na’dan hatıralar
Merkezli Umuminin kararında kafiyken can lara kıymak gibi bir mevzu yoktu. Talât oilhassa bu bahiste Babıâii içerisinden yapılacak yardımı sağlarken, mükerreren bunun üzerin 3e durmuştu.
Bilindiği gibi, Babıâii Baskını hamiyetli hal kın. vazifesini iyi yapan Fırkanın sevk ve idare siyle neticelendi. Kâmil Paşa’mıı odasına gireaı En ver, Sadrâzama istifasını imza ettirip, Sultan Re- şad’a götürdü. Mahmut Şevket Paşa’nın Sadarete iradesi hu suretle istihsâl olundu.
Baskının hatin kahramanlarından Ömer Naci, sesi kısümcaya kadar milleti ardından sürü tüyen, ateşin hitabelerde bulundu.
Merkezi Umumice alman karar üzerine prog rama devam edilerek Edirne’nin Bulgari ardan, is tirdadı hususu muvaffakiyetle neticelendi. Bu su retle Babıâii Baskının millete verdiği vait yerine .ge tirilmiş oldu.
T E K R A R V A L İL İĞ E T A Y İN İM
Büyük Kabinenin mağduru olarak ve müfit t İttihatçılığım ileri sürülerek Manastır Valiliğin - den ayrılışım, Mahmut Şevket Paşa’nm Sadareti' ^ *** *.**>^* *** * jm* * **** fer* ****&**** .**r
germesiyle, tâmir edildi.
Mahmut Şevket Paşa Kabinesi tamamiyle İt tihatçı arkadaşlardan mürekkepti. Dahiliye’ye H a cı Adil bey getirildi. Fırka, Hükümetin ilk kararla rından olmak üzere benim tekrar bir Valiliğe tayi nimi arzu ediyordu.
1912 senesi sonlarına doğru, Vefik beyin ölü mü üzerine inhilâl eden Halep Valiliğine tâyin edil dim. Halep Valiliğim 3 - 4 ay kadar sürmüş ve şa- yânı kayıt olmamıştır.
H A LE P V A LİLİĞ İN D E N BEYRUT V A I İ» İĞ İNE
Halep Valiliğim sırasında, Ebubekir Nâzım bey (Eski Dahiliye N âzm ) Beyrut Valisi idi.
Suriye’de fikrî bir ayaklanma başgöslermişti. Bazı mütalibatta bulunmak ve istiklâli hedef tut mak üzere Paris’e bir heyet gitmişti. Beyrut'ta hararetli bir münakaşa başlamıştı. İstiklâl hevesi saikasiyle bazı müfritlerin Nâzım beye hakaret etmeleri işi ciddî bir safhaya döktü.^
O sırada Fırka, merkezinden Talât’tan (Paşa) bir mektup aldım. Suriye istiklâl hareketlerini be lirterek Beyrut’taki son hâdise üzerine Merkezi
m A4*r * * t™**'*'+..*m ■«+ ^ ¿g**■}**,* m** ************ •***
Umumînin tensibiyle Beyrut Valiliğine gönderilme- j nıin mukarrer olduğunu, tam selâbiyetle vaziyetin tetkik ve iş’arım bildiriyordu. Bu suretle Beyrut | Valiliğine tâyin edildim.
Mahallinde incelemeler yaptım. Merkezi Umu- ' minin ve Hükümetin mahrem suallerini birer birer \
cevaplandırdım ve alınacak tedbirleri de bildirdim,
j
Teklif veçhile Beyrut meselesi halledildi.Beyrutluların istekleri şunlardı:
1 — Sultanîlerdeki esas tedrisat Arapça olsun, j Türkçe yardımcı lisan olarak devam etsin.
