• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.8. Yabancı Sermaye Yatırımlarının Ülkeye Giriş Şekilleri

2.8.4. Çok Uluslu Şirketler (Multi National Countries)

Doğrudan yabancı sermaye yatırımları uluslar arası sermaye akışı demektir: Ya yabancı bir ülkede bir firma kurulur, yada yabancı ülkedeki bir şirkete sermaye yatırılarak, ana firma büyür. Burada, yabancı ülkede edinilen şirkete “yavru şirket (subsidiary)”, “yabancı sermaye şirketi”, “tabi şirket” veya “şube” denmektedir. Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının en önemli özelliklerinden biri, bunların yalnızca tabi şirketin mülkiyetini elinde bulundurmakla (kısmen veya tamamen)

kalmamaları, aynı zamanda onun yönetimini de denetimleri altında

bulundurmalarıdır. Yavru şirket genellikle, ana şirketin elinde bulunan teknoloji, ticari sırlar, yönetim bilgileri, ticaret ünvanı ve öteki kolaylıklardan yararlanma ayrıcalığına sahiptir. Karşılığında ise, kazanılan karlar, kısmen veya tamamen ana şirkete kalır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları adı verilen bu yatırımlarda, yabancı ülkedeki fiziki sermayeye sahip olan ve bunu işleten firmaya, “Çokuluslu Şirket” adı verilir.143

İlk etapta ihracat şirketi olarak faaliyet gösteren şirketler daha sonraları çok uluslu hale gelmişlerdir. ÇUŞ’lar, iki ya da daha fazla ülkede ticari faaliyette bulunan, tek bir merkezden kontrol edilen, hukuken birbirinden bağımsız, ancak ekonomik olarak birbirine bağlı ortaklıklardan oluşurlar. Aynı zamanda “transnasyonel”, “global” ve “küresel sermaye” gibi isimleri de alan ÇUŞ’lar tüm dünya pazarını tek bir Pazar olarak ele alan üretim, fiyatlandırma ve ürün standartlaştırması yaparak global strateji izlemektedir.144

Çok Uluslu Şirketlerin başka ülkelerde yatırım yapmalarının sebebi olarak;

142 Seyidoğlu (2003), a.g.e., s. 720.

143 Halil Seyidoğlu, Uluslar arası İktisat Teori ve Uygulama, Gizem Yayınları No: 11, İstanbul 1996, s. 670.

144 Esra Talaşlı, Doğrudan Yabancı Yatırımların Türkiye’nin Ekonomik Büyümesi üzerindeki etkileri

(2000-2007) Analizi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans tezi, Selçuk Üniv, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Konya 2007, s. 5.

• Emek yoğun malların üretiminde işgücü maliyetini azaltmak için işgücü

ucuz, sosyal giderleri az ve işçi haklarının daha kısıtlı olduğu ülkeleri tercih etmeleri,

• Kendi ülkelerinde çevre ile ilgili tepkilerle karşılaşınca üretimlerini bu

konulara daha az hassas diğer ülkelere kaydırmak istemeleri,

• Yüksek gümrük duvarları ile korunan ülkelere eskiyen teknolojilerini

taşıyarak hem gümrük duvarlarını içeride üretim ile aşmak hem de eski teknolojinin getiri süresini arttırarak kar haddini yükseltmek istemeleri gösterilmektedir.

Çok uluslu bir şirket ana merkezinin dışında yatırım yapmayı planladığında, yabancı ülkede olmaktan dolayı karşılaşabileceği riskleri de hesaba katmalıdır. Ülke riski yerine bazen “siyasal risk” de denir. Ancak ülke riski politik riskten daha geniş kapsamlıdır. Çünkü ülkeye özgü siyasal olduğu kadar, ekonomik ve sosyal çalkantıları da kapsar. Ülke riskleri arasında, yabancı sermaye şirketine bedeli ödenerek veya ödenmeden el koyma, savaş, isyan, ihtilal vs. gibi karışıklıklar yer alır. Bunların bir kısmı, doğrudan firmaya yönelik olmasalar bile, o ülkede yatırımı caydırıcı etki yaparlar. Ayrıca, karşılaşılan ekonomik sıkıntılar dolayısıyla kambiyo kontrolü uygulanması ve yurt dışına sermaye çıkışının kısıtlanması gibi riskler de vardır. Dolayısıyla, yurt dışına yatırım yapılırken ülke riskinin konunun uzmanlarına ayrıntılı olarak inceletilmesi gerekir. Bu alanda gelişmiş ülkelerde faaliyet gösteren uluslar arası özel danışmanlık şirketleri bulunmaktadır.145

