Güncel konularla her Çarşamba
Kısa vadeli sermaye hareketlerine kontrole giden bir yapıya doğru...
Türkiye’nin içinde bulunduğu ve uzunca bir süre de içinde kilitli kalacağı görünen
tartışmaları anlamlandırmaya çalışmaya bir süreliğine ara vermek, fazla bir kayıp olmasa gerek. Keza, çok daha ufuk açıcı konular üzerinde kafa yormak mümkün.
Dünya ekonomik gündeminin henüz ana maddesi olmasa da, çoktan olması gerektiği
şekliyle, bugün hala etkileri devam eden 2008 finansal krizine neden olan “neoliberal”
politikalar bir süredir daha farklı platformlarda tartışılıyor.
Bu hafta işte bu kapıdan içeri adım atarak, IMF tarafından
yayınlanan bir rapora odaklanmayı tercih ettik.
1970’lerden bu yana dünya ekonomik yönetimine giderek hakim olan neoliberalizm, artık ekonomik bir kavram olmaktan çoktan çıkarak, sosyolojik
01 Haziran 2016
olguları da içeren bir şekle bürünmüş durumda. Bugün artık gelinen noktada
neoliberalizm ekonomik yönetim modelleri arasından bir tanesi olmanın ötesinde;
toplumların modernleşme süreçleriyle iç içe geçerek
Haftanın Ortası
Grafik 1: Rekabet Endeksi-Finansal Açıklık Ölçeği Olarak
Kaynak: IMF, Egeli & Co .
ekonomiyi politikanın ve sosyolojinin alanına ait sorunların giderilmesi için kullanıldığı bir seviyeye taşımış durumda.
Neoliberal politikalar sadece piyasa ve rekabet
düzenleyici esaslar olmanın ötesine geçerek
modernitenin yarattığı temel sorunlara çözüm olmaya soyunmuş bir aşamada.
Tam da bu nedenle işte, neoliberalizmin ekonomik bir önerme olmanın ötesinde küresel ölçekte yaygınlaşmış bir hayat biçimi olması;
neoliberal politikaların sorgulanmasını, yerine alternatifler yaratılmasını çok zor bir hale getiriyor.
Vatandaşların birer tüketici olarak tanımlandığı
dünyamızda, karşılıklı yapılan anlaşmalar bir
“borç” biçimi, varoluşçu sorular bir tür “girişimcilik”,
“kültürel çoğulculuk” da rekabetin bir başka şekli olarak kodlanmış durumda
beyinlerimizde.
Tüm dünyada sol kanattaki politikacılardan,
akademisyenler ve medya tarafından uzun süredir ateş altında olan neoliberal
politikaların, IMF’nin Yunanistan Krizi’nin
ortalarından bu yana yavaş yavaş yeni bir mercekten bakılması bu anlamda kayda değer bir gelişme.
IMF’nin söyledikleri önemli.
“Neoliberalizm: fazla mı abartıldı?”
IMF’nin neredeyse bir jenerasyon boyunca
söyledikleri ve çeşitli ülkelerde finansal krizler sonrası
uygulattıklarının aksine, bugün kendi araştırma kadrosu
içinden bir önemli grup, yüksek sesle neoliberal politikaların eleştirisini
yapmakta. Ve tabi bu eleştiriyi de ekonomik çalışmalara
dayandırmakta.
Ostry, Loungani ve Furceri
“Neoliberalizm: Fazla mı abartıldı? (Neoliberalism:
Oversold?)” isimli ortak çalışmalarında; neoliberal politikaların sonucu olarak ortaya çıkan eşitsizliğin, neoliberal politikaların
temelde hedefi olan ekonomik büyümeye engel hale geldiği ve bu eşitsizliği yaratan ana nedenlerin de yine neoliberal politikaların temel dayanakları olan finansal açıklık ve sıkı maliye politikaları olduğunu söylüyorlar.
Bu basit cümlenin ifade edilmesinin, IMF açısından devrim niteliğinde bir itiraf olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı? Bu çok önemli sonuçlara nasıl ulaştıklarını anlamak için raporun
yolundan ilerleyebiliriz.
Neoliberal politikaların iki temel dayanağı bulunuyor.