2 — Mahkemede ifadeler Arapça alınsın. Malı- ; keme ilâmları Arapça yazılsın.
j
Talepler gayet basit idi. Bunların tanınması, | Osmanlı imparatorluğunun hükümranlık haklarına « halel verecek bir mahiyette değildi. Esasen Türk- | çe bilmeyenlerin mahkemede tercümanların ifade- j lerinin alınması mümkündü.Teâmülen bu muhitte carî olan muamelâtı uy- ' gpn gördük. Bu suretle Suriye’lilerle Hükümet ara- I smda telifi beyn hasıl oldu. A z sonra mutalebatı- j ııı yabancı Devlet vasıtasiyle takip ettirmekten vazgeçen Beyrut’lular Paris’e giden heyeti geri çağırdılar. Onları zengin bir programla istikbâl et tirerek istiklâl heveslerinden vazgeçirdik. istik balden ahali memnun kaldı. Bu suretle Osmanlı idaresine inkiyada —muvakkat de olsa— mem nuniyetle devam eylediler.
etmiş değildirler. B ir mua- müddettenberi gazetelerde hep müsbet ve güzel şeyler görül- mtiyorsa bunun kusuru ayna da değil, bizzat ona akseden gerçeklerdedir. O gerçekleri güzelleştirmek ise, iktidara düşer.
Nitekim işin ash düşünü lürse gazetecilerin D. P. Baş kanı Adnan Menderes’i sinir lendiren yayını sadece, Parti ve Hükümet işi olarafc ken disini de sinirlendirmiş olan meselelerin yazılmasına inhi sar eder. Kendisinin bilinmi- yen bir zamanda ve mekân da: «Neden böyle oluyor? Bu iş niçin böyle neticelendi?» Sorusunu sormak lüzumunu hissettiği meseleler ayni soru ların cevabı aranarak gaze telere İntikal ettiği, tenkid ettiği işin düzelmesini sağla maktan vazgeçmiş ve «Peki bu adam bunu nereden bili yor? Biliyorsa niçin yazı yor?» diye hiddetlemmiştlr.
Oysa, ki, gazeteciler bu şe kilde ve temamen gazeteci gibi çalışmalarının D. P. için 1950 zaferinde büyük rolü ol muştur. E ğer gazeteler o va kit bazı aksaklıkları aksetti- remeseyditer, halk gerçekleri o yoldan öğrenmek fırsatını elde edeme şeydi, zafer çok daha gecikir, belki de hiç bir vakit gerçekleşmezdi. Bugün kendisinin istediği şekilde y i yin sisteminin, o tarihlerde
m kil
'ĞULİJL Mmtilkimm u ; MM* Eski Nalla Mazırı
Âli Miinif Yege-
na’dan hatıralar
Naklederi: T A H A TOKOS Tefrika No: 34
Halep Valiliğinden Beyrut Valiliğine
D A H İLİY E MÜSTEŞARLIĞIM
Beyrut Valiliğim siyasî bir dâvanın halliyle alâ kalı idi. Bu vazifem 2 ay sürdü. Bu sırada Sadrâ zam Mahmut Şevket Paşa’mn katliyle Sadaret Sa it Halim Paşa’ya tevcih olundu. (1) Dahiliye Nâ- zırlığına getirilen Talât Paşa’mn Nezarette ilk attı ğı imza, benim Müsteşarlığa tâyinime aittir.
Talât Paşa ile esasen dost idik. İlk Meşrutb yet Meclisinde tensikat gibi mühim bir mevzuda müşterek çalışmalarımız olmuştu. Bilâhare Fırka Merkezi Umumisi Azalığına intihabımdan sonra da mesaimiz geceli gündüzlü devam etmişti. Birbirini bu kadar yakından tanıyan iki mesai arkadaşı ka naatimce pek az bulunur. Fırka idealimiz, mefkû- rbmiz, meşreplerimiz-* birbirine pek uygundu. O, Merkezi. Umumide ve bazı toplantılarda âcizden meclup bir teveccühle bahsederdi. Gerek fırkada, gerekse Hükümette herkes onu bir baba, iyiliğin, dürüstlüğün bir timsali olarak görürdü. Yakın dostluğu ve itimadını kazanmış olduğumdandır ki, Kabinede tekrar Dahiliye Nâzırlığı vazifesini alın ca Müsteşarlığına Beyrut’tan beni çağırdı. İleride
anlatacağım üzere, Sadrazamlığa geçince de Kabine jsinde bana bir sandalya ayırdı.