Çokuluslu şirketler, uluslar arası borç alma ve borç verme konularında kullanılan önemli araçlardır. Çokuluslu şirketler genellikle, daha sonra geri ödeneceği ümidiyle, tabi şirketleri aracılığıyla (tabi şirketlerin bulundukları ülkelere) sermaye tedarik ederler. Bu süreç, yani çokuluslu şirketlerin tabi şirketlerine sermaye tedarik etmesi, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını, uluslar arası kredi verme işlemlerine (borç verme-ödünç alma), kısmen de olsa, alternatif haline getirmektedir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının, diğer fon transferlerine oranla neden daha çok tercih edildiği konusunda akla takılan bazı sorular vardır. Her durumda da, çokuluslu şirketlerin mevcudiyeti, bir ülkeden diğer bir ülkeye net bir sermaye akışı ile sonuçlanmaz. Ancak, çokuluslu şirketler bazen, yabancı ülkelerde faaliyet

gösteren tabi şirketleri aracılığıyla yaptıkları büyüme operasyonları için ihtiyaç duydukları fonları karşılamak amacıyla, o ülkede kaynak yaratma yolunu seçebilirler. Bu durumda da ülkeye dışarıdan, bir kaynak akışı sağlanmamış olur. Dahası, bazen bir çokuluslu şirket, yabancı bir ülkede genişlemek için, tabi şirketlerine ve dolayısıyla, o ülkeye kaynak transferi yapar. Buna karşılık, tabi şirketin bulunduğu ülkede yer alan, başka bir çokuluslu şirket de, diğer çokuluslu şirketin bulunduğu ülkedeki tabi şirketine sermaye transfer etmek kaydıyla genişleme yoluna gidebilir. Bu durumun sonucunda ise, hem bu ülkelere, hem de bu ülkelerden kaynak transferi yapılmış olur ve sonuçta her iki ülkeye de hem kaynak girip hem de çıkmış olduğundan net bir kaynak transferi girdisi sağlanamamaktadır.146

Çok uluslu şirketler dediğimiz zaman General Electric, IBM gibi şirketler aklımıza gelmektedir. Türkiye’nin şansı Avrupa entegrasyonu nedeniyle bu gibi uluslar arası şirketlerin yanısıra orta ve küçük ölçekli sanayiinin de Türkiye’de yatırım yapma imkanının olmasıdır. Avrupa’daki orta büyüklükteki bir otomotiv yan sanayii hiçbir zaman kalkıp Malezya’da yatırım yapmayı düşünmez. Mesafe kavramı, psikolojik olarak, oraya gitmesini önler. Ama, Almanya’daki örneğin bir egzost imalatçısı, bugün Türkiye’de bir Türk egzoscusuyla ortak yatırım yapıyor. Türkiye’nin avantajı budur. Mutlaka çok uluslu dev şirketlerin değil, orta ve küçük ölçeklilerin de Türkiye’ye gelme şansı var. Zaten, son üç, dört senedir Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin yüzde 50’den fazlası bu tür yatırımlardan oluşmaktadır. Bu çok önemli bir olaydır. Sermayenin tabana yayılması diye bir kavram varsa bu da yabancı sermayenin tabana yayılmasıdır. Türkiye’nin lobicilik faaliyeti açısından bu çok güzel bir olaydır. Bu tür yatırımcılar ne kadar çok olursa, ilgili ülkede, bizim menfaatlerimizi kendi lehlerine korumak isteyen bir grup insan oluşturuyorsunuz demektir.147