İlki, rekabet. Rekabeti artırmanın yolu olarak da 1970’lerden bu yana
Kaynak: OPEC, Egeli & Co.
piyasalarda ve ekonomide deregülasyon, finansal piyasalar dahil iç piyasaların dünyada rekabete açılması yöntemleri uygulanmakta.
İngiltere’de M. Thatcher ve ABD’de R. Reagan’ın
önderliğini de bu noktada atlamamak gerek.
Neoliberalizmin ikinci dayanağı da, devlete ekonomide ayrılan rolün giderek küçültülmesi.
Özelleştirmeler ve bütçe açıkları ile borçluluk
durumunu sınırlayacak mali disiplin uygulamaları
üzerinden.
Ostry’nin liderliğinde
hazırlanan raporda, neoliberal politikalar sonucunda elde edilen başarılar ilk sırada vurgulanmakta. Bunlar arasında öne çıkanlar, milyonlarca insanı
yoksulluktan kurtardığı ölüde fayda sağlamış olan küresel ticaretteki artış. Doğrudan yatırımlar yoluyla gelişmekte olan ekonomilere bilgi ve teknoloji transferinin imkan
Kaynak: IMF, Egeli & Co Grafik 2: Kısa Vadeli Sermaye Hareketleri: Eşitsizlik ve Finansal Krizlerin Nedeni
dahiline girmesi ve bunun refah üzerindeki olumlu etkileri. Kamuya ait , hepsi olmasa da bir çok kurumun özelleştirme sonrası çok daha verimli ve etkili bir üretim düzenine geçmesi ve bu sayede kamu bütçeleri üzerinde yarattıkları yükten kurtulmuş olunması. Bunlar tek tek derinlemesine
tartışılabilecek olumlu yönler 1980’lerden bu yana artan hızda uygulanan ve uygulama alanı her gün genişleyen
neoliberal politikaların değerlendirilmesi açısından.
Ancak, resmin diğer yüzünde bir de neoliberal politikalarla ile başarılamayanlar var.
Ostry bu tartışmaları iki politikanın uygulamaları ile sınırlandırmış durumda. İlki, sermeyenin ülkeler arasında hareketinde bütün kuralların kaldırılmış olması ki buna zaten sermaye hesabı hareketlerinin
özgürleştirilmesi denmekte.
İkincisi de, mali
konsolidasyon; bazılarının ifadesiyle mali disiplin ve genel olarak bütçe açıklarının ve borç oranının aşağıya çekilmesi ile ilgili.
Kapsayıcı olarak neoliberal politikaların tüm yönlerini analiz etmek yerine,
çalışmalarını neoliberalizmin mali disiplin ve serbest sermaye hareketleri
önermesiyle sınırlandırınca IMF araştırmacıları üç tane çarpıcı sonuca ulaşmış durumdalar:
1. Geniş ülke gruplarının büyüme performanslarına bakınca, neoliberal
Kaynak: IMF, Egeli & Co.
Grafik 3: Gelir Grupları içinde Gelir Eşitsizliği
politikaların olumlu
etkisini bulmak çok kolay değil.
2. Neoliberal politikalarla bağlantılı olarak ortaya çıkan eşitsizliğin boyutu, neoliberal politikaların uygulanma maliyetinin çok yüksek olduğunu göstermekte.
3. Olumlu etkilerinin olduğu ülkelerde maliyet olarak ortaya çıkan eşitsizliğin derecesi de neoliberal politikaların hedeflediği sürdürülebilir büyümeye ulaşılmasını engelleyici nitelikte.
Finansal açıklık derecesinin potansiyel ekonomik
avantajları bugün fazla tartışılmıyor artık. Sermaye serbestisi doğru
kullanıldığında bir ülkede oluşan fazla sermaye
birikiminin dünyanın başka bir ülkesinde verimli bir yatırımda kullanılabilmesinin yolunu açmakta. Özellikle, genelde sermaye birikimi düşük
gelişmekte olan ekonomiler de bu sayede büyümek için aşırı bir tasarruf birikimi elde edebilmeyi beklemeden
büyüme saplayabiliyorlar. Bu da tabi sermaye sahibinin ve sermayeyi kullananın aynı anda kazançlı çıkması anlamına geliyor.
Fakat, sermaye hareketlerinin bir de karanlık yüzü var.
IMF’in geçmiş çalışmalarında dahi belirtildiği üzere
(Obstfeld, 1998), teoride sermaye hareketlerinin serbestleşmesinin getirdiği faydaların, gerçek dünyada izlenen olumsuz yansımaları var.
