş sınavındaki alan ve katsayı uygulaması konusunda en az bilgi sahibi kesimin mezunlar ve aileler olması dikkat çekicidir. Bu konudaki genel kanaat sistemin tümüyle değiştirilmesi veya düzeltilmesi gerektiği yönündedir. Uygulamanın doğrudan mağdur ettiği kesimler dışında da tepki çekiyor olması ilginçtir.

6- Ortaöğretim sınava hazırlanmaya odaklandığı için temel amaç ve işlevlerini yerine

getiremez hale gelmiştir.

Ortaöğretimin adeta tek bir fonksiyonu kalmıştır. O da üniversite giriş sınavına girebilmek için gerekli olan diplomayı vermesinden ibarettir.

7- Test tipi sınav ve buna yoğun hazırlanma biçimi ağır sorunlar doğurmuştur.

ÖSS soruları ile MEB müfredatı uyumlu değildir. Bu durum bir yandan ortaöğretimde ÖSS odaklı bir eğitim tarzını yaygınlaştırmakta, diğer yandan dershane olgusunu pekiştirmektedir.

Test sistemi düşünmeyi, algılamayı, değerlendirmeyi devre dışı bırakmıştır. Basit bir kompozisyon bile yazamayan bir nesil ortaya çıkmıştır.

Bilgiyi ve kültürü ÖSS’de olduğu gibi sadece işe yarama ölçütüyle değerlendiren bir kişilik tipi doğmuştur. Bağımsız olarak bilimin değerini kavrayamayan bir kişiliktir sözkonusu olan.

8- Ortaöğretim yükseköğretime hazırlamamaktadır. Yüksek öğretimin ilk yılı ortaöğretimin

açıklarını telafi etmeye göre programlanır olmuştur.

9- Tıp, mühendislik, hukuk başta olmak üzere neredeyse bütün yükseköğretim programları

ortaöğretimden gelen öğrencinin kalitesinin düşüklüğü yüzünden ağır sorunlar

yaşamaktadır.

10- Üniversiteye giriş sistemimiz “aşırı yarışmacı” bir sistemdir. Üniversiteye yıllar boyu

hazırlanan gençler üniversiteye bir anlamda tükenmiş, psikolojileri bozulmuş ve yorgun

olarak girmektedirler.

Tabii olarak bu durum yükseköğrenimde başarıyı düşürücü bir rol oynamaktadır. Bu noktada Japon üniversite öğrencileri için “Üniversiteye girmek için o kadar çok yoruluyorlar ki üniversite eğitimi süresince dinleniyorlar” şeklindeki tespiti Türk üniversite öğrencileri için de kullanmak mümkündür.

IV- DEĞERLENDİRMELER

1-Uzun yıllardır Türk halkı yükseköğrenime büyük önem vermekte ve bu alandaki talebini yükseltmektedir. 2-Maddi imkansızlıklar nedeniyle yükseköğrenim kurumlarındaki öğrenci kapasitesi zamanında ve yeteri kadar artırılamamıştır. Artış hep talebin altında kalmıştır.

3- Bu nedenle Türkiye’de son 50 yıldır üniversiteye olan taleple arz arasında bir türlü sağlıklı bir denge kurulamamıştır. Bununla birlikte, bulunan çözümler yeterli olmamıştır.

4-Nüfus artışı ve bilhassa ortaöğretimdeki okullaşma oranının yükselmesinin yükseköğrenime olan talebi artırması karşısında ülkeyi yönetme mevkiinde olanlar kapasite artırma yollarını aramışlardır.

5-Kamunun kurduğu yeni üniversiteler ve diğer yüksek öğrenim kurumları yoğun talep baskısı ile çoğu zaman tamamen hazırlıksız ve genel olarak yeterli hazırlık yapılmadan açılmışlardır. Hiçbir hazırlık yapmadan sadece kanun çıkarmakla üniversite kurulabileceği gibi bir anlayış siyasi arenada hala hakimdir. 6- Bu nedenle yeni açılan üniversitelerde çok uzun süre kalite sorunu yaşanmıştır. Bu durum kalite bakımından diğer üniversiteleri de olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Üniversite camiasının kamuda yeni üniversitelerin kurulmasına olumsuz bakışının altında bu gerçek yatmaktadır.

