• Sonuç bulunamadı

2.2 Işık Sayesinde Ortaya Çıkan Çevre ve Algılanışı

2.2.1 Çevre ve Algı

‘Çevre, hem insanı çevreleyen, hem de onun tarafından içselleştirilen bir şeydir. Bu durumda çevre sadece doğa değil; doğa, kent ve mimarlık olarak fiziksel alanın bütününü içermektedir. Çevreyi yalnızca doğa olarak anlamak, onu dışlamak ve insan ile ilişkisini önemsememek olur. Doğa insan tarafından algılandığından itibaren bir değerler sistemidir. Kent içinde tüm uygulamalar zincirleme etkilere yol açar’ (Erzen, 2007, s. 49).

Kişi toplumsal ve fiziksel çevrede yaşar. Kentin kimliği birçok etkenle oluşur. Kişi kentsel kimliği alımlar ve çevresindeki her şeye algıları ile yaklaşır. Çevre için

ne tasarlanmış ve uygulanmışsa kişi onu yaşar, yorumlar. Yaptığı bu yorumu kişisel birikimine, özelliklerine ve kültürüne göre yapan kişi bir algı psikolojisine sahiptir.

Kişi çevreyi iki şekilde algılar: Kişinin, gelip geçerken ilk gözüne çarpan anlık algı pratik algıdır. Mimari ile görsel kaygı güdümünde oluşturulan algı ise, estetik algıdır.

‘Pratik algının sadece bir amaca ve anlık çıkara dönük yaklaşımına karşın, estetik algı geniş bir farkındalıkla, karşısındaki şeyin zaman ve mekan içinde çok dolaylı, karmaşık ilişki ve niteliklerine yöneliktir (….). Estetik farkındalıkla yaklaşım, sürdürülebilirlik değeri ile bağdaştığı, çevre, kent ve mimaride birçok değeri koruduğu gibi, insan kullanımı açısından da en sağlıklı olan uygulamaya yön verir’ (Erzen, 2007, s. 50).

Şekil 2.2 Londra, İngiltere, Parlamento Binası ve Saat Kulesi, (İngiltere Fotoğrafları, (b. t). 2007, www.terragalleria.com) Ritm ve ağırlık kurgusunun hakim olduğu bir tasarım örneği

27

Şekil 2.3 Londra, İngiltere, Parlamento Binası ve Saat Kulesi,

(İngiltere Fotoğrafları, (b. t). 2007, www.terragalleria.com) Kulenin ve yapının aydınlatma ile gündüzden daha etkili olarak algılanışı

Yukarıdaki fotoğrafta İngiltere – Londra’da bulunan Parlamento Binası ve Saat Kulesi’nden gündüz ve gece görünümü yer almaktadır. Bu çevrede bulunan kişi ışıklandırma sayesinde öncelikle kütleleri ve denize yansımaları algılar. Ayrıca kişi kütlelerin boyutlarını, yüksekliklerini anlar. Gündüz kentlilerin pratik algısında yer eden bu röper yapılar, gece karanlıkta pratik algıdan öte estetik algıya da girer. Yapıların mimari özellikleri, ritmleri, dengeleri aydınlatmayla vurgulanır. Gece Big Ben Kulesi’nin üzerindeki saat bile farklı algılanır. Bu estetik algı kişilerin duyularına hitap ederek büyülenmelerini sağlar. Böylece etkilenen kişi kendini daha çok kentli olarak hissedip yapıyı sahiplenir. Önemli olan kişileri etkileyerek çevreyi ve yapıları algılattırmaktır. O nedenle bu algıya yönelik aydınlatma çalışmaları yapılmalıdır. Çevrede aydınlatma sayesinde belli stratejiler oluşturarak bir kimlik algısı sağlamak ve tarihi çevre korumaya yeni bir boyut kazandırmak mümkündür. O nedenle tarihi çevrelerin, sokakların aydınlatılması da yapı aydınlatması kadar önemlidir.