★
Talât Paşa gibi Fırka içerisinde mümtaz mev kii olan, hepimizin sevdiği ve itimat eylediği bir vatanperverin Müsteşarı olmak ve ona yardımcı lık etmek benim için büyük zevk ve bahtiyarlık ol muştur. 1913 -1915 senesine kadar süren Müste şarlığım sırasındaki münasebatımız, Meclisten ve Fırkadan devam eden derin bir samimiyet ve uhuvvet duyguları arasında geçti. Hattâ o zaman
ki vukuata vakıf yakın dostlarımın belirttiği gibi- Müsteşarlığım Nâzır salâhiyetiyle mürur eyledi. O, her muameleyi Dahüiyedeki hizmet ve tecrübeleri me terkeder, Nâzırlığım yalnız H ey’eti Nûzzarda
ifa eylerdi.
O kadar senli benli sevişindik ki, birgiin olsun fik ir ihtilâfına düşmedik. Birbirimizi incitecek tek
meseleyle karşılaşmadık.
Nâzırla Müsteşarın iki yakın arkadaş olarak bu kadar yakın mesai yaptığı nadirdir. Bunun, be nim hüsnü idaremden değil, Talât'ın olgunluğun
dan ileri geldiğini ve onun eseri olduğunu söyle mek isterim.
Talât hususî hayatında pek şakacı idi. Baba yani tavırları, soğukkanlı muameleleriyle etrafın dakilere kendisini pek erken sevdirdi.
Talât’ın lâtifeciliği. ölçülü idi. Olur olmaz yerde bildiklerini söylemezdi. Hikâyeyi yerinde anlatır, şakayı zamanında yapardı.
Mazi olmuş birçok hatıralarımız vardır. A ra mızda ne kadar çok ciddî memleket meseleleri ko nuşulmuştur? O büyük adamın her sözü denenmiş gibi çıkardı. Lâtifeleri de pek çoktur. Bunlardan bir tanesini şu anda pencereden gördüğüm bir tay- vare hatırlattı:
Bir gün mutadı haricinde daireye gelmedi ve bana haber de göndermedi. Müstacel bir işimiz ol duğu için aratmak mecburiyetinde kalmıştım. Evinden yola çıkmıştı. Uğraması melhuz diğer yer leri de arattım. Merak etmeğe başlamıştım, öğle yemeğine çıkacağım bir sırada Nezarete geldi; doğruca benim odama girdi. Gülüyordu.
— Hayrola, dedim...
Gülmesi ve gecikmesi sebebini şu sözlerle hi kâye etti:
« — Hayatımda ilk defa bu sabah tayyareye dim. Çok garip şey doğrusu... Tayyare yere iner ken insan salıncaktan düşer gibi oluyor.
(Devamı var)
ettirilir ise memleketim refah bakımından çehresi o derece hakikate uygun ılarak çizilir. A rz ettiğimiz tarzda ciddî il mi etiidler yapılmadan orta ya atılan iddialar pek yüksek seviyede olmayan ve kimseyi İkna edemiyen günlük politika edebiyatı hudutlarım geçe mez ve geçmemektedir. Ancak zihniyetimizi, uslubumuzu ve metodiarımızı ve fikir İtiyat larımızı değiştirdiğimiz za man bizde de siyasî münaka şaların seviyesi yükselecek ve favdası artacaktır. Bu olmaz ise yeni ve genç demokrasi miz akamete mahkûm olacak, ümit ettiğimiz meyvaları vere- miyecektir.
Dünyanın, umumî olarak, en ahlâklı insanlarıyız, fakat