7-Üniversite kapasitesinde yapılan artışların kaliteyi düşürdüğü açıkça görüldüğünden üniversite camiası kapasite artışına genel olarak karşı çıkmıştır. Üniversite camiası sürekli olarak mevcutların iyileştirilmesi ve kalitenin artırılması görüşünü savunmuştur. 1950’den itibaren bu alanda üniversite ile siyaset kurumu karşı karşıyadır.

8-Hazırlıksız açılan üniversitelere yeterli kaynak aktarılmadığı ve sorunlarıyla ciddi bir şekilde ilgilenilmediği için bu kurumlar kendilerini ancak çok uzun zaman dilimleri içerisinde toparlayabilmişlerdir. Çağdaş dünyada görülmeyen bir biçimde “yeni açılan bir üniversitenin kendisini toparlaması için en az 30 yıla ihtiyaç vardır” anlayışı Türkiye’de sorgusuz sualsiz kabul görmüştür. Yeni açılan üniversiteler arasında hala kendilerini bir türlü toparlayamayanlar vardır.

9-Eski ve yeni üniversitelerimizde her şeyden önce “hoca” sıkıntısı vardır. Öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı dünya ortalamasının üzerindedir. Üniversitelerimizde derslik sıkıntısı vardır. Öğrenci başına düşen kapalı alan metrekaresi dünya ortalamasının oldukça altındadır. Üniversitelerimizde kütüphane, laboratuvar, bilgisayar ve diğer teçhizat sıkıntısı vardır. Üniversitelerimizde sosyal tesis, yurt vb. konularda sıkıntılar vardır. Üniversitelerimizde ödenek sıkıntısı vardır. Aslında üniversitelerimizde olmayan sıkıntı yoktur.

10-Üniversiteye girişle ilgili taleple arz arasındaki dengesizlik günümüzde gittikçe büyümüş ve üniversiteye giriş sistemi tıkanma noktasına gelmiştir.

11-Talebin yüksekliği öncelikle liseler arasında hiyerarşik bir yapının ortaya çıkmasına yol açmıştır.

12- Kaliteli liseler de soruna bir çözüm olamamış ortaya öğrencileri üniversite giriş sınavına hazırlamaya talip dershane sektörü çıkmıştır.

13-Dershane sistemi gittikçe büyümüş, etkinleşmiş ve resmi eğitimin yanında ve ona alternatif paralel bir sistem haline gelmiştir.

14-Ancak gelinen noktada dershaneler de yetersiz kalmış ve öğrenciler bulabildikleri her yola ve araca başvurarak ÖSS’ye hazırlanmaya başlamışlardır.

15-Üniversiteye giriş sorununa bireysel olarak dersane yoluyla çözüm bulma girişimi, yeteri kadar su verilemediği için suların akmadığı bir yerde evine depo yaptıran açıkgözlerin bulduğu çözüme benzemektedir. Depo yaptıranlar, sayıları az olduğu sürece açıkgözlülüğün karşılığını görecek, başkaları susuzluktan kıvranırken suları akmaya devam edecektir. Çoğunluk depo yaptırdığında ise, az miktardaki su hiç kimseye yetmeyecektir. İşte belki o zaman depo yaptıranlar asıl çözümün bireysel olarak depo yaptırmakta değil, şebekeye verilecek su miktarının artırılmasında olduğunu anlayacaklar ve bu tedbirin alınması için gerekli bedeli de ödemeyi göze alacaklardır.

16-Üniversitelerde gerçek anlamda kapasite artırmanın güçlüğünü gören yönetimler şark kurnazlığıyla açıköğretim, meslek yüksek okulu ve ikinci öğretim metotlarını kullanarak üniversite kontenjanlarını sağlıksız bir şekilde irileştirmişlerdir.

