• Sonuç bulunamadı

2.3. Çevre Kavramı

2.3.4. Çevre Eğitimi

İnsanoğlu varolduğu günden bu yana, hem çevresindeki olaylardan etkilenmiş hem de çeşitli faaliyetleriyle çevresini etkilemiş, tahrip etmiş, kirlenmesine sebep olmuştur. Özellikle 17. yüzyıl’ dan beri insan, doğaya daha çok hükmetmenin yollarını aramış, doğayı yalnızca işletebilecek, istediği maddeleri üretebilecek bir makine olarak görmüştür. Sanayileşme ile birlikte bir çok ülke, doğayı sonsuz bir kaynak olarak kabul etmiş ve kullanmış, doğanın kendisini yenileme kabiliyetinin sınırlı olduğunu, doğal dengenin bir daha düzelmemek üzere bozulabileceğini fark ettiğinde ise oldukça geç kalmıştır (Nazlıoğlu, 1991:6).

Çevre sorunlarının oluşmasında birinci derecede rol oynayan insanın, sorunların çözümünde en aktif rolü oynadığı bilinen bir gerçektir. Çevrenin korunmasında önemli olan unsur, önce kirletip sonra temizlemek yerine kirletmeden temiz tutmayı başarabilmektir. Bu başarı, ancak insanları çevre konusunda yeterince eğitmek ve duyarlılık kazandırmak ile mümkün olabilecektir (Daştan, 2007:9).

Çevre eğitimi, çevre ile ilgili konuların bilinçli, mevcut çevre problemlerinin çözümüne katkı sağlayacak ve yenilerinin oluşumunu engelleyebilecek bilgi, beceri, tutum, güdü, kişisel ve toplumsal görev ve sorumluluklara sahip bir dünya nüfusu

geliştirme amacı olan, yaşam boyu süren disiplinler arası bir yaklaşımdır (Moseley, 2000:24).

Çevre için eğitimin ana amacı, bireyin çevresini bir bütün olarak kavraması, çevreyle etkileşiminde eleştirici bir bakış, çevreyle ilgili konularda duyarlılık, bilinçlilik, girişkenlik sahibi bir yurttaş, kenttaş olarak yetişmesidir. (Geray, 1997:329).

Çevre eğitimi hareketlerinin ilk başladığı yıllar 1970’ li yılların başıdır. Bu yıllarda dünyanın siyaset, eğitim ve bilim alanında önde gelen liderleri, giderek artan çevre sorunlarını ve doğurduğu sonuçları tanımaya başlamışlardır. Birkaç ülkede “Çevre Eğitimi” olgusu kabul edilmiş ve çevre eğitimi programları geliştirilmiştir. Ancak, yerel ve ulusal boyutta başlayan bu hareket, 1972 yılında Stockholm’ de düzenlene Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı (United Nations Conference On The Human Environment) ile çevre eğitimi küresel bir boyut kazanmıştır. Konferans bildirgesindeki “İnsanlık şimdiki ve gelecek nesiller için çevreyi korumak ve iyileştirmek mecburiyetindedir” ifadesiyle dikkatler, insanların çevrelerine dönük tutum ve davranışlarına çekilmiştir.

Bunun yanı sıra, 1975 yılında, çevre eğitimi alanında belirginleşen zafiyeti gidermek amacıyla; UNESCO (Milletlerarası Eğitim Bilim ve Kültür Teşkilatı) ve UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı)’ in işbirliği ile Uluslar arası Çevre Eğitim Programı hazırlanmıştır. Bu programın düzenlendiği bölgesel konferans ve seminerlerin ardından UNESCO – UNEP işbirliği ile dünya da ilki olmak üzere 1977 yılında bakanlar seviyesinde hükümetler arası Çevre Eğitim Konferansı, Tiflis’ te toplanmıştır. Böylece, küresel düzeyde çevre eğitimi, Tiflis Konferansı ile Uluslararası Çevre Eğitim Programı’ nın himayesinde yapısal ve hedefsel niteliğini kazanmıştır. Tiflis konferansının bildirgesi ve önerileri, çevre eğitiminin insan eğitiminde yerini alması için bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Bu bölgelerde ulusal ve uluslararası düzeyde çevre eğitiminin geniş çerçevesiyle birlikte niteliği, amaçları ve pedagojik esasları belirtilmektedir.

Ayrıca 1992 yılında Rio de Jenorio’ da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’ nda IEEP (Uluslararası Çevre Eğitim Programı), eğitime sürdürülebilir kalkınma boyutunu getirmekle görevlendirilmiştir. 1997 yılında, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu’nun çalışma programının uygulanmasına katkıda bulunmak amacıyla Selanik’ te Uluslararası Çevre Toplum Konferansı: Sürdürülebilirlik için eğitim ve toplum bilinci başlıklı bir konferans düzenleniştir (Bozkurt, 2006:213).

