• Sonuç bulunamadı

Bugünün yaşamının en büyük sorunlarından birisi de gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde özellikle çocuklar arasında beslenme yetersizliği ve dengesizliği sorunudur. Bebek ve çocuklar, sürekli bir büyüme ve gelişme içinde olduklarından, beslenme yetersizliğinden en çok zarar gören gruplardır. Bebek ve çocukların iyi beslenip beslenmediğini en kolay ve en erken olarak ortaya koyan gösterge bu çocukların büyüme durumlarıdır.

Ülkemizde genellikle yanlış inanç ve alışkanlıklar, kötü gelenekler ve bilgisizlik nedeniyle bebek ve çocuk beslenmesinde hatalı uygulamalar yapılmaktadır. Bazı ailelerin ekonomik güçsüzlük durumunda olmaları da bu duruma eklenince ileri derecede kötü beslenmiş çocuklarla karşılaşılmaktadır (Köksal, 2001). Bebek ve çocuk ölümlerinin çoğu yetersiz beslenmeye bağlı büyüme ve gelişme bozuklukları ile önlenebilir hastalıklar olup, protein, enerji, vitamin ve mineral eksikliğinin neden olduğu beslenme yetersizliklerinden kaynaklanmaktadır(Ulusal Gıda ve Beslenme Stratejisi Çalışma Grubu Raporu, 2001).

Türkiye’de bebek ve okul öncesi çağı çocuklar arasında görülen en önemli yaygın beslenme sorunları:

• Protein-enerji malnütrisyonu • Raşitizm

• Demir eksikliği anemisi; kansızlık adı verilen yetersiz beslenme hastalıklarıdır (Köksal, 2001).

Protein-enerji malnütrisyonu, demir yetersizliği anemisi ve A vitamini yetersizliği gibi başlıca beslenme yetersizlikleri sıklıkla yaşamın ikinci yılında ortaya çıkmakta, fakat intrauterin gelişme geriliği, düşük doğum ağırlığı, prematüre doğma veya yetersiz emzirilme sebebiyle bebeklikte de gelişmeye başlayabilmektedirler. Yaşamın ikinci 6 ayında iyi bir beslenme oluşturulması yeterli büyüme ve beslenmenin sıklıkla anahtarıdır. Bu dönem boyunca, yeterli miktarda besin ve besin öğesinden yoğun ek besin verilerek sık beslenme (günde 4-6 kez) çok önemlidir ( Aykut ve Günay, 2001).

1.12.1. Protein-Enerji (kalori) malnütrisyonu (PEM)

Protein veya kalori eksikliği sonucu ortaya çıkan, ancak yetersizlik sürdükçe yalnız protein ve kalori değil tüm besin öğelerinin eksikliği tablolarının kaçınılmaz olduğu, doku ve organlarda önce yapısal, daha sonra işlevsel bozuklukların görüldüğü, infeksiyonlara duyarlılığın arttığı, büyüme ve gelişmenin geri kaldığı, ağır beslenme bozukluğudur. En çok 6-24 ay arasında görülmekle birlikte, uterusta başlayan ve iki yaşın üzerinde devam edeni de vardır.

Malnütrüsyonda ilk etken (primer) beslenme hatasıdır. Hatalı beslenme sonucu besinler bağırsaklarda artan hız nedeniyle emilemeden dışarı atılırlar (sekonder etken). Metabolik hızın artması sonucu harcamaların fazla olduğu haller ve uzun süren hastalıkların sonucunda malnütrüsyonun oluştuğu bilinmektedir. Primer nedenler, az gelişmiş ülkelerde sosyo-ekonomik yetersizliklerle ortaya çıkmaktadır.

PEM nun klinik 3 tipi vardır.

9 Marasmus (Enerji eksikliğinin ön planda olduğu zaman görülen) 9 Kwashiorkor (Protein eksikliğinin ön planda olduğu zaman görülen) 9 Marasmik- Kwashiorkor (Her iki eksiklik bir arada) (Akyıldız, 2000).

Toplumumuzdaki PEM’in % 85 kadarı marasmus, kalanı marasmik- kwashiorkor şeklindedir. Kwashiorkor belirtileri gösteren olgulara çok az rastlanmaktadır. Türkiye Ulusal- Sağlık araştırması verilerine göre, 0- 5 yaş grubu

çocuklarının % 17,6’sı orta ve hafif, % 2,4’ü de daha ağır derecede (marasmik- kwashiorkor) malnütrisyonludur. Bu oranlar Marmara ve Ege Bölgesinde sırasıyla %13,9 ve %0,5 iken Doğu ve Güney Doğu Bölgesinde sırasıyla %24,8 ve %3,8’dir. Köylerde malnütrisyon oranı, kentlerden daha yüksektir. Ağır derecede malnütrisyonlu olan çocuklar hastaneye yatırılıp tedavi edilmelidir.