Şekil 2.4 Bath, Somerset, İngiltere’den aydınlatma elemanlarının ön planda olduğu bir sokak görünümü (İngiltere Fotoğrafları, (b. t). 2007, www.terragalleria.com).

Yukarıdaki fotoğrafta İngiltere’den aydınlatılan tarihi bir sokak görülmektedir. Aydınlatma elemanları, hem çevreyi gece gezilebilir, tanınabilir hale getirmekte, hem de tarihi çevreye estetik katan öğeler olarak gündüz de hizmet vermektedir. Işığı algılayan kişi, aydınlatma elemanlarının tasarımıyla ve yönlendirmesiyle görsel açıdan bir izlenime sahip olur. Işığın yayıldığı yönde ise, hem genel, pratik, hem estetik algıyı yakalar. Görüldüğü üzere aydınlatma, elemanları ile yapıda, sokakta, genel çevrede gece-gündüz bir algı ve kimlik oluşumu sağlamaktadır. Bu müdahalenin kültür, turizm gibi birçok bağlamda olumlu etkileri olmaktadır. Bunlara da çalışmada değinilmiştir. Aydınlatma ile hedeflenen bir çok ifade ortaya konabilir. Önemli olan tasarımın altında yatan fikir ve ele alınan ideolojidir, prestijdir.

29

Şekil 2.5 Sarayı ile eski kent, Mehrangarh Fort. Jodhpur, Rajasthan, Hindistan, (Hindistan Fotoğrafları, (b. t). 2007, www.terragalleria.com). Kentsel gelişimin ve tarihi çekirdeğin okunabileceği bir örnek.

Yukarıdaki fotoğraf Rajasthan, Hindistan’dan bir görünümdür. Burada yoğun bir yerleşme ve bundan uzakta tekil bir yapı görülmektedir. Yoğun yerleşme yeni kent, tarihi yapıların olduğu yerleşme de eski kent olarak yorumlanabilir. Ancak eski ve yeni kent aydınlatmayla farklılaştırılarak birbirine bağlanırsa, kişi gece gezerken yeni ve eski kenti okuyabilir, ışık izini izleyerek yönlenir. Aydınlatma sayesinde kişiler bilgilenir ve kendilerini konumlandırabilir.

Kentin tarihi gelişimine dair doğal ve yapay ışık yardımıyla farklı okumalar yapılabilir. Kent çekirdeğinin, gelişiminin yapay ve doğal ışık altında farklı algılanması, yorumlanması mümkündür.

Görüldüğü üzere kentliler, çevrelerini farklı şekilde ortaya koyup, gelişmelerin ve korunmaların ayarlanmasını sağlayabilirler. Çünkü kentte çevre insan eliyle oluşur. İnsan doğaya ve çevreye hakim olmaya başladığı andan itibaren çevreyi şekillendirmeye çalışmıştır. Mimari de bu noktada doğmuş ve buradan gelişmiştir.

İnsan her bilim dalında olduğu gibi, çevreye de müdahale edebildiği ölçüde ona hükmedebilir (Kuban, 1973, s. 9).

İnsanlar yüzyıllar boyu çevrelerine değiştirebilecekleri, kullanabilecekleri bir hammadde olarak bakmışlardır. Bugün de, tekniğin, teknolojinin yardımıyla çevrede mevcut değerler ortaya konup kullanıma açılıp korunmaktadır. Günümüz insanı çevreyle bütünleşmiştir. Doğal, fiziksel çevrenin kendi yapısına uygunluğuna çalışmıştır. Bu da insanoğlunun uygarlık yolundaki adımlarının temsilidir. İnsanoğlu taş ocağından itibaren bu uğraşıdadır. Çevreyi mahalle, sokak, meydandan başlayarak geliştirip yapılı kentlere dönüştürmüştür. Böylece birey ve çevre arasında bir ilişki kurulmuştur ve çevre, birey için bir bakıma simgeleşen bir fiziksel ortama, sosyal paylaşım yapılan bir üretim alanına dönüşmüştür (Kuban, 1973, s. 9).