Ostry’nin yeni raporunda finansal açıklık ve büyüme arasındaki ilişkinin çok karışık olduğu
vurgulanmakta. Doğrudan yatırımlar, teknoloji ve emek sermayesinin güçlenmesi üzerinden uzun vadede büyümeye olumlu etki yaratsa da; portföy yatırımları ve özellikle bankalar üzerinden gelen spekülatif kaynakların borca yönelmesi , ne ülkelerin
Kaynak: IMF, Egeli & Co Grafik 4: Gelir Gruplarına göre Sermaye Serbestliği
büyümelerine katlı sağlamakta ne de b tür sermayenin gittiği ülkelerin sermaye kaynağı ülkelerle risk paylaşımını
dengelemekte.
Bu iyice kavranması gereken, çok önemli iki nokta.
Çünkü anlamı, büyüme ve riski paylaşma açısından sermaye hareketlerinin her
şeklinin fayda sağlanamadığını anlatıyor. Kısa vadeli sermaye hareketlerinin, portföy
yatırımlarının büyüme üzerinde faydaları tam tespit
edilemezken, ekonomik oynaklığı ve kriz sıklığını artırdığı ise verilerle çoktandır ortaya konabilmiş durumda.
IMF’nin hazırladığı rapora göre 1980’den bu yana yaşanan finansal krizlere bakınca gelişmekte olan ülkelerde yaşananlar içinde %20’sinin hep kısa vadeli sermaye hareketlerinin yükselmesi sonrası geldiği anlaşılıyor. Bu durum Rodrik’in sözleriyle
“sermaye hareketlerinin yan etkisini değil, sermaye
hareketleri hikayesinin tam da kendisini” anlatıyor.
Sermaye serbestliğinin
derecesi yükseldikçe, yarattığı finansal çöküşlerin yanı sıra bir de gelir eşitsizliği üzerine
olumsuz etkileri de çok önemli.
Hatta, IMF’nin raporunda gösterdiği üzere, finansal açıklığın gelir eşitsizliği üzerine yarattığı olumsuz etkiler,
Grafik 5: Sermaye Serbestliği Öncesi-Sonrası Gelir Eşitsizliğinin Gelişimi
Kaynak: IMF, Egeli & Co
finansal krizlere olan etkisinden de daha fazla.
Sonuçta ortaya net olan çıkan durum da: finansal açıklığın maliyet-fayda oranının çok yüksek oluşu. Bugün merkez bankalarında politika yapıcılar arasında da kısa vadeli
sermaye hareketlerinin sağladığı fayda seviyesi sıklıkla tartışılmakta. Bu tür akışlara sınırlar konması giderek daha fazla destekçi topluyor. Kur ve diğer para politikaları yoluyla bu tür kısa vadeli sermaye hareketlerini sınırlamak mümkün olsa da, 2008 sonrasında tecrübe edilen şekilde sermaye akışı, kısa vadeli sermaye
kontrollerinin en etkili yöntem olabileceğini göstermekte.
IMF’nin raporundan devam edelim.
Ostry’nin de hatırlattığı üzere, neoliberal ekonomi politikalarının diğer temel dayanağı, mali disiplin.
Devletin ekonomik
büyüklüğünü sınırlamak,
küçültmek ana hedeflerden bir tanesi. Özelleştirme; bütçe açıklarını belli bir seviyede tutabilmek için kamu harcamalarının
sınırlandırılması ve/veya vergilerin artırılması; ayrıca kamunun borçlanma oranını sınırlamak üç önemli yöntem bu amaca ulaşmak için.
Kamu borcunun GSMH’ye en uygun oranının ne olduğuna dair hemfikir olunabilmiş bir seviye yok. AB için bu %60 mesela ancak neredeyse uyan yok. Teorilerin bir kısmı, vergi artışlarının yarattığı eşitsizlik nedeniyle borcun daha yüksek olmasını normal olarak öne sürerken, başka çalışmalar şoklara hazırlıklı olunması anlamında borcun düşük tutulmasından yana.
IMF’nin yıllarca önem verdiği noktaların başında bütçe açıklarının ve kamu borcunun ne hızda düşürüldüğü
bulunuyor.