17-Açıköğretim, meslek yüksek okulu ve benzeri yollarla kapasite artırımının susuzluğa karşı deniz suyu içmeyi ve sonuçta daha fazla susamayı önermekten başka bir anlam taşımadığı ortaya çıkmıştır. Bu alandaki kontenjanlardaki boşluk çok yüksek oranlara ulaşmıştır.

18-Bir dönem başlayan özel sektörün yükseköğrenim kurumları oluşturma girişimi Anayasa Mahkemesi engeline çarpmıştır.

19-Son dönemde çok fazla sayıda kurulması teşvik edilen vakıf üniversiteleri ise yükseköğrenimde ciddi bir kapasite artışı yaratamamışlardır. Oysa kapasitenin artırılmasında vakıf üniversitelerine dönük beklenti bir hayli yüksektir.

Vakıf Üniversitelerine Kayıtlı Lisans ve Ön Lisans Öğrenci Sayıları.

Üniversite Öğrenci Sayısı Üniversite Öğrenci

Sayısı

Yeditepe 10.257 Kadir Has 2.016

Bilkent 9.277 İstanbul Ticaret 1.729

İstanbul Bilgi 6.952 Sabancı 1.705

Başkent 5.604 Atılım 1.676 Beykent 3.814 Işık 1.657 İstanbul Kültür 3.407 Doğuş 1.612 Bahçeşehir 3.236 Haliç 1.498 Çankaya 3.052 Çağ 771 Maltepe 2.889 Yaşar 202 Fatih 2.396 Ufuk 194

İzmir Ekonomi 2.336 Okan 85

Koç 2.319 TOPLAM 68.697

( YÖK, Türk Yükseköğretiminin …, sh.46)

20-Arzın artırılamaması karşısında sistemin sahipleri, talebi geriletmenin arayışı içerisine girmişlerdir. 21-Talebi geriletme arayışı çerçevesinde üniversite giriş sınavına katılabilme sayısına kısıtlama getirme girişimi yargı engeline takılmıştır.

22-İmam-Hatip Liselerini kulvar dışına itmek için yapılan alan katsayı düzenlemeleri Meslek Liselerini kulvar dışına itme sonucunu doğurmuştur.

23-Meslek Liselerini kurtarmak için başlatılan Meslek Yüksekokullarına sınavsız geçiş girişimi Meslek Yüksekokullarını da öldürmüştür.

24-Talebi yasaklar ve engellerle bastırma girişimleri hiçbir çözüm getirmemekte, aksine mevcut sorunların üzerine yeni ve daha ağır sorunlar eklemektedir.

25-Gelinen noktada giriş sistemi ile oynayarak, talebi baskı altında tutarak, sanal kapasite yaratarak üniversite önündeki yığılma problemini çözme imkanı kalmamıştır.

a-Sistem esnekliğini kaybetmiştir. Kırılgan ve çok fazla oynamaya uygun olmayan bir özellik kazanmıştır. b-Sistemdeki değişikliklerin etkileri doğrudan ve süratli olmaktadır. Her değişiklik eğitim sisteminin bütünü üzerinde yoğun ve kalıcı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.

c-Sistemdeki değişikliklerin etkileri çoğu zaman önceden öngörülememekte ve olumsuz yan etkiler beklenen yararın üzerine çıkabilmektedir

26-Bugüne kadar yapılmış olan ÖSS sistemini iyileştirme çalışmalarını ekonomide alınan tedbirlere benzetmek mümkündür. Kısa vadeli çözümler için ÖSS ile oynanması “para politikalarına”, üniversitede arzı/kontenjanı artıran ve kaliteyi yükselten çalışmaları ise “maliye politikalarına” benzetmek mümkündür. ÖSS ile oynamaktan vazgeçip acilen kalıcı tedbirler alınması zorunludur.

27- Sorunun çözümü için konunun sistem bütünlüğü içerisinde ele alınması gerekmektedir.

28-Sorunu sistem bütünlüğü içerisinde çözerken üniversitenin mevcut kapasitesinde iyileştirmeye gidilerek kalitenin artırılmasının ve ilave kapasite yaratılmasının hedeflendiği unutulmamalıdır.