Ankara, Adana, İzmir illerini kapsayan 1984 Gıda Tüketim Araştırmasında hafif malnütrisyonlu çocuk oranı yaklaşık %11, ağır malnütrisyonlu çocuk oranı ise % 0,9 bulunmuştur. Aynı yıllarda Doğu Bölgelerinde yapılan araştırmalarda malnütrisyon oranının bu değerlerin 2-3 katı olduğu belirlenmiştir (Köksal ve Gökmen, 2000)

Ülkemizde yapılan çok az sayıdaki araştırmalar, ilk üç yılda malnütriyon geçiren çocukların, okul çağına geldiklerinde zihin yeteneklerinin, aynı sosyo- kültürel düzeyde yaşayan fakat normal beslenmiş çocuklarınkinden daha geri olduğunu göstermektedir. Bu konudaki çalışmalar, bilişsel ferformansın beslenme ile birlikte sosyo-kültürel etmenlerin etkisinde olduğunu göstermektedir. Yetersiz ve dengesiz beslenen ve düşük sosyo-kültürel koşullarda yaşayan çocukların zeka gelişimi, yeterli ve dengeli beslenen ve sosyo-kültürel düzeyi yüksek olanlardan daha geri kalmaktadır (Baysal, 2002).

1.12.2. Raşitizm

Çocuklarda protein- enerji malnütrisyonundan sonra görülen önemli beslenme sorunlarından birisi de raşitizmdir. D vitamini yetersizliği sonucu gelişen raşitizm gelişmiş ülkelerde alınan önlemlerle hemen hemen görülmez olmuştur (Ulusal Gıda ve Beslenme Stratejisi Çalışma Grubu Raporu, 2001).

Hastalık en çok 6-24 aylar arasında görülmektedir. Süt çocuğu çağında başlar, tedavi edilmezse 2-3 yaşında kemiklerde şekil bozuklukları bırakarak iyileşir. Türkiye iklim kuşağı bakımından bol güneş almasına karşın, çocukların geleneksel olarak kundaklanmaları, üşütmek korkusuyla fazla giydirilmeleri ve evden dışarı çıkarılmamaları, onların bu olanaktan yararlanmalarını engellemektedir. D vitamini, kemik dokusuna kalsiyum çökmesini sağlar. Çocuğun kanında kalsiyum, yeterli bile

olsa, D vitamini yetersizse, kalsiyum bağırsaklardan emilmez. İnsanın derisi güneş ışığının etkisi ile D vitamini yapar. Eğer güneş ışığı deriye değmiyorsa D vitamini yapımı engellenmiş olur (Akyıldız, 2000).

1.12.3. Anemi

Çocukların demir, C vitamini ve hayvansal kaynaklı proteinleri yetersiz alması ve bağırsaklarda oluşan parazitlerin neden olduğu, kansızlık diye de adlandırılan, kan yetersizliği hastalığına anemi adı verilir (Pekcan ve ark., 2001) .

Demir eksikliğine bağlı gelişen anemi özellikle büyüme dönemindeki çocuklarda beslenmenin yeterince yapılmamasına bağlı olarak, bir de gebelik döneminde anne adayının yeterli demiri gıdalarla alamaması neticesinde gelişir. Burada gözlenen belirtilerde genelde üşüme, konsantrasyon kaybı, solgun deri, yorgunluk ve baş dönmesi şeklindedir. Gıdaya bağlı anemiler genelde üç maddenin eksikliğinden ileri gelir. Demir, folat ve B12. Bunlardan folat veya folik asit, B

kompleks vitaminler grubunun bir üyesidir. Kromozomların korunması, şeker ve aminoasit üretimi, vücudumuzda organların yüzeylerini ve vücut boşluklarını örten mukozanın korunması, bağırsakların parazitlere karşı direnç göstermesi, kan hücrelerinin çoğalması folat ve folik asit ile mümkün olmaktadır. Günde 400 mikrogram folat bu fonksiyonlar için yeterlidir (Göğüş, 2004).

1.13. Besinlerin Hazırlanması, Pişirilmesi ve Saklanması Sırasında Dikkat