Bu noktada Ostry’nin raporu bir tartışma başlatmış. ABD, İngiltere, Almanya gibi
ülkelerin kamu borcunu ödemeleri için bir neden olup olmadığını soruyor. Keza borç yükünün azaltılması teoride ya büyümeye yer açmak için ya da finansal krizler öncesindeki sakin
dönemde olası krizlere hazırlık için gerekli.
Burada, yani borç yükünün düşürülüp düşürülmemesi kararı alınırken, verimlilik önemli bir ölçüt olarak alınmalı. Keza, IMF’nin de belirttiği gibi, tüm ülkelerin borç düşürmeye çalışması, her ülkeyi tek bir model içine sokmaya zorlamak anlamına geliyor. Üstelik, kriz seceresi düşük ülkelerde borç
seviyesini düşürtmeye çalışmanın büyüme üzerindeki, risk primi üzerindeki etkileri de son derece marjinal IMF’ye göre.
Kaynak: IMF, Egeli & Co
Yüksek borçla yaşamakla, ya da başka bir ifadeyle büyüme üzerinden borç oranının
organik şekilde
düşürülmesiyle; bütçe fazlası yaratmaya çalışarak borcu daha hızlı düşürmeye çalışma arasında yapılacak tercih, ülkede yaşayanlar için refah maliyeti oluşturacağından dikkatli verilmesi gereken bir
Grafik 6: Gelişmiş Ekonomiler Gini Katsayısı
Kaynak: IMF, Egeli & Co.
karar.
Evet, bunu söyleyen de IMF’nin ta kendisi.
Akla hemen ister istemez gelen, madem bu noktaya
gelinecekti, Türkiye’de 2001 sonrası neden sıkı maliye politikası, özelleştirme gibi son derece zorlayıcı adımlar atıldı sorusu. Bu ise tartışılan konuyla aslında hiç ilgili değil.
Keza, o dönemin ekonomik detaylarını bilenler hemen sorunun cevabını da
yanıtlayacaktır. Ne
verimlilikteki düşüklük, ne maliye ve para politikalarının sorumsuz ve irrasyonel uygulamaları, Türkiye açısından çok fazla başka seçenek bırakmamıştı o dönem.
2008 küresel finansal krizi sonrasında oluşan kilit hal ise, çok farklı koşullara işaret ediyor. Zavalı Yunan eski Maliye Bakanı Vaurofakis’in binlerce kez Almanya’ya hatırlattığı gibi; sıkı maliye politikaları arz kaynaklı hareketler üzerinden refahta sert düşüler yaratabiliyor ve bu dönüp dolaşıp ekonomilerin büyümesine engel oluyor.
İşsizliğin daha da artması ile sonuçlanıyor.
Grafik 7: Gelir Eşitsizliğinin En Yüksek Olduğu Ekonomiler
Kaynak: IMF, Egeli & Co.
Özetle. IMF’nin, küresel ölçekte neoliberal politika uygulamalarının abartıldığını yazmış olması; bunu verilerle ortaya koymuş olması;
yazmadan çok önce
Yunanistan örneğinde sıkı maliye politikaları yerine borç yapılandırmasından yana tavır almış olması gelecekte
ekonomiye dünya ölçeğinde bakışın değişmekte olduğunun habercisi.
Uzun vadeli gelen doğrudan yatırımlar ismi verilen
sermaye akışlarında hala bir yanlışlık bulunamazken, kısa vadeli sermaye hareketlerinin sınırlandırılması üzerine daha çok çalışma yapılacak gibi görünüyor. Keza faydaları kolay kolay belirlenemezken, kısa vadeli sermaye
hareketlerinin zararları şimdiden listelenebilecek kadar net ve ortada. Hele hele 2008 sonrası dönemde yaşananlarla.
Finansal açıklık ve mali disiplin, yarattığı gelir eşitsizliği ile büyüyememe
sorununu tam olarak bir kısır döngü haline getirmekte. Şu durumda bu döngüden
çıkabilmek için politika yapıcıların, kaynakların kullanımı konusunda kafa yormaları, gelirin daha eşit paylaşımını sağlamaları şart.
İlk adım olarak da eğitim ve mesleki eğitime ayrılan
kaynakların artırılması bunun önemli araçlarından bir tanesi olarak gelişmiş ülkeler
açısından düşünülmekte. Tüm ülkeler adına geçerli olabilecek bir başka öneri de sıkı maliye politika uygulamalarının düşük gelir gruplarına olacak
olumsuz etkilerini en aza indirmeye çalışmak.