Çevre Eğitiminin Amaçları;

1- Farkında Olma – Bilinç: Sosyal gruplara ve bireylere çevreye karşı bilinç ve duyarlılık kazanmaları için yardım etmek,

2- Bilgi: Sosyal gruplara ve bireylere çevre problemleri ile ilgili temel bilgileri ve çeşitli deneyimleri kazanmalarına yardımcı olmak,

3- Tutum: Sosyal gruplara ve bireylere çevre ile ilgili değer yargılarının ve hislerin, çevrenin düzeltilmesi ve korunmasını sağlamak için gerekli güdülenmenin kazanılmasına yardımcı olmak,

4- Beceri: Sosyal gruplara ve bireylere çevre problemlerinin tanımlanması ve çözümü için gerekli becerilerin kazanılmasını sağlamak,

5- Katılım: Sosyal gruplara ve bireylere çevre problemlerinin çözümünde aktif rol alabilmek için fırsatların sağlanması olarak tanımlanmıştır. (Deniş ve Genç, 2007:21).

Anayasamızın 56. maddesinde “ Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir” denmektedir (Türkiye Cumhuriyeti, 1982 Anayasası, 2005:37). Bu doğrultuda çevrenin korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi hususunda devlete ve vatandaşlara çeşitli görevler

düşmektedir. Bu görevlerin yerine getirilmesi, topluma çevre bilincini kazandırılarak, çevre sorunlarına karşı duyarlı insanlar yetiştirmekte ancak çevre eğitimi ile gerçekleştirilebilecektir.

2.3.4.1. Okullarda Çevre Eğitimi

Eğitimin toplumdaki temel işlevlerinden biri, bilimsel ve ekinsel birikimi yeni kuşaklara aktarmak, ötekisi de bireyin doğal ve toplumsal çevresini değiştirmek, geliştirmektir (Geray, 1997:323). Bireyin toplumsal çevresine ilişkin olarak, çevre hakkını savunmak ve gerçekleştirmek için çevreye ilişkin kararlara katılma, karar süreçlerini etkileme, sonuçlarını izleme, değerlendirme, denetleme yolunda örgütlü, bilinçli biçimde girişkenliği ele alması; çevreyi korumanın, yıkıma uğratmadan çevreden yararlanmanın gerektirdiği siyasal, yasal, toplumsal, yönetsel her türlü girişimlerde bulunması, sivil toplum örgütlenmelerini geliştirme alışkanlıklarını kazanması için eğitimin başlıca amaçları arasındadır (Geray, 1997:329).

Türk Milli Eğitimi’nde 1991 yılına kadar ilk ve ortaöğretimde çevre eğitiminden ve ders kitaplarında çevre konusundan bahsedilmemiştir. Ancak 1982 anayasasında çevre hakkının kabulü ve çevre konusundaki uluslararası anlaşmalar 1980’li yılların sonlarına doğru ülkemizde çevre eğitimini gündeme getirmiştir. Bunun üzerine MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından da konuya dikkat gösterilmiş ve Milli Eğitim şuralarında çevre sorunları ve çevre eğitimi konularına değinilmiştir. 1992 yılında ise Talim Terbiye Kurulu’nun 247 sayılı kararı ile çevre dersi 1992-1993 öğretim yılında müfredata konularak uygulanmaya başlamıştır (Bozkurt, 2006:215).

Ayrıca 1992 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulan Okul Öncesi Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlı özel ve resmi anaokulu ve anasınıflarında yürütülen programlarda çevreye ilişkin duyarlılığın arttırılması için çeşitli konulara yer verilmiştir. Bu konular ana başlıklar itibari ile şunlardır; evimiz ve ailemiz, sağlığımız, yaz mevsimi, orman bitkiler ve hayvanlar (Bozkurt, 2006:217).

Çevre eğitiminde , çevrenin ve çevre sorunlarının sınır tanımaz özelliği gereği, hedef kitleye evrensel sorumluluk bilinci ve uluslararası dayanışma ruhunun verilmesi öngörülmüştür. Hedef kitle olarak okul öncesi çocuklar, ilk, orta ve yüksek öğrenim öğrencileri, ana-babalar, öğretmenler, çevre teknik personelleri, halk ve yönetici konumunda olanlar seçilmiştir (Yıldız vd., 2005:228). Fakat tüm dünya’da UNEP tarafından 1975 yılında Uluslararası Çevre Eğitim programı ile başlayan çevre eğitimi ülkemizde çok geç başlamıştır ve halen yeterli biçimde gerçekleştirilememektedir. Örgün eğitimin yanı sıra yaygın eğitimde de çevre bilinci kazandırılması amacı doğrultusunda çevre eğitimine önem verilmelidir ki çevrenin önemi ve gerekliliği unutulmasın. Ayrıca örgün eğitim programına çevre korumacılığı ve bilincini aşılayacak olan derslerin eklenmesi ve üniversitelerde bu alanda öğretmen yetiştirmeye yönelik programların oluşturulması gerekmektedir. Bunlara ek olarak kalkınma planlarında çevre eğitiminin önemine değinilerek bu konuda çalışma yapılmalıdır.

Benzer Belgeler