SONUÇ

Her ülkenin üniversiteye giriş sistemi o ülkedeki;

1-Yükseköğrenim kurumlarının öğrenci kapasitesinin o ülkedeki yükseköğrenim talebini ne ölçüde karşılayabildiğine

2-Mesleki ve Teknik Eğitim Sisteminin durumuna,

3-Yükseköğrenimin paralı olup olmamasına/uygulanan finansman modeline, 4-Bakalorya veya benzeri olgunluk sınavlarının varlığına,

5-Ortaöğretim sisteminin yapısına,

6-Üniversitelerin tek elden yönetilip/yönetilmemesine vb. göre değişmektedir.

Her ülke mevcut şartlar içerisinde kendine en uygun olan sistemi oluşturmaktadır. Türkiye’de de üniversiteye giriş sistemimizin oluşmasında;

1-Yükseköğrenim talebinin yüksekliğine karşılık öğrenci kontenjanının düşüklüğü 2-Yükseköğrenimin parasız oluşu

3-Mesleki ve Teknik Eğitimin cazibesini yitirmesi ve kalitesindeki düşüklük 4-Üniversitelerin YÖK tarafından tek elden yönetilmesi

5-Ortaöğretimde üniversiteye hazırlayan genel lise oranının aşırı yüksekliği vb nedenler birinci derecede etkili olmuştur.

Bunların sonucunda ÖSYM tarafından yapılan, ortaöğretim başarı puanının kısmen etkili olduğu merkezi bir sınav sistemiyle üniversiteye giriş sistemi oluşturulmuştur.

Bugüne kadar üniversiteye giriş konusu ülkemizde hep verili şartlarda tartışılmıştır. Şartlar verili kabul edildiği ve değiştirilemeyeceği yönünde bir kanaat olduğu içindir ki, sistem tartışmaları ve iyileştirme çalışmaları hep mevcut şartlar içerisinde yapılmıştır.

Gelinen noktada yukarıda sayılan şartlarda bir değişiklik gerçekleştirmenin zamanı gelmiştir. Yoksa sistemdeki kilitlenme giderek artmaktadır.

V- TEKLİFLER

A- TEDBİRLER

1- Üniversitelerle ilgili adımlar atmadan önce Türkiye mutlaka uygulanabilir nitelikte ve

üretimine toplumun bütün kesimlerinin katıldığı bir bilim siyaseti oluşturmalıdır. Türk

üniversite sistemi bilimsel alanda hedefsizlik ve amaçsızlıktan ve ne yaptığını bilmeden

yabancı ülkelerin bilim politikasının gerçekleşmesine hizmet eden şaşkınlıktan

kurtarılmalıdır.

a-Bilim siyasetinin oluşturulmasına özel sektör, sivil toplum, hükümet, asker, üniversite, sivil bürokrasi hep birlikte katılmalıdır. Bu süreç sadece siyasilerin ve bürokrasinin etkin olduğu bir süreç olmamalıdır.

b- Bilim siyasetinin belirlenmesi öncesinde Türkiye ekonomide özel AR-GE desteği vereceği sayısı sınırlı (6’yı geçmeyen) alan tespit etmelidir.

c-Yeni yükseköğrenim kurumlarında hangi bölümlere ağırlık verileceği, hangi alanlarda doktoralı eleman yetiştirileceği, hangi bölümlerde öğrenci kapasitesinin yoğun olacağı, bilimsel araştırmaların hangi alanlarda yoğunlaşacağı vb. politikalar mutlaka bilim siyasetinin ve özel AR-GE desteği verilecek alanların tespitinden sonra oluşturulmalıdır.

d-Ancak bunlardan sonradır ki üniversite-sanayi işbirliği AR-GE temeli gibi iki tarafın da çıkarına uygun, gerçek ve sağlam bir temel üzerinde gelişecektir.

2-Öncelikle mevcut kapasitenin iyileştirilerek kalitesinin artırılmasına dönük tedbirler