Ekonomi yönetiminde
neoliberal yaklaşımların son bulmak üzere olduğunu söylemek mümkün değil.
Ancak, 2008 ve sonrası tecrübesinin ardından gelen dönemde, neoliberalizmin daha kurallara oturtulduğu, zayıf yanlarının artık çok iyi bilinmesiyle daha dengeli bir çerçeveye oturtulmaya çalışıldığı bir dönemin
başlamış olduğu da açık.
Hele IMF bile sermaye hareketlerine sınırlama koymanın kesinlikle kötü olduğu kararını değiştirdiğini, oynaklığı düşürmek için sınırlama dahil önlemler alınabileceğini açıkladıktan sonra!
İletişim: Güldem Atabay Şanlı Direktör, Araştırma ve Strateji
+90 532 347 82 06
guldem.atabaysanli@egelico.com
Bu doküman Egeli & Co. Portföy Yönetim A.S. (“Egeli & Co.“ Mersis No: 0-3254-1422-0400018) tarafından hazırlanmıştır. Egeli & Co. SPK düzenlemelerine tabi ve SPK tarafından düzenlenen yetki belgesine sahip, kendine değer yaratmaya adamış bağımsız bir portföy yönetim şirketidir. (Yetki belgeleri: 10.07.2015 PYŞ /PY.34 –YD.14/638). Portföy yönetimi ve yatırım danışmanlığı hizmeti veren Egeli & Co. 2002 yılından bu yana, dürüst ve seçkin yaklaşımı ile yerli ve yabancı kurumsal yatırımcılara, aile şirketlerine ve özel bireysel portföylere hizmet etmektedir. Başarısı, yatırımcıları için yurtiçi ve yurtdışında geliştirdiği finansal ürünler ile değer yaratma becerisinden gelmektedir. Egeli &
Co.’yu diğerlerinden ayıran fark alternatif varlık sınıflarına ve yatırım temalarına odaklanmasıdır. Egeli & Co. Türk sermaye piyasalarındaki alternatif yatırım temaları alanında bulunan geniş bilgi, tecrübe ve geçmiş performansı ile yatırımcıları için uzun vadeli yatırımlarla önemli getiriler yaratmaktadır.
YASAL UYARI: İşbu araştırma raporu, ticari iletişim ve ticari elektronik ileti olmayıp sadece ekonomik konjonktür ile ilgili bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. Bu rapor ve yorumlardaki yazılar, bilgiler ve grafikler, ulaşılabilen kaynaklardan iyi niyetle ve doğruluğu, geçerliliği, etkinliği velhasıl her ne şekil, suret ve nam altında olursa olsun herhangi bir karara dayanak oluşturması hususunda herhangi bir teminat, garanti oluşturmadan, yalnızca bilgi edinilmesi amacıyla derlenmiştir. Bu belgedeki bilgilerin doğruluğu, güvenirliliği ve güncelliği hakkında gerekli özeni göstermekle birlikte bu bilgilerin güvenirliliği, doğruluğu, güncelliği ve eksiksizliği hakkında hiçbir garanti vermemektedir. (Varsa) Yürürlükteki herhangi bir yasa veya düzenleme ile sorumluluğun sınırlandırması ölçüde tasarruf olarak, Egeli & Co., yöneticileri, çalışanları, temsilcileri ve ajansları bu belgenin içeriği, hatası veya eksiklerinden ya da bu bilgilere dayanılarak yapılan işlemlerden doğacak her türlü maddi/manevi zararlardan (ihmal olup olmadığı ya da başka bir şekilde olursa da) ve her ne şekilde olursa olsun üçüncü kişilerin
uğrayabileceği her türlü zararlardan dolayı sorumlu tutulamaz. Herhangi bir şirket, sektör, hisse veya yatırım için detaylı ve tam bir analiz değildir. Egeli & Co. her an, hiçbir şekil ve surette ön ihbara ve/veya ihtara gerek kalmaksızın söz konusu bilgileri, tavsiyeleri değiştirebilir ve/
veya ortadan kaldırabilir. Bu rapor hangi amaçla olursa olsun çoğaltılamaz, dağıtılamaz ve yayınlanamaz.